Moskova’dan Soğuk Savaş Rüzgarları
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Ağustos 2008’de dünyaya Gürcistan Savaşı heyecanını tattıran Moskova, bu Ağustos’ta da boş durmadı. Uzun süredir atama yapmadığı Rusya’nın Kiev Büyükelçiliği konusunda, diplomat yerine Soğuk Savaş’ın soğuk günlerinden kalma bir mektup yayınlandı. Çeşitli sebeplerle büyükelçi ataması her ülke için bazen gecikebilir, bir başkentteki büyükelçilik makamı bir süre boş kalabilir. Bunun iç veya dış sebepleri olabilir. Ancak dış dünyada bu durum pek dikkat çekmez. Başkan Medvedev ise, Ukrayna yönetimine gönderdiği mektubuna, büyükelçilik konusu ile giriş yaptıktan sonra Kiev ile olan bütün sorunlarını tehditkâr bir üslupla dile getirerek “suyumu bulandırdın” türünden bir yaklaşımla “her şeye hazır ol” demek istemektedir.
Ukrayna, birçok sebepten dolayı Moskova’nın bir türlü ensesini bırakamadığı, en azından tampon bölge olarak kalmasını istediği arka bahçedir. Putinizm ile gelen “yeniden eski topraklar”a sahip olma hevesi öncelikle yakın, stratejik bölgeler üzerinde denenmektedir. Bunun bir ayağı Azerbaycan ile birlikte Gürcistan iken diğeri ise Moldova ile Ukrayna’dır. BDT içerisinde ABD yanlısı kulüp olarak bilinen GUAM da zaten bu dört ülkeden oluşmaktadır. Dolaylı olarak mektubun muhatabı olan Gürcistan’ın bir hafta sonra BDT’ndan resmen ayrılması ise geçen sene başlayan sürecin tamamlanmasından ibarettir. Ancak mektupta, süreç tamamlanmadan Gürcistan’ın geri adım atması yolunda ikaz da görülebilir.
Tarih, Putinizm’in dönmeye başladığı olayı, Beyaz Rusya ile ilişkiler çerçevesinde yazacaktır. Rusya Federasyonu’nun en sıkıntılı dönemde yanında yer almış, diğer eski cumhuriyetler alabildiğine Moskova’dan uzaklaşırken Beyaz Rusya ile Rusya Federasyonu birleşme safhasına yaklaşmış, ancak Gürcistan Savaşı’ndan sonra işler beklendiği gibi gitmemiştir. Putin’in Minsk’e Gürcistan’dan kopan Abhazya’yı tanıması yolundaki baskıları ters tepmiş, bir sürü başka problemler ortaya çıkmıştır. Halbuki Moskova’nın hedefi, en yakın devletten başlayarak, Abhazya’yı diğer BDT üyelerine kabul ettirmek, böylece renkli devrimlerin intikamını alırken sistemin diğer temel kutbu olarak Yeni Soğuk Savaş ortamına selam çakmaktı. Minsk yönetiminin beklenmeyen çıkışı ile Moskova da geri adım atmayacağını, ortamı daha da soğutmaya kararlı olduğunu bu mektubuyla ortaya koydu.
Mektubun birinci derecede muhatabı, Ukrayna halkıdır. Medvedev, Ukrayna halkına “renkli devrimle gelmiş olan Yuşçenko’yu tekrar seçmezseniz, ülkenizle iyi ilişkiler kurar ve kış ortasında gazınızı kesmeyiz” demek istemektedir. Yöneticilerin ayaküstü beyanatları, bazen hiç arzu etmediği şekilde anlaşılmaya sebep olabilir, ancak diplomatik yazışmalarda ifadeler özenle seçilir, kelimeler bütün yönleriyle tartılarak kullanılır. Bu gerçek ışığında, aynı zamanda AGİT sözleşmelerine taraf olan Rusya’nın komşu ülkedeki başkanlık seçimleri için kullandığı ifadeler yenilir, yutulur cinsten değildir. Herkes “Moskova, ne yapmak istiyor?” sorusuna cevap ararken, Kiev’deki çevreler, bunun savaş öncesi ültimatom olduğunu ileri sürmektedirler. Bununla beraber, savaş öncesindeki son merhalenin, diplomatik ilişkilerin kesilmesinin gerçekleşmediğini, büyükelçi atamamanın diplomatik ilişkilerin kesilmesi demek olmadığını belirtelim.
Mektupta, Ukrayna’nın geçen yıl Gürcistan konusundaki tavrı kınanmakta, bunun Rusya’ya düşmanlık olduğu belirtilmektedir. İyi de geçen seneden beri Rusya neredeydi? Zaten Azak Denizi’ndeki Rus donanmasının Karadeniz’e açılması konusunda Ukrayna başlangıçta sözleşmelerden doğan yetkisini kullanarak izin vermek istememiş, ancak pabucun pahalı olduğunu, güvendiği ABD’den de bir hayır olmadığını anlayınca ilk beyanlarını unutmuştur. Halbuki Rusya, II Dünya Savaşı sonrasında verdiği Kırım hediyesini geri almak için bahane arıyordu. Ukrayna bu bahaneyi o gün vermediği halde bugün, bir yıl sonra öyle yorumlanacak bir teşebbüste bulunmuştu. Bu gelişmeler de gösteriyor ki, nüfusunun büyük kısmı Rus olan Kırım’ı, Moskova hiçbir zaman unutamayacak, konjonktür müsait oldukça girişimlerde bulunacaktır.
Moskova-Kiev arasında bu gerilim yaşanırken ABD ve NATO hattı ne yapıyor? Soğuk Savaş’ın önemli kilometre taşlarından olan 1956 Macaristan ve 1968 Çekoslovakya müdahalesinde ne olduysa şimdi de benzer tavırlar sözkonusu. Geçen sene Gürcistan’a müdahalede de benzer politika izlendi. Tek fark, Rus askerleri Gürcistan’ın girmediği liman, hatta şehrini bırakmazken ABD’nin bu ülkeye savaş gemileriyle içme suyu ve çocuk bezi göndermesiydi.
ABD’nin açık desteği ile Tiflis’te iktidar koltuğuna oturan genç Saakaşvili, doğrusu Rusya’ya karşı çok daha fazla destek beklemekteydi. Bu hayal kırıklığı, aslında Kiev yönetimini de önemli ölçüde Moskova’ya yöneltmiş, ancak Putinizm bunu yeterli bulmamıştır. Yok olmakla iki süper güçten biri olmak arasında tercih yapmak zorunda olduğuna inanan Moskova yönetiminin bu çıkışlarını, iyi hesap edilmiş, kurgulanmış, B, C, D planlarının sözkonusu olduğu demarşlar olduğuna inanıyoruz. Resmi beyanatların ötesinde, kağıda dökülmeyen daha birçok girişimler olduğunu biliyoruz. Bununla beraber, her şey Rusya’nın hesap ettiği tarzda gelişmeyebilir, daha önce de gelişmediği gibi. Mesela Moskova’nın tehdidi karşısında Ukrayna halkı yeniden Yuşçenko’ya kurtarıcı olarak sarılabilir mi? Bugünden tahmin etmek zor. Ancak bu sonucu da Rusya hesaba katmış olabilir.
Bütün bu gerçekler ışığında sormak lazım: 2003’de ve 2004’de ABD niçin bu ülkelerde renkli devrimleri sahneye koydu? Mesela Şevardnadze’nin kusuru neydi ki devlet tecrübesi olmayan bir çocuğa ülke teslim edildi? Macar halkının da 1958 öncesi el altından kışkırtıldığı, ABD’nin yardım edeceği haberleri yayıldığı iddia edilmekte. Bugün aynı filmi yeniden mi izliyoruz? Bazı ülkelerin ABD’ye kayıtsız şartsız teslim olması için saldırgan bir Rusya ya mı ihtiyaç var? Rusya’nın saldırganlaşması için arka bahçesinde bir adım sonrasını hesap edemeyen toy yöneticiler mi gerekli?
Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 25.08.2009