Soner YALÇIN
[email protected]
Ergenekon soruşturmasıyla Emniyet istihbaratı aylardır Türkiye’nin gündeminde. Sadece Türkiye’de değil dünyada da istihbarat kurumları, hukuk dışı faaliyetleri yüzünden hep tartışma konusu oldu. Bugün bu sıkıcı konuya girmeyeceğim. Madem maneviyatı yüksek kutsal bir aya girdik; o halde, gündemden düşmeyen istihbarat meselesine bambaşka bir açıdan bakalım. Hz. Muhammed’in ilk istihbaratçıları kimlerdi? Amcası nasıl casusluk yaptı? İlk şehit istihbaratçı kimdi?…
Hz. Muhammed’in Asr-ı Saadet’te düşmanla yaptığı savaş olarak biz sadece, Bedir, Uhud, Hendek, Hayber savaşını biliyoruz. Halbuki o devirde yapılan savaş sayısı bunlarla sınırlı değildi. Hz. Muhammed hayatı boyunca yirmiden fazla savaşa katıldı.
En fazla şehit verilen savaş Uhud Savaşı idi; 70 şehit verildi. Bu savaşta düşman sayısı 3 bin, Müslüman asker sayısı ise 700’dü. Düşmanın kaybı ise 22 idi.
Bir başka savaş; Bedir Savaşı’nda düşman gücü 950, Müslüman mücahitlerin sayısı ise 313. Savaşta 14 şehit verildi. Düşman güçleri 70 kayıp verdi.
Hendek Savaşı’nda düşman ordusu 12 bin; İslam gücü ise sadece 3 bindi. Altı şehit verildi.
Müslüman askeri gücü Huneyn ve Taif Muhasarası’nda 12 bine yükseldi. Savaşanların sayısı artmış ama şehit sayısı ise epey düşmüştü: toplam yedi şehit.
Bu örnekleri vermemizin nedeni var…
Hz. Muhammed’in askeri gücünün çok az olmasına rağmen mucize olarak görülen savaş zaferlerinin en önemli nedeni; kurduğu istihbarat servisiydi
Sahabeye hep düşmanlara karşı dikkatli olmalarını, sır vermemelerini tembih etti. Kendisi de işlerini hep gizlilik içinde yürüttü.
Yazdığımız gibi savaşları kazanması tesadüf değildi; Hz. Muhammed daha hicretten önce bile istihbarat faaliyetlerine gereken özeni verdi.
Öyle ki hayatta kalmayı bile istihbarata borçluydu…
İstihbarat hayatını kurtardı
Mekkeliler’in Hz. Muhammed’i öldürecekleri bilgisini bir rivayete göre Cebrail verdi. Bir diğer rivayete göre ise, bu istihbaratı Hz. Muhammed’in dedesinin torunu Rukayka binti Ebi Haşim adlı bir kadın ulaştırdı.
Bu istihbarata göre, Hz. Muhammed geceleyin yatağında öldürülecekti.
Suikast haberini öğleyin alan Hz. Muhammed, hemen Hz. Ebubekir’in evine gitti. Beraberce hicret planı yaptılar.
Plana göre, şehrin dışındaki Sevr (halbuki bu isim günümüzde bize ne kötü olaylar anımsatıyor-) Mağarası’nda saklanacaklardı.
Bu arada bir kuryeyle anlaşacaklar, Mekke’de ne olup bittiğini bu kurye aracılığıyla öğreneceklerdi. Gelen sözlü raporlara göre durum sakinleşince mağaradan çıkacaklardı.
Kurye; Hz. Ebubekir’in oğlu Abdullah oldu. Akıllı ve güvenilir bir gençti.
Ayrıca -ne olur ne olmaz,yakalanır vs diye- ikinci bir kurye bulundu. Bu kişi, Hz. Ebubekir’in özgür ettiği köle Amir Füheyre idi. O da haber toplayıp getirecekti.
İkisi de yakalanmadan görevlerini başarıyla yerine getirdiler.
Hz. Muhammed ilk büyük tehlikeyi savuşturdu. Ama zafer henüz kazanılmamıştı…
Amcası nasıl casus oldu
Hz. Muhammed’in amcası Abbas Abdulmuttalib Müslümanlığı kabul etti ancak bunu gizledi.
Bunu Hz. Muhammed istedi. Çünkü istedi ki, Mekke’nin zengin bir tüccarı olan amcası Abbas, Mekke’de neler olup bittiği istihbaratını kendisine ulaştırsın.
Tüccar olan Abbas aynı zamanda Medine, Taif gibi şehirlerle daima temas halindeydi. Buralardan topladığı bilgileri aracılar vasıtasıyla Hz. Peygambere ulaştırdı.
Hz. Muhammed’e verdiği istihbaratlar şunlardı:
– Bedir Savaşı’na neden olan kervanların hareketi,
– Uhud Savaşı’ndan önce düşmanların hazırlıkları,
– Hendek Savaşı’ndan önce düşman güçlerinin Medine’yi işgal edecekleri ve bu nedenle civar kabilelerle toplantılar yaptığı bilgileri…
Kuşkusuz Hz. Muhammed’in tek casusu amcası Abbas Abdulmuttalib değildi.
Gizli Müslümanlar
Hz. Muhammed’in istihbarat yöntemlerinden biri de takip idi.
Bunun için en güvendiği sahabe Buseybese’yi görevlendirdi.
Buseybese’nin görevi, tüccar Ebu Sufyan’ın kervanını takip edip gözetlemekti.
Çünkü Ebu Sufyan aynı zamanda Mekke’nin ordu komutanıydı.
Hz. Muhammed, Buseybese’nin yanına bir de yardımcı verdi: Cüheni
Bu ikili kervanın hangi güzargahı takip ederek gittiği, nerelerde konaklandığı, kervanda kaç kişi olduğu vs bilgileri Hz. Muhammed’e bildirdi.
Hz. Muhammed, Ebu Süfyan’ın her hareketini kontrol etmek istiyordu. Kervanının Suriye’den Mekke’ye dönüşünü de Talha Ubeydillah ile Said Zeyd’e takip ettirdi.
Hz. Muhammed istihbarata çok önem verdi. Tıpkı amcası Abbas Abdulmuttalip de olduğu gibi, kendisine düşman kabilelerden Müslümanlığı seçen bazı kişilerin dini inançlarını gizli tutmasını istedi.
Örneğin; Mustalik oğulları reisi Haris Dırar’ın Müslümanlar aleyhine faaliyet gösterdiği ve Medine’ye karşı hücuma geçeceği bilgisini, istihbarat toplamak için Müslümanlığını gizleyen aynı kabileden Bureyde Huşayb’ten aldı.
Keza Hendek Savaşı’nda Kureyza oğullarının ihanetini Müslümanlığını gizli yaşayan Zübeyr Avvam’dan öğrendi.
Hz. Muhammed’in en değerli casuslarından biri de Hubab Münzir’di. Görevi düşman karargahlarına sızarak asker sayısının ne kadar olduğunu öğrenmekti.
Hz. Muhammed casusluk görevlerini kusursuz yerine getiren kişilere savaşlardan bolca ganimet verdi.
İlk şehit istihbaratçı
Her ne kadar idealist olsalar da, hatta ucunda ganimet bulunsa da casusluk kolay iş değildi.
Hz. Muhammed’in casusluk için görevlendirdiği Huzeyfe Yeman, görevi aldığı gece vakti soğuk bir havada nasıl hamamda bulunur gibi terlediğini anlattı.
Kureyş içine casus olarak gönderilen Ümeyye Huveylid ve Bişr Süfyan Utaki; düşman kabilelerin içine sokulan Hadred Eslemi ve Mersed Ganevi zor olsa da görevlerini başarıyla yerine getirdiler.
Ancak yaptıkları işin ucunda ölüm olduğunu hepsi biliyordu.
Keza..
İlk Müslüman şehit istihbaratçı ise Hubeyb Adiy Ensari oldu.
Hz. Muhammed’in bu şehit istihbaratçısı Mekke’de yakalandı ve hemen boynu uçurularak öldürüldü.
Hz. Muhammed istihbarat bilgilerini salt casuslar aracılığıyla edinmedi.
Bazen düşman kuvvetlerinin askerleri kaçırılıp sorgulanarak bilgiler toplandı. Bu sorgular arasında bazen şiddet de kullanıldı.
Bu şekilde örneğin; Hayber’deki kalelerden birinin altında gizli geçit olduğu öğrenildi. Müslümanlar bu tür zor kullanım sonucu kendilerine karşı kurulan ittifakları dağıttılar.
Karşı istihbarat
Hz. Muhammed karşı istihbarata yani kontrespiyonaja da önem verdi. Düşmanların da istihbarat toplamak için içlerine casus yolladıklarını biliyordu.
Ve bu tür casusların sonucu da pek hayırlı olmadı. Yakalananların cezası ölümdü.
Casusu yakalayıp öldürenler ise ödüllendirildi.
Örneğin Hz. Muhammed, karşı casusu öldüren Seleme Ekva’ya, casusun devesini ve eşyalarını ödül olarak verdi.
Ama bazen istisnai durumlar oluyordu. Hz. Muhammed’i öldürmek için Ebu Süfyan tarafından gönderilen casus Amr Ümeyye Medine’de mescitte yakalandı.
Fakat bu kez bir istinai durum ortaya çıktı. Ümeyye Müslüman olunca ölümden kurtuldu.
Gizlilik ve sır saklama konusunda Hz. Muhammed çok titizdi.
Hz. Muhammed kim dost, kim düşman bilinmesi için parola kullanılmasını önerdi. Uhud Savaşı’nda kullanılan parola; “Emit” idi; yani “öldür”!
Keza etrafı gözetlemek için devriyeler çıkarılmasını da Hz. Muhammed emretti ve bu sayede düşmana yollanan erzak ve cephaneleri ele geçirdi.
Keza ani düşman saldırılarına karşı nöbet sistemini de Hz. Muhammed getirdi.
Ve tüm bunların ötesinde Hz. Muhammed’in en önemli özelliği gelen bilgileri analiz edebilmek için istişarede bulunmasıydı.
Hz. Muhammed kendisine muhalif olanların bile görüşlerini dinledi. İstişare sonucunda verilen kararlara harfiyen uydu.
Tüm bunların sonucu on yıllık iktidarı boyunca Arap Yarımadası’na hakim oldu.
Sonra…
Sonrası malum…
Bu altın devrin ardından İslamiyet’i her yönde gericileştirenler istihbaratı da yozlaştırıp Müslüman’ı Müslüman’a düşman ettiler…
Hz. MUHAMMED ATLETTİ
(spot) Dünya Atletizm Şampiyonası’nda Jamaikalı Usain Bolt rüzgarı esiyor. Asr-ı Saadet döneminde de atletizm yarışmaları yapılırdı. Hz. Muhammed koşucuydu. Bir seferinde Hz. Ayşe’ye geçildi! Ancak rövanşı bir yıl sonraki yarışmada hemen aldı. Hz. Muhammed aynı zamanda güreşciydi. Müslümanları yüzmeye teşvik ederdi. İşte sportmen Hz. Muhammed…
Gazali der ki; “ eğlence kalbe rahatlık verir; fikri yorgunlukları hafifletir; daima zorlanan ve ciddi işlerle meşgul edilen kalpler körleşir; eğlence ile kalbi rahatlandırmak ciddi iş görmesi için ona yardım etmek demektir. Mesela devamlı fıkıh okuyan bir kimsenin tatil yapması icap eder.”
Yani…
Yanisi şu:
Önce kafalardaki bir tabuyu yıkalım: Hz. Muhammed insandı.
Hz. Muhammed yorulur, dinlenir, eğlenir ve mizah yapardı.
Spora meraklıydı. Örneğin…
Hayvanların birbirine zarar vermeden yarıştırılmaları dinen caizdi. Hz. Muhammed döneminde at ve deve yarışları meşhurdu.
At yarışları Hz. Muhammed’in öncülüğünde yapılırdı. Kazananlar ödüllendirilirdi. At yarışları 6- 7 mil uzunluğundaki Hayfa ile Seniyyetü’l arasında yapılırdı. Aynı “parkurda” deve yarışları da yapılırdı.
Hz. Muhammed’in “Abda” adında bir devesi vardı. Katıldığı tüm yarışları birincilikle bitiriyordu. Ancak bir gün Abda da geçildi. Sahabeler çok üzüldü. Bunun üzerine Hz. Muhammed, “Yükselen her dünyevi şeyin alçalması, ilahi hikmet gereğidir” diyerek onları teselli etti.
Hz. Muhammed güreşi de severdi.
Arap yarımadasının güçlü güreşçisi Rükane bir gün Hz. Muhammed’e güreşme teklifinde bulundu. Rükane Müslüman değildi; Hz. Muhammed’i yenerek onu küçük düşüreceğini hesap etti.
Ancak, Hz. Muhammed, Rükane’yi yendi. Ve ortaya ödül olarak konulan koyunu kazandı.
Rükane yenilgiye doymayan pehlivan gibi yine aynı teklifte bulundu ve yine yenildi. Hz. Muhammed bu kez iki koyun kazandı. Rükane, “Ya Muhammed şimdiye kadar kimse beni yenemedi, beni yenen sen değilsin, içindeki manevi güçtür” deyip Müslüman oldu. Ve Hz. Muhammed koyunları Rükane’ye iade etti.
Asr-ı Saadet’te atletizm yarışmaları da yapıldı.
Bu yarışmalara Hz. Muhammed eşi Hz. Ayşe ile birlikte katıldı. Bir seferinde her ikisi de arkada kaldılar; ancak son gücüyle Hz. Ayşe atak yapınca Hz. Muhammed’i geçti.
Bir yıl sonra bu kez aynı taktiği Hz. Muhammed yaptı ve eşini geçti. “Bu birincilik, o birinciliğe karşılıktır” diye Hz. Ayşe’ye espri yaptı.
Yarışmalara çoluk çocuk kadın erkek yaşlı erkek herkes ya katılır ya da izlemeye gelirdi.
Ok dönemin en önemli silahlarından olduğundan Hz. Muhammed, anne-babalara çocuklarına ok atmayı, ata binmeyi öğretmelerini tavsiye ederdi.
Hz. Muhammed yüzmeye de ayrı bir önem verirdi. Çocukların mutlaka yüzmeyi öğrenmesini ve yüzmesini isterdi.
Bugün…
Bazı sözüm ona Müslümanlar eğlenerek düğün yapmayı ayıp, hatta günah sayıyor. Düğünlerini eğlenceden soyutluyorlar.
Asr-ı Saadet’te düğünler olurdu. Davul, zil gibi çalgılar çalınır, dans edilirdi. Hz. Ayşe’nin bir düğünde iki cariye ile def çaldığı biliniyor. Hz. Muhammed’in “nikahı defle kutlayın” diye hadisi var.
Bakınız…
Buradaki tüm bilgileri, beş ciltlik “Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam” kitabından derledim.
Bir kez daha okuyup gördüm ki, anlatılanlar ile yazılanlar arasında dağlar kadar fark var.
Biz okur bir toplum değiliz. Bu nedenle yobaz bir dincinin söylediklerini doğru kabul ediveriyoruz. Halbuki okusak birçok sorunu halledivereceğiz.
Örneğin…
Bir gelenek olan Türkçe ezana karşı çıkarız ama Allah’ın kelamı olan Kur’an-ı Kerim’in ne zaman Türkçe’ye çevrildiğini bilmeyiz! Haberimiz bile olmaz.
Çünkü ezanı duyuyoruz ama evlerimizde baş üstümüze astığımız Kur’an-ı Kerim’i ne yazık ki açıp okumuyoruz…
Evlerde sayfaları açılmamış Kur’an-ı Kerimler öylece duruyor; “İslam’da ruhban sınıfı yoktur; inanç kul ile Allah arasındadır” diyoruz ama ülkemizde şeyhten, şıhtan, dervişten geçilmiyor. Kendimizi kandırmayı sürdürüyoruz…
Umarız Ramazan hayırlara vesile olur…
www.hurriyet.com.tr, 23 Ağustos 2009
Bir yanıt yazın