BABAM, 1922 yılında Askeri Tıbbiye’den mezun olunca, Kars’a “Tabur Tabibi” olarak tayin ediliyor.
Bu tabur, 1925 yılında çıkan Şeyh Sait isyanını bastırma harekâtına katılıyor. Babam da kendi tabiriyle “katır sırtında” dağlarda dolaşıp, yaralı veya hastaları iyileştirmek üzere vazife yapıyor. Kürt isyanı ve Kürt meselesi hakkında babamdan çok hikâye dinlemişimdir. Bazen “o günlerde bekârlık canıma tak etmişti, arkadaşların da teşvikiyle neredeyse bir Kürt kızıyla evlenecektim” derdi. Ben de sanki doğacak çocuk yine bugünkü “ben” olurmuş mantığıyla, o zaman benim annem de Kürt olurdu derdim.
Olağanüstü Hal Bölge valilerinden Hayri Kozakçıoğlu görevdeyken Taksim Toplantısında yaptığı konuşmada “Bu, 12. Kürt ayaklanmasıdır” demişti. Gerek Osmanlı gerek Cumhuriyet döneminde irili ufaklı bağımsızlık kalkışmaları olmuştur. Bunların çoğunda yabancı devletlerin kışkırtması vardır. Yabancı devletler kendi çıkarların için bu yarayı kaşımış olsalar da şunu kabul etmek gerekir ki ortada bir yara vardır. Yani bu isyanların sosyolojik bir temeli mevcuttur.
Bugün “hatalıydılar/başaramadılar” dense de Cumhuriyeti kuranlar, hiçbir şeyi tesadüfen söylemiş veya yapmış değildir. Onlar yurdu da dünyayı da tanıyordu. T.C.’nin ilelebet payidar olmasının ancak “ulusal birlik” ve “lâiklikle” sağlanacağına iman etmişlerdi. Ülküleri, bağımsız ve çağdaş bir Türkiye yaratmaktı. Bu ülküye giden stratejileri ve bu stratejileri destekleyen projeleri vardı. Yoldaki tehlike ve fırsatları görüyorlardı. Daha 1927 yılında yapılan bir araştırmada Türkiye’de yaşayanların yarısının ulusal sınırlar dışında doğduğu saptanmıştı. Karma karışık etnik gruplardan oluşan bu “vatandaş kütlesinden” bir millet yaratmak istediler. Adına da “Türk” dediler. Bu ülkede yaşayan hiçbir Laz, Gürcü, Tatar, Boşnak, Çeçen, Arnavut, Abaza, Makedon, Arap, Yahudi hatta Rum T.C. vatandaşı “Ne mutlu Türküm Diyene” sözünden rahatsız değildir. Çünkü bunu demekle asla aslını inkâr etmiş olmaz. Kimse de ondan bunu beklemez. Türk gerçeği budur.
Önce bir test sorusu: Sizce, PKK’ya terör örgütü demedikleri sürece DTP ile görüşmem diyen Başbakan Erdoğan, DTP ile görüştü mü? Cevabınız hayırsa, yazının bundan sonrasını okumayın. Açılım, Ergenekon dozerinin açtığı yoldan, freni patlamış kamyon gibi ülkeyi, paldır küldür “böl ve çöz”e götürüyor. Her bölünmeli çözümün iki kötü sonucu olur. Biri “sınırların askeri yöntemle çizilmesi” ikincisi de “etnik temizlik”tir. Bunların bedeli, ödemeye değmeyecek kadar yüksek olabilir. Açılım sürecinin başarısı, artık “kaçınılmaz hale gelen bölünmenin” yukarıdaki sonuçlara yol açmamasını sağlamaktır. Bunun için birilerinin, Kürtleri içine girdikleri “zafer sarhoşluğundan” ayıltması şarttır. Muhalefet de bunu yapıyor.
Son Söz: Kötü polis, iyi polisin işini kolaylaştırır.
Bir yanıt yazın