SİLAHLARIN GÖLGESİNDEN ÇIKAMAYAN DTP, ÇÖZÜMÜ SABOTE ETMEYE ÇALIŞIYOR!..

SİLAHLARIN GÖLGESİNDEN ÇIKAMAYAN DTP, ÇÖZÜMÜ SABOTE ETMEYE ÇALIŞIYOR!..
“Sorun Üretenler Nasıl Çözümün Muhatabı/Aktörü Olabilirler?..”

 

Sorunu üreten faktörler arasında şartlar, aktörler, anlayışlar, politikalar, yöntemler gibi birçok husus sayılabilir. Şartlar aynıyken, aktörler aynıyken, millete bu acıyı yaşatanların anlayış ve zihniyeti aynıyken sorun da ortadan kalkmaz, çözüm de bulunamaz.

Eğer bir çözümden bahsediliyorsa, şartların değişmiş olması gerekir. Ancak şartların değişmesi tek başına yeterli değildir. Asıl değişmiş olması gereken, temel yaklaşım ve perspektiftir. Bu acının yaşanmasına neden olan aktörlerin zihniyetleri ve zihniyet dünyası değişmeden, bunun ürünü olan politikalar da değişmez. Sorunu üreten aktörler duruyorsa, yani aynı etkinlikteyse yine çözümün önünü açmak zordur.

Şimdi deniyor ki, sorunun tarafları işin içinde olmadan çözüme ulaşılamaz. Ben de diyorum ki, sorunu üretenler, bu millete bu acıyı yaşatanlar çözümün nasıl aktörü olsunlar? Eğer bugün çözüm imkanı konuşuluyorsa, ortada değişen şartlar, farklı bir konjonktür vardır ve en önemlisi bir zihniyet değişimi söz konusu olmalıdır. Sorunu kronikleştiren, acının yaşanmasına neden olan, işi içinden çıkılmaz hale getirenlerin böyle bir süreçte öne çıkartılması, ancak çözümsüzlükte ısrar etmek demektir.

Elbette sorunun bir şekilde içinde yer alan kişi, örgüt veya siyasi uzantısı partilerin belli bir etki gücü vardır. Bunu göz ardı etmek, tüm faktörleri gerçekçi bir şekilde değerlendirmemek olur. Ancak çözüm sürecini tek bir faktöre endekslemek, çözüm iradesinin samimiyetini gölgeler.

Devletin çözüm konusundaki kararlılığından rahatsızlık duyan DTP Milletvekili Emine Ayna, “Sorununun çözümü için Abdullah Öcalan ve PKK muhatap alınmalı” derken, bir yandan da “DTP’nin siyasi kimliği olmadığını ve örgütün ipoteği altında olduğunu” açıkça kamuoyuna ikrar ederek, çözüm sürecini sabote etmeye çalışıyor.

Yine, örgütün televizyonuna konuşan Kandil sözcülerinden Nuriye Kespir, “Türk Başbakanı” ifadesini kullanarak, bilinçaltındaki gerçek niyeti, daha doğrusu Kandil’in “ayrılıkçılık”, “etnik milliyetçilik”, “üniter devlet”, “birliktelik”, “barış”, “kardeşlik” söylemlerindeki samimiyetsizliğini, yani “çözümsüzlük” ya da “çözüm sürecini sabote etmeye” yönelik bir yaklaşımı ortaya koyuyor. 

Son olarak PKK’nın basın-yayın organlarında yer alan açıklamasında deniliyor ki,  “Dünyanın her yerinde ister ulusal bir sorun olsun ister bir toplumsal sorun olsun demokrasinin gereği sorunlar muhataplarıyla tartışılarak çözülür. Açıkça belirtelim ki sorunun muhatabını tanımamakla dünyanın hiçbir yerinde sorunlar çözülmediği gibi, Türkiye’de de Kürt sorunu çözülemez”.

 

Peki, bugün Türkiye’de yaşayan Kürtlerin yaşadıkları sorunların muhatabı kimdir? Meseleye demokratik hak ve özgürlük canibinden de bakılsa, sosyo-ekonomik beklentiler açısından da bakılsa işin muhatabı; ne PKK’nın ipoteğinden kendisini kurtaramayan DTP, ne 30 yıllık süreçte gerçekleştirdiği şiddet eylemleriyle binlerce insanın ölümünden ve yaralanmasından sorumlu olan PKK, ne de ülkeyi bölmek, parçalamak suçundan ömür boyu hapse mahkûm olan İmralı Sakini Abdullah Öcalan’dır.

 

Evet, sorunun asıl muhatabı Türk, Kürt, Laz, Arap, Süryani, Çerkes, Ermeni, Yahudi yani Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan tüm vatandaşları ile TBMM ve devletin demokratik kurumlarıdır. Bu talepleri ifade eden kişiler, kurumlar, sivil toplum örgütleri, partiler elbette bu meselenin gündeme taşınmasında, siyasetin konusu yapılmasında etkili olması gereken aktörlerdir.

Herkes, çözüm sürecine yapıcı bir katkıda bulunmak isteyebilir, etkili olduğu kesimler üzerinde bir rol de oynayabilir. Bunu küçümsemek veya göz ardı etmek ancak siyasi bir söylem olur.

Eğer meseleye terör açısından bakılırsa PKK sorunun zaten ta kendisidir. PKK’nın ve siyasi uzantısı DTP’nin Abdullah Öcalan’ı muhatap pozisyonuna oturtmaya çalışması, hem yanlıştır, hem de gerçekçi değildir. Abdullah Öcalan’ın PKK ve onun siyasi uzantıları ilgili konularda bir etki gücü olduğu şüphesizdir. Bu süreçte kendi çapında bir rol oynamak da istiyor olabilir. Ancak Kürt meselesinin çözümünde temsilci, sözcü, muhatap gibi bir konuma oturtulmaya çalışılması fevkalade yanlıştır. Adeta meseleyi bir sorunu çözmeye değil, bir kişiyi kurtarmaya dönüştürme gayreti içine girmektir. Böyle bir fırsatçılık, aynı zamanda asıl niyetleri de açık eder.

Türkiye, kendi iç dinamikleri ve iradesiyle demokratikleşme yolunda açılımlar yaptı, daha da yapacaktır. Bunları, uluslararası toplum tarafından terör örgütü kabul edilen PKK veya siyasi temsilcileri veya ömür boyu mahkum bir şahıs istiyor diye değil, demokrasinin standartlarının yükseltilmesi için yapmıştır, yapmaya da devam edecektir. Ama bildiğim bir şey varsa, o da; devletin muhatap almayacağı tek kesim; Kürtlerin tek temsilcisiymiş gibi hareket eden, onların demokrasinin nimetlerinden yararlanması yerine ömür boyu hapse mahkum olmuş bir şahsın hapisten kurtarılması” üzerine politika izleyerek, demokratik sistemin kendilerine yüklediği siyasi misyonu hiçe sayan, muhatap diye bir terör örgütünü ve onun liderini gösterecek kadar aymazlık içinde olan, silahların gölgesinden kendisini kurtaramayan DTP’dir.

 

Son söz… PKK ve siyasi uzantıları zafer kazanmış(!) edalarından, şantaj ve tehditten, Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması talebi gibi olmayacak dualara amin demekten vazgeçmelidir. Çözüm sürecini Öcalan’ın yol haritası hazırlamasına endekslemek hem yanlıştır, hem büyük bir haksızlıktır. Şimdi, Öcalan’ın yaptığı çalışmayla meselenin zemin bulacağını düşünerek, sürecin merkezine onu oturtmak, gidişatı doğru okuyamamak olur. Kürt meselesine sahip çıkmak, bu konuda görüş beyan etmek, hak-özgürlük sorunlarını dert etmek, PKK’nın veya DTP’nin ipoteği altında da değildir. Kimse gölge etmezse, Öcalan da susmayı öğrenirse… Kürt sorununda çözüm sağlanır.

 

Nail Amudi

  - ocalan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir