LOZAN DELİNMEYE DEVAM EDİYOR!!!
Bu antlaşma, Türk ulusuna karşı yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış, büyük bir yok etme eyleminin yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasal zafer yapıtıdır!
Mustafa Kemal ATATÜRK
Değerli arkadaşlar,
Lozanda karşı tarafın pek çok önerisinin, İsmet İnönü tarafından kabul edilmemesi İngiliz Lord Curzon’u rahatsız etmiş ve ‘Paşa paşa ne önersek ret ediyorsunuz. Neyinize güveniyorsunuz acaba?.. Ret ettiğiniz önerileri cebimize koyuyoruz. Bizden yardım istemeye geldiğinizde cebimizden çıkarıp teker teker önünüze koyacağız’ demesi üzerine İsmet İnönü, ‘Şimdi istediklerimiz aynen kabul edilsin, yardım istemeye geldiğimizde önerilerinizi değerlendiririz’ cevabı, bağımsızlığımıza nasıl sahip çıktığımızın çok anlamlı bir kanıtı olarak tarihe altın harflerle geçmiştir.
Güzel ülkemizin kuruluş belgesi olan LOZAN antlaşmasının 86. yıl dönümünü yaşıyoruz. AB-D emperyalizmi hala bu antlaşmayı delmek ve yoketmek için çeşitli yöntemler kullanmaktadır. Örneğin;
ABD denetiminde kurulan GÜNEY KÜRDİSTAN DEVLETİnin tek resmi dilinin KÜRTCE olduğunu belirleyen anayasasinda, bağimsiz bir KÜRDİSTAN kurulmasıni öngören SEVR ANTLAŞMASI gündeme getirilerek, Kürtlere self determinasyon hakkini 62, 63 ve 64. maddeleriyle veren 1920 SEVR ANTLAŞMASI, 1923 LOZAN ANTLAŞMASI ile iptal edilmiştir denilmektedir (6 Ekim 2006 –Cumhuriyet-Bahadır Selim Dilek).
Romadaki NATO kolejinde ABD li bir Albayin BÖLÜNMÜS TÜRKIYE HARITASI ile brifing vermesine gösterilen tepkiler yüzünden ABD Genel Kurmay Baskani Peter Race, Türk Genel Kurmayindan özür dilemiştir (30.09.2006 Milliyet). Yani ülkemizin bölünmesini ve SEVR’i isteyenler çizdikleri haritalari masa üzerine koymaya basladilar.
AB üyeliği vaadi ile 1995 de Gümrük Birliği anlaşmasını yaptık (zararımız 200 milyar $), 21.06.2001 de Uluslararası Tahkim yasasını çıkardık. AB müzakere koşulları zorlaması ile 13.06.2007 de İkiz yasaları ve 27.02.2008 de Vakıflar yasasını çıkarttırdılar, 301 de yapılan değişiklikle Türklüğe hakareti serbest bıraktırdılar. Şimdi de KKTC’nin yok sayılmasını ve Ruhban okulunun açılmasını istiyorlar. AB yine öne sürdüğü yeni koşullar ile sadece Musevi, Rum ve Ermenilerin azınlık olarak kabul edildiği Lozan anlaşmasına aykırı olarak yeni azınlıklar tarif etmeye çalışmaktadır. Kürt kökenli vatandaşlarımızı da azınlık olarak bize kabul ettirmek amacındalar.
Değerli arkadaşlar,
Bu süreçte ülkemiz, basiretsiz ve kalitesiz yöneticilerimizin neden olduğu ekonomik sıkıntılar yüzünden ne yazık ki IMF ile 18 kez stand-by anlaşması yaptı. Altı yıl sonra IMF yine ülkemizi anlaşmaya zorlamaktadır. Yılbaşında Başbakanımızın “IMF ümüğümüzü sıkmak için bizi zorluyor, biz ümüğümüzü sıktırmayız” şeklindeki açıklamasını anımsayalım. Ancak Haziran sonu ile bütçe açığımızın, 24 milyar TL yi bulması, bizi yeniden İMF nin kucağına ittiğini ve başımıza nelerin geleceğini, Sn. Güngör Uras Milliyet Gazetesindeki bugünkü köşesinde HOŞ GELDİN “İMF GÜDÜMLÜ YAŞAM” başlıklı yazısı ile çok güzel açıklamış. Aşağıda sizlerin bilgisine sunmak istedim.
Umarım namert’e muhtaç olmayız. Çünkü 86 yıl önce Lord Curzonun, LOZAN görüşmeleri sırasında dile getirdiği dilekleri, borç alan, emir alır özdeyişi ile çok güzel açıklanmaktadır. Bu kez IMF kanalı ile güzel ülkemizin geleceği ve ulusal bağımsızlığımız, AB-D emperyalizmi tarafından tamamen ipotek altına alınması sözkonusudur.
Sevgi ve saygılarımla (22.07.2008).
Prof.Dr. Mehmet Ali KÖRPINAR
NOT:
18 Ocak 1927 tarihinden beri LOZAN antlaşmasını tanımayan ABD tarafından, 4 Temmuz 2003 de Kuzey Irakta(Süleymaniye) askerlerimizin başına, nasıl ve neden çuval geçirildiğini unutmadığımızı ve hala özür dilemelerini beklediğimizi, yeniden anımsatmak isterim.
Hoş geldin ‘IMF güdümlü yaşam!’
GÜNGÖR URAS-22 Temmuz-2009-MİLLİYET
HABERİN ETİKETLERİ
Hoş geldin “IMF” güdümlü yaşam!” Sayın R.T.Erdoğan “diretti, diretti”… Ama sonunda “pes” etti. Sayın R.T.Erdoğan’ı korkuttular. “IMF güdümüne girmeden bu krizden çıkamayız… IMF’den para gelsin de bir an önce rahatlayalım” dediler.
Maliye Bakanlığı koltuğuna oturan Sayın M.Şimşek, Washington’a gitti-geldi… Anlaşıldığı kadarı ile Sayın R.T.Erdoğan’ı “ikna eylemeyi bir güzel başardı”…
Şimdilik para almadan IMF direktiflerini uygulamaya başladık. Yakında “imza töreni” de tamamlanır. Döneriz eski “IMF’li yaşama”… Bir noktayı açıklığa kavuşturmakta yarar vardır. “IMF ile yaşam” başka, “IMF güdümlü yaşam” başkadır.
– IMF ile yaşamda, ülke ekonomideki kendi hedeflerini özgürce belirler. Bu hedeflere ulaşmak için uygulayacağı politikaları ortaya koyar. Teknik anlatımıyla kendi stratejisini ve bu strateji çerçevesinde uygulanacak kendi programını önceden hazırlar. Sonra bu programa ve politikalara, IMF’nin desteğini sağlar. Ama bunları beceremez ise, işte o zaman da “Ben beceremiyorum, gel sen bizi kurtar IMF efendi” diyerek IMF’ye teslim olur.
– IMF güdümlü yaşamda, ülkeyi IMF’nin iktisatçıları yönetir. Hükümetin ne yapacağını, nereden para bulacağını, nereye harcayacağını onlar belirler.
Mecburiyet yok!
Bu ikisi arasında çoooook büyük fark vardır.
– Biz bu memleketin evladıyız. İşler kötü gider ise faturayı biz ödeyeceğiz. Neyin bizim insanımızı üzeceğini, neyin mutlu edeceğini biz biliriz. Bizim için ekonomi politikalarının hedefi “insan”dır. İştir. Aştır. Biz yanlış yaparsak faturayı biz öderiz. Bizim gidecek başka ülkemiz yok!!!
– IMF’nin uzmanları değişik ülkelerden Washington’a gelen, profesyonel iktisatçılardır. Onlar bir ülkeyi “rakamlarla değerlendirir”. Onlar için (ve de IMF için) önemli olan ülkenin ithalat, borçlanma kanalının tıkanmamasıdır. Ülkenin ithalat ve kredi borçlarını zamanında ve tam olarak ödeyebilmesidir. Onlar için “insan” değil “rakam” önemlidir. Onlar hata yapar ise, bir program daha hazırlarlar. Onlar hiçbir fatura ödemezler.
Biz ne istiyoruz? Üretim artsın, ihracat artsın, halkın işi ve artsın istiyoruz. Ülke büyüsün istiyoruz. Halkın ekmeği ile oynamayalım, fakire, hastaya iyi bakalım diyoruz.
Üretimsiz yaşama merhaba
Ama “ucu görünen” ve yavaş yavaş uygulamaya konulan “IMF direktifleri” bizi bambaşka bir yaşama götürecek gibi…
Anlaşıldığı kadarı ile, kriz öncesi “sürdürülemez noktaya gelen “Yüksek faiz ucuz kur” politikası dışında değişen bir şey yok. Şimdi de sürdürülebildiği kadar “Ucuz faiz ama gene de ucuz kur” politikası uygulanacak. Dolar 1,50’nin altına indi. Demek ki ithalatçı gülmeye, ihracatçı ağlamaya devam edecek.
– IMF güvencesindeki ucuz döviz politikası kapsamında bankalar, özel sektör dış kredi kullanmaya başlayacak. IMF’den de para gelince, döviz kıtlığı çekilmeyecek. Döviz girişi bütçe açığının kapatılmasına destek verecek.
– Hükümetin halka götürebildiği hizmetler zaten azalmıştı. Bundan sonra daha da azalacak.
– Deli Dumrul misali, “köprüden geçenden de, geçmeyenden de bir akçe tahsil edilecek”. Nefes almaya bile vergi konulacak. Halkın satın alma gücü iyice kısılacak.
– Cari açık (döviz açığı) gene ekonominin en önemli sorunu haline gelecek.
Dikkat buyurunuz… Bu tabloda “Üretim” denilen şey yok. Büyüme yok, daralma var… Tabii olmaz. Olamaz. Çünkü, “IMF güdümlü yaşam”ın hedefi “üretim” değildir. İthalat-borç alma ve borç ödemedir. Maliye Bakanlığı koltuğuna oturan Sayın M. Şimşek’in yapabileceği bu idi. Bekleneni yaptı.