Posted by: kehaber on: 6 Ağustos 2009
Türkiyeli Ermenilerin (veya Yahudilerin) günümüzde yaşadıkları “kimlik inşa süreçleri” kuşkusuz karmaşık, çok boyutlu ve halihazırda devam eden değişken bir süreç
Zaman gazetesinde 2 Ağustos’ta yayınlanan Alin Ozinyan‘nın “Türkiyeli Ermeni Ermenistanı sever mi? başlıklı yazısı tüm azınlıkları da içeren bir tartışmaya kapıyı açtı. HayTert internet sitesi Bedros Kayaoğlu imzalı makaleyi sert bir şekilde eleştiren bir açık mektup yayımladı. Bedros Kayaoğlu; “Sizin şüphe yaratmaya çalıştığınız bu tür polemikler henüz sahne almamışken, bu coğrafyada bizim atalarımız Cumhuriyet kuruyordu farkında mısınız? Türk, Kürt Alevi, Çerkes, Rum, Yahudi, Ermeni bu ülkeyi birlikte kurdu, hainlerden düşmanlardan korudu ve bu bizim toplumsal belleğimize bu şekilde kazındı. Biz gördük ve biz yaşadık… Türküm ben, burası vatanım demek ya da diyebilmek hiçbir Ruma, Ermeniye zulüm eziyet gelmedi bu topraklarda” şeklinde bir vurgulama yapıyor.
Makalesinde Alin Ozinyan ne diyor?
“[…] Türkiye’deki Ermeni toplumu temel olarak din ve dil ekseninde kendini korumaya çalışıyor gibi görünüyor. 1928′de başlayan ve 1950 ve 60′larda etkisi bir şekilde tekrar ortaya çıkan “vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarında Ermenice konuşmanın bünyeye sinen huzursuzluğu, 70′lerde Asala olaylarından kaynaklı korku, 90′lardan sonra daha farklı bir hal aldı. Ermeni cemaati içinde “Kendi haklarımızı elde edebilmek için Türkiye’nin demokratikleşme ve AB’ye uyum sürecini desteklemeliyiz” fikri yaygınlaştı, bu fikirle beraber Ermeniler yaratılan “öteki” olmaktan sıyrılıp ülkenin asli unsuru “vatandaşlar” gibi mücadele vermeye başladılar. Aynı dönemde Türkiye’de yükselen ve yükseltilen milliyetçi söylemler ve eylemler de arttı ve azınlıklara “yabancı” deme hastalığı tekrar nüksetti. İnsanlar Ermeni olduklarını kuşkusuz daha korkusuz dile getirdikleri bir sürece girdiler. Bu süreç çok farklı iç ve dış dinamikler ile şekillendi, Hrant Dink’in öldürülmesi, süreci bir anda altüst ettiyse de ve belirli kişilerde bastırılmış-sindirilmiş-yenilebilmiş korkuları tekrar tetiklediyse bile, süreç bir şekilde tempoda aksaklıklar ile devam ediyor.[…] Kısaca doğduğumuz yere, yaşadığımız yere, ya da etnik olarak ait olduğumuz yere “vatan” demekte bir sorun yoktur. Demekte sorun yoktur da konu “vatandaşlık” haklarına geldiğinde başımız ağrıyabilir.[…]”
Bir başka deyişle; “nasıl çıkarız azınlıklardan, aydınlıklara?” Cumhuriyet’in çekirdeğinde bu sorunun yanıtı var, yeterkı “mutlak hakimiyetçilik”ten sıyrılıp “mutlak ahenkçilikle” yönelelim, çekirdeği yeşertelim.