Sihirli Değnek, Demokratik Sürece Sahip Çıkmaktır!..
DTP, Siyasi Kimliğinin Gereği Çözümde Aktif Rol Üstlenmeli!
Kandil ve İmralı’yı Adres Göstermek Süreci Sabote Etmektir!..
PKK ve siyasi uzantıları “Silahlar sussun. Operasyonlar dursun. PKK artık eski PKK değil. Ayrılmak istemiyoruz. Federasyon istemiyoruz. Birlikten ve barıştan yanayız!” diyorlar.
Bu söylenenlerin ne kadar gerçekçi ve sorunların çözümü için atılmış adımlar olduğunu sorgulamakta yarar var diye düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Kürt ve PKK meselesi bahsinde, “2009 yılında güzel şeyler olacak” demesiyle beraber çözüm arayışları da hızlandı. Cumhurbaşkanı Gül’ün “tarihi fırsat” sözü, kanımca yeni bir paradigmaya yaslanan güçlü bir irade beyanından ibarettir.
Bu tarihsel fırsat süreci, PKK ve siyasi uzantısı DTP canibince doğru okunursa, çözüme giden yolun önü açılmış olur diye düşünüyorum. Ancak yeni bir dönemin açılabilmesi için, eskinin “çözümsüz” tekrarlarından vazgeçmek gerekir. Önemli olan süre değil, süreçtir. Hiç kimsenin elinde “sihirli değnek” yoktur. Bugünden yarına hemen/şimdi çözüm bekleyen aceleci radikaller sürece zarar verir. Çözüm sürecinin önü “yeni bir irade” ile açıldığında sorunlar karşılıklı müzakere ve demokratik süreç içinde kendiliğinden çözülecektir.
Bence, bunun için herkesin dikkat etmesi gereken dört önemli nokta var: Birincisi demokratik çözümün dilini oluşturmak, ikincisi demokratik diyalogun önünü ne pahasına olursa olsun açık tutmak, üçüncüsü “Kürt meselesi çözülmezse demokrasi olmaz!” yaklaşımı yerine, “Demokrasi olursa zaten Kürt meselesi de çözülür” yaklaşımını esas almak, dördüncüsü ise etniklik üzerinden değil, hür ve eşit vatandaşlık anlayışına dayalı demokratik cumhuriyet anlayışı üzerinden çözüm önerileri geliştirmektir.
“Kürt meselesinin çözümü” bahsinde ileri sürülen kimlik ve kültürel talepler, haddizatında demokratik standartlarla da ilgilidir. O halde denklemi etniklik üzerinden kurup çözümsüzlüğü derinleştiren o eski paradigmadan vazgeçmek, çözüm süreci için olmazsa olmaz bir öneme sahiptir. Devletin AB standartlarında bir demokratikleşme bağlamında zaten yapması gerekenleri, “Kürt meselesinin çözümü” bahsinde talep ve şart diye öne koşmanın, hele hele bunu “silahların gölgesi”nde yapmanın sistem içinde çözümsüzlükten beslenen çevrelerin elini güçlendirmekten öte bir işe yaramadığını artık Kandil, İmralı ve DTP görmelidir.
Evet, silahın dili, çözümün önünü kesiyor. PKK koşulsuz ve süresiz eylemsizlik kararı alıp, silahlarını toprağa gömmedikçe, kalıcı çözümü sağlayacak öneriler kaçınılmaz olarak karşılıksız kalmaya mahkumdur. Sorunun çözümü ertelendikçe de başta PKK ve Kürtler olmak üzere herkes kaybedecektir.
Devlet-Hükümet canibinden başlatılan samimi ve kararlı çözüm arayışına Abdullah Öcalan’ın da 15 Ağustos’ta yapacağı açıklamalarla katkı sunacağı belirtiliyor. Öcalan, 15 Ağustos’ta herkesi şaşırtan yeni bir çıkışa mı hazırlanıyor?
İmralı sürecinde PKK’nın bağımsızlıkçı-ayrılıkçı kuruluş felsefesini “demokratik cumhuriyet” söylemiyle tümden değiştiren Öcalan, bu defa da yeni “yol haritası”yla ikinci bir paradigma değişimine gidebilir mi? Hep birlikte göreceğiz.
Abdullah Öcalan, sorunun çözümünü etniklik üzerinden değil demokrasi paradigması içinde öngören yeni bir yaklaşım sergileyebilir. Tekrar örgütüne sürecin önünü açmak için silahlı güçleri sınır dışına çekme ve silahları susturma çağrısında bulunabilir. Ancak burada akla gelen soru şu: Bu çağrıyı koşullara bağlayıp mı yapar, yoksa koşulsuz ve süresiz bir eylemsizlik çağrısında mı bulunur? Birinci yolu tercih ederse, peşinen “yol haritası”nı işlevsiz/kadük hale getirir. İkincisini yapması halinde ‘yol haritası’nda dile getireceği mülahazalar ve önerilerle çözüm sürecine önemli katkılar sağlayabilir diye düşünüyorum.
Sorun, daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve özgürlükler temelinde çözülür. Çözüm sürecinin yönü demokratikleşmedir. Dolayısıyla yürütülen sürecin en önemli özelliği geçmişten ders alıp geleceği birlikte kurarak çocuklarımıza güçlü bir ülke bırakma azmidir.
Kökenimiz ne olursa olsun, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin başlıca görevi, kan akmasını durdurmak; gelecek kuşaklara güçlü, müreffeh, barış içinde el ele yaşanan bir ülkenin bugünden temellerini atmak olmalıdır.
Türkiye’nin ulusal ve toprak bütünlüğü, demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti ilkeleri ve bireysel özgürlüklerin Avrupa ölçütünde genişletilmesi modelin ana parametreleridir. DTP’li Aysel Tuğluk’un özeleştiri niteliğindeki “Asker de ölmesin diyebilmeliydik” sözleri çok değerlidir. Artık PKK’dan çok DTP konuşmalı, halkın oyunu almış siyasîler söz almalı, çözümün adresinin Ankara ve Meclis olduğu hususunun altını çizmelidirler.
Son söz… Bu coğrafyada yaşayan insanlarımız üniter, laik, demokratik bir hukuk devleti çatısı altında kendi dillerini, kültürlerini özgürce yaşama geçirmelidir. Şimdi aramızda kalan en büyük engel, silahtır. O silahların sadece susması yetmiyor, gömülmesi gerekir. Çözüm Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığıdır!..
Nail Amudi
Bir yanıt yazın