“TÜRKİYE MODELİ” ÜZERİNE!..

“TÜRKİYE MODELİ” ÜZERİNE!..
“Kürt Sorunu Çözüm Paketi Değil, Demokratikleşme Süreci!..”
Kürt meselesini konuşmaya başladığımızdan beri hep “model” kelimesi ile karşılaşıyoruz.
Dünyada model çok; İrlanda var, Bask var, Katalonya var, Korsika var, İskoçya var. Ancak herkesin gözden kaçırdığı bir nokta var. O da; bu ülkeler o modelleri kendi özgün koşulları içinde bulmuş ve hayata geçirmişlerdir.
Öncelikle bir noktayı vurgulamakta yarar görüyorum; ortada bir Kürt meselesi açılım paketi değil, bir demokratikleşme süreci var. Bu yemek, taşım taşım kaynatılarak değil, kısık ateşte suyu çektirilerek pişirilecek.
İçişleri Bakanı’nın “Türkiye modeli” dediği herhalde bu olsa gerek. Yani keskin bir dönemeci iri adımlarla değil, çelmelerin etkisini aza indirmek üzere küçük adımlarla atmak.
Bu arada ilk kez bir yetkilinin çıkıp İspanya, İngiltere değil, Türkiye modeli çözüm arandığını söylemiş olması önemli bir tespittir. Aynı zamanda doğru da. Çünkü Türkiye’deki Kürt meselesi, gerek tarihi ve siyasi kökleri, gerek gündeme geliş biçimi, gerekse ayrılıkçı hareketin şiddet kullanımının boyutları açısından diğer örneklere benzemiyor.
Türkiye’de Kürt kökenlilerle diğer vatandaşlar arasında coğrafi, sosyal kutuplaşmalar yok. Örneğin Irak, ya da İran’da olduğu gibi, Kürtler yalnızca ülkenin bir bölgesinde yaşamıyor. Ya da Kürtlerin hiç bulunmadığı bir bölge yok. Milyonlarca Türk-Kürt evliliği var. PKK şiddeti ve onunla mücadelenin en kanlı noktalara tırmandığı zamanlarda dahi, komşular birbirinin canını yakmadı.
Bask, ya da İrlanda’daki ayrılıkçı akımlar ve o akımlardan çıkmış silahlı hareketler ile Kürt meselesinin bir parçası sayılan Kürt ayrılıkçılığı ve onun devamı olan PKK’nın şiddeti temel alan çizgisi birbiriyle benzeşmiyor. Sorun oradakilerle aynı değil ki, çözüm için model oralarda aransın. Çözüm, Türkiye’nin kendi tarihi, coğrafyası ve toplumsal yapısında daha fazla demokrasi yoluyla bulunacak.
Kürt meselesinde bulunduğumuz aşama, bu ülkede yaşayan herkes için en geniş, en uygar demokratik koşulların sağlanması gereken aşamadır. Bunlar tamamlanmadığı, eksiklikler var olduğu sürece ve en önemlisi de dağlarda silahlı adamlar dolaştığı sürece “model” tartışmaları zihin idmanı olmaktan öteye geçemez.
DTP’li Aysel Tuğluk’un özeleştiri niteliğindeki “Asker de ölmesin diyebilmeliydik” sözleri çok değerlidir. DTP lideri Ahmet Türk’ün, İmralı’da 15 Ağustos’ta bir “yol haritası” açıklaması beklenen Abdullah Öcalan’ın hükümetçe “muhatap alınması” sözlerini ise gerçekçi bulmuyorum.
DTP, silahların gölgesinden kurtulup, PKK ve İmralı Sakini Öcalan’a meşruiyet kazandırmaya çalışmak yerine kendi çözümlerini açıklamalıdır. Bir siyasi sorunun demokratik çözümünden söz ediyorsak adres TBMM’dir. İmralı ya da Kandil Dağı değil!
Sorun, daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve özgürlükler temelinde çözülür. Çözüm sürecinin yönü demokratikleşmedir. Dolayısıyla yürütülen sürecin en önemli özelliği geçmişten ders alıp geleceği birlikte kurarak çocuklarımıza güçlü bir ülke bırakma azmidir.
Barışa ve huzura belki her zamankinden daha yakınız. Farklı kimlikleriyle, farklı inançlarıyla, farklı kültürleriyle oluşan, yoğrulan zenginliğe ve bütünlüğe sahip Türkiye toplumunun “silahların susması ve terörün bir daha ortaya çıkmamak üzere sona ermesi” talebini dayatması, gerçek güvencemiz, gerçek dayanağımız olmalıdır.
21.yüzyılın gelişen ve değişen dinamiklerinin Türkiye’ye kazandırabileceği veya kazandırmakta olduğu “vizyon” ve vermek istediği “rol”, Türkiye’nin demokratik sistemine derinlik kazandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu derinliğin niteliksel şekillenişini ise evrensel değerler, AB kriterleri, temel insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, adalet gibi özümsenmiş ve içselleştirilmiş kavramlar belirlemek zorundadır.
Son söz… Üniter devletten vazgeçmek, tarihin akışına karşı koymaktır. Evet küreselleşmenin, etnikleşme ile beraber yürüdüğü bir dönem yaşandı ama dikkat edilecek olursa o dönemde bile milli devletler değil hep federasyonlar parçalandı. Önümüzde bu yanlışın algılandığı ve tekrarlanmayacağı bir gelecek var. Türkiye barışı ve mutluluğu, bütünlüğünü daha sağlam hale getirecek çarelerde bulacaktır. Demokratikleşme bunun birinci maddesidir. Ama bölücülüğü teşvik etmeyen, etnikleşmeyen ve üniter devlet yapımızı reddetmeyen bir demokratikleşme süreci…
Bir elde zeytin dalı, öteki elde silah olmaz. “Demokratik sabır” çözüm için tek yoldur.
  
Nail Amudi

<p>“TÜRKİYE MODELİ” ÜZERİNE!..
“Kürt Sorunu Çözüm Paketi Değil, Demokratikleşme Süreci!..”
Kürt meselesini konuşmaya başladığımızdan beri hep “model” kelimesi ile karşılaşıyoruz.
Dünyada model çok; İrlanda var, Bask var, Katalonya var, Korsika var, İskoçya var. Ancak herkesin gözden kaçırdığı bir nokta var. O da; bu ülkeler o modelleri kendi özgün koşulları içinde bulmuş ve hayata geçirmişlerdir.
Öncelikle bir noktayı vurgulamakta yarar görüyorum; ortada bir Kürt meselesi açılım paketi değil, bir demokratikleşme süreci var. Bu yemek, taşım taşım kaynatılarak değil, kısık ateşte suyu çektirilerek pişirilecek.
İçişleri Bakanı’nın “Türkiye modeli” dediği herhalde bu olsa gerek. Yani keskin bir dönemeci iri adımlarla değil, çelmelerin etkisini aza indirmek üzere küçük adımlarla atmak.
Bu arada ilk kez bir yetkilinin çıkıp İspanya, İngiltere değil, Türkiye modeli çözüm arandığını söylemiş olması önemli bir tespittir. Aynı zamanda doğru da. Çünkü Türkiye’deki Kürt meselesi, gerek tarihi ve siyasi kökleri, gerek gündeme geliş biçimi, gerekse ayrılıkçı hareketin şiddet kullanımının boyutları açısından diğer örneklere benzemiyor.
Türkiye’de Kürt kökenlilerle diğer vatandaşlar arasında coğrafi, sosyal kutuplaşmalar yok. Örneğin Irak, ya da İran’da olduğu gibi, Kürtler yalnızca ülkenin bir bölgesinde yaşamıyor. Ya da Kürtlerin hiç bulunmadığı bir bölge yok. Milyonlarca Türk-Kürt evliliği var. PKK şiddeti ve onunla mücadelenin en kanlı noktalara tırmandığı zamanlarda dahi, komşular birbirinin canını yakmadı.
Bask, ya da İrlanda’daki ayrılıkçı akımlar ve o akımlardan çıkmış silahlı hareketler ile Kürt meselesinin bir parçası sayılan Kürt ayrılıkçılığı ve onun devamı olan PKK’nın şiddeti temel alan çizgisi birbiriyle benzeşmiyor. Sorun oradakilerle aynı değil ki, çözüm için model oralarda aransın. Çözüm, Türkiye’nin kendi tarihi, coğrafyası ve toplumsal yapısında daha fazla demokrasi yoluyla bulunacak.
Kürt meselesinde bulunduğumuz aşama, bu ülkede yaşayan herkes için en geniş, en uygar demokratik koşulların sağlanması gereken aşamadır. Bunlar tamamlanmadığı, eksiklikler var olduğu sürece ve en önemlisi de dağlarda silahlı adamlar dolaştığı sürece “model” tartışmaları zihin idmanı olmaktan öteye geçemez.
DTP’li Aysel Tuğluk’un özeleştiri niteliğindeki “Asker de ölmesin diyebilmeliydik” sözleri çok değerlidir. DTP lideri Ahmet Türk’ün, İmralı’da 15 Ağustos’ta bir “yol haritası” açıklaması beklenen Abdullah Öcalan’ın hükümetçe “muhatap alınması” sözlerini ise gerçekçi bulmuyorum.
DTP, silahların gölgesinden kurtulup, PKK ve İmralı Sakini Öcalan’a meşruiyet kazandırmaya çalışmak yerine kendi çözümlerini açıklamalıdır. Bir siyasi sorunun demokratik çözümünden söz ediyorsak adres TBMM’dir. İmralı ya da Kandil Dağı değil!
Sorun, daha fazla demokrasi, daha fazla hak ve özgürlükler temelinde çözülür. Çözüm sürecinin yönü demokratikleşmedir. Dolayısıyla yürütülen sürecin en önemli özelliği geçmişten ders alıp geleceği birlikte kurarak çocuklarımıza güçlü bir ülke bırakma azmidir.
Barışa ve huzura belki her zamankinden daha yakınız. Farklı kimlikleriyle, farklı inançlarıyla, farklı kültürleriyle oluşan, yoğrulan zenginliğe ve bütünlüğe sahip Türkiye toplumunun “silahların susması ve terörün bir daha ortaya çıkmamak üzere sona ermesi” talebini dayatması, gerçek güvencemiz, gerçek dayanağımız olmalıdır.
21.yüzyılın gelişen ve değişen dinamiklerinin Türkiye’ye kazandırabileceği veya kazandırmakta olduğu “vizyon” ve vermek istediği “rol”, Türkiye’nin demokratik sistemine derinlik kazandırılmasını zorunlu kılmaktadır. Söz konusu derinliğin niteliksel şekillenişini ise evrensel değerler, AB kriterleri, temel insan hakları, özgürlükler, hukukun üstünlüğü, adalet gibi özümsenmiş ve içselleştirilmiş kavramlar belirlemek zorundadır.
Son söz… Üniter devletten vazgeçmek, tarihin akışına karşı koymaktır. Evet küreselleşmenin, etnikleşme ile beraber yürüdüğü bir dönem yaşandı ama dikkat edilecek olursa o dönemde bile milli devletler değil hep federasyonlar parçalandı. Önümüzde bu yanlışın algılandığı ve tekrarlanmayacağı bir gelecek var. Türkiye barışı ve mutluluğu, bütünlüğünü daha sağlam hale getirecek çarelerde bulacaktır. Demokratikleşme bunun birinci maddesidir. Ama bölücülüğü teşvik etmeyen, etnikleşmeyen ve üniter devlet yapımızı reddetmeyen bir demokratikleşme süreci...
Bir elde zeytin dalı, öteki elde silah olmaz. “Demokratik sabır” çözüm için tek yoldur.
  
Nail Amudi</p> - ocalan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir