YİNE Mİ KAZA?..İNFAZLARA HEP AYNI BAHANE!..

Kanla beslenen değirmen kan öğütmeye devam ediyor. Yürekleri ve beyinleri kendilerine ait olmayan tetikçiler, niçin ve kimi öldürdüklerini bilmeden, cinayetlerine yenileri eklerlerken, aslında bir gün sıranın kendilerine gelebileceğini görmekten halen uzaktalar…

Adına ne derseniz deyin, sorunun demokratik sistem içerisinde çözülmesi sürecini baltalamaya, etnik ayrımcılığı körükleyerek Türk-Kürt çatışması yaratmaya ve devletin sorunu çözmeye yönelik kararlı yaklaşımını sabote etmeye çalışan PKK’da, rant kavgasına bağlı olarak “örgütü kimin yönettiği” yönündeki “otorite” tartışmaların boyutlandığı ve buna bağlı olarak da örgüt içi infazların sürdüğü görülüyor.

Dün gece bilgisayarıma düşen bir e-posta’ya göre, Kandil’in yanı sıra, Suriye, İran, Avrupa ve Türkiye alanından kaçışların artarak sürdüğü belirtilirken, örgüt içinde yaşanan rant kavgasının son kurbanları “Hogir Merqani” kod adlı Hayrullah Alphan, “Berxwedan Amed” kod adlı Sait Soylu ve “Faysal Astare” kod adlı Yüksel Yıldız isimli örgüt mensupları oldu.

Örgüt içi rant kavgasına kurban edilen üç örgüt mensubunun ailelerinden ve Kürtlerin tepkisinden çekinen PKK yönetimi,  öncekilerde olduğu gibi, bu defa da infazları “kaza”(!) diye duyurdu. Yani infazlara bulunan yeni kılıf: Kaza!..

PKK’nın televizyonuna yansıyan açıklamada (13 Temmuz 2009); “HPG Basın ve İrtibat Merkezi, bir kaza sonucu yaşamını yitiren 3 gerillanın kimliğini açıkladı.

HPG’nin açıklamasına göre, 10 Temmuz günü yaşamını yitiren gerillaların kimlikleri şöyle: 1980 Diyarbakır Silvan doğumlu Hogir Merqani kod adlı Hayrullah Alphan, 1988 Diyarbakır Bismil doğumlu Berxwedan Amed kod adlı Sait Soylu ve 1966 Dersim Pülümür doğumlu Faysal Astare kod  adlı Yüksel Yıldız. (“Kaza”(!) deniliyor, ama nasıl bir kaza olduğu açıklanmıyor…)

Geçtiğimiz ay Soran ilçesinde PKK’nın kadın yapılanması sorumlularından “Ziryan” kod adlı bayan, kafasına tek kurşun sıkılmış olarak ölü bulunmuştu. Örgüt içi hesaplaşmanın boyutunu gözler önüne seren bu cinayeti yine “kaza”(!) olarak duyuran PKK açıklamasında; “Ziryan adlı örgüt sorumlusu kendi tüfeğini temizlerken silahın yanlışlıkla ateş alması sonucu kafasına isabet eden kurşunla ölmüştür” denilmişti.

Bugün PKK’nın başında bulunanlara seslenmek istiyorum; “İntihar etti”, “kendini yaktı”, “yıldırım düştü”, “kayadan yuvarlandı”, “selde boğuldu”, “psikolojik bunalımdaydı”, “kalp krizi geçirdi”, “kaza kurşunu” türünden bahanelerle kamuoyuna duyurulan Faruk Bozkurt, Engin Sincer, Yasin Kanat, Viyan Soran, Berzan Dürre, Mustafa Günaydın, Murat Bayun, Nazime Adtürk, Salih Tatoğlu, Abdurrahman Öz, Bilal Dilek, Özcan Koyuncu, Atilla Kanda, Şeyhmus Erden, Suriyeli Ziryan, Sakine Kahraman, Akif Zagros, Şirvan Nali, Mehmet Taş, Şahbettin Kereman gibi yüzlerce cinayetin gerçek nedenleri mutlaka açığa çıkarılacak ve Kürtler bu cinayetleri işleyen katillerden mutlaka hesap soracaklardır.

Bu cinayetler, bugün PKK’nın başındaki Murat Karayılan, Cemil Bayık, Duran Kalkan, Ali Haydar Kaytan, Sofi Nurettin ve ardıllarının kanlı defterlerine kara bir leke olarak yazılırken, defterin altına koyu renk ve silinmesi mümkün olmayan bir kalemle “Tarihin derinliklerine gizlenmeye çalışılan bu cinayetler bir gün mutlaka aydınlanacak ve bu cinayetlerin sorumluları Kürt ailelere mutlaka hesap verecekler” notunun düşülmesi ihmal edilmiyor tabii ki…

Dikkatimi çeken şey; Türkiye’de insan hakları konusunda en küçük bir olumsuzluk yaşandığı zaman dünyayı ayağa kaldıran, hayvan kemikleri üzerine yüzlerce senaryo üreten, töre cinayetlerini, kan davalarını, rant kavgalarını, hatta sıradan adli makamları ilgilendiren cinayetleri bile devletin üzerine yıkmaya çalışan, üst üste basın açıklamaları yapan, uluslararası kuruluşlara şikayet mektupları yazan “insan hakları”(!) dernekleri ile PKK’nın sözcülüğünü yapmaktan vazgeçmeyen DTP sözcülerinin, PKK’nın Kürtlere ve örgüt sorumlularına yönelik cinayetleri ile ilgili olarak bugüne kadar tek kelam etmemeleri… Bence bu tuhaf bir suskunluk… Şiddet kültürü karşısında boyun eğmek belki de… Ama en önemli unsur; İmralı-Kandil çizgisindeki şiddet kültürünü reddederken, demokrasi kültürünü benimsemeye çalışmak ve çözüm sürecinde sadece demokrasiyi ve üniter yapı içerisinde Kürtlerin demokrasinin nimetlerinden yararlanmasını esas almaktır.

PKK cinayetlerini lânetlemekten hiç vazgeçmemek gerekir. Bu cinayetler karşısında sessiz ve tarafsız kalmak ahlâki olmadığı gibi, cinayetlerin vebaline de ortak olmaktır. PKK cinayetleri ve suikastları karşısında suskun kalmaktan kurtulabilmek, şiddet kültürüne isyan etmektir önemli olan…  Yoksa, örgüt içi rant kavgasına kurban edilen Kürt gençlerinin hesabını kim soracak?..

Nail Amudi

Kanla beslenen değirmen kan öğütmeye devam ediyor. Yürekleri ve beyinleri kendilerine ait olmayan tetikçiler, niçin ve kimi öldürdüklerini bilmeden, cinayetlerine yenileri eklerlerken, aslında bir gün sıranın kendilerine gelebileceğini görmekten halen uzaktalar… - Karayilan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir