Hüseyin MÜMTAZ
a) “15 Ağustos”ta; b) “Öcalan”ın açıklayacağı; c) “Kürt Açılımı”na 29 Temmuz’da İçişleri Bakanı Beşir Atalay ön alarak “Demokratik açılım” adını verdi, “Biz” dedi; “demokratikleşme, insan hak ve özgürlüklerin önündeki engelleri kaldıraracak politikaların hayata geçirilmesi için çalışıyoruz”.
Ve çalışmaların sürdüğünü, kapsamlı “açılım”ın daha sonra açıklanacağını söyledi..
Sondan başlayalım..
Neden “demokratik”?
Biz şimdiye kadar zaten demokratik bir ülkede yaşamıyor muyduk? İnsan hak ve özgürlüklerine sahip değil miydik?
“İyileştirme”; sadece “Kürtlere demokrasi, hak ve özgürlükler” olarak mı düşünülüyor?
“Kürtler”, Edirne’de ve Antalya’da; yahut Balıkesir veya Samsun’da “demokratik” olarak kendilerini ifade edemiyorlar mı?
Seçip-seçilemiyorlar mı? Bu ülkede Başbakan-Cumhurbaşkanı olmadılar mı?
Veya aynı yörelerde bakkal dükkânı yahut otel açma hak ve özgürlükleri yok mu?
Bunları bir kenara bıraksak bile; Öcalan’ın 2000 yılından beri İmralı’dan seslendirdiği “proje”nin adı zaten “Demokratik Cumhuriyet” değil mi?
Sırf bunun için bile o “çözüm”ün adına itirazım var…
Sonra neden ille “15 Ağustos” veya öncesine “yetiştirmek”?
“15 Ağustos” nedir efendiler?
Ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütün olan üniter “Türkiye Cumhuriyeti”nin bölünmezliğine sıkılan “ilk kurşun”dur.
1984’te Eruh ve Şemdinli’de Mahzun Korkmaz’ın sıktığı o ilk kurşunun yıldönümüdür..
Neden Öcalan açıklıyor? Nasıl açıklıyor? Kim izin veriyor, nasıl dünya ile iletişim kurabiliyor?
Bu tutuklu 2000 yılından beri cezaevinde değil mi?
Nasıl oluyor da fikirleri her gün radyo ve televizyonlarda, gazetelerde, internet sitelerinde yer alabiliyor?
Yarından itibaren “3G”den yararlanarak “görüntülü” röportaj da verirse hiç şaşırmayın..
Yoksa “bazı mihraklar” düşüncelerinin yayılmasından ve tartışılabilmesinden yarar mı umuyorlar?
Kim bunlar?
Tülin Daloğlu geçen gün (27 Temmuz) DTM’ne ilk saldırıyı düzenleyen Şeyh Ömer’in avukatı Lyne Stewart’ın başına gelenleri yazdı.. Avukat müvekkilinden dışarıya mesaj taşıdığı için yargılanmış, 18 ay yatmış ve avukatlık lisansını kaybetmiş..
Öcalan, kendisini idamdan “affeden” “57’inci Cumhuriyet Hükümeti” zamanından beri konuşuyor…
“Avukatları aracılığı ile” konuşuyor, demeç veriyor, “demokratik projeler” üretiyor.
Şu an “taraf” olarak dayatılmasının en büyük sorumluları “57’inci Hükümet”teki kerameti kendinden menkul “liderler zirvesi” müessesesidir..
“Zirve” yapacak “lider” var mıydı o dönemde?
Ve nihayet bu “açılım” neden ille de “Kürtler” için olacak?
Kürtler daha demokratik koşullardan yararlanacak, “diğerleri”nin payına daha azı mı düşecek?
Ya “bu vesileyle” tekrar gündeme oturtulan Misâk-ı Millî ve Kuzey Irak’ın, bu arada da Musul-Kerkük’ün, “Türkiye ile birleştirilmesi”ne ne diyorsunuz?
Türkiye Cumhuriyeti’nin “Milli Ant” sınırlarına ulaşmasına, çok az kimse bu satırların yazarı kadar heveslidir.
Ama bakın Namık Durukan Milliyet’te (19 Temmuz) ne diyor?
“Silah bırakma için Öcalan’dan 5 madde- NAMIK DURUKAN -Ankara.
2-Misak’ı Milli’nin içine şu anki Türkiye sınırları değil, Musul-Kerkük ve Suriye’deki Kürtler de dahildir. Milli ant demektir. Misak-ı Milli derken sınırların kalkmasından, değişmesinden söz etmiyorum. Günümüz şartlarında sınırların kalkmasına gerek yok. Misak-ı Milli Kürt-Türk birlikteliğini ifade ediyor. Kurtuluş Savaşı Türkler ve Kürtlerin ortak savaşıdır. Bu nedenle Türkiye, Kürtlerle stratejik ortaklık yapmalı”..
“Musul-Kerkük ve Suriye’deki Türkler” nerede?
TÜRKLER bu denklemin neresinde?
İşte onun için bu satırların yazarı şimdi “böyle Misâk-ı Millîye” karşı olduğu gibi; geçmişte de “Türk askerine Misâk-ı Millî yolunu açacağı” reklâmı yapılan meşhur ve malûm “teskere”ye de karşı idi.
Barzani bile “Kerkük Kürt şehridir” söyleminden vaz geçti mi?
Barzani ve Öcalan’ın ağız birliği ettiği Kürt Misâk-ı Millî’sinde ve 15 Ağustos’a yetiştirilmeye çalışılan yeni projede siz de bir bit yeniği sezmiyor musunuz?
Bu proje ve bu tarih sizce acaba Türkiye’nin doğal süreç içinde kendiliğinden gelişen gereklerinin bir sonucu mu yoksa dış dünyanın yeniden şekillen(diril)en konjonktürünün bir dayatması mı?
Obama’nın Amerika’sının;
-
-
-
2011 sonunda Irak’tan çekilecek olması…
-
Ve “10 trilyon kübik doğalgaz rezervi ve 45 milyar varillik petrol rezervi (Safin Dizai-Hürriyet-27.07.09) ile dünya enerji stokunun %2’sine sahip Kuzey Irak’ı” riske atmak istemeyip…
-
Türkiye’nin “en büyük ihraç maddesi” olan TSK’ya (Soros-2006) teslim etme niyeti….
-
-
-
-
Sakın iki ayağımızı bir pabuca sokan bu projelerin arkasında yatan en büyük itici güç olmasın? 29/07/09
-
-
-
-
-
-
-
-
mumtazbay@hotmail.com
-
Bir yanıt yazın