BOP’u hatırlamak…
Hafta içinde Barış Zeren OdaTV’ye, Kuzey Irak’ın Türkiye’ye bağlanması girişimlerinin bulunduğunu yazmıştı. Son derece önemli bir yazıydı. Bu ve buna benzer haberlere bundan sonra daha fazla rastlayabiliriz.
Bu söylentilerin amacını belirleyebilmek için konuyu en genel çizgileriyle ve tarihsel arka planıyla bütünlük içinde değerlendirmeye çalışalım. Bugün bu noktaya nerelerden gelindiğini, hangi dönüşümlerin yaşandığını anlayabilmek için, 2005 yılında ABD Genelkurmay Başkanlığı dergisinde yayımlanan BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) haritasını hatırlamak gerekiyor. Bu proje ayrıca GOP (Genişletilmiş Orta Doğu Projesi) ve GOKAP (Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi) gibi adlarla da anılmıştı. Haritaya göre Fas’ın batısından, Atlantik kıyılarından Orta Asya’ya, Hindistan’a kadar uzanan çok geniş eski dünya coğrafyasında ülkeler, ılımlı İslâmi yönetimlere teslim edilmek ve önemli bir bölümü de parçalanmak isteniyordu. Bu parçalanmadan en büyük yarayı alacak ülkelerin başında Türkiye geliyordu. İsrail’den sonra petrolsüz, limansız, sanayisiz uydu bir Kürt devletinin Irak’ın kuzeyinden Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu kat edecek biçimde Karadeniz’in doğusuna kadar uzanması tasarlanıyordu. Daha sonra güzergâhın Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Afganistan hattını izleyerek, ters bir “U” çizerek sıcak Hint denizlerine ulaşması hedefleniyordu. Bu arada-Türkiye’nin yanı sıra,Orta Doğu’da Suriye ve İran’da parçalanacak ülkeler listesinde yer alıyordu. Çizilen yol haritasının son basamağında ise Afganistan’ın parçalanıp, Özgür Belucistan’ın kurulması planlanıyordu.
Orta Doğu ve Orta Asya ilk çağlardan beri süper güç olma iddiasındaki ülkeler için, dünyanın merkezi durumundaydı. Orta Asya İskender’den, Cengiz’den,Timur’dan bu yana stratejik analiz uzmanlarının söylemiyle, “dünyanın kalpgâhı” konumundaydı. Dünyaya egemen olmanın anahtarı, bu geniş coğrafyayı kontrol etmekten geçiyordu. Günümüzde bir de enerji hatlarının olağanüstü merkezi olmak gibi bir özelliği vardı… Orta Doğu ise bin yıldır, su yolları nedeniyle olağanüstü önemli bir bölgeydi. XIX.yüzyılın ikinci yarısında petrolün vazgeçilmezliği ortaya çıktıktan sonra, dünyanın en zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgenin yazgısı petrol karası gibi kararmıştı. Emperyalist güçler buraların kontrolünü XX.yüzyılın ilk çeyreğinde, I.Dünya Savaşı’nın hemen ardından bütünüyle ele geçirmişlerdi. Arap yarımadası,Kuveyt, Basra ve Musul petrolleri Batı’nın denetimineydi artık. II.Dünya Savaşı sonrasında ise ABD ve İngiltere’nin desteğiyle İsrail kurulmuş ve Batı’nın petrol jandarmalığı bu ülkeye verilmişti. Aslında 2005 yılında Pentagon’da yayımlanan BOP haritası, Batı’nın ve ABD’nin yüz küsur yıllık hayallerinin yansımasından başka bir şey değildi.
ABD’nin Irak Operasyonu
ABD’nin 2003’te Irakta başlattığı askeri operasyon-aslında- ABD’nin yalnızca “a” maddesiydi. Önce Orta Doğu’da en anti-emperyal, anti-Amerikancı bilince sahip olan, Irak’ı parçalamak gerekiyordu.Bu ülke ayrıca Arap ülkeleri arasında en fazla üniversite mezununa ve en fazla kadın okur-yazan nüfusuna sahipti… Bilgisayar cenneti olan Amerika’da Florida’da elle yapılan oy sayımı sonucu seçimi 400 kadar oy farkıyla kazanan Bush, halkının oylarının %99’uyla başa gelen Saddam’ın Irak’ına demokrasi götürmek amacıyla, ülkeyi işgale başlıyordu. Ayrıca bu ülkede kitle imha silahları bulunduğunu öne sürüyor, ancak bunun gerçek olmadığı da kısa sürede anlaşılıyordu. Irak’ın işgali BOP’un Orta Doğu’daki ilk adımıydı. Kuzey Irak’ta otonom Kürt bölgesinin kurulması ve PKK aracılığıyla Türkiye’nin ciddi biçimde terör tehdidiyle karşı karşıya kalması, bu projenin uygulamaya konmasından başka bir şey değildi. Ayrıca Irak’ın parçalanıp gücünü yitirmesi ABD’nin bölgedeki stratejik müttefiki İsrail’i de güvence altına alabilecekti.
Ancak ABD’nin yaşadığı çok büyük ekonomik sıkıntı, kapitalizmin daha önce yaşadığı olağan büyük bunalımlara hiç benzemiyordu ve-adeta-bir çöküşün sinyallerini verir gibiydi. Zaten 2000 genel seçimlerini çok şaibeli biçimde Reagan’ın şahinlerinin kazanması ABD derin devletinin marifetine benzemekteydi. ABD, Afganistan ve Irak askeri müdahalelerini başlatacak bir iktidara ihtiyaç duymaktaydı. Böylelikle ya süper gücünü hiper güce çıkararak, kaçınılmaz tükenişini engellemeye çalışacak ya da dünyanın en büyük gücü olma özelliğini yitirme sürecine girecekti. Her iki askeri müdahale sonrasında yaşadığı Mortgage krizi çok ağır ve dünyayı sarsan bir bunalımdı ama-eninde sonunda-finansal bir bunalımdı. Asıl büyük sıkıntı dünyaya yaydığı Dolarlarının geri dönmesiyle ve olağanüstü üretimini bütünüyle tüketemez hâle gelince üretim sektörlerine uzanacak krizlerle yaşayacaktı. Şu anda – zaten- pazar bulma konusunda çok ciddi sorunlar yaşamaktaydı,
İşte bu çok büyük problemlerle boğuşan ABD ekonomisi, bırakın BOP’u gerçekleştirmeyi, kendinden sonra Irak’ı kontrolde tutmayı sağlayacak gücünü bile yitirmeye başlamıştı. 2011’de sona erecek çekilme süreci sonrası ABD, yepyeni bir dünya fotoğrafıyla karşı karşıya kalabilirdi. Bu dev ülke XX.yüzyılda da birçok ülkeyi arkasına baka baka terk etme alışkanlığına sahipti aslında. Örneğin Küba, Kamboçya, Vietnam, Laos bunların ilk akla gelen örnekleriydi. Ancak her geri çekiliş sonrasında ABD yine ABD’ydi ve dünyanın en büyük ekonomik, siyasal , askeri gücü olma özelliğini korumayı bilmişti. Bu kez pek öyle olacağa benzemiyor. Zaten ABD daha geçen yıl, 2008’in Ağustosunda Rusya’nın Gürcistan askeri müdahalesinin sonrası, dünya politikasında çok ağır yara almış, acz içinde kalmıştı Bu, yeni dünya düzeni (daha doğrusu düzensizliği) içinde yediği ilk ve çok büyük darbeydi. Öyle anlaşılıyor ki Irak’tan çekilmesinin ardından dünyanın başat gücü olma özelliğini yitirmesi gündeme gelecek.
Kuzey Irak’ın yakın dönem geleceği
Bu koşullarda yakın gelecekte Irak’ta neler olabileceğinin ilk sinyalleri gelmeye başlamıştı bile. Bu yılın başında Irak’ta yapılan yerel seçimlerde, anti-Amerikancı adaylar sandıktan ezici bir üstünlükle galip çıkmışlardı. Türk basınında yeterince yer almayan bu çok önemli gelişme, Barzani başkanlığındaki Kuzey Irak Kürt yönetimini de, Cumhurbaşkanı Talabani’yi de çok rahatsız edecek türdendi. ABD işgali sırasında Orta Irak’ta yaşayan BAAS süreği Sünni Araplarla, Güneyde Mukteda es Sadr’a bağlı İslamcı Şiiler ellerinden geldiği kadar düşmana direnmeye çalışmışlardı. Şimdi ve özellikle ABD’nin ülkeyi terk etmesinden sonra bu muhalefetin dalga dalga yayılacağı-açıkça-görülüyor. Yalnız bu arada, işgal sırasında, Irak’ın en kalabalık nüfusuna sahip olan Şiilerin bir bölümü Irak’a egemen olabilecekleri düşüncesiyle oportünişt bir tavır içine girmiş ve ABD’ye karşı mücadele etmeyerek kötü bir sınav vermişlerdi. Ayrıca kuzeydeki Türkmenler ise Kürtlerin insanlık dışı baskılarına maruz kalmış ve çok acı günler yaşamışlardı.
Bütün bunlar yaşanırken Kuzey Iraklı Kürtler, işgalcilerle işbirliğini tercih etmiş, XIX.yüzyıldan bu yana sürekli yaptıkları hatayı yinelemiş, yani Batılı emperyal güçler tarafından her zamanki gibi çok fena halde kullanılmışlardı.Sünnî ve Şiî Araplarla Türkmenlerin Kuzey Irak Kürtlerine karşı birleşip ortak hareket etmeleri hiç beklenmeyen bir durum değil. Şimdi gelelim işin aslına,bu nedenlerden dolayı ABD bölgeden çekilirken, Türkiye’den Kuzey Irak Kürt bölgesini savunmasını istiyor. Hatta bu nedenle Kandil’i ve PKK’yı -şu an-gözden çıkarmış görünüyor. Obama’nın Türkiye ve Mısır ziyaretlerinin birinci amacı, öncelikli hedefi olan Afganistan-Pakistan bölgesine muharip birlik istemesi ise, ikinci beklentisi Kuzey Iraklı Kürtleri güvence altına alabilmekti.
Düşmanlı işbirliği yapanlar
Dünya tarihi ve özellikle XX.yüzyıl tarihi, birlikte yaşadıkları toplumları düşmanla savaşırken sırtından hançerleyen azınlıkların ödedikleri ağır bedellerle doludur. I.Dünya Savaşı’nda, 1915’te Fransa ve İngiltere’nin saldırttığı Çarlık Rusyası’na karşı savaşan Osmanlı Devleti’nin kendisini arkadan vuran Ermenilere uyguladığı tehcir bunun ilk akla gelen örneklerindendir…Ayrıca II,Dünya Savaşı’nda Sovyet Kızıl Ordusu yurdunu Alman faşizmine karşı savunup, tarihin en şanlı direnişlerinden birini sergilerken, Tatarların Almanya’nın oyununa gelip Sovyetler Birliği’ne başkaldırması, onlara da çok büyük sürgün acıları yaşatmıştı. Pek çoğu Sibirya’ya gönderilmiş, önemli bir bölümü de yollarda yaşamını yitirmişti. Bakalım Irak’ın kuzeyinde ABD’nin bölgeyi terk etmesinden sonra neler yaşanacak?
Zamanla pek çok şey daha netleşecek, ancak Türkiye için Orta Doğu ve Kuzey Irak batağından uzak durmak-şu an itibariyla-en doğru politika olarak görünüyor.
Vakur Kayador
Odatv.com
Yazıları posta kutunda oku