Lütfü Özşahin
Heybeli Ada’daki ruhban okulunun açılması çalışmaları dolayısı ile Feber patrikliği tekrar gündeme oturdu. Şimdi bir Dinler tarihçisi olarak meseleyi Hristiyanlık açısından biraz irdeleyelim..
17 Temmuz 2009, Lütfü Özşahin
Heybeli Ada’daki ruhban okulunun açılması çalışmaları dolayısı ile Feber patrikliği tekrar gündeme oturdu. Şimdi bir Dinler tarihçisi olarak meseleyi Hristiyanlık açısından biraz irdeleyelim…
Bartholomeos genel Hıristiyan teolojisine göre ekümenik-evrensel bir patrik değildir aslında. Zira onun evrensel patrik olmadığını sadece Batı kiliseleri, yani Katolik ve Protestanlar iddia etmez. Bartolomeos ve Fener Patrikliği Ortodoks mezhebi içerisinde değerlendirilen otosefal ve milli kiliselere göre de ekümenik- evrensel değildir. Örneğin Bartholomeos Otosefal kilisler olan bir Yunan, bir Sırp, Rus, Ermeni, Bulgar ve Gürcü kiliseleri için de tüm Ortodoksları temsil edecek bir evrensel patrik hüviyetinde sayılamaz. O bir nevi “primus inter pares”tir, yani eşitler arsında bir önceliği vardır. Bu ise mutlak anlamda ekümenik olduğu anlamını içermez
Filhakika, düne kadar Fener Patrikhanesini lanetleyen ve kendisi tarafından ‘Türk ajanı’ olarak suçlanan Patrik Bartholomeos’un Ortodoks dünyasının dini lideri olamayacağını ileri süren Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Hristodulos, Patrikhanenin evrensel olma iddiası ilgili olarak, “kendime sormadan yapamıyorum, acaba komşularımızın aklı yerinde mi? Ne yapmaya çalışıyorlar” diye beyanat vererek Türkiye ve diğer Ortodoks kiliselere çağrıda bulunmuştur. Yine Yunanistan’da yayınlanan Eleftrotopia gazetesine ve bir çok otoriteye göre Patrikhane’nin ökümenik unvanı 4. Konsil’in (Yani Kadıköy-Kalkedon) 28. maddesine atfen kullanılan bir sıfattır.
Fakat, 28. kanunun yürürlükte olup olmadığı tartışmalı bile olsa, gerçek bir değerlendirme ve analiz yaptığımızda, yürürlükte olmadığı bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Şimdi tarihsel bir seyir içerisinde Bartolomeos ve Fener Patrikhanesinin niçin ekümenik-evrensel olmadığını izah etmeye çalışalım.
Birincisi: İmparator Büyük Konstantin’in desteği ve himayesi altında, MS.325 yılında gerçekleştirilen ve tüm Hıristiyanları bağlayan 1. İznik Ökümenik-evrensel Konsili’nde üç apostolik-havarisel (İsa’nın şakirtleri tarafından kurulmuş) kilisenin var olduğu deklare edilmiştir. Bu Kiliseler Antakya, Roma ve İskenderiye kiliseleridir. Zira Hıristiyan dogmaya göre bir kilisenin evrensel olması için onun bizzat İsa’nın havarisi-öğrencisi tarafından kurulması ön koşuldur. Bundan dolayıdır ki, Ermeni Kilisesi de evrensellik iddiasındadır. Zira Onlara göre Ermeni Kilisesi’ni Havari Bartolomeos kurmuştur. Ancak bu iddia diğer kiliselerce kabul edilmez. Dikkat edilirse Konstantinopolis-İstanbul kilisesi böyle bir sıfattan, yani bu kiliseyi İsa’nın Havarisinin kurduğu gerçeğinden yoksun olduğu için Iraklia (Hereclea, Ereğli) Metropolitliği’ne bağlı sıradan bir Episkoposluk olarak kalması uygun görülmüştür.
İkincisi: bu durumdan rahatsız olan, yani İstanbul piskoposunun ekümenik-evrensel Patrik sıfatı alamamasını kendi siyasal çıkarları için tehlike olarak algılayan İmparator II. Konstantinopolis-İstanbul Konsili’ni (381) topladı. İmparator’un baskısı, ve önergesi üzerine Konstantinopolis Piskoposluğu’na Hıristiyan dogmaya aykırı olarak Patriklik statüsü kazandırıldı. Antakya ve İskenderiye patrikleri büyük bir olasılıkla Ariüs’ün başına gelenlerin kendi başlarına gelmemesi için bu karara uymak zorunda kaldılar. Ancak Roma Kilisesi bu kararı kabul etmedi.
Üçüncüsü: Bu durumdan rahatsız olan Hıristiyan halk ve Roma kilisesinin gayreti ile 431’de Efes Ökümenik Konsili gerçekleştirildi. Bu Konsil’de üç ökümenik-evrensel patrikliğin yani Roma, İskenderiye ve Antakya Kiliselerinin hak ve yetkileri bir kez daha kabul edildi. Ancak İstanbul -Konstantinopolis Patriği, apostolik-havarisel bir temele dayanmadığı için, evrensel olmadığı, hak ve yetkilerini aşarak yanlış davrandığı gerekçesi ile afaroz edildi.
Dördüncüsü: Efes Konsilinde büyük bir dini ve siyasal yenilgi yaşayan sözde Patrik ve İmparator boş durmadı ve Kadıköy- Kalkedon) Ökümenik Konsil’ ini 451 yılında toplamayı başardı. Zira İmparator Marcion ülkesinin sınırları içinde ve dışında Hıristiyanlar üzerinde mutlak bir dini otoriteye sahip olmak istediği için konsil’e bizzat başkanlık etti. Tabiri caizse Yeni Roma (Konstantinopolis)’ya, kadim Roma’nın ayrıcalıklarını ve yetkilerini vermek ya da her iki kiliseyi aynı statüye kavuşturmak için ünlü 28. kanonu çeşitli desiselerle Konsil’in onayına sundu. Söz konusu olan Kanunun yazım tarzı son derece müphemdir ve işin ilginç yanı açık bir şekilde ‘Ökümenik’ sözcüğüne yer verilmemiştir. Bu kanon, Konsil’e zorla kabul ettirildi.
Sonuçta Konstantinopolis Patrikliği, metinde açıkça belirtilmese de dolaylı yollardan ökümenik sıfatını almış oluyordu. Fakat Roma delegeleri bütün tehditlere ve baskılara rağmen kararı kabul etmediler.
Delegelerin Roma’ya dönmesinden sonra Roma Papası Leo İmparator Marcion’a bir mektup yazarak; “Konsil’de kabul edilen 28. maddenin başta İznik Konsili’nin 6. maddesi ve Konstatinopolis Konsili’nin 3. maddesi ile ters düştüğünü; binaenaleyh atalarının kanunlarının, Ruhü’l Kudüs’ün statüsünün ve eski zaman geleneklerinin çiğnendiğini ve Kitab-ı Mukaddes ile ters düşürüldüğünü, ve bundan dolayı bu maddeyi asla kabul etmeyeceği”ni deklere etti.
Beşincisi: Fener Patrikliğine ekümeniklik-evrensellik kazandırmak için bir rüyadan yola çıkılarak İstanbul Kilisesini Havari Andreas’ın kurduğu iddia edildi. Bu iddia tarihsel realitelere tamamen aykırıdır. Zira Havari Andreas Fener Patrikliğinin kurulmasından çok önce en az 250 yıl önce vefat etmiştir.
Bundan sonraki tarihsel süreçte, Bizans-Doğu Roma İmparatorluklarının Hıristiyanlığa ve konsil kararlarına müdahil olmaları İmparatorluğun sınırları içerisinde çeşitli sıkıntılara ve çatışmalara yol açarak yüz binlerce insanın katledilmesine yol açtı.
Bu durumu tehlikeli gören, Basilikos 475 yılında İmparatorluk tahtına geçtiğinde duruma müdahele ederek 476 yılında yine İstanbul-Kostantinopolis Konsil’ini topladı. Amacı dini kargaşalar suretiyle ülkenin parçalanmasını ve kan dökülmesini önlemekti. Sözünü ettiğimiz Konsil, ilk iş olarak tüm Hıristiyanları rahatsız eden ve aralarında, Hıristiyan dogmaya aykırı olarak siyaseten Fener Patrikliğine evrensel olma hakkını aralayan meşhur 28. kanon da olmak üzere Kadıköy Konsili’nin aldığı bütün kararları ilegal, dine aykırı ilan etti. Ve bu kararları lánetledi. Hatta Konsil işin ne kadar ciddi olduğunu ispatlamak için Fener Patriğini aforoz ederek Kiliseden kovmuştur. Bu kararın Fener Patrikhanesi ile ilgili olarak 32 yıl sonra 508 de Konstantinapolis’te toplanan Konsil, Patrikhane’nin ökümeniklik iddialarına dayanak teşkil eden Kadıköy Konsili’ni (451) bir kez daha lánetledi.
İmparator bu çetrefilli meseleyi kesin bir çözüme ulaştırmak maksadıyla, 451’deki Kadıköy Konsili’nin ilk kaleme alınan tutanaklarını getirtti. Yaklaşık üç yıl devam eden bir inceleme ve tartışmaların akabinde Kadıköy Konsili’nde alınan kararlar yaktırıldı. Özetle Patrikhane’nin ökümenikliğinin sözde dayanağı olan 28. kanon tamamen, yani metin olarak ortadan kaldırılmıştır, imha edilmiştir.
Sonuç: Demek ki, Lozan Antlaşmasına ve Hıristiyan, tarihine, teolojisine-ilahiyatına aykırı olarak, resmi yazışmalarda ve resmi Web sitesinde kendisine New Rome and Acumenical Patriarch (Yeni Roma İmparatorluğunun Evrensel Patriği) diyen Fener Patrikhanesi ve Bartholomeos hakikatte Patrik bile değildir o sadece Efes’e bağlı bir piskopostur o kadar.
Bir yanıt yazın