Fikret BİLA
Dünya, Urumçi’deki vahşeti seyrediyor. Çin resmi kaynakları ölü sayısının 180’e ulaştığını açıklıyor ama bölgesel kaynaklar sayının çok daha fazla olduğunu bildiriyorlar. Sadece cep telefonlarından gelen görüntüler bile olayın vahşet boyutlarında olduğunu gösteriyor. Çin’in aldığı güvenlik önlemleri ise vahşeti durdurmaktan çok Uygurların elini bağlayıp Han Çinlilerinin “Uygur avı”na çıkmalarına kolaylık sağlıyor gibi…
Dünya suskun
Dünya, Uygurlara uygulanan vahşet karşısında suskun. Ne G-8 zirvesinden insani bir ses geldi ne Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden “Ne oluyor?” sorusu. Büyük devletlerin hiçbiri Çin’i karşısına almak istemiyor. Konu Uygurlar olunca, insan haklarından söz eden de yok. Oysa Tibet için dünya ayağa kalkmıştı.
Çin, “Bu benim iç işimdir” diyerek işin içinden sıyrılıyor. Hiç kimse de, “iç işlerimiz” demek, hiçbir devlete insan haklarını hiçe sayıp yargısız infazlarla terör estirme hakkı vermez, demiyor. Hatta aynı yöntemi kullanan veya kullanmayı planlayan devletler, “Çin’in iç işidir, karışmayın” mesajları veriyorlar. Örneğin Rusya, “Çin’e karışmayın” dedi. Çünkü, benzeri sorunları benzeri yöntemlerle çözmeye yönelen Rusya “kendi işine” de karışılmasını istemiyor.
Ne ABD’den ne de Avrupa Birliği’nden (AB) dişe dokunur bir tepki geldi. ABD’nin Çin’e giderek daha fazla bağımlı hale gelen finansal sorunları, AB’nin lokomotif ülkelerinin Çin’le olan ekonomik ilişkileri, Çin’in ulaştığı ekonomik ve askeri güç, Pekin’in istediği gibi at oynatmasını sağlıyor.
Çıkar ve güç
Uygur olayı da gösterdi ki, dünyanın yere göğe koyamadığı, “insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü” gibi değerler sadece bazı ülkeler ve bazı durumlar için geçerli, her toplum için değil…
Yine Uygurlara uygulanan vahşet gösterdi ki, uluslararası ilişkileri, insan hakları, demokrasi, hukukun üstünlüğü değil, ulusal çıkar ve güç belirliyor. Hiçbir ülke insan hakları için ulusal çıkarlarını riske atmayı göze almıyor. Önce çıkarını gözetiyor. Her zaman güçlüden yana tavır alıyor.
Yine Uygur olayında görüyoruz ki, haklı olmak yetmiyor, güçlü olmak da gerekiyor.
Dış politika gerçekleri
Dış politika duygularla, inanç birliğiyle yürümüyor. Türkiye, Erbakan’ın ve Erdoğan’ın iktidar dönemlerinde İslam dünyasıyla daha fazla yakınlaşmak, dış politikasını bu eksene oturtmak için büyük çaba gösterdi.
Erbakan döneminde Libya’da yaşanan skandalı gördük. “Kardeş Kaddafi” Türkiye’ye en ağır sözleri Başbakan Erbakan’ın yanında söyledi.
Arap Ligi’nde “kahraman” konumuna geldiğini sandığımız Erdoğan, Filistin’e Arap ülkelerinden daha fazla sahip çıktı. İsrail’e karşı Arap ülkelerinden çok daha sivri bir dil kullandı, sert tavır gösterdi. Ama Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, “Rum tezlerini destekliyoruz”, diyerek karşılık verdi. Mısır, “Türkiye Arapların işine karışmasın” mesajları yolladı.
Orta Asya’daki Türk cumhuriyetlerini göz ardı edip Arap dünyasına koşturan Ankara, Araplardan kazık yemeye devam ediyor. Türkiye’nin sahip çıktığı davaların hiçbirine Arap dünyası sahip çıkmıyor.
Türkiye ile Orta Asya’daki Türk cumhuriyetleri işbirliği ve dayanışmayı artırmalı.