Sinan OĞAN
Son yıllarda ekonomik gelişme ve ekonomik olaylarla gündeme gelen Çin, Doğu Türkistan bölgesinde yaşanan etnik çatışmalar sebebiyle bir anda dünyanın gündemine oturmuştur. Doğu Türkistan’da (Sincan-Uygur Özerk Bölgesi) 5 Temmuz 2009 tarihinde başlayan ve bütün gece devam eden olaylar aslında basit bir iş paylaşım kavgası olarak başlamış gözükmekte veya en azından bu şekilde yansıtılmaktadır. Ancak hadisenin çok daha derin kökleri bulunmaktadır. Dünyanın en kalabalık nüfusuna sahip ülkesi olan ve birçok ülkeyi nüfusu ile tehdit eden Çin aslında kendi içerisinde tam bir homojen yapıya sahip değildir. Yıllardır uyguladığı baskı politikalarına rağmen tam bir başarı sağlayamadığı Doğu Türkistan bölgesinde sonradan yerleştirilen Çinli nüfus ile yerel Uygur Türkleri arasında tansiyon son derece yüksekti ve çatışma potansiyeli barındırıyordu. Bu çatışma potansiyeli çeşitli vesilelerle su yüzüne çıkıyor ancak Çin tarafından bu bir şekilde bastırılıyordu. Özellikle de 11 Eylül sonrasında bazı Uygur Türklerinin Guantanamo’da “radikal İslamcı terörist” diye tutuklanması aslında Pekin yönetimine bulunamaz bir fırsat vermişti ve asimilasyon politikalarına başkaldıran bütün Uygur Türkleri “İslamcı terörist” damgasıyla idam edildi.
Zaman zaman iki etnik unsur arasında yol yüzünden, su sebebiyle dükkanların açılması konusuyla ve benzeri gibi sosyal sebeplerle patlak veren çatışmalar ve Çin yönetimi tarafından sert bir şekilde bastırılmakta ve büyümesine izin verilmemekteydi. Son olarak ilginç bir tesadüfle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Çin ziyareti esnasında Çin iç eyaletlerinden Guandong’un Şao Güan şehrindeki bir oyuncak fabrikasında zorunlu işçi olarak götürülen Doğu Türkistanlı Uygurlar ile Çinliler arasında çıkan çatışma bir anda etnik bir karakter kazanmış ve 2 Uygur Türkü dövülerek öldürülmüştü. 5 Temmuz 2009 günü Uygur üniversite öğrencilerinin önderliğinde Doğu Türkistan’ın başkenti Urumçi’de toplanan ve öldürülen Uygur Türkleri’nin faillerinin bulunmasını talep eden gösterilerin Çin güvenlik güçleri ve yerel Çin nüfusu tarafından bastırılma girişimi neticesinde çatışmalar çıkmış ve çoğunluğu Uygur Tükleri olmak üzere resmi rakamlara göre 140, bölgeden gelen haberlere göre ise çok daha fazla can kaybı olmuş ve yüzlerce yaralı vardır. Tutuklananların sayısı ise binlerle ifade edilmektedir. Urumçi’de yaşanan olaylar aslında 20 yıl önce Tiananmen Meydanı’nda yaşananlardan bu yana Çin’de görülen en büyük çatışmalardan birisidir.
Doğu Türkistan Çin’in stratejik olarak en önemli bölgelerinden birisidir. Çinin batısında yer alan Uygur bölgesi Fransa’nın yaklaşık 3 katı büyüklüğünde alana sahiptir. Bu bölge zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahiptir. Aynı zamanda Batı Türkistan’dan (Orta Asya) Çin’e giden enerji hatlarının da geçiş güzergahıdır. Bu eyalette 30 milyondan fazla Uygur Türkü yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Çin bu bölgede Çin etnik nüfusunu artırmak ve bölgedeki nüfus hakimiyetini ele geçirmek için uzun zamandır iki yönlü politikalar izlemektedir. Bir yandan bölgeye yoğun bir Çin nüfusu göçü gerçekleştirirken özellikle de 2003 yılından beri “İşgücü fazlasını başka bölgelere yönlendirme” politikası çerçevesinde buradaki Uygur Türkleri (özellikle genç nüfus götürülmektedir) Çin’in iç bölgelerine taşınarak genel nüfus içerisinde eritilmek istenmektedir.
Çin hükümeti olayları yurtdışındaki ayrılıkçı Dünya Uygur Kongresinin başlattığını ve Kongre Başkanı Rabia Kadir’in doğrudan sorumlu olduğunu ileri sürmektedir. Dünya Uygur Kongresi yetkilileri ise iddiaları reddederek olayların hükümetin politikalarına ve ekonomik imkanların Çinlilerinin elinde olmasına karşı biriken öfkenin sonucu olduğunu açıklamıştır. Çin Haber Ajansı, olayların kontrol altında olduğunu duyurdu. Polisin şehrin belli bölgelerinde trafiği kestiği, GSM operatörünün ise cep telefonu hizmetini durdurduğu kaydediliyor. Yüzlerce kişinin de gözaltına alındığı bildirmiştir. Çin’in bu hadiselerde birinci derecede yine dış güçleri sorumlu tutmuştur. Ekonomik olarak giderek devleşen, askeri olarak güçlenen Çin’in birincil dereceli “yumuşak karnı” olan Doğu Türkistan bölgesi elbette ki, Çin ile rekabet halindeki ülkelerin kullanmak isteyeceği bir koz olabilir. Ancak şu hususun da unutulmaması gerekmektedir. Doğu Türkistan iç dinamikleri sebebiyle büyük bir çatışma potansiyeli taşımaktadır. Çin’in yıllardır uyguladığı asimilasyon politikaları Uygur Türklerini patlama noktasına getirmiştir. İran’da yaşanan olaylar değerlendirilirken benzer bir kolaycı yaklaşım sergilenmiş ve bu olayların “kökü” dışarıda aranmıştı. Ancak unutmamak gerekir ki, içeride altyapısı olmayan herhangi bir olayın dışarıdan tetiklenmesi çok kolay bir hadise değildir ve özellikle de Doğu Türkistan bölgesi kendi iç dinamiklerine sahiptir. Bu dinamikler Çin tarafından baskı altına alındıkça çatışma potansiyeli daha da artacaktır. Ayrıca yine unutmamak gerekir ki, Başkent Urumçi’de başlayan gösterilerin diğer şehirlere sıçraması ihtimali son derece yüksektir ve bu ihtimal Çin’in eylemleri daha kanlı bastırmasına sebep olabilir.
Dünyanın kaynadığı ve bütün bu çatışma noktalarının Türkiye’yi doğrudan ilgilendirdiği bir dönemde Türkiye’nin tartıştığı (kağıt/belge) konulara bakıldığında ortaya son derece çarpık bir tablo çıktığını da belirtmek gerekir. Doğu Türkistan meselesinde Türkiye’nin nasıl bir tutum takınması gerekmektedir? Bu soru son derece hassas bir konudur. Zira Cumhurbaşkanı Abdullah Gül henüz dönmüştür Çin ve Doğu Türkistan ziyaretinden. Çin’in yumuşak karnının Doğu Türkistan olması ve Türkiye’nin de bu konuda tamamıyla Çin merkezli bir politika izlemiş olmasına rağmen şimdiye kadar Çin’in Türkiye’ye doğu Türkistan derneklerinin kapatılması ve yöneticilerinin sınır dışı edilmesi konusunda baskıda bulunduğunu ve bu konuda hassasiyet gösterdiğini unutmamak gerekir. Elbette ülkelerin toprak bütünlüğü önemlidir ancak Doğu Türkistan’da yaşayan Uygur Türkleri Türkiye ile din, dil ve ırk bağı ile akrabadır. Orada Uygur Türklerine karşı insan hakları konusunda yapılan baskılara Türkiye elbette ki sessiz kalmamalıdır. Zira insan hakları konusu artık bir iç mesele değildir. Türkiye bu çerçevede konuya hassasiyetini mutlaka açıklamalı ve Doğu Türkistan’a yönelik baskı ve sindirme politikalarının bir katliama dönüşmesine izin vermeyeceğini hissettirmelidir.
.
Bir uyarıda da bulunmakta yarar görülmektedir. Bugün Doğu Türkistan’ın bir de Batı kısmı bulunmaktadır ki, bugünkü literatürde Orta Asya olarak geçmektedir. Orta Asya ülkelerinde özellikle de Kazakistan’da önemli ölçüde Uygur Türkü yaşamaktadır. Hadiselerin Doğu Türkistan’ın diğer şehirlerine yayılması durumunda Doğu Türkistan sınırında bulunan Türk Cumhuriyetlerine de sıçraması ihtimali gözden uzak tutulmamalıdır. Çin yetkililerin özellikle “gösterilere katılan Uygurları takip ediyoruz” başlığı ile bölgedeki operasyonları farklı gelişmeleri tetikleyebilir.
Bir yanıt yazın