Dr. Ferruh Demirmen
On gün kadar önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, iyi komşuluk politikası çerçevesinde Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri normalleştirmek istediklerini belirtti. Son gelen bir habere göre iki taraf Dağlık Karabağ sorunun çözümüne endeksli olarak “uzlaşmış,” ayrıntılar yakında açıklanacakmış.
Bir süredir gündemden düşen bu pürüzlü konuyu yeniden mercek altına alalım.
Yol haritası ve Azeri krizi
Bilindiği gibi bu konudaki ikili görüşmeler Eylul 2008’de futbol diplomasisi ile başladı ve İsviçre’de gizli toplantılarla devam etti. Başkan Obama’nın 6-7 NisanTürkiye ziyaretinin hemen arifesinde ortaklaşa açıklanan “yol haritası,” ilişkilerin normalleşmesi ve Ermenistan sınırının açılması yönünde heyecan yaratmakla beraber birtakım kuşkuları da gündeme getirdi.
Bu kuşkuların en başında, Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi ile ilgili bir öğenin veya koşulun yol haritasında yer almaması idi. Bilgisi dışında yapılan ikili görüşmelerden Azerbaycan rahatsız olmuştu.
Azerbaycan rahatsızlığını net bir biçimde ortaya koymasaydı Türkiye-Ermenistan sınır kapısı büyük bir olasılıkla şimdiye dek açılmış olacaktı. AB ve özellikle ABD baskısı altında hareket eden Ankara böyle bir izlenim bıraktı. Sınırın bu şekilde açılması, gerek Türkiye ve gerekse de Azerbaycan açısından çok talihsiz bir gelişme olurdu.
Gizli İsviçre görüşmeleri Türk-Azeri kardeşlik bağlarını zedelediği gibi, Şah Deniz II Azeri gazının Türkiye’ye getirilmesi ve bu bağlamda Nabucco projesi çerçevesinde Avrupa’ya sevkini de riske soktu. Nabucco stratejik öneme haiz bir proje. Nisan ayı ortalarında Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in Rus şirketi Gazprom’la doğalgaz konusunda muhtıra anlaşması imzalaması oldukça anlamlı idi.
Olayların ardından Başbakan Erdoğan, gövde gösterisi yaparcasına 5 bakanla beraber 12-13 Mayıs’ta Bakü’ye giderek Ankara ile bozulan ilişkileri onarmaya çalıştı. Erdoğan Azerbaycan Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada Azerileri Karabağ sorununda yalnız bırakmayacağına dek güvence verdi.
Ankara-Bakü politik krizi bu şekilde atlatıldı gibi görünüyor ise de, gerginliğin bütünüyle giderildiği savlanamaz. Gazprom’dan gelen son sinyallere göre Azeri gazının Rusya’ya sevkedilmeyeceği henuz kesin değil.
Bakü ziyaretinden sonra Türkiye-Ermenistan sınırının açılması Dağlık Karabağ sorununun çözülmesine odaklanır göründü – ki son gelen heberler bu durumu doğrular yönde.
Koşullar ne olmalı
Ancak vurgulanması gerekir ki, her ne biçimde olursa olsun Karabağ sorununun çözülmesi, Ermenistan ile ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye açısından yeterli olmamalıdır. İlişkilerin normalleşmesi, Ermenistan’ın bugüne değin Türkiye’ye olan tavrını değiştirmesine endeksli olmalıdır. Normalleşecek ilişkilerin Türkiye’den çok Ermenistan’ın ticari ve ekonomik yararına olacağı göz önünde bulundurulursa, masaya oturtulacak ödünlerin ağırlıklı olarak Ermenistan tarafından verilmesi gerekeceği açıktır.
İlişkilerin normalleşmesi Türkiye açısından şu koşulları içermelidir:
1. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararı uyarınca Ermenistan’ın işgal ettiği Dağlık Karabağ topraklarından geri çekilmesi.
2. Ermenistan’ın sözde soykırım savından vazgeçmesi, 1915 olaylarının tarihçilerden oluşacak ortak bir komisyon tarafından ele alınması, varılan sonuçların her iki tarafça kabullenilmesi, ve bu çalışma bağlamında Türk ve Ermeni arşivlerinin tarihçilere açılması.
3. Ermenistan’ın Ermeni diyasporasının yabancı ülkelerde yürüttüğü sözde soykırım kampanyasına verdiği desteği kesmesi.
4. Ermenistan Anayasa’sınde ‘Büyük Ermenistan’a dolaylı gönderme yapan ulusal arma tanımının (Bölüm 1, Madde 13) değiştirilmesi.
5. Ermenistan’ın, Ermeni ASALA örgütünün 1973-1985 yıllarında Türk diplomatlarına karşı yürüttüğü çeşitli terör eylemlerinden üzüntü duyduğunu belirtmesi.
Yol haritasında ilk iki noktaya kapalı bir dille atıf yapılıyor. Ancak Ermenistan’ın bu hususlarda ne gibi ödün vereceği belirsiz. Örneğin, Ermenistan’dan bir ara gelen sinyallere göre tarih komisyonunun hedefi soykırımın olup olmadığını saptamak değil, olayların nasıl oluştuğunu açığa çıkarmak. Zira bu görüşe göre “soykırım” bir gerçektir, tartışmaya gerek yok. Türkiye açısından bu tez kabul edilemez. Öteki noktalara yol haritasında atıf yok.
Güven vermeyen bir geçmiş
Kayda değer ki, Ermenistan 23 Ağustos 1990 tarihli Bağımsızlık Bildirgesi’nde sözde soykırım savının uluslararası çapta tanınması çabalarını destekleyeceğini belirtmiş, doğu Anadolu toprakları için ‘Batı Ermenistan’ ifadesini kullanmıştır. Aynı belgede Dağlık Karabağ’ın Ermenistan ile birleşmesinden söz edilmektedir.
Türkiye’ye karşı yıllardır amansız bir şekilde soykırım propagandasını yürüten ve parasal bağış yoluyla yabancı politikacıları satın alan Ermeni diyasporasına Ermenistan’ın destek verdiği bir gerçek. Geçtiğimiz 24 Nisan’da Başkan Obama’nın 1915 olaylarını “Medz Yeghern” (“Büyük Felaket”) sözleriyle anması, aşırı abartılmış 1.5 milyon rakamından söz etmesi, ve 500 binin üstünde Müslüman kıyımlarını görmezden gelmesi, bu propaganda kampanyasının küçük bir yankısıdır.
ABD’de büyük parasal olanaklara sahip, güçlü Amerikan Ulusal Ermeni Komitesi (ANCA) Obama’ya başkanlık seçim kampanyasında büyük destek sağladı. Bu destek yasalar çerçevesinde o kadar aşırı olmuştur ki, kamuda sorumluluk ve ahlak sorunlarıyla uğraşan bir sivil toplum örgütü (“Citizens for Responsibility and Ethics in Washington”) yasaları çiğnedi suçlamasıyla ANCA’yı ABD Adalet Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı’na şikayet etti. Soruşturmalar devam etmektedir.
ANCA’ya yönelik suçlamalar arasında bu örgütün Ermenistan’da koalisyon hükümetinde yer almış olan “Ermeni Devrim Federasyonu” (ARF) (Taşnak Partisi) ile yakınlığı var. Militan tutumu ile tanınan, kökü Osmanlı dönemine giden, Sevr-görüşlü ARF’nin yakın tarihte terör olaylarına karıştığı sanılmaktadır.
ANCA’nın eski başkanlarından Murat Topalyan, 1980’lerde Türk makamlarına karşı yürütülen terör eylemleriyle bağlantısı olduğu gerekçesiyle 2001’de ABD makamlarınca mahküm edilmiş, 3 yıl hapis yatmıştır.
1983 yılında Paris-Orly hava alanındaki THY bürosını bombalayarak 8 kişinin ölümüne ve 61 kişinin yaralanmasına sebep olan ASALA örgütü üyesi terrörist Varadiyan Garabediyan 2001 yılında Fransa’da hapisten çıktığında, zamanın Ermenistan başbakanı Andranik Makariyan olayı büyük bir sevinçle karşılamış, Yerevan valisi Rober Nazariyan ise terröriste Yerevan’da iş ve yer bulacağına dek güvence vermiştir.
Nitekim Suriye asıllı Garabediyan Yerevan’a gittiğinde yandaşları tarafından büyük bir coşku ile karşılanmıştır.
Bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, Ermenistan’ın ve desteklediği Ermeni lobisinin yıllar boyu Türkiye’ye karşı edindiği tutum dostlukla bağdaşmamaktadır. İlişkilerin normalleşmesi yönünde yapılacak görüşmelerde komşu ülkenin bu tutumundan vazgeçmesini beklemek Türkiye’nin en doğal hakkıdır. Oysa, komşu ülkelerle barış politikasını benimsemiş Türkiye’nin Ermenistan’a karşı bu tür tavırları olmamıştır.
İleriye bakış
Ermenistan’ın yukarıdaki koşulları kabul edip etmemesi kendi tercihine kalmış bir husustur. Geçmişteki tavrı düşünülürse Ermenistan’ın bu koşulları kabul etmesi küçük olasılık. Ancak ekonomik izolasyondan kurtulmak isterse Ermenistan, politikasında radikal bir dönüş yapmayı düşünebilir.
Yol haritasının açıklanmasının ardından Taşnak Partisinin koalisyondan çekilme kararı, Ermenistan hükümetini daha cesaretli bir şekilde hareket etmeye teşvik edebilir.
Birkaç gün önce Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvar Nalbandiyan, tarih komisyonu kurulması önerisine atıf yapmakla Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesi konusunda olumlu mesaj verdi. Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkısyan da geçtiğimiz Nisan’da bu yönde konuştu.
ANCA’nun tutumu çok daha sert. ANCA tarih komisyonu önerisine karşı; ve Türkiye-Ermenistan görüşmelerinin hiçbir önkoşulu içermemesini istiyor.
Öte yandan Ankara’nın yukarıda söz edilen hususlarda ısrarlı davranması da önem taşımaktadır. Ermenistan ile olan gerginliğin sürmesi durumunda Ankara’nın AB ve ABD ile olan ilişkilerinin olumsuz etkileneceği bir gerçek. AKP iktidarı dış baskılara ne ölçüde göğüs gerecektir, bir soru işareti.
İsviçre’deki görüşmeler Başkan Obama’nın “soykırım” sözcüğünü kullanmasına şimdilik engel olmuşsa da, ileride bu sözcüğü kullanmak istemeyeceği garanti edilemez. Ayrıca ABD Kongre’sinin bu konudaki tutumunun ne olacağı belirsiz.
Bütün bu durumlara karşın, Türkiye’nin hasımane davranışını değiştirmeyen bir komşusu ile ilişkilerini normalleştirmesi de ulusal onurla bağdaşmaz. Ermenistan bu gerçeği kabul etmeli. İlişkilerin normalleşmesi geriye değil, ileriye dönük olarak tam dostluk esasına dayanmalıdır.
İhmalcilik ve liboşlar
Türkiye’nin ve Türk diyasporasının Ermeni sorununda bugüne değin yeterince uyanık olmadığını bu vesile ile anımsatmakta yarar var. Yıllardır bu konudaki ihmalciliğin ceremesi çekiliyor. Gerçi son iki yılda lobicilikte bir ilerleme oldu; örneğin, ABD Temsilciler Meclisi’nde Türk Grubu’ndaki (“Turkish Caucus”) üye sayısı ilk kez 87’e ulaştı. Ama katedilecek çok yol var.
ABD’deki Türk diyasporası yerel ve Kongre politikacılarını desteklemek için bağış toplamakta güçlük çekerken ANCA örgütü Haziran başında 6 saat süren bir telefon kampanyasında 2.6 milyon dolar bağış topladı. 2010 mali yılında Ermenistan’a 48 milyon ve Dağlık Karabağ’a 10 milyon dolar yardım önergesi de ABD Temsilciler Meclisi komitelerinde onaylanma aşamasında.
İşgal altındaki Dağlık Karabağ’a bile bir yardım paketi, oldukça düşündürücü. Bu durum Ermeni lobisinin gücünün somut bir kanıtı.
Bu arada son günlerde “şok” etkili bir haber ortaya çıktı. ABD eski Başkanı Ronald Reagan’ın hukuk danışmanı Bruce Fein’den gelen bir açıklamaya göre 1981’de Beyaz Saray tarafından yapılan bir araştırmada Ermeni soykırımı iddialarının asılsız olduğu ve Ermeni terör çetelerinin o devirde yaklaşık 2 milyon Müslümanı katlettiği saptanmış. Ermeni kayıpları ise 500 bin civarında imiş.
Acaba Türkiye’deki “özürcü” liboşlar bu habere ne der?
Hele bir İsviçre dergisinde “1 milyon Ermeni’nin katledildiği” söyleminin kendinden başka kimsenin cesaret edemediğini utanmadan iddia eden, Batı’da “brownie points” toplamaya çalışan Nobel ödüllüsü Orhan Pamuk ne der?
Sonuç
Türkiye-Ermenisan ilişkilerinin normalleşmesini istemek makul bir istektir. Gönül ister ki bu vizyon gerçekleşsin. Ancak bunu yaparken Türkiye’nin ulusal onurunun da göz önünde bulundurulması gerekir. Son gelen haberler doğru ise ilişkilerin normalleşmesi Karabağ sorununun çözümüne endekslenmiş durumda. Bizce bu gerekli, ancak yetersiz bir koşul. Öteki koşullar göz ardı edilip Ermenistan sınır kapısı açılırsa, Türkiye açısından bu talihsiz bir gelişme olur. Umut edilir ki, devlet temsilcileri bu hususta duyarlı davranır.
Bir yanıt yazın