DTP, TERÖR VE DEMOKRASİ ÜZERİNE!..
“DTP’ye düşen sorumluluk; sorunu silahla değil,
konuşarak çözebilmeyi sağlamak ve diyalog ortamını yaratmaktır!..”
11 Eylül saldırısından Güneydoğu Anadolu’daki terör eylemlerine kadar hep aynı gerçek çıkar karşımıza: Demokrasi ve siyasete olan inanç, şiddetin hayata hakim olduğu dönemlerde azalır. Çünkü şiddetin egemenliği kamuoyu nezdinde demokrasi ve siyasetin sorun çözme yeteneği olmadığı fikrini uyandırır. Oysa demokrasiye inanç, gerek sorunların çözümünde, gerek terörle mücadele de son derece önemlidir…
Sadece 11 Eylül saldırısı ve sonrasını, Afganistan’da, Irak’ta olup bitenleri, insan haklarının güvenlik tedbirleri karşısında nasıl gerilediğini ve bunun sorunları nasıl tahrik ettiğini hatırlamak bile, demokrasinin anlamı ve işlevini hissetmemize yeter…
Evet, siyasal ve sosyolojik anlamda gerçektir ve kanıtlanmıştır: “Siyaset ile Şiddet”, “Demokrasi ile Terör” zıt kutuplardır. Siyaset ve demokrasi, terör ve şiddeti geriletir; siyaset ve demokrasi eksikliğinde ise terör ve şiddet azar. Eğer toplumsal talepler siyaset yoluyla temsil edilmezlerse şiddet yoluyla ifade edilirler, talepler karşılık bulmazsa taleplerin akacağı mecra demokrasi dışı yollar olur.
Bununla birlikte şu da bilinir ki, bu denklem hiçbir zaman doğrusal bir hat üzerinde ilerlemez… Demokratik tedbirler ve siyasetin şiddet örgütlerini sıkıştırması durumunda bu örgütlerin oyunu terse çevirmek için can havliyle saldırdığı bilinir. Şiddet yapılarının, demokrasi ve siyaset imkanlarını aksi yönde sonuçlar elde etmek için kullandığı da bilinir. Böyle durumlarda, bugün olduğu gibi, fatura siyasete ve demokrasiye çıkar. Hatta bu ikilinin sorunu azdırdığı fikri hakim olur…
Nitekim son dönemlerde DTP’nin yerine getirdiği işlevin, geniş halk kitleleri tarafından bu açıdan çok ciddi olarak sorgulandığını görüyoruz. Bugün DTP’nin PKK’nın Meclis’teki temsilcisi olduğu fikri, toplumda oldukça yaygın…
Maalesef DTP’nin aldığı tavır da bu kanıyı derinleştiriyor… Ancak şunu görmek gerek: DPT’nin Meclis’teki varlığı demokrasi-temsil açısından ne kadar önemliyse, DTP’nin demokrasinin kurallarını sindirmiş olması ve şiddetle (terör örgütüyle) arasına mesafe koyması da o denli önemlidir. Bu açıdan DTP’nin büyük bir zaafı olduğu tartışma kaldırmayacak oranda ortadadır.
Ancak her şeye rağmen DTP kapatılmamalı, DTP’nin üzerine gidilmemeli, DTP’yle diyalog kurulmalı ve sorunlar DTP’yle ilişki kurularak çözülmelidir diye düşünüyorum. Ama… Buna karşın DTP’nin de siyasete ve demokrasiye olacak inancı zedeleyecek her türlü adımdan kaçınması, kendisini PKK’nın meşrulaştırılmasına hasretmemesi, sistemle sistem dışındaymışcasına pazarlıkçı politik tutumunu değiştirmesi gerektiğini de üstüne basarak vurgulamak istiyorum.
Bu tür politikalarla DTP bir sonuca ulaşamayacağı gibi, en vahimi demokrasiye ve temsile, siyasete olan inancı önemli ölçüde baltalamakta ve Kürt sorununun çözümünü geciktirmekte, hatta imkansız hale sokmaktadır. Bu, bir anlamda terör örgütünün de arzu ettiği bir durumdur diye düşünüyorum.
Demokrasi, demokratlık gerekir, demokrat gerektirir… Ancak bilmeliyiz ki demokrasi toplumsal güçlü bir irade ve inanca da ihtiyaç duyar.
Evet DTP’nin ters politikaları, terör, işin özünü kaybetmemize yol açmamalıdır.
Açıktır: Sadece asayiş ve şiddet yoluyla hiç bir sorun, özellikle Kürt sorunu hiç bir şekilde çözülemez, tersine azar. Demokrasi, yani, farklılıkların iç içe yaşaması, bu farklılıkların kamusal hayata ayrı ve ortak katılımı, yani siyasetin, hak ve özgürlüklerin asli düzenleyici olduğu ortam “olmazsa olmaz”ımızdır. Özellikle de Kürt sorunu gibi tarihsel, siyasi, kültürel kökleri, uluslararası, toplumsal yönleri olan bir sorunda…
Eğer bu sorunun çözümünde yol almak istiyorsak, demokrasi türlü, farklı, kombine önlemlerin ortak dili olmalıdır.
Asayiş tedbirleri, ekonomik tedbirler, hak ve özgürlük alanında yapılacak iyileştirmeler, kimlik sorununa yaklaşım, tüm bu farklı önlemlerin her birisi demokratik mantıkla iç içe olmalı, demokrasi fikri ve ilkeleri bu farklı yöntemleri birbirine bağlayan ana unsuru teşkil etmeli ve Türkiye’nin üniter devlet yapısına zarar verecek her türlü yaklaşımdan titizlikle kaçınılmalıdır.
Son cümle… DTP’ye düşen sorumluluk; sorunu silahla değil, konuşarak çözebilmeyi sağlamak ve diyalog ortamını yaratmaktır. Bunun yolu da çok açıktır: DTP, dağ romantizminden kurtulup, sorunu konuşulamaz hale getiren silahlı mücadeleyi durdurmaya konsantre olmalıdır.
Ancak bir kere daha vurgulamak istiyorum, DTP ve Kürt siyaseti, silahlı bir örgütün elinde rehin durumunda olmaktan kurtulmadan, sorunun çözüm sürecinde ilerleyebilmenin olanağı da pek görülmüyor. Ülkenin bütünlüğünü, milletin birliğini, bayrağını, resmi dilini, laik/demokratik sisteminin korunmasında tereddüt yaratmayan siyasi aktörlerin mevcudiyeti ve söz konusu temel değerler üzerinde hassasiyeti bilinen Türkiye halkının talepleri dikkate alındığında, sanıyorum çözümün yakın olabileceğinin söylenilmesi yanıltıcı olmayacaktır.
Nail Amudi
Bir yanıt yazın