Fethullah Gülen Hareketi Melek ve şeytan

4a1d31d83288d_4a1bcc2db9713_guelen2

Fethullah Gülen: Türkiye’nin en ünlü ve en tartışmalı vaizi. Gülen’in yandaşlarının elinde okullar, hastaneler ve bir basın imparatorluğu bulunuyor. Muhalifleri için bir kâbus. Ayrıntıları İstanbul’dan Daniel Steinvorth bildiriyor.

F. Gülen 1999 yılından beri ABD’nin Pennslyvania eyaletinde, kendi deyişiyle “sağlık nedenleriyle” sürgünde yaşamaya devam ediyor… İslami bir okul nasıl bir yerdir? Duvarlarda Kuran’dan sureler, namaz odaları, sınıflarda haremlik selamlık mı vardır? İç Anadolu’nun endüstri şehri Konya’daki “Güventaş Lisesi”nde bunlara benzer hiçbir şey yok. Temiz yeni bir bina burası, dördüncü katında bir kimya laboratuarı var, önündeki çimenlikte bir Çin pavyonu ve girişinde bir Atatürk büstü yer alıyor. Başörtülü kızlar, Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi kapıdan geri çevriliyorlar.

İlk bakışta, yeni badana yapılmış bu taşra okulunda dindarlığa dair bir iz görülmüyor. “İslam bizim için kişisel bir meseledir” diyor, neşesi yerinde olan okul müdürü Adil Halid Alıcı. “Haftada bir saat din dersi var, daha fazla değil”. Ders planı devletin talimatına uygun, her sabah düzenlenen -cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e- ant içme töreni de öyle.

Yine de, gelecekte okulun öğrencisi olacak bir kız çocuğunun babasına göre, “Konya’nın en iyi mezunlarını yetiştiren kentin bu en iyi okulunda” bir bityeniği olmalı. Ne de olsa Güventaş Lisesi sıradan bir Türk okulu değil. Özel bir kurum; dünya çapında en büyük İslami eğitim hareketine, “Fethullah Gülen Hareketi”ne ait olan yüzlerce okuldan birisi. Bu ismin telaffuz edilmesi bile, laik Ankara’da alarm zillerinin çalmasına yetiyor.

Sinsi örgütlenme olarak algılanıyor

Bu gizemli örgütlenme, devlet elitlerinin canını sıkıyor. Müslüman vaiz Gülen’in, “Fethullahçılar” denilen yandaşları, kimilerinin gözünde Türkiye Cumhuriyeti için kuruluşundan bu yana en büyük tehlikeyi oluşturuyorlar. irtica.org ya da vatanhainleri.wordpress.com gibi internet siteleri, Ortaçağ’a geri dönülmesi, milyonlarca peçeli kadın ve şeriat mahkemeleri tehlikesine karşı uyarıda bulunuyorlar. Yusuf Kanlı gibi yorumcular, Fethullahçıların sinsice, adım adım, gizli beyin yıkama yöntemleriyle, okullarla, üniversitelerle, medya kuruluşlarıyla halifeliği yeniden canlandırmak isteyip istemediği konusunda tahminlerde bulunuyorlar.

Ülke dışında da uyarıda bulunanlar eksik değil. Eski bir Pentagon görevlisi olan, şimdi neo-con American Enterprise Institute için çalışan Michael Rubin, Amerika’da sürgünde yaşayan Gülen’i, bir başka vaizle, İranlı merhum Ayetullah Humeyni ile karşılaştırıyor. Rubin “İstanbul 2008 yılında, 1979’un Tahran’ına benzeyebilirdi” diye uğursuz tahminlerde bulunuyor. Bu Türk vaizin vatanına geri dönmesi olasılığına karşı uyarıyor, çünkü “Türkiye’de laik düzen hiçbir zaman bu kadar tehdit altında olmamıştı”.

4a1c8621ae505_4a1bcd888aad9_buch_fethullah_faruk_mercan1F. Gülen gençlik yıllarında, Said Nursi’nin eserlerini okur ve nurculuk tarikatına katılır… Fotoğraflarında daha ziyade kederli bir büyükbaba izlenimi uyandıran Fethullah Gülen, maskeli bir köktendinci mi? Sarıksız ve sakalsız bu adam, sadece İslami “takiyye”nin bir ustası mı? Yoksa yandaşlarının söyledikleri gibi, “aklın sesi” olan, çağımızın en ilerici Müslümanlarından biri mi?

Türkiye’nin en büyük İslami hareketinin kurucusunu kısa bir süre öncesine kadar sadece Türkler ve yurtdışındaki birkaç İslam uzmanı tanıyordu. Sonra Amerikan “Foreign Policy” dergisi ve İngiliz “Prospect” dergisi, dünyanın en önemli 100 entelektüelinin seçildiği bir okur anketinin sonuçlarını yayınladılar. Birinci sıraya Fethullah Gülen yerleşmişti.

Müslüman bir bilgin, bir Doğulu, Noam Chomsky, Al Gore, Umberto Eco ve çok daha alt sıralardaki Jürgen Habermas gibi batının büyük zihinlerini gerilerde mi bırakmıştı?

“Çığ gibi taraftar”

Bu şaşırtıcı sonuç, çabucak açıklığa kavuştu. Sayıları 500.000’i aşan oyların büyük çoğunluğu, Gülen’e yakın “Zaman” gazetesinin okurlarını ankete katılmaya çağırmasından hemen sonra, internet üzerinden gelmişti. Foreign Policy, gerçi oyların böyle “çığ gibi sökün edeceğini” tahmin edilmediğin yazıyordu, ama bu durumun yine de “benzersiz” bir şeyi; “oylama için seçtiğimiz erkek ve kadınların etki gücünü” ortaya çıkardığını ekliyordu.

“Prospect” dergisi de acilen bir bilgilendirme makalesi yayınladı (“Modern bir Osmanlı”). Bu makalede “anketimizin galibi, Osmanlı tasavvuf geleneğinin modern yüzüdür” deniliyordu.

Gülen fenomeni Doğu Anadolu’nun ücra bir köşesi olan Korucuk’ta başlıyor. Köyün nüfusu 600’ü ancak buluyor, evler kerpiç ve samandan yapılma. Hayat basit, perspektifler donuk. Fethullah bu köyde 1941 (başka verilere göre 1938) yılında, köy imamı Ramiz Gülen’in oğlu olarak dünyaya geliyor.

Küçük Fethullah öğrenmeye meraklıdır, söylendiğine göre beş yaşında Kuran’ı ezbere öğrenir. On yaşında ödevini tamamlamıştır; su gibi Arapça konuşup ve en önemli Müslüman bilginlerini öğrenmiştir. Dört yıl sonra ilk vaazını verir. “Kuranı doğru okumak” konusunda önemli din adamlarından ders alır ve Said Nursi’nin “Risale-i Nur” külliyatı üzerinde çalışmaya başlar.

4a1c83a4c72d4_4a1bc9ec86cb3_fethullah_guelen_papst_paul_2Papa II. J. Paul ve F. Gülen, dinler arası diyalog adına bir araya gelmişti… Nursi’nin-modernliğin meydan okumalarına mantıksal ve bilimsel olarak temellendirilmiş bir düşünceyle karşılık verdiği söylenen- yazılarından şevk alan Gülen, Ortodoks -Sünni İslam’ın kurallarına da eleştirel yaklaşmaya başlar. Çok geçmeden kendi görüşünü geliştirir.

Gerçi Kuran’da vahyedilen İslami ilkeleri değiştirilemez kabul eder, ama bu ilkelerin esas olarak içinde bulunulan döneme uyarlanması ve yeniden yorumlanması gerektiğine inanır. Devlet düzeni, kişinin kendi eylemleri için bir çerçeve olarak kabul edilmelidir; modern bilim, yarattıklarını incelemek yoluyla Allah’ı rasyonel olarak kavramanın araçlarını sunmaktadır.

Gezgin vaiz

Gülen çok geçmeden ülkeyi dolaşmaya başlar. Siyasal karışıklıkların ve askeri darbelerin sarstığı dönemlerde diyalog ve barış çağrıları yapar; şiddeti ve terörizmi mahkûm eder, bunu yaparken de “maneviyat ve sevgi aracılığıyla gerçek bilginin yolunu” göstermiş olan İslam mistisizminin büyük ustalarına, Muhyiddin-i İbn Arabi’ye ve Mevlana Celaleddin Rumi’ye atıflarda bulunur.
Çoğu zaman Fethullah Gülen dakikalar süren gözyaşı nöbetlerine kapılır; yandaşlarının şimdi ona verdiği adla “Hocaefendi”nin, gelecekteki marka özelliklerinden biri olacaktır bu.

Giderek daha geniş dinleyici kitlelerini çeken bu karizmatik vaiz, geri çekilmek yerine katılmayı teşvik etmektedir. Ona göre bir toplum ancak içindeki bireyler tarafından değiştirilebilir. Bunun anahtarı da eğitimdir. Gülen’in sloganı: Yeni camiler yapacağınıza yeni okullar yapın!

Tavsiyelerinde Protestanlıktan izler bulunan bu vaiz için, çalışmanın da kilit bir değeri bulunmaktadır. Gülen, “İslami inancın temelleri” hakkındaki bir kitabında “Sebat ve sabrımızın ödülünü başarı olarak alacağız; tembelliğin cezası çaresizlik, yoksulluktur” diye yazıyor. İzleyen yıllarda, Anadolu’nun zenginleşen orta sınıfının içinden yandaş kitleleri bulacaktır: Avrupa Araştırma Enstitüsü ESI’nin tanımıyla bu “İslami Kalvinistler”, Allaha ibadet etmekle para kazanma arasındaki ilişkiden hoşlanıyorlar.

Ne var ki, Korucuk’lu adam ateizmin ve kesinkes reddettiği Darwin’in evrim teorisinin aşağılık oluşu hakkında da vaazlar veriyor. Metinlerinde meleklerin ve şeytanların varlığı dışlanmıyor. İslambilimci Bekim Agai’ye göre Fethullah Gülen, bu yüzden Batının özlem duyduğu “Müslüman bir Reformcu” olamaz. Gülen de kendine özgü ya da devrimci, yeni bir teolojiyi savunmuyor. Onun İslam anlayışı daha çok muhafazakâr ana akım doğrultusundadır.

Gülen’in en yakın danışmanlarından birisi olan, İstanbul’daki “Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nın Başkan Yardımcısı Cemal Uşak, onun teolojik anlamda bir reformcu olmadığını söylüyor: “Ama o bir demokrattır ve büyük bir hümanisttir, önemli olan da budur” diye ekliyor.

Gülen’in eğitim misyonu

Gülen’in devlet bünyesindeki vaizlik görevinden ayrılmasından sonra, çok sayıda özel, ama devlet tarafından da tanınan eğitim kurumu, okullar, üniversiteler, yurtlar ve yardım kurumları seksenli ve doksanlı yıllarda yerden mantar biter gibi bitiyorlar. Gülen kendini tamamen hareketine adıyor ve halk arasında itibar kazanıyor. Destekçilerinin sosyal aktiviteleri, Türk devletinin asla dolduramadığı ya da doldurmak istemediği bir boşluktan yararlanıyorlar: Taşradaki ve büyük şehirlerin varoşlarındaki eğitim düzeyi çok kötü durumdadır.

Bu arada hareketin özellikle siyasal ve ekonomik çıkar dernekleri de kurması, şüphelere yol açar. Ayrıca, dergiler, televizyon kanalları ve Türkiye’nin en büyük ikinci gazetesi “Zaman”ı içeren bir basın imparatorluğu da kurulur.
Seksenli yıllarda Gülen artık kamusal yaşamda yerini alır. Kendi deyişiyle “halkın arzusu üzerine” İstanbul’daki ünlü Sultanahmet Camisi’nde vaaz verdiğinde, cemaatin arasında eski başbakan Süleyman Demirel ve onun dışişleri bakanlığını yapmış olan İhsan Sabri Çağlayangil de bulunuyor. Hatta daha sonra başbakan ve cumhurbaşkanı seçilecek olan Turgut Özel bile bu vaizle temas kuruyor.

Gülen, politikadaki iyi ilişkilerin her zaman koruyucu olmadıklarını, sık sık yasalarla çelişkiye düştüğünde öğreniyor. Genel olarak “laiklik karşıtı eylemler” söz konusu ediliyor, çoğu zaman hemen serbest bırakılıyor.
1994 yılında onursal başkanlığını yaptığı ,”Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı”nı kuruyor. Artık belli başlı bütün gazetelere düzenli olarak röportajlar veriyor ve siyaset dünyasının seçkinleriyle buluşuyor, bu kişilerin arasında 1996 yılında Bank Asya’nın açılışına katılacak olan Tansu Çiller de bulunuyor.

Gülen yurt dışı seyahatlerinde Papa II. Johannes Paul ile ve New York Başpiskoposu John O’Connor ile görüşüyor. Örgütlenme ağı genişlemeye devam ediyor: Eski Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerde, Orta Asya’nın Türki devletlerinde, ama aynı zamanda Avrupa ve ABD’de de okullar ve üniversiteler kuruluyor. Bu okullarının sayısını kimse, Fethullahçılar bile bilemiyor.

Gizli ajanda (mı?)

“Zaman” gazetesinin ünlü yazarı Selçuk Gütaşlı, hareketin yarattığı bütün bu telaşı anlayamıyor ve “nasıl olsun?” diye soruyor. “Biz insanların gelip üye oldukları bir örgüt değiliz. Biz yaklaşık olarak aynı hedefleri güden insanlardan oluşan bir cemaatiz!”

Bu yüzden, Almanya’daki Gülen eleştirmeni Necla Kelek’in de hareketi “şirket yapılanması içinde, şeffaf olmayan İslami bir tarikat” olarak tanımlarken yanıldığını söylüyor. “Bize gizli bir gündem atfedenler gelip sorabilirler, bizim gizleyecek bir şeyimiz yok” diyor Gütaşlı.

4a1c89b378a34_4a1bcf452b8bc_verlagshaus_zaman4Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen “Zaman” gazetesinin İstanbul’daki merkezi. “Kimse Yok Mu” yardım örgütünün web sitesinde, yardım projelerini destekleyenlerin kim olduğu görülebiliyor, aralarında Gülen de bulunuyor. Ülkenin en önemli işadamlarına, İslam’a uygun faizsiz kredi olanağı sunan Bank Asya’nın 16 ortağının çoğunluğunun, Gülen cemaati ile yakın ilişkiler içinde olduğu gerçeği de, Gülen’in kendi internet sitesinde okunabiliyor.

Gerçekten de, “Hocaefendi”nin öğrencileri, Osmanlı Ortaçağı’na kadar uzanan dini tasavvuf tarikatlarının örgütlenme biçiminden yararlanıyorlar.

Tarikatlar, hukuksal bir tüzel kişiliğe sahip olmadan, Kemalizm döneminde de varlıklarını sürdürdüler. Fethullah Gülen Said Nursi’nin izindeki “Nurcu” tarikatına girdi. Özellikle bu tarikat çok erkenden radikal İslam’la arasına mesafe koymuştu. Fethullah Gülen, fundamentalist eski başbakan Necmettin Erbakan’ın 1997 yılında iktidardan indirilmesini olumlu karşılamıştı. Türklerin yüzlerini İran’a ya da Suudi Arabistan’a değil, Avrupa’ya çevirmeleri tavsiyesinde bulundu.

Gülen, 1999 Mart ayında sürpriz bir biçimde ABD’ye gitti. Bundan kısa bir süre sonra, bir Türk televizyon kanalı, Gülen’in gizlice filme çekildiği anlaşılan bir vaazını yayınladı. Gülen konuşmasının ortasında yandaşlarına “devlet iktidarını ele geçirmek için sabırla çalışmak ve kurumların içine gizlice sızmak” tavsiyesinde bulunuyordu. İstanbul devlet savcılığı derhal “laik devlet aygıtını yıkmak ve teokratik bir devlet kurmak amacını güden bir örgüt kurduğu” gerekçesiyle, Gülen’in on yıl hapsini istedi.

Gülen bu görüntüleri, “üzerinde oynanmış” olarak tanımladı, yandaşları bir kara çalma kampanyasından söz ettiler. Bu olaydan 9 yıl sonra, 2008 Haziran ayında, hakkındaki tüm iddialardan beraat etti. Yine de şimdilik ABD’nin Pennslyvania eyaletinde, kendi deyişiyle “sağlık nedenleriyle” sürgünde yaşamaya devam ediyor.

Gülen’in dostları, hocanın ne zaman geri döneceğini bilmediklerini söylüyorlar. Ancak kısa sürede döneceğini umud ediyorlar. “Onu göremediğimde, hüngür hüngür ağlıyorum, sevdiğime kavuşamamış gibi oluyorum” diyor, Bank Asya’nın ortaklarından İhsan Kalkavan.

Ünlü bir medya patronu ise Gülen’in daha uzun bir süre ülkeye dönmeyeceğini düşünüyor. “Humeyni gibi geri dönmeyecek, ama Türkiye’yi İslamlaştırmaya devam edecek” diyor, gelecekte de “kızı ve erkek arkadaşının el ele sokakta dolaşabilme özgürlüğü” için mücadele etmek isteyen medya patronu.

Üstü örtülmüş korkular mı yoksa güvenilir bir içgüdü mü? Karşıtlarının kuşkularını gidermek, Gülen’in yaşamında geri kalanında yerine getirmesi gereken en önemli görevlerden biri olmalı.

Daniel Steinvorth

Almancadan çeviren Mustafa Tüzel

© New York Times Syndicate/ Qantara.de 2009

Okuyucu mektubuYorum ekle Qantara.de

Türk – Kürt ilişkileri
Kuzey Irak’ta temkinli yakınlaşmalar
Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’nin başkenti Erbil’de geçen hafta bir toplantı yapıldı. Abant Platformu tarafından düzenlenen toplantıyı Günter Seufert izledi.

Türkiye’de İslamcı eğilimler
Laiklik ve İslam çatışkısı
Türkiye’nin son yıllarda içinde bulunduğu siyasi atmosfer, dinci seçkinlere yeni kamusal alanlara ulaşmayı olanaklı kıldığı gibi, sosyo- politik alanda etkilerini artırmaları için gerekli ortamı da hazırladı. Ömer Erzeren’in yorumu.

Fethullah Gülen: Türkiye'nin en ünlü ve en tartışmalı vaizi. Gülen'in yandaşlarının elinde okullar, hastaneler ve bir basın imparatorluğu bulunuyor. Muhalifleri için bir kâbus. Ayrıntıları İstanbul'dan Daniel Steinvorth bildiriyor. - 0126 atrump

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir