Ahmet KÜLAHÇI akulahci@hurriyet.de
1 Haziran 2009, Pazartesi
ALMANYA’DA Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke vatandaşı olmayan göçmenlere yerel seçim hakkı verilip verilmemesi ve çifte vatandaşlık imkanı tanınıp tanınması yeni bir olgu değildir.
Her iki konu da yıllardır bu ülkenin gündemindedir.
AB’nin bütünleşmesi sürecinde Federal Anayasa Mahkemesi’nin aldığı bir karar ışığında Almanya’da yaşayan AB üyesi ülke vatandaşlarına karşılıklık prensibi çerçevesinde 1992 yılından beri yerel seçimlere katılma hakkı verilmektedir.
Aynı durum çifte vatandaşlık için de geçerlidir.
Almanya’da bugün hala Alman vatandaşlığına geçenlerin yüzde 52’sine “çifte vatandaşlık” imkanı tanınmaktadır.
Bu da aslında Almanların “çifte vatandaşlık” gibi bir korkusu olmadığını göstermektedir.
Almanların tek korkusu en büyük göçmen gurubu oluşturan Türk kökenlilerin “çifte vatandaşlığı”dır.
Hıristiyan Demokrat/Hıristiyan Sosyal Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) 11 Kasım 2005 tarihinde imzaladığı “Almanya İçin Birlikte- Cesaret ve İnsanlık” adı altındaki koalisyon sözleşmesinde de hem yerel seçim hakkı hem de çifte vatandaşlıkla ilgili hedefler yer almaktadır.
Sözkonusu sözleşmenin 118. sayfasında “AB üyesi ülke vatandaşı olmayan yabancılara yerel seçim hakkı verilmesi gözden geçirilecektir” denilmektedir.
Aynı sayfada, cifte vatandaşlığın kabulü yoluyla Alman vatandaşlığına geçişlerde ortak bir yöntem uygulanması hedefi de yer almaktadır.
Koalisyon Sözleşmesi’nde bunlar çok açık bir biçimde yer aldığı halde, ortaklar arasındaki görüş ayrılığı nedeniyle, sona ermekte olan bu yasama döneminde bu konulara hiç girilmemiştir.
7 Haziran’da yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri ile 27 Eylül’de yapılacak genel seçimler öncesi partiler -CDU/CSU hariç- tarafından hazırlanan programlarda hem yerel seçim hakkının hem de çifte vatandaşlığın önemli bir yer aldığı gözden kaçmamaktadır.
Nitekim geçen hafta Yeşiller ile Sol Parti’nin yerel seçim hakkıyla ilgili Federal meclis’e sundukları önerge ve yasa tasarısı da ele alınmıştır.
CDU/CSU kanadı adına konuşan politikacıların dışındaki tüm milletvekilleri yaptıkları konuşmalarda, demokrasinin temel ilkelerinin başında demokratik sürece katılımın geldiğinin altını çizmişlerdir.
Ancak bu tutum oylama sonuçlarına böyle yansımamıştır.
Yansımaz da…
Çünkü CDU/CSU ile SPD, koalisyon protokolü gereği uzlaşma sağlayamadıkları konularda diğerlerine karşı “birlikte hareket” etmek zorundadırlar.
Buna rağmen aralarında Lale Akgün’ün de bulunduğu SPD’li 7 parlamenter Yeşiller’in yerel seçim hakkı önerisine destek vermişlerdir.
Bu rakam biraz daha artsa da işi yaramayacaktır.
Çünkü AB üyesi ülke vatandaşı olmayan yabancılara yerel seçim hakkı verilmesi ve çifte vatandaşlık hakkı tanınması için Anayasa değişikliği gereklidir.
Anayasa da ancak 2/3 çoğunluğun sağlanmasıyla mümkündür.
Başka bir deyişle; CDU/CSU’nun desteğini almadan şu aşamada bu mümkün gözükmemektedir.
Kaldı ki, bu alanda yasaların hayata geçirilebilmesi için Eyaletler meclisi’nin de onayına gerek vardır.
Eyaletler Meclisi’ndeki şu andaki aritmetiğe göre bu da mümkün değildir.
Niyetleri “göçmen kökenlilerin oylarını toplama” da olsa, bu alanda olumlu girişimlerde bulunan partilere “dayak atmak” yerine, CDU/CSU’yu “yola getirmek” için çaba göstermek en doğru davranış olur herhalde.