KIRIM SAVAŞI VE BİR BÜYÜK SAPTIRMA

26 Mayıs 2009 

Geçen hafta uluslararası bir toplantı sebebiyle Ukrayna Cumhuriyeti Kırım Özerk Bölgesi’nde idim. Toplantılardan fırsat bulunca Kırım’ın en güzel kentlerinden Sivastopol’e (Kırım  Türkçesi ile Akyar’a) gittim. Çünkü bu kentte 1853 – 1856 yılları arasında cereyan eden Kırım Savaşı’nı tasvir eden Panorama bulunmaktadır.

Sivastopol, Kırım Özerk Bölgesi’nde başkent Akmescit’in (Simferepol) 70 km güneyinde Karadeniz kıyısında 342.000 (2001) nüfuslu tarihi liman kentidir. Ukrayna’nın en hareketli ticari ve askeri limanıdır. Kent dünyaca ünlü Karadeniz filosuna ev sahipliği yapar.  Nüfusunun önemli bir bölümünü Ruslar oluşturmaktadır.

SSCB döneminde ve Ukrayna’nın bağımsızlığının ilk yıllarında askeri bölge ve yasak kent olmasından dolayı özel izinle girilebilen Akyar’a 1996 yılından bu yana turistik amaçlı ziyaretler yapılmaktadır.

Günümüzde Kırım’ın en stratejik yeri olarak kabul edilen Akyar, Kırım Hanlığı döneminde Kadı Limanı denilen büyük limanın güney yakasındaki ak yarlar altında ve Küçük Karasu ırmağının (Chornaya) ağzında bir Tatar köyü idi.

1783’teki Rus işgalinden sonra korunaklı limanından dolayı Ruslar, Kadı Limanı’nı sıcak denizlere inmek için  önemli bir stratejik merkez konumuna getirmişlerdir. Bu amaçla  buraya Karadeniz donanması için üs yapılmasına karar verilince, 1784 yılında Tatar köyü boşaltılmış ve bu köyün yerine bölgede Yunanca’da şöhretin kenti anlamına  gelen Sivastopol adıyla yeni bir kent kurulmuştur.

Yeni kurulan kente  Sivastopol denilse de  1797’de Çar Pavel’in emriyle Akyar ismi yeniden kullanılmaya başlanmıştır. Çar 1. Aleksander’den sonra kent Ruslar tarafından Sivastopol, Kırım Türkleri  tarafından da Akyar olarak anılmıştır.

1855 Haziran ayında Kırım Savaşı esnasında İngiliz, Fransız, İtalyan (Piyemonte) ve Osmanlı kuvvetlerinden oluşan birleşik ordu tarafından kuşatılan Sivastopol kenti ve çevresinde cereyan eden çatışmalar, savaşın sonucunu belirlemiştir.

Kırım Savaşı’nda en kanlı çatışmalar kentin güney kesiminde cereyan etmiştir. Birleşik Ordular tarafından kuşatılan Sivastopol’de 17 Ekim’de ağır bir bombardıman başlatılmış, 11 aylık bir kuşatmadan sonra 8 Eylül günü uzun süren bir direnişin ardından şehir teslim olmuş ve Ruslar kenti  boşaltmışlardır.

1856 yılında  imzalanan Paris Barış Anlaşması’na göre Sivastopol, ticari liman haline getirilmiştir. Kasım 1870 Fransa-Almanya Savaşı’nı fırsat bilen Çar II. Aleksey 1871’de şehri yeniden askeri limana ve deniz üssüne çevirmiştir.

Rusya İmparatorluğu döneminde Çarların en gözde kentlerinden olan Akyar, SSCB döneminde  800 parçalık  Karadeniz Donanması’nın ana üssüydü. 1942 yılında Alman ordularına karşı direnen Akyar, bu dönemde ağır bir tahribata uğramıştır.

Savaş’ın ardından 1948’de alınan bir kararla Akyar özerk ve özel bir statüye getirilerek doğrudan Moskova’daki merkezi yönetime bağlanmıştır. SSCB döneminde bu statüye sahip diğer dört kent, Moskova, Leningrad (Petersburg), Minsk ve Taşkent idi.

1954 yılında  SSCB 1. Sekreteri Hruşçok döneminde yürürlüğe konan bir kararname ile Kırım Ukrayna’ya bağlanmış fakat  Akyar özerk konumunu korumuştur.

SSCB’nin dağılmasının ardından bağımsızlığını ilan eden Ukrayna ile Rusya Federasyonu arasında Akyar’daki donanma konusunda anlaşmazlık çıkmıştır. Ukrayna, Kırım ve dolayısıyla Akyar’ın kendi topraklarına dahil olduğunu açıklamıştır.

1994 yılında  Akyar Kent Meclisi, Ukrayna Donanması’nın Akyar’ı terk etmesi ve kentin Rus donanma üssü olarak kalması yönünde bir karar alırken, kent halkı da yapılan  kamuoyu araştırmasında yüzde  97 oranında Rusya’ya katılma istemini ortaya koymuştur.

28 Mayıs 1997’de iki ülke arasında imzalanan anlaşma ile 800 parçalık Karadeniz Filosu iki ülke arasında paylaştırılmış ve Sivastopol deniz üssünün bir bölümü 20 yıllığına (100 milyon dolar yıllık karşılığında) Rus donanmasına kiralanmıştır.

31 Mayıs 1997 tarihinde Kiev\’de Rusya Devlet Başkanı Boris Yeltsin ve Ukrayna Devlet Başkanı Leonid Kuçma arasında imzalanan Dostluk, İşbirliği ve Ortaklık Anlaşması ile de iki devlet birbirlerinin sınırlarının bozulmazlığını resmen tanımışlardır.

Kırım Savaşı sonucunda Ruslar mağlup olmalarına rağmen, bunu kendileri açısından tarihlerinde övünülecek büyük bir tarihi olay olarak kabul etmektedirler. Bunun sonucunda kurulan  müze ile Kırım Savaşı’nı önemi bir propaganda merkezi haline getirmişlerdir.

Panorama, Rus panoramik resim sanatının kurucusu sayılan Petersburg Sanat Okulu profesörlerinden Odessalı ressam Franz Alekseyeviç Rubo (1856 – 1928) başkanlığında bir heyet tarafından yapılmıştır. Rubo, 6 Haziran 1855 günü Sivastopol kuşatmasında en kanlı çatışmaların yaşandığı 4. Tabya üzerinden (şu anda müzenin bulunduğu yer)  savaş alanının panoramik görünüşünü  tuvale akarmış ve ortaya bu eser çıkmıştır.

1901 yılında başlayan çalışmalarda savaş alanı üzerinde yapılan incelemelerin ardından Petersburg’da taslak resimler çizilmiş ve Münih’ten Schenchen, Merthe ve Fochar isimli Alman ressamlar ile Bavyera Sanat Akademisi’nden 20 öğrencinin de yardımlarıyla dev ebattaki bir yelken bezine (14 metreye 115 metre tuval) sonraları dünya çapında üne sahip olacak resimler yapılmıştır.

1904 yılında Sivastopol’a getirilen resimler ve 14 Mayıs 1905’te Sivastopol kuşatmasının 50. yıldönümünde törenle ziyarete açılmıştır.

İkinci  Dünya Savaşı’nda müze Alman bombardımanından  hasar görmüş ve resimlerin bir bölümü çıkan yangında tahrip olmuştur. Yangından kurtarılan 86 parça resim Taşkent isimli bir gemi ile kentten kaçırılmış ve Gelencik (Tsemez / Novorossiysk) limanına götürülmüştür.

Savaş’ın bitmesinin  ardından V. N. Yakovlev başkanlığında 17 ressamın 3 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından müze 16 Ekim 1954’te (Sivastopol kuşatmasının 100. yıldönümünde) tekrar ziyarete açılmıştır.

Resimler, seyir terasından 12 metre uzağa yerleştirilmiştir. Resimlerle gezinti terası arasındaki alana yerleştirilen bire bir ebatlardaki maketler, cansız mankenler ve diğer görsel materyaller ile büyük bir derinlik ve görsel zenginlik elde edilmiştir.

Resimlerle maketlerin birbirlerini ayırt edilemeyecek kadar mükemmel bir biçimde tamamlaması ziyaretçilerin kendilerini bir anda savaşın içinde hissetmelerine ve anlatılanların da zihinlerde kalıcı bir biçimde yer etmesine yol açmaktadır.

360 derecelik  bir turla müze gezildiğinde, Amiral Nahimov’un askerlerinin yanında savaşması, Dr. Nikolay Pirakin’in ilk defa narkozu kullanışı, yemek yiyen ve dua eden askerler, yanan bir mum, düşen bir top mermisinin yarattığı tahribat ve benzeri detaylar  görülebilmektedir.

Müze,  Rusların  kahramanlığının dünya kamuoyuna anlatıldığı önemli bir propaganda merkezi görünümündedir. Bir mağlubiyettin nasıl zaferle çıkılmışçasına gururlanma malzemesi yapılabildiğinin dünyadaki tek örneğidir.

Benzer bir Panaroma’nın Kültür Bakanlığı tarafından Çanakkale’ye neden yapılmadığını ben anlamış değilim. Üstelik Çanakkale’de 500 bin Türk ve düşman askeri hayatını kaybetmiştir.

Panaroma ile ilgili bu bilgilerden sonra, Rusların bu müzeyi nasıl bir propaganda malzemesi yaptığına değinmek istiyorum.

Müzeyi Türkiye’den gelen bir grup arkadaşımla gezerken bir şey dikkatimi çekmiştir. Savaş, Osmanlı-Rus Savaşı olmasına rağmen bir tek Osmanlı askerinin resmini panoramada  göremedim. Bunun üzerine rehbere Osmanlı askerinin neden resimlerde görülmediğini sordum. Rus rehber (Ukraynalı olabilir) savaşın bir enstantaneyi gösterdiğini, bu esnada Osmanlı askerlerinin bölgede olmadığını ifade etmiştir.

Kara savaşının Osmanlılar ile Ruslar arasında cereyan ettiğini, Osmanlı askerinin bu enstantanede bulunmamasının mümkün olmağını rehbere açıkladım.

Bu çıkışıma sinirlenen Rus rehber, o esnada Osmanlı askerlerinin İngilizlere yemek pişirdiğini söylemiştir. Bunun üzerine Sivastopol şehitliğinde yatan Türk askerlerinin yemek pişirirken mi öldüğünü sorunca, sinirlenerek gruptan uzaklaşmıştır.

Bu duruma Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin, dışişleri bakanlığının ve de özellikle yeni Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun seyirci kalmaması, tarihi gerçekleri saptıran müzedeki savaş sahnelerinin düzeltilmesi ve rehberlere de gerçek bilgilerin verilmesinin sağlanması için Ukrayna devleti nezdinde girişimde bulunması gerektiğini düşünmekteyim.

 Prof.Dr.S.Rıdvan Karluk

Anadolu Üniversitesi
Eskişehir
Türkiye

 

 

Yazıları posta kutunda oku

26 Mayıs 2009  - crimea 998539 640

Comments

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir