Tuna SOYKAN
27.07.2007
TÜRKİYE DÜNYA SAVAŞI ÇIKARACAK KADAR ÖNEMLİ Mİ ?
Yabancı sermayenin sıcak parası tarafından mesken tutulan ülkemiz
Her türlü para hareketini de onların eline bırakmış durumda.
Ekonomistlerin RİSK İŞTAHI olarak tanımladığı olay sonucu global sermayenin hedeflerinden biri olan Türkiye neden bu denli talep gördü.
Seçim öncesinde endeksin 56. binleri aştığı İMKB �nda neler oldu.
Öyle ya bu ülkede iki ay önce 30.lerde olan borsa ne oldu da böyle bir çıkış yaptı.
– Üretim patlaması oldu ,
– İhracatımız yirmiye katlandı ,
– Ülkemizde petrol fışkırdı diyebilir miyiz ?
HAYIR.
Söylenen şu ; reel faizin en yüksek olduğu ülke Türkiye .
O nedenle dışardan döviz geliyor .Borsa da değerlendiriliyor.
Yüksek faizden alınan nema yabancıların cebine gidiyor.
Sermayenin iştahını kabartan bir ülke yurt dışında da çok konuşuluyor.
Elbette sadece bu kadar değil.
Şu anda tüm dünyanın gündeminde hemen her gün yer alan IRAK �ın komşusuyuz.
Hatta parçalanma tehdidinin giderek arttığı bu ülkedeki savaşın en ciddi mağdurlarından biriyiz.
Ayrıca son on yılımızı yoğun bir biçimde harcadığımız AB ye girme yolundaki çabalarımızın karşısında ki direniş büyüyor.
Özellikle Sarkozyi seçen Fransa �nın AB ye girmememiz için en yılmaz savaşçı pozisyonuna girmesi Türkiye�nin hergün konuşulmasını sağlıyor.
Türkiye �yi korku senaryolarının içine de katan Avrupa basını biraz abartarak
‘ÜçÜncü Dünya Savası Türkiye�den çıkabilir’ başlığını attı.
Bu yazı, La Monde ve Stern’de de yayımlandı.
İşte Sizinle paylaşmayı istediğim yazı.
� ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVASI TÜRKİYE�DEN ÇIKABİLİR
Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke korkulduğu gibi ırka ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı.
Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca suren “kültürel bölünme” artik iyice keskinleşti.
Simdi bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran,
kadınlarının basını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yasadığı, türküyle arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, hiç kari koca birlikte lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, evlerinde flüoresan lamba yakan, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş,bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dansetmis, sinemaya giden,çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolasan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah’a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının basını örtmediği,Şarabın kalitesinden pek anlamasa da kadın erkek bir arada gidilen bir gezmede içki de içmiş, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış,Batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yasam tarzi birbirinden kopuk.
Onları, Batı�daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kilise müziği,
dini resimler, İncil�in sinemalara bile yansımış hikayeleri gibi birleştirecek kültürel bir zemin yok.
Hayatları, zevkleri, inanışları birbirinden farklı. Hatta birbirine düşmanca.
Birinci grup Cumhuriyet boyunca horlanmış, aşağılanmış, itilip kakılmış.
Simdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Kalabalıklar Ve her secimi kazanacak siyasi bir güçleri var artik.
İkinci grup ise azınlıkta. Ve artik bir daha secim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir paradoks ortaya çıkıyor.
Daha Batili olan “ikinci grup”, Bati’nin siyasi değerlerini kabul ederse bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batı�ya ve Bati’nin demokratik değerlerine düşman oluyor.
Yasam tarzı olarak Batı�ya düşman olan kesim ise iktidarı ancak Bati’nin kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı�yla ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Bu kültürel parçalanmada “ordu” önemli bir role sahip.
Eğer, birinci grubu desteklerse ve Bati’nin demokrasisi burada kabul görürse, ordu da iktidarını kaybedecek.
Aslında birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor. Bir anlamda kendi köklerine ihanet ediyor.
Bu iki grup siyasi iktidar için son kez çarpışmak üzere hareketlenmiş gözüküyorlar.
Birinci grup ekonomik olarak da güçlü artik, Anadolu’da üretim yapıyor, “devletle” arası iyi olmadığı için maln diş dünyaya satıyor. Para kazanıyor. Siyasi örgütünü destekliyor.
İkinci grup parasal güç olarak da kuvvetli değil.
Dış dünyayla is yapan, dışardan borçlanan büyük burjuvazi, Türkiye�nin ancak demokrasiyle normalleşebileceğine inanan entelektüel kesim, devletin yapısının değişmesi ve dünyayla bütünleşmesi gerektiğini düşünen bir grup bürokrat, birinci grubun destekçileri.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir kısmi ikinci grubun arkasında.
İkinci grup, siyasetle, demokrasiyle iktidarı elinde tutmasının mümkün olmadığını kavradığından simdi siyaset ve demokrasi dışında bir çözümün peşinde.
Cumhurbaşkanı secimi kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu.
Ordu destekli ikinci grup artik secim de istemiyor.
Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor.
Peki, darbe olursa ne olur?
Yasam tarzı Batı�ya daha yakin olan grup orduyla birlikte iktidara gelir ve Bati’nin desteğini kaybeder.
Avrupa buna kesinlikle karsı çıkar.
Amerika her zamanki pragmatizmiyle, Kuzey Irak ve Ortadoğu politikalarını desteklemesi karşılığında darbeyi kabullenebilir aslında.
Ama Amerika�nın önünde de ciddi bir engel var. “Demokrasi getireceğim” diye
Irak�ı işgal eden bir ülke, dünyaya ve kendi kamuoyuna Türkiye�deki “darbeyi” niye desteklediğini açıklayamaz.
Ve Irak faciasından sonra ikinci bir “zorlamayı” gerçekleştirecek gücü yok. İstese de
istemese de darbeye karsı çıkacak.
Silahını ve parasını Batı�dan alan bir ordu ve ülke, Batı�dan koptuğunda ne yapacak?
Sanırım uzun zamandır bunu düşünüyorlar ve korkarım bunun cevabini buldular.
Türkiye�de darbe olursa, tarihte bugüne kadar hiç gerçekleşmemiş yeni bir oluşumla karsılaşacak dünya.
Türkiye, olası bir darbeden sonra, Rusya ve İran�la ortaklık kurmak isteyecek.
Silahı, enerjiyi ve parayı bu iki ülkeden alacak. Rusya’yla İran�ın elindeki doğal gaz, petrol ve nükleer güç, Türkiye�yi bir sureliğine de olsa ayakta tutmaya yeter.
Ama Rusya, Türkiye, Iran bloğu dünyanın bütün dengelerini değiştirir.
Ortadoğu�nun kontrolünü tümüyle ele geçirir. Avrupa�yı küçük kıtasına hapseder.
Kafkaslar’ı, Afganistan�ı, Pakistan�ı kendi gücüne katar.
Müslüman dünyayla yakin bir ilişki kurar.
Petrol kaynaklarına egemen olur. Çin’le işbirliği yapabilir.
Bu gelişme, Avrupa, Amerika ve biraz da Japonya’dan oluşan “Bati”nin dünyadaki etkinliğini inanılmaz bir bicimde azaltır.
Yeni blok asker, enerji ve para acısından çok güçlenir.
Böylece, Türkiye�deki çatlama dünyada büyük bir çatlamaya yol acar.
Eğer Uçuncu Dünya Savası çıkacaksa, sanırım, bu çatlamadan çıkar.
“Asla böyle bir şey olmaz” diyebilirsiniz.
Niye olmayacağına dair elinizde çok kuvvetli veriler varsa, söyleyin.
Ama ya olursa… ( Ki bana çok mümkün geliyor.) O zaman ne yapacaksınız?
Bugün Türkiye�de kamplaşan ve bölünen insanların da…
Türkiye�yi Avrupa dışına itmeye çalışan, eski bir imparatorluk olmanın bir yanıyla çok görkemli, bir yanıyla çok zayıf mirasına sahip olan bir ülkeye küstahça davranan, işbirliği yerine “başöğretmenlik” yapmaya kalkan Avrupa�nın da…
Türkiye politikasında “ikili” oynayıp, kurnazlık ettiğini sanan Amerika�nın da…
Bu senaryoyu bir düşünmesini isterim doğrusu.
Türkiye�de yaklaştığı görülen kanlı bir çatışmanın bütün dünyayı yakması sandığınız kadar uzak bir ihtimal değil.
Hiç unutmayın ki ilk dünya savası tek bir tabancanın patlamasıyla başlamıştı. �
Ben yazıyı iki defa okudum.
İsterseniz tekrar okuyup değerlendirin .
Benim gibi biraz abartılmış bulabilirsiniz.
Ama hak verdiğiniz bölümlerinde olduğunu göreceksiniz.
Yorum size kalmış .
======================
’Son ve büyük hesaplaşma!’
Rahmi TURAN – 19 Ağustos 2007 Pazar, Hürriyet
BİR süre önce, Fransız Le Monde Gazetesi’nde, Türkiye ile ilgili önemli bir yazı çıktı…
Ülkemizin bugünkü durumuna adeta ayna tutan ilginç yorumdan bazı bölümleri beraber okuyalım:
“Türkiye, son ve büyük bir hesaplaşmaya doğru gidiyor.
Bu ülke, korkulduğu gibi ırk ya da dine dayalı bir bölünme yaşamadı. Daha korkunç ve daha temel bir bölünmeyle sakatlandı.
Cumhuriyet boyunca süren ’kültürel bölünme’ artık iyice keskinleşti.
Bir yanda, ayakkabılarını sokak kapısının önünde çıkaran, kadınlarının başını örttüğü, erkeklerinin sokağa pijamayla da çıkabildiği, erkek çocuklarının kahveye gittiği, kızlarının tam bir baskı altında yaşadığı, türkü ile arabesk arası bir müzikten hoşlanan, belki de hiç kitap okumamış, hiç dans etmemiş, karı-koca birlikte hiç lokantaya gitmemiş, hiç tiyatro seyretmemiş, iyi eğitim alamamış, dini inançları kuvvetli, kalabalık bir kitle var.
Diğer yanda ise, kız lisesiyle Robert Kolej yelpazesinde eğitim görmüş, bir düğün salonunda ya da kolej partisinde dans etmiş, sinemaya giden, çok fazla olmasa da kitap okumuş, müzik zevki pop şarkılarla klasik müzik arasında dolaşan, evi nispeten daha zevkli döşenmiş, kızların flörtüne izin verilmese bile göz yumulan, Allah’a inanan ama ibadete pek aldırmayan, kadınlarının başını örtmediği, gazetelere bakan, magazin haberlerini izleyen, kendini birinci gruba kıyasla çok gelişmiş hisseden, entelektüel düzeyi çok yüksek olmasa da okumuş yazmış, Batı standartlarına yakın bir grup var.
Bu iki grubun yaşam tarzı birbirinden kopuk.
Onları, Batı’daki sınıflar arasında ortak bir zevk yaratan kültürel bir zemin yok.
Hayatları, inanışları, zevkleri birbirinden farklı.
Hatta birbirine düşmanca…
Şimdi bu grup siyasal olarak örgütlendi. Ve her seçimi kazanacak siyasi güçleri var.
İkinci grup ise azınlıkta… Ve artık bir daha seçim kazanma ihtimalleri yok.
Bu noktada da tarihi bir çelişki ortaya çıkıyor.
Batılı olan ’ikinci grup’ Batı’nın siyasi değerlerini kabul ederse, bir daha asla iktidarı ele geçiremeyeceğini bildiği için Batı’ya ve Batı’nın demokratik değerlerine düşman oluyor.
Yaşam tarzı olarak Batı’ya düşman olan kesim ise, iktidarı ancak Batı’nın kriterlerini kabul ederek ele geçirebileceğini bildiği için Batı ile ilişkileri geliştirmek ve demokrasiyi kabullenmek istiyor.
Aslında, birinci grubun çocuklarından oluşan ordu, kendi iktidarını sürdürebilmek için, kendisine benzemeyen ikinci grupla işbirliği yapıyor.
Bu iki grup, siyasi iktidar için son kez hesaplaşacak.
Yargı, ordu, bürokrasinin önemli bir bölümü ikinci grubun arkasında…
Cumhurbaşkanı seçimi, kavganın keskinliğini ve iki tarafın niyetlerini açıkça ortaya koydu. Ordu destekli ikinci grup artık seçim de istemiyor… Ve darbe söylentileri gittikçe artıyor. Cuntalardan söz ediliyor.
Kısa bir gelecekte bölünme ve hesaplaşma kaçınılmaz görünüyor.”
Ünlü Le Monde Gazetesi’nin yorumu özetle böyle… Elin yabancısı bile Türkiye’de yaklaşan tehlikeyi görüyor, biz ise hálá ahmakça tartışmalar içindeyiz!
Bir yanıt yazın