Site icon Turkish Forum

Türkan Saylan ve İslam’da Hoşgörü Var mıdır?

Türkan Saylan

Türkan Saylan

Geçtiğimiz Pazartesi sabahı bir arkadaşıma telefonda espri yollu takıldım;
-“Haydi iyisiniz; Türkan Saylan’dan da kurtuldunuz!”
Arkadaşımın vermiş olduğu cevap kanımı dondurdu;
-“Valla üstat, -Allah rahmet eylesin- diyemeyeceğim!”
-“Neden” diye sordum;
Cevabı;
-“Çünkü Allah’tan rahmet dileyecek kadar tanımıyorum” oldu.
-“Bu tavrın beni son derece üzdü” dedim,
-“Benim kişisel tavrım seni üzmemelidir” dedi.

Vermiş olduğu cevap karşısında bir ara; “Ulan pzvnk! Sen Allah’ın rahmetinin kâhyası mısın? Allah’ın rahmetinin kimlere dağıtılıp dağıtılmayacağına sen mi karar vereceksin? Sen bu yetkiyi kimden aldın? Allah sana böyle bir yetki mi verdi de böyle diyorsun ölmüş bir Müslüman’ın arkasından” demek geçti ama bol bir tükürükle yutmak zorunda kaldım dilimin ucuna gelen bütün bu cümleleri. Çünkü benim bu fevri tavrım, bu gidişle beni büsbütün arkadaşsız bırakmak üzere. Benden zılgıtı yiyen, kuyruğunu apış arası yapıp uzaklaşıyor nedense benden…
Arkadaşımın işte bu tavrı, aklıma ister istemez “İslam’da gerçekten hoşgörü var mıdır?” sorusunu getirmiş bulunuyor. Tıpkı Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Eckart Cuntz’un 30 Nisan günü Ankara Kocatepe Camii’nde düzenlenen Şehid Cenazesi törenine katılıp duâ etmesi ve şehit ailesine taziyede bulunmasının tekrar aklıma bu soruyu getirmesi gibi. Ve tıpkı 2006 yılında ülkemizi ziyaret eden Papa 16. Benedictus’un Sultanahmet Camii’nde “Huzur Duruşu” adı altında gerçekleştirdiği Kıyam hareketinin “İslam’da hoşgörü var mıdır” sorusunu aklıma getirdiği gibi.

Alman Büyükelçi Şehit cenazesi törenine katılmasının amacını; “Şiddet ve terörün karşısında herkesin birlik içinde olması gerektiği ile ölenlerin aileleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türk halkıyla dayanışmanın açık bir göstergesini ortaya koymak. Terörün, dini ve milliyeti yok. Türk halkıyla, yaşamını yitiren Akyürek’in çevresindekilerle birlikte olduğumuzu göstermek istedim” şeklinde açıklamış. Sözlerine, bu hareketinin ilk olmadığını da eklemiş Alman Büyükelçi.

Papa Benedictus’un Sultanahmet Camii’nde gerçekleştirdiği “Huzur Duruşu” nu ise asla hafife alamazsınız. Bu hareketi basit bir turistik gezi olarak da niteleyemezsiniz. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun düşünün; Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu veya İstanbul Müftüsü Mustafa Çağrıcı acaba Almanya’da ünlü Don Kilisesi’nde ya da Fransa’da ünlü Notre Dame Kilisesinde böyle bir hareket yapsaydı acaba neler olurdu. Siz hiç kafanızı yormayın, cevabını ben vereyim size: Her ikisini de ajan, misyoner ve hain sıfatlarıyla yaftalamakla yetinmez, maazallah cehenneme bile gönderirdik! Üstelik bütün bunları Allah adına yapardık…

Bugün Avrupa’da çoğu Türkler tarafından yapılmış yüzlerce camii vardır. Berlin’de, Paris’te, Londra’da, Sydney’de bile. Hatta Japonya’nın başkenti Tokyo’da bile cami yaptık biz. Üstelik bunların bazılarının mülkiyetleri merkezi Türkiye’de bulunan kurum ve kuruluşlara aittir. Şu anda bunların çoğu minareli ve bazılarının minarelerinden çıplak insan sesiyle de olsa ezan okunmaktadır. Peki sorarım size, Ankara’da şöyle parmağınızla gösterebileceğiniz bir Kilise, bir Havra veya bir Şinto Tapınağı olduğunu bilen veya duyan var mıdır? Yok. Olanlar da muhtemelen apartman dairesi biçiminde uyduruk mekânlar olmalıdır. Hani nerede İslam’daki o engin hoşgörü? Yok ettik onu. Evet, kendi yarattığımız İslam ile yok ettik gerçek İslam’daki hoşgörü ve toleransı.

Şimdi “İslam’da hoşgörü var mıdır?” diye sorarken, bu soruya ilave olarak herhalde “Hangi İslam’da hoşgörü vardır?” veya “Hangi İslam’da hoşgörü yoktur?” sorularını da sormamız gerekiyor. Doğrusunu söylemek gerekirse; evet, Allah’ın peygamberine gönderdiği İslam’da hoşgörü vardır. Hem de bu hoşgörü, din düşmanlarını ve inanmayanları da kapsayacak şekilde geniştir. Ola ki; onlar da tövbe edip doğru yolu bulurlar ve insanlığa karşı faydalı işler yaparlar. Gerçek İslam’daki hoşgörünün altında yatan budur. Ancak, Müslümanların oluşturduğu bazı İslam türlerinde, yani Müslümanlıklarda hoşgörü ve tolerans diye bir şey kesinlikle yoktur. Bir örnek vermek gerekirse;

Gerçek İslam’da, fuhuş yapan kadınlara (elbette erkeklere de) verilecek ceza üç ayrı ayette olmak üzere şu şekilde açıklanmıştır: “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.”(1). “İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tevbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.”(2). “Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun”(3).

Görüldüğü gibi, fuhuş yapanların cezaları, yani gittikçe (zaman geçtikçe) ağırlaşmıştır. Ancak dikkat edileceği üzere; Kur’an’da fuhuş yapanların ölümle cezalandırılması, yani recm (taşlanarak öldürülme) cezası diye bir ceza bulunmuyor. Peki, bugün İran ve Afganistan benzeri ülkelerde olanlara ne demeli? Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Bunun sebebi, tamamen sözüm ona Müslümanların oluşturduğu Müslümanlığın bir sonucudur. Yani uydurma bir Müslümanlığın sonucu.

Yukarıda verilen ayetler de gösteriyor ki; Kur’an, dolayısıyla Allah, yarattıklarını öldürmeyi değil, öncelikle yaşatmayı istemektedir. Yaşasın ki; belki doğru yolu bularak ölenlerden olur. “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(4) ayeti kerimesi de esasen bunu ima etmektedir. Yani Allah’ın öldürmekten çok yaşatma amacını. Zira ancak yaşayanlar Allah’a ibadet edebilirler. “…Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa bütün insanları kurtarmış gibi olur…”(5) ayeti ise çok daha belirgin bir anlam taşımaktadır. Peki; Türkan Saylan kimdir? Kendisini insanların, özellikle de cüzamlı insanların, dolayısıyla bütün insanlığın yaşaması için vakfetmiş bir bilim kadını. Bu durumda böyle bir insana rahmet dilemeyeceğiz de kime dileyeceğiz a benim aklı ile dili arasındaki bağlantı kopmuş arkadaşım?

Neymiş efendim; Türkan Saylan’ın annesi aslında gayrimüslim imiş ve sonradan Müslüman olmuşmuş. Eee, ne var bunda? Sizin anneniz ve babanız Müslüman da ne olmuş? Onun önceki hayatında Hıristiyan olan annesi, sonradan Müslüman olmuş ve Türkan Saylan gibi vatanperver bir hizmet kadını yetiştirmiş. Ya senin Müslüman baban ve annen ne yapmış? Ne yapacaklar, senin gibi bir yobaz yetiştirmiş! Bak şimdi Türkan Saylan’ın 1993 yılında Umre’ye gittiği, Kur’an okuduğu da ortaya çıktı(6). Peki, sen şimdi hiç utanmayacak mısın ona atmış olduğun iftira ve bühtanlar için?

Türkan Saylan’ı, annesinin önceki hayatında Hıristiyan olmasından dolayı kınayanlar, suçlayanlar ve bu sebeple onu misyonerlikle suçlayanlar iyi bilsinler ki; İslam Peygamberi’nin annesi ve babası da müşrik olarak doğdular, müşrik olarak yaşadılar ve öyle öldüler(7). Hatta amcası Ebu Talip, O’nun peygamberliğini gördüğü halde “Yeğenim, senin söylediklerinin doğru olduğunu biliyorum. Ancak Kureyş kadınlarının beni kınamalarından korktuğum için senin peygamberliğini kabul edemiyorum” demiştir. Dolayısıyla Türkan Saylan’ın annesinin önceki hayatında Hıristiyan olması, onun için bir nakısa değildir ve bu durum, onun misyoner olarak suçlanmasını da gerektirmez.

Neymiş efendim; burs verdiği 36.000 kız öğrenci arasında bir tane bile türbanlı öğrenci yokmuş! Nereden biliyorsunuz? Velev ki olmasın, kaç yazar. Türbanlı öğrencilere bu ülkede burs ve yurt imkânı sağlamayan kurum ve kuruluş mu kaldı? Üstüne üstlük bir de Türkan Saylan’dan burs istiyorsunuz? Bu, Allah indinde israf, toplumsal hayatımız için sosyal adaletsizlik değil midir? Ben, şahsen Türkan Saylan’ın burs verdiği öğrenciler için cami kapılarından yardım toplandığına hiç şahit olmadım. Ancak türbanlı öğrenciler öyle mi? Onlara burs fonu oluşturmak için cami kapılarından yardım toplamakta hiçbir beis görmüyoruz…

Neymiş efendim; Türkan Saylan Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı imiş. Cumhuriyetin değerlerinin tavizsiz savunucusuymuş! Peki, bütün bunlar suç mudur? Eğer bu durumu suç kabul ediyorsanız, aslında mevcut kanunlara göre siz tamamen suç işliyorsunuz demektir! Çünkü Cumhuriyeti savunanlara karşı olmak, cumhuriyet karşıtı olmayı gerektirir ve bu durum, normal şartlarda suçtur. Diyeceksiniz ki; biz Cumhuriyeti savunanlara karşı değiliz, cumhuriyeti savunma adı altında başka şeylerle meşgul olanlara karşıyız. Tamam, bunun da kolayı vardır: Yaparsınız adam gibi ihbarınızı veya başvurunuzu, devlet de gider yapışır bu gibilerin yakasından. Asılsız rivayet ve bilgilerle insanlara düşmanlık beslemek sizin ne haddinize?
Türkan Saylan, ömrünü cüzzamla savaşa ve cüzzam hastalarını sağlıklarına kavuşturmaya adamış bir bilim kadını. Peki, onun muarızları acaba bu konuda ne düşünüyorlar dersiniz? Örneğin, hayatını cüzamla savaşmaya vakfetmiş olan Türkan Saylan’dan pek hazzetmediğini düşündüğüm Nur Cemaati lideri Fethullah Gülen Hoca Efendi internet sitesinde 20.07.2007 tarihinde yayınlanan “Kur’ân-ı Kerîm ve İlmî Hakikatler” başlıklı yazısında şöyle diyor:

“… Bir ilim adamı çıkıyor, ilim adına mârifet yapıyorum diye ‘Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçın’ hadisine, ‘Cüzzamın mikrobu tıpkı aslana benzemektedir. Bugün mikroskopla ortaya çıkan bu gerçeği Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) 14 asır önce görmüş.’ diye yorumda bulunuyor. Hâlbuki, o mikrop hiç de aslana benzememektedir.”(8). Görüldüğü gibi taraftarlarının ve taifesinin “Fethullah Hoca Efendi Hazretleri” olarak sıfatlandırdığı Fethullah Gülen, bahse konu hadisin uydurma olduğunu söylemek yerine, cüzzam mikrobunun şeklini ve şemalini tarife tahsis etmiş bütün mesaisini. Sanki bir ilahiyatçı değil de zooloji veya mikrobiyoloji uzmanı gibicesine(9).

Oysa bahse konu hadisin, Kur’an’ın ruhuna aykırı olduğu son derece açıktır. Kur’an, insanlara hayat vermeyi, onları yaşatmayı öngördüğü halde, “Cüzzamlıdan aslandan kaçar gibi kaçın” hadisi, cüzzam hastalarını ölüme terk etmeyi öngörmektedir. Oysa eğer hadis, “Cüzzamdan aslandan kaçar gibi kaçın” şeklinde olsaydı, Kur’an’ın ruhuna çok daha uygun düşerdi. Kim bilir eğer böyle bir hadis varsa, asıl metni belki de bizim dediğimiz gibidir. Yani Hz. Peygamber kaçılması gerekenin cüzamlılar değil, bizzat cüzzam olduğunu söylemiştir. Demek oluyor ki; Türkan Saylan, Fethullah Hoca’nın zımnen kaçılmasını kabul ettiği hastalara kucak açmış ve onları tedavi etmekle meşgul olmuş bir hanımefendidir. Bizim arkadaşa sorarsanız; o, “Allah’tan rahmet dilenmesi şüpheli insanlar” sınıfındadır!

Son cümlede şunu söylemek isterim ki; Türkan Saylan’ı ancak medyaya yansıyan haberlerle tanıyorum. Buna rağmen, ülkemize ve milletimize yapmış olduğu üstün hizmetler için kendisine teşekkür ediyor ve arkadaşımın yerine de olmak üzere; Allah’tan gani gani rahmet diliyorum. Kabri nur, mekânı cennet olsun. Bu konuda hakkında düzenlendiği söylenen, misyoner, ajan ve darbeci konulu raporları ise asla ciddiya almıyorum. O, Müslüman bir anneden doğmuş, cenaze namazını kıldıran Beyoğlu Eski Müftüsü İhsan Özkes’in bildirdiğine göre; Müslümanca yaşamış ve Müslümanca ölmüştür. Rivayete göre; Cenaze namazını kıldırmayı ise adı geçene vasiyet etmiş bir Müslümandır. 19 yıldır kanserle boğuşan 74 yaşındaki yaşlı bir kadının, darbe yaptığı/yapacağı nerede ve hangi tarihte görülmüştür efendim. Lütfen gülünç olmayalım…
20 Mayıs 2009
Ömer Sağlam
_____________
1- Nisâ 4/15.
2- Nisâ 4/16
3- Nûr 24/2
4- Zâriyât 51/56.
5- Mâide 5/32
6- Bu bilgiler Üsküdar ve Beyoğlu müftülükleri de yapan emekli Müftü İhsan Öskes tarafından verilmiştir(20.05.2009 Star Ana Haber Bülteni). İhsan Özkes’i şahsen tanıma fırsatı buldum. Emekli olduktan sonra bir ara DSP’den Üsküdar Belediye Başkanlığı için aday da olmuştur.
7- Hz. Peygamber’in anne ve babası da dahil akrabalarının tek Tanrılı bir din olan Hanif Dini’ne mensup olduğunu söyleyenler de bulunmaktadır.
8- Ayrıca bk.
9- Fethullah Gülen sözkonusu hadis için kaynak da vermiş; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/443. Ayrıca dini yönü ağır basan benzer internet sitelerinde de aynı şekilde rivayet edilmiş söz konusu hadis. Bu sitelerden isimli internet sitesinde hadisin kaynağı olarak şunlar verilmiş; Buharı, Merzâ 19; Ahmed b. Hanbel, II, 443; Tecrid-i Sarih, 1927 nolu hadis(bk. .

Exit mobile version