BİRAZ SESSİZLİK LÜTFEN!…KONUŞMA DEĞİL, ÇÖZÜM İÇİN BİRAZ SUSMAK!..
Eylemsizlik Kararına Uyulması!.. Silahların Gömülmesi!..
Silahlı Kadroların Sınırların Dışına Çıkarılması!..
Kürt Konferansında Alınacak Karara Uyulması!..
Kadroları Şiddete Yönelik Propagandalardan Vazgeçilmesi!..
Demokratik Sürece Katkı Sağlanması!
PKK ve siyasi uzantıları tarafından son dönemde “Silahlar sussun. PKK artık eski PKK değil. Ayrılmak istemiyoruz. Federasyon istemiyoruz. Üniter devlet yapısını bozmayan bir çözümden yanayız!” deniliyor. Bu söylenenlerin ne kadar gerçekçi ve sorunların çözümü için atılmış adımlar olduğunu sorgulamakta yarar var diye düşünüyorum.
Her şeyden önce Murat Karayılan’ın sözlerinin “yeni”, “çözüm için ümit verici” bir şey olmadığını söylemek istiyorum. Zira, PKK’nın aldığı pozisyonları haddinden fazla önemsemenin, ortada hiçbir “somut” adım, hatta vaat bile yokken “PKK üstüne düşeni yaptı ya da yapmaya hazır, şimdi sıra devlette” demenin tam da çözümü sabote ettiğini düşünüyorum.
PKK’nın ve siyasi uzantılarının silahları susmasına yönelik söylemlerinin kamuoyunda yankı bulduğu ve herkesin bir şeyler söylediği bir dönemde, PKK’da bu söylemlerle uyuşmayan o kadar çok gelişme yaşanıyor ki, Karayılan’ın “silahlar sussun” sözleri havada kalıyor. Aslında bu cümle Karayılan’a has değil. PKK ve ona yakın çevreler stratejilerini yıllardır bu önerme üzerine oturturlar. İlkin, sanki çatışmanın öznesi silahların bizzat kendisiymiş gibi “silahlar sussun” demenin anlamsızlığını vurgulamak şart. Ardından, her “silahlar sussun” çağrısının peşinden çok gürültülü bir PKK (veya onun taşeron örgütlerinden birinin) eyleminin patlak vermesi, bu cümlenin içini iyice boşaltmış durumda.
“Silahlar sussun” diyenlerin ne kadar samimi olduklarını göstermek için önce kendi silahlarını susturmaları gerekir. Peki son altı aylık süreçte yaşananlara bakıldığında gerçekten bu söylem inandırıcı mı? İşte size PKK’nın “silahların susması ve silah bırakılması” ile ilgili söylemlerini havada bırakan “çözümsüzlük” örneklerinden sadece birkaçı…
Hatırlayacağınız üzere, PKK, 1 Haziran’a kadar “eylemsizlik” kararı alındığını duyurmuştu. Peki, hakikaten eylemsizlik kararına uyuldu mu? Hayır. Her gün asker-sivillere yönelik “mayınlama” eylemleri başta olmak üzere, terör eylemleri devam ediyor. Hatta, bu eylemleri gerçekleştirenler bizzat örgüt yöneticileri tarafından teşvik ediliyorlar. Kamuoyuna “mayınlama eylemini tasvip etmiyoruz” diyenler, arkalarını dönüp örgüt kadrolarına tam aksini söylüyorlar ve gençleri dağlara çağırmaktan geri durmuyorlar.
PKK, ABD, Avrupa Birliği, Iraklı Kürtler ve Türkiye’deki Kürt aydın-siyasetçilerin “Şiddet eylemlerine son verilmesi ve silah bırakılması” çağrılarına kulak tıkarken, “ateşkes”, “barış”, “silahların susması” gibi söylemlerinin ciddiye alınmamasından rahatsızlık duyuyor. Hatta, silahların susmasından bahsedildiği bir dönemde, silahlı kadroların başındaki kişi, yeteri kadar eylem gerçekleştiremediği gerekçesiyle görevden alınıyor ve yerine “şahin” olarak bilinen bir kişiyi getiriliyor.
Başka bir çözümsüzlük örneği daha… Iraklı Kürtlerin öncülüğünde, bütün Kürt örgütlerin katılımıyla bir “Kürt konferansı” düzenlenerek, sorunun çözümüne katkı sağlamak amacıyla bir girişim başlatıldı. Bu konferansta, PKK’nın “ön koşulsuz silah bırakması” konusu dahil, neler yapılabileceği konuşulacaktı. Ancak “silah bırakma” lafını duyar duymaz PKK yöneticileri, bu konferansa katılmayacaklarını, alınacak hiçbir kararı tanımayacaklarını, konferansa katılacak Kürtlerin de “düşman” olduklarını ilan ederek, samimiyetlerini bir nebze ortaya koymuş oldular.
Bir kere daha dikkat çekmek istiyorum; dağda silahlı insanlar dolaştıkça silahlar susamaz; hiçbir ülkenin güvenlik gücü de, dağda kafileler halinde silahlı adamların dolaşmasına göz yumamaz. İnanıyorum ki, PKK yöneticileri, bu defa bölgedeki ve Türkiye’deki gelişmeleri doğru okuyabilecekler ve demokrasinin önünü tıkamaktan vazgeçecekler. Türkiye’nin bütün sorunlarını, kendi iç dinamikleriyle çözme kabiliyeti vardır.
Çözüm için reçete: PKK, biran önce silahlı kadrolarını Türkiye sınırları dışına çekmelidir. Gerçek anlamda eylemsizlik süreci başlatmalı ve örgüt kadrolarına yönelik olarak silahsızlanma ile ilgili çalışmalarını süratle uygulamaya koymalıdır. Bunun için de PKK yöneticileri, yayın organları ve örgüt sorumluları aracılığıyla, silahlı kadrolara yönelik “kahramanlık ve şiddet” propagandası yapmaktan, gençleri dağlara çağırmaktan vazgeçip, barışın herkesin yararına olacağını, silahla sorunların çözümünün mümkün olamayacağını uygun lisanla kadrolara anlatmalıdır. Biliyorum, PKK’nın silahtan arınması o kadar kolay değil, ama imkânsız da değil.
Son sözüm, her gün gazete köşelerinde para için yazanlara, televizyon ekranlarında ahkâm kesenlere…Eğer şimdiye kadar sizin söyledikleriniz olsaydı, sorun biterdi. Sizce de artık biraz susmak ve gelişmelerin biraz olsun kendiliğinden gelişmesine izin vermek gerekmiyor mu? Herkes her şeyi bildiğini zannederek konuşursa, sorunun çözümüne yönelik hiçbir hayırlı gelişme yaşanamaz. Atalarımızın “söz gümüş ise, sükut altındır”, “Sükut ikrardandır” sözlerini, bugün hem PKK’nın başındakilere, hem de Türkiye’de her gün medya aracılığıyla hiç durmadan konuşan, konuştukça sorunun çözümüne yönelik gelişmelerin önünü tıkayan, süreci baltalayan ve rant peşinde konuşanlara hatırlatmakta yarar görüyorum. 30 yıldır konuşanlar, artık sessiz kalmanın, susmanın sorunun çözümüne daha büyük katkı sağlayacağını görmeliler. Her gün “PKK, Kürt Sorunu, Güneydoğu Sorunu” dediğiniz noktada, aslında çözümün önünü tıkamış oluyorsunuz.
Unutmayınız ki, bu ülkede terör nedeniyle yaşanan acılar çok, ama çok büyük ve de çok taze!.. Lütfen biraz sessizlik!.. Lütfen sükut içinde bekleyin. Çok konuşarak, tartışarak sorunlar çözülmez, aksine içinden çıkılmaz bir durum alabilir. Eğer Karayılan, bir yandan “silahlar sussun” diye tekrarlayıp, diğer yandan da “her türlü savaş durumuna hazırız” diye tehdit etmek, medyanın gazına gelip konuşmak yerine kendilerinden beklenen makul ve mantıklı adımları süratle atarsa, diğer taraftan da vatandaşların kafasını karıştırıp, meşgul etmekten, karamsarlığa itecek başka bir işe yaramayan konuşmalarıyla ve yazılarıyla gündem yaratmaya çalışanlar, biraz susup, çözümü uzmanlara bırakırlarsa, eminim çok daha olumlu gelişmeler yaşanacaktır.
Artık türbinlere oynamaktan vazgeçip, maça konsantre olmak, 90 dakikanın sonunda, uzatmalara ve penaltılara gitmeden, (kaybedecek zaman kalmamıştır) Türkiye’nin üniter, demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti yapısına katkı sağlayan bir çözüm demokratik süreç içerisinde mutlaka ortaya konulmalıdır. Aksi durumda, herkes kaybedecektir… Emperyalizmin kışkırtmalarına rağmen, bugüne kadar “birlikte yaşama iradesi”ni kaybetmeyen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ülkenin iç dinamikleriyle bu sorunu çözebilecek güce ve kabiliyete sahip olduğuna inanıyor. Öyleyse, biraz sessizlik lütfen!..
Nail Amudi
[email protected]
Bir yanıt yazın