BAN’IN RAPORU VE UNFICYP

BAN’IN RAPORU VE UNFICYP

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un her altı ayda bir görev süresi Güvenlik Konseyinde tartışıldıktan sonra yenilenen UNFICYP (United Nations Force in Cyprus – Birleşmiş Milletler Kıbrıs Gücü) ile ilgili raporu bu gün yayınlanacak ve Güvenlik Konseyi üyelerine resmen verilecek.

Hafta sonunda da Kıbrıs’ta görevli Birleşmiş Milletler askeri birliği UNFICYP’in görev süresinin uzatılmasıyla ilgili karar BM Güvenlik Konseyinde alınacak. Rapor bu yıl, ilk defa olarak geleneksel Haziran ayı yerine Mayıs ayı içerisinde Güvenlik Konseyinde görüşülecek ve bir karara bağlanacak. Alınacak olan karar da 15 Hazirandan itibaren yürürlüğe girecek.

Bundan yaklaşık altı ay önce, 8 Aralık 2008 tarihli yazımda, bu gün yayınlanacak rapor ile ilgili olarak aşağıdaki öngörüde bulunmuştum;

“15 Haziran 2009 dönemi yaklaşınca, KKTC’de rahatsızlık yaratan ve sanki biz izolasyonları rüyamızda yaşıyormuşuz imasını veren Genel Sekreter Ban Ki-Moon’un raporundaki Kıbrıs Türk halkına yönelik olarak “Kıbrıslı Türklerin izolasyon duygusu” ifadesi, büyük bir olasılıkla Türkiye’nin müdahalesi ile doğruları yansıtacak ve izolasyonların acımasız varlığını ortaya koyacaktır.”

Bu öngörümü yapılandırırken, Türkiye Cumhuriyetinin neredeyse yarım asır sonra tekrar BM Güvenlik Konseyinde, “Geçici süreli üye” sıfatı ile görev yapıyor olmasını da dikkate almıştım. Sanırım doğru bir öngörü oldu.

Raporla ilgili ilk bilgiler geldi bile.

Zaten rapor yazıldı ve ilgili ülkelere hafta sonundan evvel dağıtıldı.

Usulen, bu gün Ban Ki Moon tarafından resmen açıklanması kaldı geriye.

Bu sefer raporda “İzolasyonlar” var. Hem de güçlü bir tarzda vurgulanarak var.

Raporda, Kıbrıs sorununun iki bölgeli, iki toplumlu federasyon temelinde çözülmesi gerektiği ifadesi var ama “Siyasi ortaklığın” Güvenlik Konseyi kararları temelinde yorumlanması gerektiği ifadesi yok.

Bu çok önemli bir aşama.

Belli ki, adada mevcut iki halkın siyasi eşitliği kavramı daha da bir somut zemin üzerine oturtulacak ve Rumların iddia ettikleri gibi bu eşitlik “Vatandaşlık haklarının eşitliği” düzeyinde olmayacak.

Raporda, 4 Mart 1964 tarihinden itibaren bu güne kadar yayınlanan Genel Sekreterin raporlarında ve Güvenlik Konseyi kararlarında yer almamış bir uyarı da var. İlk defa böylesi bir uyarı konmuş rapora.

Kıbrıs sorununun 2009 sonu veya 2010 başında çözüm mecrasına girmemesi durumunda UNFICYP’in, Kıbrıs adasındaki görevine devam edeceğine kesin gözüyle bakılmaması uyarısı, kelimeler çok ustalıklı bir şekilde seçilmiş de olsa üstü kapalı bir şekilde raporda yer alıyor.

Liderlerin yaptıkları müzakerelerde ufukta başarısızlık görülürse, BM Genel Sekreteri UNFICYP’in adadaki varlığını masaya koyacak. Buna ilaveten BM, 1977 yılında Denktaş-Makarios 1.ci Doruk Anlaşmasında ilk defa liderler arasında mutabakata varılan iki bölgeli, iki kesimli federasyon modelinin terk edilmesini de tartışmaya açacak.

UNFICYP’in adadan gitmesi demek, günümüzdeki barış ortamının devam edebilmesi için öncelikle RMMO ile GKK arasında bir “Ateş Kes” anlaşmasının imzalanmasının kaçınılmaz olacağı demektir. Halen, 1974’den beridir, iki ordu arasında ve adadaki mevcut iki devlet veya iki halk arasında bir ateş kes anlaşması imzalanmamıştır.

RMMO ile GKK’in karşılıklı oturup “Ateş Kes” imzalamaları, Rumların en korkulu rüyalarından bir tanesidir. Rumlara göre o vakit, KKTC’nin ve GKK’nin yasallığı ve uluslararası varlığı, resmen tescil edilmiş olacaktır. Bu nedenle de yıllardır “Ateş Kes Anlaşması”nı imzalamaktan kaçındılar.

Rapor ayrıca her iki lideri de çok daha süratli olmaya ve çok daha özlü olan, anlaşmazlıkların üzerine köprü kurulmasıyla ilgili bir sonraki aşamaya geçmeye teşvik ediyor. Buna BM, aba altından sopa gösterip zorluyor da denebilir.

Birlemiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un Kıbrıs konusundaki bu ilk raporu, geçmiş raporlara hiç benzemiyor.

İçinde hiç, eski tabirle “İdare-i Maslahat” yani “Durumu idare etmek” mantığı yok. Gerçekçi ve Kıbrıs sorununda sonuca gitmeleri için liderleri dürtücü ve teşvik edici bir rapor bu.

Belli ki artık Talat ile Hristofyas arasında yapılmakta olan görüşmelerde, “Peşrev” bitti veya bitmek üzere. Her iki lider Eylül 2008’de başlayan müzakereler sürecinde bu güne kadar akıllarında olanı birbirlerine söylediler. Bazen tatlılıkla bazen de kırıcı olarak. Önümüzdeki aylarda müzakerelerin özüne veya bir başka tabirle “Al-Ver”e geçileceği kesin. Herhalde yanında hediyesi, bir de “BM Planı” olacak.

Prof. Dr. Ata ATUN


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir