Ahmet KÜLAHÇI akulahci@hurriyet.de
Devede kulak
12 Mayıs 2009, Salı
Avrupa Birliği’nin tapusu, Sakozy’de mi, yoksa Merkel’de mi? Tabi ki, hem Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, hem de Almanya Başbakanı Angela Merkel’in, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı söylemleri, Türk halkını etkiliyor, AB’den soğutuyor. Ama bir de fotoğrafın geneline bakalım. O zaman, her iki ülke liderinin bu söyleminin AB genelinde “devede kulak” olduğunu görürüz.
Evet, her ikisi de, AB’nin iki büyük ülkesinin lideri. AB içinde ağırlıkları var. Ancak hem Fransa, hem de Almanya’da ki muhalif partiler PS ve SPD, Türkiye’nin üyeliğini güçlü bir şekilde destekliyorlar. Yani yarın bir yönetim değişikliği olduğunda bu iki ülke Türkiye söylemlerini ve siyasetlerini değiştirecekler. Yani, Sarkozy ve Merkel bu söylemlerinde, bırakın AB içinde, kendi ülkelerinde bile “yalnız” konumdalar. İşte bizim “devede kulak” tespitimiz de buradan kaynaklanıyor.
XXX
Türkiye ile 2005’de tam üyelik müzakerelerini başlatan AB’nin 27 ülke genelindeki durumunu inceleyelim. Henüz daha üyelik refomlarını tamamlamamış, demokrasisi aksayan bir Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ülke sayısı beşi geçmez. Herhangi bir hükümet değişikliğinde ise bu sayı daha da azalacaktır. Üyelik kriterlerini tam olarak yerine getiren Türkiye’ye ne gerekçeyle karşı çıkılabilir? Bu durumda muhalefet söylemi, sadece Sarkozy’nin “radikal” görüşleriyle dile gelebilecektir ki, bunu Sarkozy’nin kendisinin bile izah etmesi mümkün olamayacaktır.
Bugünkü tablo, Fransa ve Almanya’nın yanısıra, Türkiye’ye üyelik muhalefeti yapan Avusturya’nın yanısıra, biraz Danimarka, biraz da Hollanda’yı gösteriyor. Kimileri, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı unuttuğumu düşüneceklerdir. Ama ben, hem Atina, hem de Güney Lefkoşa’nın, AB’den kopmuş bir Türkiye’nin kendi çıkarlarına uymadığını biliyorum. Onların derdi, üyelik sürecini kullanarak bölge sorunlarını istedikleri gibi çözmeleridir. Ama bölgedeki sorunların çözümü, ancak Türkiye’nin AB üyelik perspektifi, hatta üyeliği ile mümkün. O halde üyeliğe muhalif olan ülkeleri şimdilik beş ile sınırlıyorum.
XXX
O halde 22 AB ülkesine rağmen, Sarkozy ve Merkel’in karşı söylemlerini AB ile genelleştirmek doğru mudur? Kendi ülkelerinde bile tepki çeken bu söylemleri, AB geneline yayabilir miyiz? Diyeceksiniz ki, bir ülkenin bile üyeliğe karşı çıkması yeterlidir. Bende diyorum ki, bırakın zaten kendi insanımız için gerekli olan reformları tamamlayalım. Müzakereleri sonuna kadar götürelim. Herhangi bir AB ülkesindeki medeni ölçülere ulaşalım. Bu süreci sonuna kadar sömürüp, insanımızın “çağdaş” yaşamı için tüm düzenlemeleri yapalım. Gerisi laf… Ekonomisi düzelmiş, demokrasisi tıkır tıkır işleyen, kişi başı milli geliri 15-20 bin Euro’ya yükselmiş insanlarımızın yaşadığı bir Türkiye’nin, “Sarkozy ne dedi, Merkel ne düşünüyor?” diye kafa yormasına gerek var mı?
Zaten o zaman bu kişiler hala siyasette var olacaklar mı?
Günü gelince devenin kulağını kim görür?
Bir yanıt yazın