Türkiye, Nabucco Projesinin Neresinde?

Pazartesi, 27 Nisan 2009 23:52

Boru Hattı

Yorum: Ali Rıza ÖZKAN

NABUCCO son zamanlarda oldukça popüler olan bir sözcük oldu. Çoğunlukla bu sözcük, Türkiye’nin de taraflarından birisi olduğu ve Orta Asya ile İran doğal gazını Avrupa’ya aktaracak olan bir dağıtım ve nakil şebekesi projesi için kullanılıyor. İddia, NABUCCO projesi ile Avrupa’nın Rus şirketi Gazprom’a olan bağımlılığının “dengeleneceği” şeklinde.

Türkiye, bu projenin başından beri içinde yer alıyor. Hatta Türkiye için, projenin yaratılmasında belirleyici olan, “lider ülke” de diyebiliriz. 2002 yılında masaya konulan projede Türkiye dışında, Avusturya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan yer alıyor. Ancak, Alman enerji devi RWE’nin de şirkete katılımı ile ortaklık yapısında ciddi bir revizyon başlatılmış gibi görünüyor.

NABUCCO projesi, her zaman olduğu gibi, belirli bir aşamadan sonra devlerin de ilgi alanına girdi. Şimdi, Almanya, Fransa ve özellikle de ABD bu projeyi sahiplenmek yönünde girişimlerde bulunuyorlar. AB, ülkelerarası komisyon kurulması teklifi ile, projenin yönetimine müdahale gücü kazanmak istiyor. ABD ise, politik olarak NABUCCO projesine sahip çıkıyor görüntüsü vererek, kendi şirketlerinin ortaklığını gündeme taşıma gayreti içerisinde. Türkiye dışındaki ülkelerden katılan şirketlerin ortaklık yapılarında da ilginç değişiklikler olmaya başladı. Örneğin Fransız “Total”, Romanya şirketi üzerinden NABUCCO projesine çoktan girdi bile!

Projenin kurumsal çatısı, Avusturya merkezli kurulan Nabucco Gas Pipeline International GmbH. tarafından oluşturulmuş. Projenin fikirsel kaynağı olmakla birlikte, aynı zamanda Avrupa sınırları içerisinde en uzun hattın da Türkiye içinden geçmesi ve finansmanda da % 30 gibi büyük bir özkaynak yaratılmasının planlanmış olması, Türkiye’nin, bu hattın hem yönetiminde ve hem de gelirlerinin paylaşımında “büyük hissedar” ruhu ile davranmasını gerektiriyor. Ancak, gerçek durum hiçte öyle değil. Şirkette BOTAŞ ile diğer şirketler eşit olarak temsil ediliyorlar. Hükümetin yetki alanı ise tamamen belirsiz.

Daha da kötüsü, Vatan’dan Yiğit Bulut’un bildirdiğine göre, AB ülkeleri, Türkiye’ye “karar mekanizmalarında yer alma talebinde bulunmaması” yönünde baskı uyguluyorlar. Zaten BOTAŞ’ın özelleştirme kapsamında bir şirket olduğunu göz önünde bulundurursanız, projeden nemalanacak olanın, BOTAŞ’ı alacak olan şirket olduğunu kabul edersiniz. Türkiye’nin idari pozisyonunun proje içerisinde belirsizliğe kurban edilmesi olasılığı, Türkiye üzerinden büyük karlar elde etmeyi planlayan uluslararası şirketlerin iştahını kabartıyor. Tam da burada, hükümet ne yapıyor, diye sormak gerekiyor. Çünkü, projede ulusal çıkarlarımızı garanti altına alması gereken kurum ve irade, doğal olarak hükümettir.

BABİL KRALI NABUCCO (NEBUKADNEZZAR)’DAN BUGÜNE NE DEĞİŞTİ?

Nebukadnezzar (Latince: Nabucco), güçlü Babil Kralı olarak Mezepotamya’ya hükmeder. Ünü ve gücü israiloğullarının üzerinde kurduğu egemenlikle pekişen Nebukadnezzar, yahudileri köle olarak, oldukça zor koşullar altında çalıştırır. Bu durum, İncil’de, Yeremya bölümünün 21. kısmında anlatılır:

1– Kral Sidkiya Malkiya oğlu Paşhur’la Maaseya oğlu Kâhin Sefanya’yı Yeremya’ya gönderince, RAB Yeremya’ya seslendi. Paşhur’la Sefanya ona şöyle demişti:

2– “Lütfen bizim için RAB’be danış. Çünkü Babil Kralı Nebukadnessar bize saldırıyor. Belki RAB bizim için şaşılacak işlerinden birini yapar da Nebukadnessar ülkemizden çekilir.”

3– Yeremya şu karşılığı verdi: “Sidkiya’ya deyin ki:

4– ‘İsrail’in Tanrısı RAB şöyle diyor: Surların dışında sizi kuşatan Babil Kralı ve Kildaniler’le savaşmakta kullandığınız silahları size karşı çevireceğim; hepsini bu kentin ortasına toplayacağım.

5– Ben de elimi size karşı kaldıracağım; kudretle, kızgınlıkla, gazapla, büyük öfkeyle sizinle savaşacağım.

6– Bu kentte yaşayanları yok edeceğim; insan da, hayvan da korkunç bir salgın hastalıktan ölecek.

7– Ondan sonra da, diyor RAB, Yahuda Kralı Sidkiya’yla görevlilerini, bu kentte salgından, kılıçtan, kıtlıktan sağ çıkan halkı Babil Kralı Nebukadnessar’ın ve canlarına susamış düşmanlarının eline teslim edeceğim. Hepsini kılıçtan geçirecek, canlarını bağışlamayacak, merhamet etmeyecek, acımayacak.’

8– “Bunun yanısıra halka şunları da söyle: ‘RAB diyor ki: İşte yaşama giden yolu da ölüme giden yolu da önünüze koyuyorum.

9– Bu kentte kalan kılıçtan, kıtlıktan, salgından ölecek; dışarı çıkıp kenti kuşatan Kildaniler’e teslim olansa yaşayacak, hiç değilse canını kurtarmış olacak.

10– Bu kente iyilik değil, kötülük etmeye karar verdim, diyor RAB. Bu kenti Babil Kralı ele geçirip ateşe verecek.” İncil, Yeremiya, 21. Bölüm.

Yeremya, RAB’ın yahudilerin Nabucco elindeki esaretini, ölümden kaçanlara yaşama şansı olarak sunduğunu belirtir. Nabucco, yahudi mitolojisinde ve kültüründe temel unsurlardan birisi olan “azap”ın İncil’deki karşılığıdır. Rab’ın bağışladığı yaşama karşılık koyduğu seçimdir. Yaşamak istiyorsan, kölelik sana Rab’ın bir seçimidir. Yaşamını ancak, en iyi hizmetkar olmaya çabalayarak devam ettirebilirsin.

İTALYAN MÜZİSYEN GUISEPPE VERDİ VE NABUCCO OPERASI

Öte yandan, büyük italyan müzisyen Guiseppe Verdi tarafından yazılan ve ilk gösterimi 9 Mart 1842 yılında yapılan bir de NABUCCO operası vardır.

Verdi, üç perdelik geleneğin dışına çıkarak 4 perde olarak yazdığı ve ününü borçlu olduğu bu operada, yahudilerin yurtlarından sürülmelerini ve Babil Kralı Nabucco tarafından esir edilmelerini, İncil’de tasvir edildiği şekle sadık kalarak işler.

Operanın ana fikri şudur: Kudüs halkı artık Rab’a ittaatkar davranmaktan vazgeçmiştir. Rab bu nedenle Kudüs halkını cezalandırır. Operanın sonunda, herkes yahudi dinini benimser ve mutlu sona ulaşılır.

NABUCCO PROJESİ İLE İNCİL’İN İLİŞKİSİ NEDİR?

Bu durumda, bu soruya cevap vermesi gereken biz değil, tersine projeyi NABUCCO olarak adlandıranlardır. Projeyi bu şekilde adlandırmak için, çok araştırma yapmış olduklarını düşünüyorum.

Orta Asya’da tümüyle turani devletlerin elinde bulunan doğalgaz yataklarının ve İran doğal gazının Türkiye’nin aracılığı ile Avrupa’ya ulaştırılması, kendi içerisinde değerlendirildiğinde, Türkiye’nin uluslararası konumunu oldukça farklı bir seviyeye çekebilir diye umutlanırken, İncil’den alınan ve İsrailoğullarının tekrar biraraya gelmesini anlatan bu öykünün kahramanının isminin projenin ismi yapılması anlaşılır gibi değil.

Biraz fantezi olacak belki, ama, NABUCCO ile itaat etmekten vaz geçen halkın tekrar “yola sokulacağını” düşünebilir miyiz? Soruları çoğaltabiliriz:

Tabii, “itaatkar olmayan” ile Gazprom’dan gaz alanlar mı kastedilmektedir?

Yoksa, NABUCCO projesi, “dağılan kuzuları” toplama projesi midir?

Şaka bir yana, 2002 yılında masaya konan projenin bugün aldığı boyut, çok daha dikkat vermemiz gereken bir aşamaya geldi.

ABD Başkanı Obama, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini biran önce “normalleştirmesini” beklediğini buyurduktan sonra, üst düzey politikacılarımız tüm mesailerini bu yönde harcamaya başladılar.

Dışişleri Bakanı Ali Babacan ile Ermenistan’ın bakanı Nalbandyan İsviçre’de görüşmelerine devam ederken, kararlaştırılan konuların tutanaklarının, bir iddiaya göre, Rus gizli servisi tarafından Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’e verilmesi Türkiye’nin dış politikasında yeni bir kırılganlık noktası oluşturuyordu.

Çünkü, tutanaklara göre Türkiye, “iki devlet tek millet” şiarıyla sembolize ettiği, stratejik müttefiklikten de öteye, kardeşlik duygularıyla bağlılığını farklı hükümetler altında ve defalarca teyit ettiği Azerbaycan’ı haberdar etmeden ve hatta konuya ilişkin sorular yönelten Azerbaycan yetkililerine saptırıcı cevaplar vererek Ermenistan ile yeni bir ilişki dönemi başlatmak kararlılığında idi.

Türkiye Hükümeti’nin böylesine acele ve en yakın ve ilgili ülkeyi haberdar etmeden girmek zorunda kaldığı ilişkinin bir şifresi Obama’nın “normalleşin” direktifinde gizli ise, diğeri de, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 23 Nisan Resepsiyonu’nda sarfettiği, “Eğer bütün bu işler başarılı neticelenirse, bundan hem Türkiye, hem Azerbaycan, hem Ermenistan, hem de bütün bölge faydasını görecektir” cümlesinde saklıdır. Çünkü, sözkonusu olan NABUCCO projesidir!

Hükümet üyeleri ve Cumhurbaşkanı, yani devletin en tepe “iradesi” elbirliği ile NABUCCO önündeki engelleri ortadan kaldırma gayretkeşliğine soyunurken, şu soruları her Türk yurttaşı soracaktır:

Ne oldu da, Türkiye NABUCCO konusunda aşırı gayretkeşlik gösterecek enerjiyi buldu?

NABUCCO’da Türkiye’nin “lider ülke” pozisyonu tüm taraflarca kabul edildi mi?

Başbakan Erdoğan’ın Ocak ayında Avrupa ülkelerine yönelik sarfettiği “NABUCCO projesinde pozisyonumuzu tekrar gözden geçiririz” sözü üzerine ayağa kalkan ve bunu “şantaj” olarak niteleyen Avrupa Birliği ülkeleri, Türkiye’nin haklılığını kabul ettiler mi?

Avrupa ve ABD, Türkiye’nin karar alıcı mekanizmalarda olmaması şartından vaz mı geçtiler?

Tüm bu soruların şu anki cevabı tek kelime ile “Hayır!”

Peki, bu gayretkeşlik niye?

Ali Rıza ÖZKAN

Pazartesi, 27 Nisan 2009 23:52 - TurkiyeHalki

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir