“Rum arazisinde evi olup da çözüm isteyen enayidir!” diyen haklı değil mi?

Ozan Ceyhun


Kuzey Kıbrıs’ta yaşamakta olan insanlar neredeyse her geçen gün daha fazla zorlanarak “çözüme karşıt olmaları” için kışkırtılmaktalar. En son Avrupa Adalet Divanı’nın almış olduğu kararı başka nasıl açıklayabiliriz? Adalet Divanı “Rumlara Hak Verdi” manşeti atanlar bence eksik yazmaktalar. Aslında Avrupa Adalet Divanı değil tüm AB “Rumlara Teslim Olmuş” durumda. İki Almanya birleştiğinde şimdi Avrupa Adalet Divanı’nın “Rum yanlısı kararları” benzeri kararlar aldırmak isteyen bazı Almanlar bile amaçlarına ulaşamamışlardı. Almanya’nın doğusundaki eski “Demokratik Alman Cumhuriyeti” topraklarındaki mallarını geri almak isteyenlerin bir çoğu bu amaçlarına ulaşamadı ve bu nedenle hala günümüzde bile o dönemin Şansölyesi Helmut Kohl’u ve de Almanya’yı eleştiren sayfalar boyu ilanlar verdikleri olur. Aynı şekilde Polonya sınırları içinde kalan eski Alman topraklarında arazileri ya da evleri olanlar da hep Alman hükümetlerine kızarlar. Çünkü günümüz “reel politikası” gereği Almanya, gerek “Doğu Almanya” gerekse Polonya hatta Çek Cumhuriyeti topraklarındaki eski Alman arazi ve binaları konusunda günün koşullarına uygun yapıcı çözümleri kabul etmiştir. Doğrusu da budur. Polonya ya da Çek Cumhuriyeti ile “nihai bir barış içinde komşuluk ilişkisi” hedefi daha ağır bastığından “arazi kavgası” yerine çözümden yana tavır alınmıştır.
Rum Kesimi ise gördüğüm kadarı ile Avrupa örneğinin tam tersine aynı “Avrupa’daki barış için kalıcı ve yapıcı reel bir çözümü” tercih etmek yerine sorunu daha da çözülemez bir hale getirmektedir.
Orams Davası’na yönelik tavırları bunun an açık örneklerinden biridir.
1974 yılında “kanlı faşist cuntayı” Kıbrıslı Türkler’in değil Kıbrıslı Rumlar’ın o dönemin Yunanistan’ındaki “Faşist Albaylar Cuntası emrinde” yaptığını Rumlar unutmaya çalıştıkça ve AB’de görmemek için her türlü “akrobasiyi yaptıkça” Kıbrıs Sorunu’nun çözümü de mümkün olmayacaktır. 1974 yılı sonrasında Güney’den canlarını zar, zor kurtarıp kuzeye kaçanlar ve “şu ya da bu nedenle” Türkiye’den adaya göçenler o dönemde Rum arazilerine yerleşmek zorunda kaldılar. Aynı Larnaka Havaalanı’nın Türk Arazisi üzerinde kurulu olduğu gibi Kuzey Kıbrıs’ta da Rum Arazileri üzerinde yapılaşma kaçınılmaz oldu. Elbette gereksiz “bir betonlaşma patlaması” ile bu abartıldı ise de genel olarak göç edilen topraklardı söz konusu olan. Göç varsa yerleşim de olmak zorundaydı.
Tüm bunlar ise -tekrar hatırlatmakta yarar var- 1974 yılında gündeme gelen “Kanlı Faşist bir EOKA Darbesi” nedeniyle gündeme geldi.
“Kanlı ve karanlık ve de insanlık adına utanç verici EOKA tarihi” ile hesaplaşmaktan kaçan Kıbrıslı Rumlar’ın sanki olan bitenden hiç bir sorumluluk taşımıyormuşcasına “arazilerimizi isteriz” şımarıklığı ise beraberinde KKTC yaşamakta olan insanların “biz bu insanlarla nasıl bir arada yaşayabiliriz?” sorusunu getirmekte.
Konuyu bu şekilde anlattığımızda tüm Alman muhatablarımız bizi çok iyi anlayabilmekteler. Ancak henüz ne Alman Kamuyonu yeterince kazanabilmiş durumdayız ne de bunu başarsak da AB için yeterli. Tüm AB Kamuoyu bu konuda çok yanlış bilgilendirilmiş durumda. Avrupa Adalet Divanı hakimleri de okulda “işgalci Türk Ordusu ve masum Rumlar” masalını dinleyerek tarihi “yanlış” öğrendiler.
Rumlar, KKTC’nin “doğru tarihi Avrupa Kamuoyuna anlatmasının” ne derece (çıkarları açısından) sakıncalı olduğunun farkındalar. Özellikle Kuzey Kıbrıs’a yerleşen ve orada iş güç sahibi olan ve de Kuzey Kıbrıs topraklarında para kazanan çok sayıda İngiliz ve bu yönde her geçen gün eğilimi artan Alman onları çok rahatsız etmekte. Bu nedenle de Avrupa Adalet Divanı Kararı “caydırıcı” bir silah olarak kullanılacak.
Ama Rumlar bu tavırları ile adanın kuzeyinde yaşayanların her geçen gün daha fazla “birlikte yaşam” konusunda Rumların samimiyetsizliği ve güven vermeyişi nedeniyle uzaklaştığını kendi çıkarları açısından da ciddi bir sorun olarak göremedikçe kaybeden taraf olmaya doğru ilerliyorlar. Dört İngiliz’i korkutabilirler ya da bir Alman’ın arazi almasını engelleyebilirler ama buna rağmen adada kalan İngilizler ve gelecek olan Almanlar ve de adanın kuzeyinin sahibi konumunda olan Türklerden de korkmalılar. Çünkü sabır taşmakta! Ve sonunda İngiliz ve Alman Kamuoyu adada artık bir çözüm olma ihtimali olmamasını omuz silkerek ve de bu durumun alternatifini reel bir gerçek olarak kabul edebilir. Ardından da bu yeni tavır tüm AB’ye “Meksika Gribinden çok daha hızlı yayılabilir”.
Türkiye ile ortak çıkarlar ve KKTC’deki her geçen gün daha cazip hale gelen çıkarları Avrupalılar’ı “reel politik” kararlar verme konusunda teşvik edici bir rol oynayabilir.
Bence bu değişimi yaşamamız çok uzun sürmeyecek. Orams Kararı ve benzerleri bu süreci hızlandıracaklar.
Ayrıca ister Kıbrıslı Türk, ister Türkiye’den göçmüş Kıbrıslı Türk, ister İngiliz isterse Alman olsun eskiden bir Ruma ait arazi üzerinde çoluk çoçuğu ile yaşıyorsa bu durumda yeni vatanını ondan almaya çalışmayı çözüm olarak yutturmaya kalkanlara karşı elbette tavır alacaktır. “Almazsa enayidir” diyen haklı değil midir? Ben o konumda olsam gerekirse toprağımı her türlü savunurdum.

Kıbrıspostası, 28-04-2009 18.03 (TSİ)

Ozan Ceyhun - almanya universite egitim

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir