Farkında olunmayan güç

Farkında olunmayan güç Ahmet Külahçı
16 Nisan 2009, Perşembe Hürriyet

BERLİN Toplum ve Gelişme Enstitüsü, bu yılın başlarında “Yararlanılmayan Güç-Almanya’da Uyumun Konumu” adı altında yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı.
BERLİN Toplum ve Gelişme Enstitüsü, bu yılın başlarında “Yararlanılmayan Güç-Almanya’da Uyumun Konumu” adı altında yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı.

Bu araştırma sonuçları çok iyi incelendiğinde öyle bir yargıya varılamasa da, Alman basını bunu “Türkler Almanya’ya uyum sağlamak istemiyor” şeklinde yansıttı.

Tabii haklı olarak çeşitli çevreler buna tepki gösterdi.

Biz de gösterdik…

Ancak, araştırmanın yansıtılış biçimini ve farklı uluslardan evlilik, çifte vatandaşlık, eğitim düzeyi gibi verilerin uyumun ölçütü olarak seçilmesini beğenmesek de, Almanya’daki Türk toplumunun “uyum sağlamadığını”, “uyum sağlamak istemediğini” bir yerde kabul etmek zorundayız.

Almanya bir “sivil toplum örgütü cenneti”dir.

Atom karşıtlarından çevre korumacılarına, hayvanseverlerden yabancı düşmanlarına, eşcinsellerden sevicilere, avcılardan balıkçılara kadar her grubun oluşturduğu sivil toplum örgütleri vardır.

Demokratik bir hukuk devleti olan Almanya Federal Cumhuriyeti’nde bu sivil toplum örgütleri kendi haklarını ve çıkarlarını sonuna kadar savunma özgürlüğüne sahiptir.

Nitekim her vesileyle bu özgürlüklerini sonuna kadar kullanmaktan kaçınmazlar.

Ancak Almanya’daki Türk sivil toplum örgütlerinin bu özgürlüklerini sonuna kadar kullanamadıkları, daha doğrusu kullanmadıkları gibi, genelde bu olanaktan minimum düzeyde bile yararlanmadıkları görülmekte.

1990’lı yıllarda dönemin “Kara şerif”i olarak bilinen Hıristiyan Demokrat Birlik Partili (CDU) Federal İçişleri Bakanı

Manfred Kanther’in Göç Yasası’nı sertleştirip ailelerin 13 yaşından büyük çocuklarını yanlarına almasını engellemesine Almanya’daki Türk toplumu da, tolumun öncüsü konumundaki sivil toplum örgütleri de sessiz kaldı.

1990’lı yılların sonunda dönemin “Kızıl şerif”i olarak bilinen Sosyal Demokrat Partili (SPD) Federal İçişleri Bakanı Otto Schily’nin çifte vatandaşlık yolunu kapatan uygulaması karşısında da Türk toplumu da, Türk sivil toplum örgütleri de suspus oldu.

Aynı durum, CDU/CSU ve SPD’den oluşan büyük koalisyon hükümetinin 28 Ağustos 2007 tarihinde Göç Yasası’nda değişiklik yaparak aile birleşimini zorlaştıran “dışlayıcı” ve “ayrımcı” uygulamasında da yaşandı.

Almanya’daki Türk toplumunun da, Türk sivil toplum örgütlerinin de doğru dürüst sesi çıkmadı.

Almanya’da 1 milyondan fazlası Alman vatandaşı olmak üzere toplam 2.7 milyon Türk insanı yaşamaktadır.

Almanya’da oy kullanma hakkına sahip Türk kökenli 670 bine yakın seçmen vardır.

Ama ne yazık ki, kendi çıkarları ve hakları sözkonusu olduğunda Almanya’daki Türk toplumu bu güçten yararlanmamaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti devleti tabii vatandaşlarının ve soydaşlarının yanında olmalıdır, onların her türlü sorunlarına sahip çıkmalıdır.

Bu durum, Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri için de geçerlidir.

Ancak Almanya’daki Türk toplumunun yaptırım gücü Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerininkinden daha fazladır.

Önemli olan bu gücün farkına varılmasıdır…

Bu araştırma sonuçları çok iyi incelendiğinde öyle bir yargıya varılamasa da, Alman basını bunu “Türkler Almanya'ya uyum sağlamak istemiyor” şeklinde yansıttı. - almanya universite egitim

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir