Bedri Baykam’dan Başkan Barack Obama’ya Açık Mektup
HOŞGELDİNİZ SAYIN BAŞKAN: BARIŞCI DİYALOG ÖNERİLERİNİZİ CİDDİYE ALMAYANLAR, NE SOLCU OLABİLİR, NE DE
DEMOKRAT-ATATÜRKÇÜ…
Sn. Başkan Obama,
Sizinle tanışma keyfini yaşamak isterdim, ancak tabii ki etrafınızdaki sizi de sıkan koruma çemberi ve şahsınıza yönelik yoğun ilgi bunu şimdilik erteliyor. Ben ziyaret ettiğiniz Türkiye’nin tanınmış bir sanatçısı, yazarı ve siyasal eylemcisi olarak, izninizle size bazı hatırlatmalar yapmak istiyorum. ABD’de yedi yıl boyunca Berkeley’de yaşadığımı, atölyemin ünlü zenci mahallesi West Oakland’da bulunduğunu ve sık sık sergi açtığım New York’un siyasi havasını da iyi bildiğimi söylersem, belki sizin içinden çıktığınız ortamı iyi tanıdığımı da anlatabilmiş olurum. ABD’de sizi iktidara taşıyan rüzgarın taşıyıcısı olan barışsever entellektüel kitlenin içinde sayısız kişisel dostum var ve onların heyecanı beni de duygulandırdı.
“OBAMANIA”‘NIN BURADA NEDEN YAŞANAMADIĞINA DAİR…
ABD’de Başkan seçildiğinizde dünya barışı adına gözlerim yaşarmıştı. Yaşanan muhteşem sevinci, yemin töreninizi, bir kabustan uyanan halkın size olan tutkulu sevgisini imrenerek seyretti Türk halkı. Ne yazık ki bizde böyle mutlu gelişmeler, siyasi iç devrimvari parlamalar pek yaşanamaz. Çünkü gerek siyasi partiler kanunlarımız, gerek liderlerimizin tavrı, hep iktidarı elinde bulunduranların sonsuza dek koltuklarına yapışmalarına neden olur. Bizlere ise, olup bitene bakarak iç geçirmek kalır. Bu ülkede sokaklarda “Obamania” yaşanmıyorsa da, bu hem güvenlik çemberinden, hem de ülke insanlarının tüm kesimlerinin ABD hakkında yaşadıkları çelişkili duygularındandır. Bunu kendinize yönelik bir özel tavır olarak görmeyin. Solcu insanlar, sizi alkışlamak için sokağa çıksalar, tüm ömürlerine ihanet etmiş sayarlar kendilerini. Dincilik yapanlar da, size daha da uzaktan bakmaya alıştırıldıkları bir geçmişten geliyorlar. Merkez sağ, dinciliğe verdiği ödünlerle kaybolup gitti zaten. Atatürkçü kitleler ise size ilgiyle bakmak isterler, ancak kendilerini frenlerler. Çünkü ABD’ye gülümsemek, laik insanlar için bile son yıllarda “günah” sayılır hale gelmiştir! Halbuki Türk halkının samimi elektriği ile sizin kişiliğiniz birbirine o kadar yakın ki Sn. Başkan! Onlar aslında size büyük bir sempatiyle bakıyorlar, inanın. Öte yandan, içinde yaşadığımız ülkenin iktidarı, herkese şüpheyle baktığı için, sizi “korumak” amacıyla halktan zaten izole ettiler. Halktan her şeye rağmen sevgisini göstermek isteyenler olsa da, zaten bunun önü kesildi. Lütfen bunu başka türlü değerlendirip, Türkler’i dünyayı izlemeyen veya “ruhsuz” insanlar olarak görmeyin. Bu halk, bir önceki yönetimle olan somut farklarınızı zaman içinde gördükçe, sizi 1960’ların başında JFK’yi sevdiği gibi bağrına basabilir. Bu temkinli davranışın ardında, yıllara yayılan hayal kırıklıklarını, Johnson, Nixon, Reagan ve Bush dönemlerinin yoğun sıkıntıları var.
ÜLKENİZİN SİCİLİ 50 YILDIR ÇOK KÖTÜ, İŞİNİZ ÇOK ZOR
Kemalist ve sosyal demokrat bir sol aydın olarak, emin olun öyle bir ortamda yaşıyoruz ki bugün Türkiye’de bir aydının size beyaz sayfa açması bile, büyük bir risk. “Amerikan Emperyalizmi” öyle kalıcı izler ve tepkiler bırakmış ki bu coğrafyada… Bu insanlara kızma hakkınız yok, bunu siz de çok iyi biliyorsunuz. Ülkenizin, İkinci Dünya Savaşı’nda, tüm insanlık adına bir demokrasi savaşı verip Nazizm ve Faşizmi yendikten sonra seçtiği yol, çok daha şık olabilirdi. Ama ABD, o günden sonra, demokrasi ve etik değerlerin değil, önce soğuk savaşın, ardından emperyalizmin çıkarlarının takipçisi oldu. Önce Kore, ardından Vietnam, ardından Şili derken, onca ülkede kan ve gözyaşı yaşandı. Son Irak savaşında ise sözde “kitlesel imha silahları”nı bulmak üzere oraya giden Bush’un “terminatör” ekibi, 1,5 milyon insanın ölümüne neden olarak tarihin kara sayfalarına geçti. Şuna inanmak istiyoruz ki, siz de o günlerde aynı acıyı ek bir mahcubiyet ve suçluluk hissi ile yaşadınız. Bizler Türkiye’de o korkunç günlerde “böyle stratejik ortak istemiyoruz” kampanyaları yaptık… Bu bilgiye şaşırmadınız umarım.
Sn. Başkan, yakın dönem ABD tarihi, aynı zamanda Pentagon ve CIA’nin yanlış istihbaratları ve hatalı raporlarının da tarihidir. Bunu Vietnam, Afganistan ve Irak başta olmak üzere, onca “dış saha operasyonu” hakkında söyleyebilirsiniz. Sovyetlerin sınırlarını kuşatmak üzere öne sürülen “Yeşil Kuşak” projesinde nasıl ateşle oynandığı ve bu bilinçsiz çıkışın nasıl Taliban terörizmini yeşerttiği apaçık ortada. Bu “faux-pas”lar ve tarihi gaflar, 11 Eylül’ü de körükleyen yeni bir Ortaçağ kokulu din çatışmasına taşıdı dünyayı. Öte yandan Irak’ta Bush’un iddia ettiği hiçbir “kitle imha silahının” bulunamayışı korkunç savaşın bilançosuna eklenince, dünyada apolitik insanları bile kendine düşman etmeyi becermiş bir ABD çıktı ortaya.
Biz buna “enkaz devralmak ” deriz bu ülkede. Emin olun, şu anda uğraştığınız ekonomik sorunlardan çok daha vahimi, Bush’un bıraktığı siyasi enkazdır. Türkiye ve Ortadoğu’da, yılların birikmiş yıkımlarını ve kitlelerin”haklı önyargılarını” temizlemek sizin için çok kolay olmayacak. Çünkü insanlar ABD yüzünden çok ağır bedeller ödediler.
NASIL BİR DÜNYA BIRAKACAĞIZ GELECEK KUŞAKLARA?
Olay gelip şuna kilitleniyor Sn. Başkan: Nasıl bir dünya bırakacağız gelecek kuşaklara? Gittikçe din ve etnik savaşların bataklığına doğru çekilen önyargılı çamurlu yollar mı bırakacağız, yoksa çıkar hesapları uğruna ABD’nin yıktığı insanlık erdeminin kulelerini tekrar barış, etik siyaset ve şu aşamada çok ütopik görünen “dünya evrensel kardeşliği” üzerine sağlamlaştırarak geliştirebilecek miyiz? ABD Irak savaşına harcadığı paranın yarısıyla dünya açlığını yok edebilir, dünyayı gestapoluk değil, yardımseverlik üstünden fethedip liderliğini pekiştirebilirdi. Sizin de bundan pek farklı düşündüğünüzü sanmıyorum.
Sn. Başkan, saf bir insan değilim ve ABD’nin yarın “sosyal demokrat” bir Avrupa ülkesine dönüşmesinin kolay erişilebilir bir rüya olmadığını biliyorum. Ama yine de siz, dünyanın ABD’den bekledikleri ile Amerikan çıkarları arasındaki farklı bir denge bulmak durumundasınız. “Büyük Amerikan Ana Şirketleri” ve gözlerinizin içine umutla bakan aç Afrikalı veya barışsever dünya vatandaşı arasındaki uçurumda, bir akrobatın yüksek gerilimli ipi üzerinde denge arayacaksınız.
Ama şansınız şu Sayın Başkan: Dünya sizi ilk anda çok sevdi. Bu şansı kullanmanız lazım. Dünyadaki “solcu” ve “Amerikan Emperyalizmi” düşmanı olmalarına rağmen, size karşı umut ve sempati besleyen milyonlarca insana karşı bir sorumluluğunuz var. Öte yandan oturduğunuz koltuk ve sıfatınız nedeniyle size hiç güvenmemeyi tercih eden çok sayıda insan da var. Onlar da köşede bekliyorlar, “gördünüz mü hiçbir şey değişmedi” diyebilmek için … Bu dünya vatandaşlarına da kimsenin kızmaya hakkı yok, çünkü ABD’nin son 50 yıllık sicili olabildiğine kötü. İşte böyle bir ortamda, size inananların yüzünü kara çıkartmamayı başardığınız oranda, hem böyle düşünüp size şüpheyle bakanların fikrini degiştirirsiniz, hem de dünya tarihi üzerinden koca bir kalıcı yer edinme şansınız var.
BENDEN SİZE BİR BEYAZ SAYFA SAYIN BAŞKAN…
Ben şu aşamada, size inanıp beyaz sayfa açmayı tercih ederek risk alan bir solcuyum Sn. Başkan. Örneğin sizin İran’da, Bush’un Irak’ta yaptığı gibi katliamlara neden olmayacağınıza inanıyorum ve bu çok önemli bir fark. Hiçbir gerçek solcu veya Kemalist’in de bunu küçümsemeye hakkı yok. Dünya barışı uğruna, umarım benim gibi düşünen kitleler haklı çıkar. Yoksa sırf sokakta gönül rahatlığıyla (!) anti-ABD gösteri yapabilmek için, hergün yeni bir savaşta ortaya çıkacak yeni kayıp bilançolarından beslenerek “kahrolsun Amerikan Emperyalizmi” diye sokakları çınlatabilmek için, neredeyse kanlı savaşların daha hızlı çıkmasını isteyen, mantığını biraz kaybetmiş gruplar da var. Umarım onları mutlu edecek tabloları bu dünya bir daha yaşamaz.
BABANIZIN RÜYALARI…
Sn. Başkan, siz tipik bir ABD başkanı değilsiniz. Siz Harlem’in, Afrika’nın ve her yerin aç insanlarını da, Irak’ın evsiz- ilaçsız çocuklarını da temsil etmek durumundasınız. Siz Martin Luther King’in olduğu kadar, kendi babanızın rüyalarını da yaşama geçirmek üzere yola çıktınız. Waikiki Adası’nda bir barda kendisine sözlü saldırıda bulunarak onu o ortamdan attırmaya çalışan Irkçı Amerikalıların yanına cesaretle yürümüş, babanız Barack Obama Senior. Bu çağ dışı adama “hoşgörüsüzlük çılgınlığı, Amerikan rüyası ve evrensel insan hakları üzerine” bir tatlı nutuk çekmiş. Bunu o kadar başarılı yapmış ki, beyaz adam o gece babanız ve arkadaşlarının içkilerini de ısmarlayarak özür dilemiş. Büyürken yıllarca babanızdan ayrı kaldıktan sonra bile, o tuhaf ortamda bir yakınınızın evinde Honolulu’da babanızı bir yetişkin olarak ilk gördüğünüzde yaşadığınız çelişkilerin, anımsadığınız buna benzer anekdotların, ailenizin kuruluş temeli olan siyah-beyaz evlilik kararlılığının, içinden geçtiğiniz hayat yolculuğunda pişerken, sizi bu güne doğru şekillendirmediği düşünülebilir mi? Şu anda dünya insanları, babanızın o gece dile getirdiği savlarla size sesleniyorlar, bunu biliyorsunuz!
ILIMLI İSLAM PROJESİNE KANMAYIN!
Şimdi Türkiye’desiniz. Aklınızda ABD çıkarları var doğal olarak. Ama lütfen Şili’de, Afganistan’da, onca farklı toprakta ABD olarak yaptığınız hataları burada da yapmayın. Olmayacak dualara “amin” demeyin. “Ilımlı İslam” diye bir proje yoktur Sn. Başkan. Bunu uyduranlar, o yakın geçmişte sürekli olarak ABD’yi ve onunla beraber dünyayı yıkıma taşıyan kifayetsiz, hesapsız sözde stratejistlerdir. Şeriatçılığın, bilinen düşlerini sakladığı dönemin geçici adıdır “Ilımlı İslam”. Buna inanırsanız, yeni bir Afganistan felaketi hazırlarsınız önümüzdeki yıllarda. Demokrasi ve barışa, gerçekten onu savunanlarla erişilir, dini kullanarak yoksul ve eğitimsiz insanlardan güç almaya çalışanlarla değil! Bu nedenle, Türkiye’de kısa da olsa muhalefetle görüşmüş olmanız sevindiricidir. Dünya tarihinin en örnek devrimci lideri Atatürk’ün izlerini bu topraklarda kimlerin silmeye çalıştığını böylece belki öğrenirsiniz. Ya da uzun yıllardır Türkiye de yaşayan Amerikalı Dr. Jim (Cem) Ryan’ın size yolladığı ve bu ülkede yaşananları özetleyen açık mektubu okursanız, yine önemli “stratejik” hatalardan dünya belki korunmuş olur.
Sn. Başkan, demokrasi, onu el üstünde taşıyanlarla beraber, ne yazık ki bu ülkede adım adım garip bir köşeye sıkıştırılıyor. Tüm dünyanın artık öğrenmeye başladığı ve büyük ABD gazetelerinin de artık baş sayfalarında saklamadığı gibi, muhalif yazarlar hapse atılıyor, muhalif medya vergi cezalarıyla baskı altına alınıyor, bilim sanat ve özgürlük yok oluyor, özgür, çağdaş yaşam tarzlarına akıl almaz müdahaleler artıyor, yüz binlerce insanın telefonu dinleniyor, insanlar kendi evlerinde bile “dinleniyoruz” korkusuyla ağızlarını zor açıyorlar! Umarım Türkiye’nin özgür basını, laik demokratik partileri, gerçek önyargısız barışsever kitleleri, el ele vererek bu karanlık günleri ve dinci faşizme kayışı durdurabilecek, bunu başaracaklar… Sizden önemli ricamız şu: demokrasi ve insan hakları, dünyada her yerde aynıdir. Hangi ülkeyle muhatap olursanız olun, o ülkedeki insanlar da tabii ki sizin insanlarınız kadar demokrasi ve özgürlük hakediyorlar. Lütfen Amerikan çıkarları uğruna başka ülkelerin halklarının diktacı yönetimler tarafindan ezilmesine izin vermeyin. Bu size inandırıcılık ve güven kazandırır.
ERMENİ İDDİALARI VE “KÜRT SORUNU”
Bir de, sürekli olarak sıcak gündemimizde yer alacak Ermeni ve Kürt sorunu konuları var. “Sözde Ermeni Soykırımı” konusunda sizden ricam şu: “Türkiye ile stratejik ortaklığınıza zarar gelmesin diye ‘soykırım’ sözcüğünü kullanmayın” demiyorum. Konu özünde bu değil. Konu Ermenilerin tek yanlı olarak yürüttükleri büyük propagandalarla, Türkiye’nin bu konuda ne yanıt verdiği, hangi savunmayı yaptığı veya hangi iddiaları öne sürdüğünü dinlemeden, tüm dünyada ülkemizi yargısız infazla mahkûm ettirmeye çalışmak. Bunun ne hukuk, ne demokrasi açısından kabul edilebilir bir tavır olduğunu kabul edersiniz. Bu olayın özünü, lütfen bir de tarihçi bir vatandaşınızdan, örneğin Prof. Justin Mc Carthy’den dinleyin ve Türkiye’ye haksızlık yapılıp yapılmadığına kendiniz karar verin. Ben sizin savunmasını dinlemediğiniz bir insanı, bir ülkeyi kendi vicdanınızda bile mahkûm edecek kadar anti-demokratik olabileceğinize inanmak istemiyorum. Ne var ki, ermeni lobi baskıları öyle bir etki bırakmış ki sizin üzerinizde bile, farkında olmadan bu hataya düşüyorsunuz. Karşı tarafı da dinleyin, bu konuda özgür tarihçiler karşılıklı arşivlerini açsın, her şey ortaya dökülsün, ondan sonra hala ayunı pozisyonunuzda duruyorsanız, bu olağan hakkınız olur. Ama şu aşamada takdir edersiniz ki bir yargı getirmek, sizin inandığınız ve ABD Anayasasina da yön veren temel değerlerle örtüşmüyor, bilmem yanılıyormuyum Sn Başkan, ne dersiniz?
Türkiye’de Kürt bölücü terörizmine öncülük yaparak yıllarca kan dökmüş bir Öcalan’ı gülünç bir şekilde sizinle kıyaslamaya kalkanlar var. Siz tam tersine, ırklar ve dinler arası bölücülük değil, birleştiricilik yapıyorsunuz. Lütfen dünyada ırklara göre toprak ayrımları yapıp yeni dikenli teller dikmeye çalışanlara prim vermeyin. Yalnız Türkiye değil, dünya bunu hak etmiyor. Kültürel hakların verilmesiyle, ırklara göre toprak veya yönetim modeli talep etmek apayrı şeyler. Orta Doğu’ya bakarken tüm zorluklara rağmen bunu akıldan çıkarmamak lazım.
DİYALOG ARZUNUZA DUDAK BÜKENLER, NE SOLCU OLABİLİR, NE DE DEMOKRAT- ATATÜRKÇÜ…
Türkiye’ye yönelik bu dönemin acil kararlarını içeren taleplerinizde de, lütfen bu ülkenin size destek vermesini istediğiniz demokrat Atatürkçü kitlelerin hassasiyetlerini unutmayın. Amerikan çıkarları adına bu devleti zora sokacak taleplerde lütfen ısrarcı olmayın. Kendinizi bizim yerimize koyun. Birileri Meksika ya saldırmış olsa ve savaş bittikten sonra ağır sorumlulukları size devredip oradan çıkmaya çalışsa ne hissederdiniz?
Anıtkabir’de, Atatürk için konulmuş şeref defterine yazdıklarınız, bu kitleler için çok değerli cümleler. Parlamentodaki konuşmanızda vurguladığınız “laiklik” de, yıpratılmaya çalışıldığı bu ülkede ve her yerde, demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Öte yandan ABD’nin de bundan sonra kendi rotasını, büyük Atatürk’ün savunduğu bu barışçı yörüngeye çekmesi, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” sözlerini yaşama geçirmesi, dünyanın çehresini değiştirebilecek bir fark yaratır.
İzninizle bu vesileyle, sizin Atatürk hakkında yazdığınız yorumlara dudak büken bazı solculara da şu hatırlatmayı yapmak isterim: “Yurtta Barış Dünyada Barış”ı, ciddiye alan her insan, dünyanın bir numaralı gücünün bu cümle ekseninde kendisini yeniden yapılandırma arzusunu ve niyetini “samimi” bulmadığı iddiasıyla ciddiye almıyorsa, gerçek bir Atatürkçü de olamaz. Çünkü Atatürk’ün sözleri, diyalogla, kan dökmeden dünyaya barış getirme arzusudur. Jean Jaures’un yıllar önce Fransa’da dediği gibi “Cesaret, akıl ve mantığın çözebileceği sorunları şiddetin eline bırakmak değildir”. Dolayısıyla diyalogla çözüm arzunuzu ciddiye almayan, en azından denemeyen ne solcu, ne demokrat, ne de Atatürkçü olabilir.
Yolunuz açık olsun Sn. Başkan. Beyaz sayfanız benden hazır. Onu beyaz tutmak ise sizin zor ödeviniz. Önyargısız olarak izleyeceğiz… Değerlendirmelerimiz de objektif olacak! İlerideki günlerde, bu konudaki yorumlarımızı sizin performansınız belirleyecek, başka hiçbir sabit fikir değil. Sağlıcakla kalın. Biz dünya barışı adına, Atatürk ve Martin Luther King’in idealleri adına, başarmanızı ve dünyaya getirilecek barışa büyük katkılarda bulunmanızı diliyoruz… Umarım bir gün, Istanbulda bizlerle özgürce Beyoğlu nda rock barlara serbestçe yürüyüp gelebileceğiniz kadar barışa ve hoşgörülü bir medeniyet seviyesine ulaşmış oluruz…