31.03.2009 tarihli Mainzer Rhein Zeitung gazetesinde yayınlanan yazıda neden ‘Alman öğrencilere kıyasla daha az Türk öğrenci lise mezuniyetini (Abitur) elde edebiliyor’konusuyla ilgili olarak Kültürlerarası Pedagoji Enstitüsü Başkanı Otto Filtzinger’in yapılan bir söyleyişteki görüşleri son derece önemli olup, değerlendirilmek üzere bilgilerinize sunulmaktadır.
: Otto Fitzinger ; Öğretmenler arasında göçmen eksikliği var ve bu okulların sorumluluğu olduğu görüşünde..
Mainz’da lise mezunu olanlar arasında Türk çocuklarının sayısı halen düşük. Geçtiğimiz öğretim yılında Türk gençlerinin %11,3’ü lise mezunu olabildi. Lise mezunu diğer gençlerin oranı (%42) ile kıyaslanınca, bu rakam hayli düşük. Ancak eyalet geneline bakıldığında başkentin durumu nispeten iyi: Rheinland Pfalz Eyaleti genelinde lise mezunu olan Türk gençlerin oranı %4,6.
Neden daha az Türk genci liseden mezun olabiliyor, durum nasıl düzeltilebilir? Bu konu üzerine, eğitmenlere hizmet içi seminerler ve danışma hizmetleri sunan Okul Öncesi Alanda Kültürlerarası Pedagoji Enstitüsü (İPE) Başkanı Otto Filtzinger ile görüştük.
Mainz’da Alman öğrenciler ile kıyaslanınca Türk gençlerinin durumu kötü. Yanlış olan nedir?
Mainz’da durum nispeten daha iyi. Ancak okullar bu duruma daha hazırlıklı olmalılar. Sadece Almanca kursları vererek değil, özellikle Türk çocuklarının farklı ailevi, sosyal ve kültürel özellikleri olduğu kavranmak. Göçmen velilerin ödeyecekleri bedellerden çok bahsediliyor, Alman eğitim sisteminin durumundan hiç söz edilmiyor. Eğer toplumumuzun %20’sini göçmenler oluşturuyorsa, bu gözardı edilemez. Alman dilini bilme seviyesi genelde uyumun ana faktörü olarak kullanılmaktadır. Almanca eğitimde başarının belki de en önemli şartı. Göçmen kökenli olmak sorun olarak görülüyor, ama bundan kültürlerarası öğrenme imkanı yaratması bakımından faydalanılmıyor.
Türk çocuklarının ve gençlerinin eğitim imkanlarını düzeltmek için ne yapılabilir?
Öncelikle çocuklara okula başlamadan sadece bir yıl önce yoğun Almanca öğrenme imkanı sağlanmasından uzaklaşmalıyız. İkinci dil olarak Almanca’nın ve anadilini korumanın temelleri iki ya da üç yaşından itibaren atılmalıdır. Bunun için de ana okullarında iki veya çok dilli göçmen eğitmenlere ihtiyacımız bulunmaktadır. Dil eğitimindeki eksikler ön planda tutulmamalı, aksine dil yeteneği ve ikinci dil Almanca pekiştirilmelidir.
“Türk çocukları Türkçe eğitim alsınlar” mı demek istiyorsunuz?
Eğitim kurumlarının Almanca’ya sabitlenmiş olması gerçekten bir sorun. Bir çok ülkede iki dilli eğitim veren okullar var. İki ve üç dilli yetişmek, çocuklar için faydalıdır. Çocukların evlerinde öğrendikleri ana dillerine okullarda yer vermemek çok yanlış. Okullarda Türkçe veya diğer göçmen dillerinden biriyle temasa geçen Alman çocuklar da bundan faydalanabilir. Bunu sorun olarak nitelemek değil, fırsat olarak değerlendirmek gerekir.
Sistemin, şu an olduğu gibi, iyi işlemediği ortada. Mainz ‘da Türk çocuklarının çoğu Goethe ilkokulundan Goethe ortaokuluna geçiyor.
Bunun suçlusu ne Türk çocukları, ne de Goethe okulu, zira burada göçmen çocuklarına destek sağlamaya yönelik çalışmalar çok yoğun bir şekilde yapılmaktadır ve veliler de bu çalışmalara dahil edilmektedir. Suçlusu ilkokuldan sonra üçe ayrılan eğitim sistemidir. Çocukların kendilerini geliştirebilecekleri daha uzun bir ilkokul dönemi olması gerekir. Bu kadar erken ayırım yapılınca, sosyal seviyesi düşük olanlar ve göçmen çocukları arada kaynayıp gidiyorlar. AB genelinde Almanya bu durumla neredeyse tek başına kaldı. Eğer üçte biri Türk çocuklardan oluşan bir okulumuz varsa, daha fazla göçmen kökenli uzmanlara ihtiyacımız vardır.
Söylediklerinizden, sanki sadece okullar ve ana okluları bir şeyler yapmalıymış gibi anlaşılıyor. Ailelerden de bir şeyler beklenemez mi?
Kim daha az, kim daha çok şey yapacak diye suçu birbirinin üstüne atmak yanlış olur. Önemli olan bir şeyleri iyileştirmektir. Aileler çocuklarının eğitiminden sorumludurlar, ancak her zaman bunu gerçekleştirebilecek durumda olamıyorlar. Okulların Öğretim görevi açık ve nettir, sosyal seviyesi düşük ve göçmen çocukları da dahil etmek üzere. Okullar aileleri eğitim partneri olarak kazandıkları sürece aileler görevlerini yerine getirebilirler.
Bir yanıt yazın