Haklarda Kötüleştirme Yasağı ve Bakana Suç Duyurusu
– Mevcut haklarda kötüleştirme yasağı getiren kararı dikkate almayan ve vize ile ilgili hukuğu uygulamayan bakana suç duyurusu
– Bürokrasıya okuma yasağı ve bakan bürokratlardan hukuka uymamalarını istiyebilir mi?
– Verdiği kararlarla suçsuz insanları suçlu durumuna sokup sınır polisince takip ettiren ve sonrada onları cezalandırtan bir içişleri bakanı suçlu olur mu?
– AB Üye Ülkeleri Büyükelçilikleri ve Başkonsolosluklarına günlük ödenen 150.000 Avro’nun geri alınması için Barolar, TOBB ve İTO neden her gün en az 500 dava dosyasına rehberlik etmelidir?
– Savaş, Abatay/Şahin, Tüm/Dari ve Sosyal/Savatlı davaları neden vizenin çok ötesinde haklar içermektedirler ve Türkiye’yi Hirvatıstanla aynı konuma getirmektedirler. Bu konumu inkar edenlere ve hukukun üstünlüğünün gereğini yerine getirmeyenlere karşı neden sorgulayıcı olmak zorundayız.
Bu başlıklar ilk bakışta garipsenebilir ve bilimsellikten uzak bulunabilinir. Ancak aşağıda anlatacağım olayı okuyunca bu başlıkları neden kullandığım konusunda bana hak verebileceğiniz sonucuna vardım. Sizlerle paylaşacağım olay, birçok Türk’ün Avrupa Birliği üye ülkeleri konusundaki düşüncelerini, ezberini bozacak bir gelişme ve üzerinde çok düşünülmesi gerekli.
Yazıları Sansürlenen İki Polis Akademisi Öğretim Üyesi
Almanya’nın kuzeyinde denizin kenarında şirin bir ili vardır. İsmi Lübeck’tir. Eşim bu şehirde doğduğundan birçok kez gittim bu şehre. Şehrin doğal güzellikleri yanında geçmişe dönük çok büyük tarihi zenginlikleri bulunmaktadır. Şehirde birde Polis- ve Sınır Polisleri Akademisi bulunmaktadır. Bu Yüksek okulda yabancılar yasalarıyla çalışmalar yapan iki Alman hoca ders vermektedirler. Bu hocalar disiplinleriyle bağlantılı olarak ta merkezi Lüksemburg’ta bulunan Avrupa Birliği üye ülkelerinin en son ve en yüksek yargı organı olan Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın (ATAD) kararlarını yorumlarlar. Son olarak ta 19 Şubat tarihli ve “Haklarda Geriye Doğru Kötüleştirme yasağını’ içeren Mehmet Soysal ve İbrahim Savatlı kararını incelerler. Vardıkları sonuçları da Polis- ve Sınır Polisleri Akademisi sitesine koyarlar. 40.000 polisin girip bilgilendiği ve mesleki bilgilerini ilerlettiği site bunun üzerine kapatılır. Bu gelişmeleri, 9 Mart 2009 tarihli Almanya’nın tanınmış gazetelerinden Süddeutsche Zeitung’tan öğrenmiş bulunuyoruz. Daha sonra konu diğer basın organlarına yansıyınca Federal İçişleri Bakanlığı bir adım geri atarak üç gün sonra bu sansürü kaldırır. Bunun üzerine adı geçen gazete ironik bir dille bürokratların gazete okuduğunu gören bakan siteyi tekrar açtı şeklinde haberi verir. Bakana göre ‘emrinde olan 40.000 memur bu bilgileri okuyup yanlış bir yola girebilirlerdi. Bakanlık memurlarının aynı çizgide olmaları kaçınılmazdı’.
Olay Neydi?
Neden dünyanın üçüncü büyük ve güçlü ülkesinin İçişleri bakanlığı bu konuda böyle sert davranmıştı. Bazılarımızın iddia ettiği gibi bir kısmımıza mahkemenin sunduğu vizesiz seyahat hakkını önlemeye mi dönüktü bu hırçın davranış. Yoksa, ATAD-Kararları Türkiye’de bazıları tarafından yanlış mı okunuyordu. Vize olayı ‘denizde bir damla’mıydı acaba! Alman bilim insanları, bilim adına, bu gerçeği dillendirirlerken bakanlığın hışmına mı uğradılar. Belki de Almanya’nın İçişleri bakanı Dr. Wolfgang Schäuble tekke bu kararı sadece bazı Türkler yorumlasalardı diye de hayıtlanmıştır. Sayın bakanın sıkıntısı bununla sınırlı kalmış olsaydı, yine de hafta sonunu rahatlık içinde geçirtebilirdi. Hayat bu, her istediğiniz olmuyor işte. Almanya İçişleri Bakanı tam hafta sonu tatile çıkması için çantasını hazırlarken sekreteri heyecanla içeri girerek sayın bakanım ülkemizin tanınmış iki avukatı Sizi mahkemeye verdiler deyince bu hafta sonu ona zehir oluyordu.
Olayın Gelişimi
Federal İçişleri Bakanı Dr. Wolfgang Schäuble’ye göre 19 şubat 2009 tarihli vizeyi kaldıran ve haklara getirilen kötüleştirmeleri bir kez daha yasaklayan karar sadece TIR-Şöferlerine uygulanabilirdi ve öyle önemsenecek bir karar da değildi. Bakanın bu yorumuna karşı Almanya’nın tanınmış iki hukukcusu Dr. jur. Rolf Gutmann ve Dr. jur. h.c. Gerhardt Strate suç duyurusunda bulundular. Almanya’da 1974’ten beri aylık yayınlanan mesleki hukuk dergisi yayıncılarından olan bu iki tanınmış avukata göre bakan Almanya’ya Türkiye’den vize almadan gelen ‘suçsuz insanları suçlu durumuna sokup sınır polisince takip ettirmekte ve cezalandırmaktadır. Suçsuz insanları takıp ettirtmek bir suç unsuru oluşturmaktadır“. Her iki değerli hukukcunun 20.03.2009 tarihli savcılığa verdikleri dava dilekçelerinde belirttikleri gibi “geçtiğimiz günlerde Almanya’da çok büyük ve önemli bir şuç olayı oldu“. Her iki hukukcuda bu durumu verdikleri suç duyurusu dilekçeleriyle ‘Berlin Savcılığına’ bildirdiler. Ayrıca Berlin Savcılığına “Almanya İçişleri Bakanı Dr. Wolfgang Schäuble’ye, karşı suç dururusunda bulunuyoruz“, diye başvurdular.
Özetlersak
Alman Bilim insanları Almanya bir hukuk devletidir ve Avrupa Topluluğu bir Hukuk birliğidir diyorlar. Bunun içinde hukuk Alman için ayrı, Türk için ayrı işlemez. Bürokratların, görevi Alman’da olsa Türk’de olsa hukukun ışığında görevlerini yerine getirmektir. Aynı ilke Türkiye içinde geçerlidir. Hakları verilmeyen insanlarımıza destek vermek ilgili kurumların görevidir. Bunun bir sonucu olarak ta vatandaşlarımızın her gün ödedikleri 150.000 Avro’nun geri alınması için Barolar, TOBB ve İTO harekete geçip her gün en az 500 dava dosyasına rehberlik etmeli midir? Unutmamak gerekir ki ‘Hakların geriye doğru kötüleştirilemiyeceği yasağının uygulanması için gerekli uğraş Berlin’de, Paris’te, Londra’da değil, Ankara’da, İstanbul’da ve İzmir’de, konsoloslukların ve büyükelçilerin oldukları şehirlerde verilerek, çözülecektir. Ayrıca konu vizenin çok ötesinde bir haklar konusudur. Türkiye’yi Avrupa’ya taşımadır. Onun için herkes üzerine düşen görevi hiç gecikmeden yerine getirmelidir.
Burada inkar edilen haklar bir kez daha satırbaşları şeklinde aşağıdaki gibi sıralanabilir:
1) Avrupa Birliği üye ülkelerinin en nihai ve son yargı mercii olan Avrupa Toplulukları Adalet Divanı (ATAD)’nın verdiği Mayıs 2000 tarihli Abdülnasır Savaş Kararı, Ekim 2003 tarihli Eren Abatay/Nadi Şahin Kararı, 20 Eylül 2007 tarihli Veli Tüm ve Mehmet Darı ve en nihayet Mehmet Soysal/İbrahim Savatlı kararlarından dolayı mevcut haklarda, 1 Ocak 1973 tarihi baz alınarak, topluluk üyesi ve topluluğa sonradan üye olan ülkelerde üyelikten sonra, Türk vatandaşlarına yönelik “Kayıtsız ve Şartsız “(ATAD’ın kendi ifadesiyle) olarak yeni bir kısıtlama yapılamaz.
Ayrıca, ATAD’ın tüm kararları üye ülkelerde doğrudan geçerlidir ve önkoşulsuz olarak uygulanır. Bu yolla da ulusal yasaların üstünde olup onlarla çatıştıklarında bu yasalar değil kararların içerdikleri yorumları dikkate alınır.
2) Üye ülkeler, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları lehine 1 Ocak 1973 tarihli mevcut yasalardan sonra yasalarında bir değişiklik yapmışlarsa onun dikkate alınması zorunluluğu vardır. Söz konusu ülkeler uyum sağlama yolundaki bu iyileştirmeleri daha sonraki yıllarda başka nedenlerle geri alamazlar.
3) AT Hukuku’nu denetleme yetkisi Avrupa Komisyonu’na aittir. Komisyon, Birliğin “Yürütme ve Yasama Organı“ olarak üye devletlerce atanan yirmi üyeden oluşur. Bu üyelerden geldikleri ülkelerden bağımsız olarak görevlerini yapmaları beklenir. Komisyon’un çeşitli görevleri arasında “Topluluk hukukunun uygulanmasını sağlamak ve gözetmek” gelmektedir. Bunun için haklarının çiğnendiği alanlarda sivil toplum kuruluşlarının Avrupa Komisyonu’na sorunla ilgili dosya sunmaları gereklidir.
4) Avrupa Birliği’ne üye olan ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarını ilgilendiren yasal düzenlemeler içinde kendileri için “mevcutları için lehte olan yasa maddelerinin uygulanmasını talep etme hakları“ bulunmaktadır. Mahkemeler ve İdari makamlar da kendiliğinden de lehte olan hükümleri dikkate almaları hukuk devleti olmanın bir gereğidir.
5) Üye ülkelere Türkiye’den yapılacak seyahatlerin yasal temellerini 1 Ocak 1973 tarihinden daha geriye götürecek yeni uygulamalar ve hukuki düzenlemeler Türk vatandaşlarına uygulanamaz.
6) Oturum/Yerleşim hakkı alanlarında 1 Ocak 1973 tarihinden daha geriye gidecek yeni uygulamalar ve hukuki düzenlemeler geçerli değildir.
7) ATAD’ın vermiş olduğu “Gaye Kararı“ sonucu Avrupa Birliği üye ülkelerinde yaşayan Türk vatandaşlarının aile üyeleri (özellikle çocuklarının) Avrupalı emsalleri gibi eğitim görme ve üye ülkeler arasında vizesiz dolaşım hakları açısından eşit kabul edilmişlerdir.
8) Yukarda yapılan açıklamalar ışığında, Avrupa Birliği, Türkiye’yi tekrar vize alması gerekmeyen ülkekler listesi olan pozitif listeye almak zorundadır ve bu ülke vatandaşlarından istenen vize yürürlükten kalkmalıdır.
9) Yukarıda sıralanan haklara uymayan idari makamlara karşı zarara uğrayanların tazminat davası açma hakkı vardır. Bu hak ATAD’ın vermiş olduğu çeşitli kararlarla açıklığa kavuşmuştur. Buna göre birincil ve ikincil hukuk kuralları ihlal edildiğinde tazminat davası açma hakkı doğmaktadır. Bu konuda ATAD’ın vermiş olduğu en önemli karar Francovich C-6/90 kararıdır. Bu karara göre kişinin birincil ve ikincil hukuktan doğan haklarının ihlal edildiği açık ve şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklanmalı, kişinin bu durumdan zarar görüyor olduğu belirtilmelidir. Ayrıca bu yolla Avrupa Birliği üyesi ülkelerinin hukuku isteyerek ve bilerek ihlal etmekte oldukları ortaya konulmalıdır.
10) Avrupa Birliği üye ülkelerinin bu arada Alman makamlarının uygulamakta olduğu vize alma zorunluluğu vatandaşlarımıza önemli maliyetler doğurmaktadır. Vize başvuru ücretinin yanısıra, vatandaşlarımız konsolosluk ve büyükelçiliklere gidebilmek için ulaşım masrafı yapmakta, uzaktan geldikleri için otellerde konaklamakta, çalışamadıklarından dolayı ücret kayıplarına uğramaktadırlar. Tüm bunlar tazminat davası açmak için yeterlidir ve açılacak davada belgelendirilmeleri gerekmektedir. Bu çalışmalara Barolar, İTO ve TOBB gibi meslek kuruluşları rehberlik etmelidirler. Vatandaşlarımızın tek başlarına bu sorunu çözebileceklerini beklemek safdillik olur.
Daha Geniş Bilgiler
Avrupa Çalışmaları Akdeniz ve Hamburg Üniversiteleri Ortak Yüksek Lisans Programı web adresini için (EUROMASTER) tıklayınız.
Bir yanıt yazın