TÜRK TOPLULUKLARINDAN HABERLER

İÇİNDEKİLER:

DİLEKÇE GÖNDER, VİZE KALKSIN

“GÖÇMEN POLİTİKASINDA GEÇMİŞTE HATALARIMIZ OLDU”

GÖÇMENLERİN SİYASETE AKTİF KATILIMI KONUSU TARTIŞILDI

HUKUK MÜCADELESINI KAZANDI

ROJ TV İÇİN MALİ POLİS DEVREDE

PKK MEYDAN OKUDU

PEGASUS, ALMANYA’NIN İKİNCİ BÜYÜK HAVAYOLU AİR BERLİN’İN YÜZDE 15’İNİ ALIYOR

***

DİLEKÇE GÖNDER, VİZE KALKSIN

28 Mart 2009 / Emine SONUGÜR / HAMBURG

Avukatlar Ünal Zeran ve İlknur Baysu, vizenin tüm Türkler’e kalkması için kampanya başlattılar. Destek vermek isteyenler, Avrupa Parlamentosu ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonları’na dilekçe gönderebilirler. İşte adresler.

AVRUPA Adalet Divanı’nın (ADAD), turistik amaçlı seyahate çıkmak isteyen Türkleri de kapsadığını savunan iki avukat dilekçe kampanyası başlattı. Vizenin Avrupa’ya turist olarak gelmek isteyen bütün Türkler için kalkması gerektiğini belirten avukatlar Ünal Zeran ve İlknur Baysu, Avrupa Parlamentosu (AP) ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonlarına (Petitionsausschuss) dilekçe gönderdiler.

Herkes imzalamalı

Almanya’da ve diğer bir AB ülkesinde yaşayan herkesin Avrupa Parlamentosu ve Federal Almanya Parlamentosu Dilekçe Komisyonu’na başvuruda bulunma hakkının olduğuna dikkat çeken Ünal Zeran, „Almanya ve diğer AB ülkelerinde yaşayan ne kadar çok kişi dilekçe komisyonunca başvuruda bulunursa, vize konusunu o kadar etkili gündeme getirmiş oluruz. Kampanyanın ilk adımını attık. Tüm sivil toplum örgütleri, dernekler, kuruluşlar, meslek grupları bu konuda üyelerini harekete geçirmeli“ diye konuştu. Federal Parlamentonun Dilekçe Komisyonu’na gönderilen dilekçenin üç hafta içinde internet üzerinden de imzaya açılacağını söyleyen Ünal Zeran, „Elektronik posta yoluyla da (Email) dilekçeler kabul ediliyor. Herkes internetten bir tıkla dilekçemize ortak olabilir. Katılım ne kadar çok olursa, parlamento da bunu o kadar ciddiye alır“ dedi.

DİLEKÇEDE NE YAZIYOR?

ADAD Kararı’nın temelini oluşturan, AET (AB) Türkiye arasında 23 Kasım 1970’de Brüksel’de imzalanan ve Aralık 1972’de yürürlüğe giren Ek Protokolün 41. maddesinin 1. fıkrasınca sadece aktif hizmet sektöründe değil, pasif hizmet sektörünü de kapsadığını dilekçe de belirterek, turistik amaçla Almanya’ya gelen Türk vatandaşlarına vize uygulanamayacağını ifade eden Zeran ve Baysu, „Türk vatandaşları için vizesiz giriş“ talebinde bulundular.

İŞTE ADRESLER

Zeran ve Baysu’nun başlattığı dilekçe kampanyasına katılmak isteyenler aşağıdaki adres, e-mail veya linklerdeki formları kullanabilirler. Linkleri tıklayıp formu doldurabilirsiniz. Almanca bilmeyenler ise aşağıdaki Almanca metni posta veya email ile gönderebilirler. Dilekçeyi gönderen kişi, isim, soyisim, adres, e-mail ve hangi ülkenin vatandaşı olduğunu belirtmeli.

Federal Almanya Parlamentosu
Deutscher Bundestag Sekretariat des Petitionsausschusses
Platz der Republik 1 11011 Berlin Email: [email protected]

Avrupa Parlamentosu
Europäisches Parlament Petitionsausschuss Sekretariat
Rue Wiertz B-1047 BRÜSSEL

İŞTE DİLEKÇEYE YAZABİLECEĞİNİZ ALMANCA METİN

Visumsfreie Einreise für türkische Staatsangehörige

Der Europäische Gerichtshof hat am 19.2.2009 in der Rechtssache C-228/06 Soysal und Savatli gg. Bundesrepublik Deutschland entschieden: 41 Abs. 1 des Zusatzprotokolls, das am 23. November 1970 in Brüssel unterzeichnet und durch die Verordnung (EWG) Nr. 2760/72 des Rates vom 19. Dezember 1972 im Namen der Gemeinschaft geschlossen, gebilligt und bestätigt wurde, ist dahin auszulegen, dass er es ab dem Zeitpunkt des Inkrafttretens dieses Protokolls verbietet, ein Visum für die Einreise türkischer Staatsangehöriger wie der Kläger des Ausgangsverfahrens in das Hoheitsge- biet eines Mitgliedstaats zu verlangen, die dort Dienstleistungen für ein in der Türkei ansässiges Unternehmen erbringen wollen, wenn ein solches Visum zu jenem Zeitpunkt nicht verlangt wurde.“

In Randnummer 55 des Urteils heißt es: ‘ Hinsichtlich türkischer Staatsangehöriger wie der Kläger des Ausgangsverfahrens, die im Hoheitsgebiet eines Mitgliedstaats von der Dienstleistungsfreiheit nach dem Assoziierungsabkommen Gebrauch machen wollen, ist jedoch eine nationale Regelung, die diese Tätigkeit von der Erteilung eines Visums abhängig macht, das von Gemeinschaftsangehörigen nicht verlangt werden kann, geeignet, die tatsächliche Ausübung dieser Freiheit zu beeinträchtigen, und zwar insbesondere aufgrund des zusätzlichen und wiederholten Verwaltungs- und finanziellen Aufwands, den die Erlangung einer solchen Erlaubnis, deren Gültigkeit zeitlich befristet ist, mit sich bringt. Wird zudem der Visumantrag wie im Ausgangsverfahren abgelehnt, hindert eine solche Regelung die Ausübung dieser Freiheit.

Randnummer 57: Unter diesen Umständen stellt eine Regelung wie die im Ausgangsverfahrens in Rede stehende eine „neue Beschränkung“ im Sinne von Art. 41 Abs. 1 des Zusatzprotokolls für das Recht türkischer Staatsangehöriger mit Wohnsitz in der Türkei dar, in Deutschland frei Dienstleistungen zu erbringen.
Randnummer 58: Dieses Ergebnis wird nicht dadurch in Frage gestellt, dass die gegenwärtig in Deutschland geltende Regelung lediglich die Umsetzung einer Vorschrift des abgeleiteten Gemeinschaftsrechts ist.

Randnummer 59. Insoweit genügt der Hinweis, dass es der Vorrang der von der Gemeinschaft geschlossenen völkerrechtlichen Übereinkommen vor den Rechtsakten des abgeleiteten Gemeinschaftsrechts verlangt, Letztere nach Möglichkeit in Übereinstimmung mit diesen Übereinkommen auszulegen (vgl. Urteil vom 10.September 1996, Kommission/Deutschland, C-61/94, Slg.1996, I-3989, Randnr. 52).“ Das Ur teil hat zur Folge, dass die Visumsfreiheit im Dienstleistungsverkehr in demselben Umfang, wie sie am 1.1.1973 bestand, fortgilt. Am 1.1.1973 waren türkische Staatsangehörige in Deutschland für die Einreise und den Aufenthalt als Touristen oder Besucher gemäß § 1 Abs. 2 Nr. 1 DVAuslG 1965 für drei Monate und als Dienstleistungserbringer gemäß § 1 Abs. 2 Nr. 2 DVAuslG 1965 bis zu 2 Monate vom Erfordernis einer Aufenthaltserlaubnis befreit.
Sie konnten dementsprechend auch visumsfrei einreisen. Bestandteil des Dienstleistungsverkehrs ist nach ständiger Rechtsprechung des Europäischen Gerichtshofs die Ausübung der passiven Dienstleistungsfreiheit. den gemeinschaftsrechtlich geregelten Situationen gehören u. a. diejenigen, die unter das durch Artikel 59 des Vertrages eingeräumte Recht auf freien Dienstleistungsverkehr fallen.
Nach der Rechtsprechung des Gerichtshofes schließt dieses Recht die Freiheit der Leistungsempfänger ein, sich zur Inanspruchnahme einer Dienstleistung in einen anderen Mitgliedstaat zu begeben Unter Artikel 59 fallen somit alle Angehörigen der Mitgliedstaaten, die sich, ohne ein anderes durch den Vertrag gewährleistetes Freiheitsrecht in Anspruch zu nehmen, in einen anderen Mitgliedstaat begeben und dort Dienstleistungen in Empfang nehmen wollen oder die Möglichkeit haben, sie in Empfang zu nehmen. (EuGH, U. v. 24.11.1998 C-274/96 (Bickel u. Franz), EuGH, Urteil v. 31.1.1984, Rs. 286/82 (Luisi und Carbone); EuGH, Urteil v. 2.2. 1989, Rs. 186/87 Cowan, EuGH Urteil 19.01.1999, C-348/96 Rn 16, Calfa) Beim Inkrafttreten des Zusatzprotokolls am 01.01.1973 waren folgende Länder der EU beigetreten: Deutschland, Frankreich, Italien, Belgien, Niederlande, Luxemburg, Irland, Großbritanien und Dänemark Nach Inkrafttreten des Zusatzprotokolls traten Griechenland am 01.01.1981, Spanien und Portugal 01.01.1986, Österreich, Schweden und Finnland 1995 sowie jüngst die 10 neuen Beitrittsländer am 01.05.2004 und schließlich Bulgarien und Rumänien zum 01.01.2007 der EU bei. Das EU Parlament wird aufgefordert die EU Kommission unverzüglich zu beauftragen für die Einhaltung einer einheitlichen Einreisebestimmung für türkische Staatsangehörige im Lichte der Rechtsprechung des EuGH zu sorgen, damit die Dienstleistungsfreiheit gewährleistet werden kann. Dies kann in einem einheitlichen Rechtsraum nur durch die Einführung der visafreien Einreise erfolgen. Damit würde auch die wirtschaftliche Beziehung zur Türkei gestärkt werden und eine jahrzehntelange rechtswidrige Behandlung von türkischen Staatsangehörigen beendet werden.

Kaynak: hurriyet.de

***

“GÖÇMEN POLİTİKASINDA GEÇMİŞTE HATALARIMIZ OLDU”

29 Mart 2009 / A.A.

Almanya’nın Schleswig-Holstein Eyaleti Eğitim Bakanı Ute Erdsieck-Rave, göçmen politikası konusunda geçmişte hatalar yapıldığını ve bu hatalardan ders alınması gerektiğini söyledi.

Erdsieck-Rave, Körber Vakfı tarafından organize edilen bir toplantı çerçevesinde, “Türk kökenli politikacılar birliği” adlı kuruluşun üyeleriyle Kiel kentinde bir araya geldi. Kiel’deki Intercity otelinde düzenlenen toplantıda konuşan Alman bakan, göçmen kökenli çocukların eğitiminin önemine dikkati çekerek, “Göçmen politikasında geçmişte hatalarımız oldu. Bunlardan ders çıkartmamız lazım” dedi.

Bakan Erdsieck-Rave ayrıca, Kiel’deki resmi dairelerde çalışanların sadece yüzde 3’ünün göçmen kökenlilerden oluştuğuna işaret ederek, bu oranın çok düşük olduğunu ve artırılması gerektiğini kaydetti. Birliğin Yönetim Kurulu Başkanı olan Sosyal Demokrat Parti (SPD) üyesi Ergun Can yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Bizler Almanya’da farklı siyasi partilerde görev yapmaktayız. Ancak ortak amaçlar doğrultusunda bir araya gelip, fikir alışverişinde bulunuyoruz. Bizler partiler üstü çalışıyoruz. Alman siyasi partilerinde daha aktif olmalıyız.

Gelecek dönemde Avrupa Parlamentosu ve genel seçimler var. Ümit ederiz, listelerde Türk kökenli politikacılar önemli sıralarda yer alırlar. Bizim göçmen kökenlilerden istediğimiz seçimlere giderek oy kullanmaları. Bu aynı zamanda, karar alma mekanizmalarında yer almak isteyişimizin de bir işareti olacaktır.”

Sosyal Demokrat Partili (SPD) Hamburg eyalet meclisi üyesi Bülent Çiftlik de gazetecilere yaptığı açıklamada, Türk kökenli milletvekilleri olarak örgütlenmenin önemine değinerek, özellikle göçmen çocuk ve gençlerin eğitimi konusuna da Türk kökenli politikacılar olarak daha fazla ağırlık vermeleri gerektiğini belirtti.

***

GÖÇMENLERİN SİYASETE AKTİF KATILIMI KONUSU TARTIŞILDI

29 Mart 2009 / A.A.

Almanya’nın Köln kentinde faaliyetlerini sürdüren Avrupa Entegrasyon Araştırmaları Akademisi (AFIE) tarafından düzenlenen toplantıda, “Almanya’da Göçmenlerin Siyasete Aktif Katılımı” tartışıldı.

Avrupa Türk Demokratlar Birliği (UETD) genel merkezindeki toplantıya konuşmacı olarak, siyaset bilimci Osman Hasırcı, Duisburg İl Yönetimi Başkan Yardımcısı Muhammed Al ve Kuzey Ren Vestfalya KRV) Göçmen Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı Tayfun Keltek katıldı.

Açılış konuşmasını yapan AFIE Başkanı Yılmaz Bulut, Avrupalı Türklerin en önemli sorunlarından birisinin siyasi katılımın önündeki güçlükler olduğunu belirterek, “Avrupa toplumuyla iç içe olmanın önemli bir anahtarı, siyasete katılımı artırmaktır. Çoğunluk toplumlarıyla eşit nispette siyasete katılımı temin etmek ise önümüzde duran büyük bir sorun alanıdır” dedi.

Tayfun Keltek de bir ülkede göçmenlerin demokrasiye katılımıyla seçme ve seçilme hakkı olmadığı takdirde sorunların da görmezlikten gelineceğini ifade ederek, aktif siyasete katılımın bu nedenle çok önemli olduğunu söyledi.

AB’ye yeni üye olan ülkelerin vatandaşlarının diğer üye ülkelerde 6 aydan fazla ikamet etmeleri halinde oy kullanabildiklerine dikkati çeken Keltek, bu çifte standardın Avrupa demokrasisine zarar verdiğini belirtti.

Göçmenlerin yerel seçimlerde oy kullanmaları için düzenlenen kampanyaya da değinen Keltek, kampanya çerçevesinde toplanan 20 bin imzanın yetersiz olduğunu, bu sayının 100 bini bulması halinde yetkili makamlar tarafından daha fazla ciddiye alınacaklarını kaydetti.

Keltek, oy kullanma sıkıntısının, Hessen Eyaleti Başbakanı Roland Koch’un çifte vatandaşlığı engellemek amacıyla topladığı 5 milyon imzadan kaynaklandığını da savunarak, bu tutumundan dolayı Koch’u eleştirdi.

Osman Hasırcı da toplumda siyasi katılımın her zaman için çok önemli olduğunu belirterek, “Siyasal katılımın araçları parti, sendika ve gençlik kolları gibi kurumlardır. Bu kurumlar birey ile siyasi mekanizma arasındaki ilişkiyi sağlar. Eğer bu araçlar bireyi dışlıyorsa ya da bireyler bu araçları kendileri için yeterli görmüyorsa siyasi anlamda sorunlar başlar.

Birey sisteme karşı yabancılaşır ve sistem de bireye karşı yabancılaşır. Bunun sonucunda siyasi kriz başlayabilir ya da sosyal bir kriz de oluşabilir” diye konuştu. Muhammed Al da Almanya’da göçmenlerin siyasete aktif olarak katılmamaları durumunda, var olan sıkıntıların tam olarak çözülemeyeceğini belirterek, sıkıntıların çözümü için mutlaka siyasete katılım olması gerektiğini, Almanya’da yaşayan Türklerin artık burada kalıcı olduklarının unutulmaması gerektiğini söyledi.

***

HUKUK MÜCADELESINI KAZANDI

28 Mart 2009 / A.A.

Almanya’da yaşayan babasının ani ölümü üzerine turist vizesiyle bu ülkeye gelen, vizesinin süresinin dolması üzerine hakkında sınır dışı kararı verilen iş adamı Yavuz Öztürk (37) beş aydır sürdürdüğü hukuk mücadelesini kazandı ve oturma izni aldı.

Hamburg’un Wandsbek kasabasında 19 yıldır faaliyet gösteren kuru temizleme dükkanını babası vefat ettikten sonra işletmeye başlayan Öztürk, vize süresi dolduktan sonra yabancılar dairesinin hakkında sınır dışı kararı verdiğini belirterek, ”Hakkımı almak için mücadele ettim ve sonunda bir yıllık oturma izni aldım” dedi.

Öztürk, bir yıl sonra oturma hakkı da alacağını ifade etti. Öztürk’ün avukatı Erinç Ercan, önce Hamburg Eyalet Parlamentosu Dilekçe Komisyonu’na müracaatta bulunduğunu, eyalet parlamentosunun verdiği kararla oturma izni aldıklarını kaydetti.

Ercan, bu kararın alınmasında 1927 Weimarer Cumhuriyeti’nde kabul edilen yerleşme anlaşmasının 4. maddesinde yer alan ”Almanya-Türkiye arasında karşılıklı sanayi, ticaret alanlarındaki uygulamalar gereği oturma izni alınabilinir” hükmünün etkili olduğunu söyledi.

Ercan, 2 Ocak 1927 tarihli (Niederlassungsabkommen vom 2. Januar 1927, Reichsgesetzbl. II S. 76 und S. 454) yerleşim yasasının yine aynı şekilde 16 Şubat 1952 tarihinde Ankara’da yapılan anlaşma gereğince geçerliliğinin devam ettiğine dikkati çekerek, ”Savaş öncesi anlaşmalar bugün hala bağlayıcıdır. Bu dava birçok davayı da etkileyebilir. Tarihe gömülmüş birçok yasa var. Devletler arası anlaşmaları ve bu anlaşmaların bugün dahi geçerli olduğunu bilmek gerekir.

Bu dava çok fazla alanı da kapsayabilir”şeklinde konuştu. Ercan, müvekkili Öztürk’ün yasalarda yer alan 1927 yerleşim yasası ile kalmayıp, aynı zamanda oturum yasasının 21. maddesi 1. fıkrasına göre, yüksek ekonomik gereklilik veya yöresel ihtiyaç varsa çalışma, iş kurma türü pozitif ekonomiye yansıyorsa, söz konusu kişi finansmanı kendisi ya da kredi yolu ile kanıtlayabiliyorsa gibi koşullara göre de oturum aldığını sözlerine ekledi.

***

ROJ TV İÇİN MALİ POLİS DEVREDE

Sadi TEKELİOĞLU – KOPENHAG
30.03.2009

Danimarka PKK destekçisi kanalın kapatılmasına ilişkin davanın açılması için yeni bir adım attı. Mali polis, Roj TV’nin gelir hesap ve aktarımlarını inceleme kararı aldı..

Danimarka, Türkiye’nin terör yanlısı yayınlarından bu ülkedeki lisansının iptalini istediği Roj TV’ye dava açılması için yeni bir adım attı. İlk kez SABAH’ın duyurduğu konuyla ilgilenen savcılar incelemelerde bulunmak üzere Türkiye’ye gönderildi. Ayrıca mali polis de Roj TV’nin hesaplarını incelemeye başladı. Böylece Roj TV’nin reklam gelirlerinden terör örgütü PKK’ya para aktarımı olup olmadığı tespit edilecek. Danimarka’dan iki savcının konuyu görüşmek üzere Ankara’ya geldiği ve Adalet Bakanığı’nda temaslarda bulunduğu belirtildi.

SİYASİLER RAHATLAYACAK
Bu adımın Danimarkalı siyasilerin elini somut mali kanıtlarla güçlendireceği yorumu yapılıyor. Roj’un kapatılmasına ilişkin dava açılması çalışmalarına hız verilmesinin ‘Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığı için Türkiye’nin desteğini almak amacını güttüğü belirtilmişti. Almanya’da yasaklanan kanal daha önce Danimarka’da üst kurulların yaptığı incelemeler sonrasında 3 kez aklanmıştı.

***

PKK MEYDAN OKUDU

DIŞ HABERLER SERVİSİ
30.3.2009

PKK lideri Karayılan, Talabani’nin silah bırakma ya da Kuzey Irak’ı terk etme çağrısına “Bizi buradaki dağlardan kimse atamaz” diye cevap verdi
Terör örgütü PKK’nın liderlerinden Murat Karayılan, kendilerine yönelik olarak silah bırakma ya da Irak topraklarını terk etme çağrısı yapan Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye meydan okuyarak kimsenin kendilerini Kuzey Irak’tan atamayacağını söyledi.
AFP’nin haberine göre bir grup gazeteciye konuşan Karayılan, Talabani’nin geçen salı günü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile yaptığı görüşmenin ardından yaptığı açıklamalarla “Türk generallerini memnun etmeyi amaçladığını” belirtti. Karayılan, bu davranışının ardından Irak Cumhurbaşkanı’na Kürt problemini çözebileceğine dair duydukları güveni kaybettiğini vurguladı.
Kürtlerin “komşu ülkelerden gelen baskılardan” etkilenmemesi ve kendi aralarında uzlaşması gerektiğini belirten Karayılan, “Kimse bizi bu dağlardaki sığınaklarımızdan atamaz. Bu günlerde süren çatışmalar da bunun bir kanıtı” dedi.
Ankara’nın, PKK’ya karşı 90 bin Kürdü silahlandırırken kendilerinden silahlarını bırakmasını istemesinin tuhaf olduğunu söyleyen Karayılan “Silahlarımızı bırakmamız bir önkoşul olarak bize dayatılırsa diyalog tekliflerini hiçbir zaman kabul etmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Roj TV’ye mali polis incelemesi
Danimarka’nın başkenti Kopenhag’dan yayın yapan PKK’nın yayın organı Roj TV’nin hesapları Danimarka mali polisi tarafından incelemeye alındı.
Kopenhag Emniyet Müdürlüğü savcısı Dorit Borgaard, Berlingske Tidende gazetesine yaptığı açıklamada, “Roj TV davasını tüm detaylarıyla araştırdıklarını ve bu konuda mali polisin de devreye girdiğini” belirtti. Roj TV hakkındaki son gelişmeler Danimarka’da, Başbakan Anders Fogh Rasmussen’in NATO Genel Sekreterliği adaylığı ve Türkiye’nin bu konudaki olası bir vetosuyla ilişkilendiriliyor.
İRFAN KURTULMUŞ Kopenhag

***

PEGASUS, ALMANYA’NIN İKİNCİ BÜYÜK HAVAYOLU AİR BERLİN’İN YÜZDE 15’İNİ ALIYOR

Almanya’nın ikinci büyük havayolu şirketi Air Berlin, Esas Holding’in şirkette azınlık hisselerini almayı planladığını açıkladı.

Haber Ajansı AP’de yer alan haberde, “Merkezi İstanbul’da bulunan ve Pegasus’a sahip olan Esas, Air Berlin’de yüzde 15.3 oranında hisse alacak” denildi. Anlaşmanın, Almanya’nın Rekabet Kurulu’nun onayını beklediği belirtildi. Air Berlin, satılacak olan yüzde 15.3’lük hissenin bedelini açıklamadı. Air Berlin, anlaşma tamamlandığında Esas’ın yönetim kurulunda, yönetimde görev almayan yönetim kurulu üyesiyle temsil edileceğini bildirdi. Air Berlin, geçen hafta ise Alman seyahat acentesi TUI Travel’a şirketin hisselerinin yüde 19.9’unu satmıştı.

Türkiye ikincisi

1990’da kurulan Pegasus, 2005’ yılında Esas Holding tarafından satın alınmıştı. Esas Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, geçtiğimiz günlerde Berlin’de düzenlediği basın toplantısında 2005 ile 2008 yılları arasında Pegasus’un yüzde 43 oranında büyüdüğünü belirtti. Türkiye’de THY’den sonra yüzde 16 pazar payı oranıyla ikinci sırada yer aldıklarına ve günümüzde Türkiye’de 16 merkeze uçtuklarına dikkat çeken Sabancı, ’’2015 yılına kadar toplam 1.8 milyar dolar tutarında 20 adet uçak alacağız’’ dedi. Pegasus Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Kayseri ve Lefkoşa’dan İstanbul aktarmalı olarak Almanya’da 9 noktaya uçuyor. Haftada 49 olan sefer sayısının 19’u Antalya ve Almanya, 30 sefer de Türkiye’deki diğer merkezlerle Almanya arasında yapılıyor. Pegasus, Almanya ile Türkiye arasındaki seferleri bu yıl 1 Temmuz’dan itibaren yaklaşık yüzde 50 oranında artırmayı hedefliyor. Almanya’ya 2008’de 400 binin üzerinde yolcu taşıdıklarını, uçuş sayısının da 3 bin 200 olduğunu belirten Pegasus yetkilileri 2007’ye göre bunun yaklaşık yüzde 30’luk bir artış olduğunu söyledi. Pegasus Avrupa’da ayrıca Londra-Stansted, Viyana, Amsterdam, Eindhoven, Kopenhag ve Zürih havaalanlarına da uçuyor.

Pegasus AB’li havayolu arıyordu

ESAS Holding Yönetim Kurulu Üyesi ve Pegasus Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı, yabancı bir havayolu şirketi almak konusundaki isteklerini yaklaşık 2 yıldır dile getiriyor. Sabancı, 2 yıl önce basına yaptığı bir açıklamada, alacakları ya da ortak olacakları şirketin Avrupa Birliği’ne ait olmasına dikkat edeceklerini anlatmıştı.

İÇİNDEKİLER: - Turkler Olmeyi Biliyorlar

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir