Vizesiz Avrupa Kararı

Vizesiz Avrupa Kararı

Federal İçişleri Bakanlığı’nın, 19 Şubat 2009 tarihli Avrupa Birliği Adalet Divanı (ABAD) kararını “bu sadece kamyon şöförlerine hak sağlar” yönünde yorumlama gayreti, Almanya’nın bir hukuk devleti olduğunun inkarıdır.
Ayrıca Almanya, sözleşmeye taraf olan Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ihlalerinin devamına karşı koyamayacağından yola çıkmaktadır.

Şu yedi konuyu tekrar açıklığa kavuşturmak gerkir:
1) ABAD, AB hukukunu yorumlamaya en yetkili ve en üst organdır ve kararları tavsiye niteliğinde değildir.
2) ABAD, sadece kendisine yöneltilen soruya önsorun araştırması çerçevesinde karar verir. Bu nedenle kararda “sporcular da vizesiz gelebilir” ibaresinin aranması, AB hukukunu bilmemek ve ya bilmiyormuş gibi davranmak ile açıklanabilir.
3) Bu karar sadece taşımacılık sektöründe çalışanları etkileseydi, kararı vermeye ABAD gerek duymazdı, çünkü bu konu 2003 tarihli Abatay-Kararı ile açıklığa kavuşturulmuştur.
4) Bu karar, Türk vatandaşlarının hizmetin serbest dolaşımı ve yerleşim hakları konusunda, 1973 tarihinden sonra yapılan kötüleştirmeleri geçersiz saymaktadır. Hizmetin serbest dolaşımına, hizmetin sunulması (aktif) ve bir hizmetten yararlanma (pasif: örneğin bir doktorun tedavisinden yararlanmak amacıyla Almanya’ya gelme) da dahildir. Bu nedenle Türkiye, 1 Temmuz 1980 tarihinden önce olduğu gibi, “vize zorunluluğu bulunmayan ülkeler” listesine alınmalıdır.
5) Aile birleşiminde dil zorunluluğu, sadece vize zorunluluğu olan ülke vatandaşlarına getirildiğinden, bu yasal düzenlemenin ve uygulamanın Türk vatandaşları için yasal dayanağı yoktur.
6) Her AB ülkesi, topluluğa giriş tarihinden sonra “kötüleştirme yasağına” tabi olur, ancak, hukukun uyumlu hale getirilmesi (harmonizasyonu) AB hukukunun temel hedeflerindendir. Türk vatandaşlarının uluslarüstü hukuktan yararlanmalarında engellerle karşılaşmamaları için AB düzeyinde yek nesak bir uygulama geliştirmek, AB’nin sorumluluğundadır.
7) AB bu güne kadar, Savaş (2000), Abaday (2003), Tum/Darı (2007) kararlarında olduğu gibi hak ihlalini göze almış olduğundan, Ankara Anlaşması’nın diğer tarafı olan Türkiye Cumhuriyeti, sözleşmeye uyulması gereğini – kamuoyu ile de paylaşarak- aktif bir şekilde talep etmelidir. Bunu yaparken de, işçilerin serbest dolaşım hakkının 1985 tarihinden bu yana neden yürürlüğe konul(a)madığını sorarak ve ya açıklayarak işe başlamalıdır.

“Devler-i Ậli’nin yüksek menfaatleri için” bireylerin çıkarlarının feda edildiği dönem kapanmalıdır.

Saygılarımla.

Av. Memet Kılıç, LL.M. (Uni. Heidelberg)
Ankara ve Karlsruhe Baroları Üyesi

Vizesiz Avrupa Kararı - vizesizavrupa

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir