Bağımsız Kosova’da İstikrar
Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı, bir yıl dolmadan 54 devlet tanımıştır. ABD ile birlikte eski Yugoslavya cumhuriyetlerinden Hırvatistan, Makedonya ve Karadağ ile AB ve NATO gibi Avrupa’nın önemli örgütlerinin tanıması anlamlıdır.
Balkan Savaşı sonunda Osmanlı’dan kopan Kosova, Sırbistan’a katılmıştır. II. Dünya Savaşı öncesinde bir müddet İtalya kontrolünde Arnavutluk’a bağlanmış, daha sonra Tito başkanlığındaki Yugoslavya’yı oluşturan 6 cumhuriyet yanındaki 2 özerk bölgeden biri olmuştur. Kosova’nın Belgrad’a karşı isyanını, Tito, diğer federe cumhuriyetlerin sahip olduğu hakları 1974’de vererek önlemiştir. Bunlar arasında Yugoslavya’dan ayrılma hakkı da bulunmaktadır. Tito’nun 1980’de ölümünden sonra, Sırp yönetimi bu hakları hiçbir zaman tanımak istememiş, 1989’da Kosova’nın özerkliğini kaldırmıştır.
Hırvat asıllı Tito’nun diğerlerine daha fazla haklar tanıyarak Yugoslavya’nın en büyük etnik grubu (1981’de yüzde 36) Sırplara haksızlık yaptığı yönündeki Sırp görüşü, dâhi liderin farklı etnik grupları barış içinde aynı devlet çatısı altında barındırma politikasını anlamadıklarını göstermektedir. 1979’da bir av partisinde Tito’nun beyanı ilginçtir. Bu partiye katılan Belgrat Büyükelçimiz Oğuz Gökmen’in Tito ile, avlanacak olan sülünlerle ilgili konuşmasını kendi cümlelerinden nakledelim: “.. Tito çok keyifli idi. Bana ‘Bu sülünler Mohaç’tan kaçmışlar, Osmanlı’dan kaçmışlar..’ diyerek latife etmek istedi. Kendisine ‘Biz artık Osmanlı değiliz..! diyecek oldum. Daha tercümeyi beklemeden, ‘Osmanlısınız Bre.. Osmanlısınız..! Ne çekiniyorsunuz Osmanlıyım demekten? Biz bu memlekette altı milleti bir arada yaşatmayı, yönetmeyi Osmanlı’dan öğrendik..!’ dedi.” (Diplomasi, İstanbul, 2006, s.331).
1990’larda yaşanan etnik temizlik, toplu katliam ve diğer insan hakları ihlalleri üzerine Güvenlik Konseyi 1999’da 1244 sayılı kararıyla BM gözetiminde özel bir yönetim kurmuş, fiilen Sırp kontrolüne son vermiştir. Geçen süre zarfında başta polis gücü olmak üzere asayişin yerleşmesi, göçmenlerin geri gelmesi, ekonomik ve sosyal düzenin kurulması yönünde bu misyon faaliyetlerini sürdürmüş, halen sürdürmektedir. ABD, AB ve NATO ile hareket eden Türkiye ve diğer bağımsızlığı tanıyan devletlere karşı, Sırbistan’ın parçası olduğunu iddia eden önemli sayıda devlet bulunmaktadır. Durum bir bakıma KKTC’ye benzemektedir, ancak yıllar geçmesine rağmen bu devleti Türkiye’den başka tanıyan yoktur.
Kosova nüfusunun %80’den fazlasını Arnavutlar, %10’unu Sırplar oluşturmaktadır. Rusya’nın bağımsız Kosova’yı tanımama yönündeki tutumu devam etmekle birlikte son gelişmeler önemli bir yumuşama olduğunu göstermektedir. Dışişleri Bakanı Primakov, Kosova’daki statünün geri dönüşünün gerçekçi olmadığını, ancak kuzey bölgesinin Sırbistan’a verilmesi gerektiğini söylemiştir. Bu durumda %10’luk Sırp nüfus Kosova’dan ayrılacak ve muhtemel sorunlar da halledilecektir. Primakov’un bu açıklaması Kosova’da tepkiyle karşılanmış, ancak açıklamanın bütünü bizce önemli bir aşamadır.
Öte yandan, Sırbistan Dışişleri Bakanı’nın Türkiye ziyaretinde yaptığı açıklama da Kosova’nın Sırbistan tarafından kabulü yönünde olumlu işaretler taşımaktadır. Sırp bakan, Kosova konusunda farklı düşündüklerini açıkladığı halde mesela AB’ye üyelik yönündeki Türkiye ile ortak hedefleri vurgulaması, AB’nin bağımsız Kosova’yı tanıdığı dikkate alındığında önemli bir gelişmedir.
Türkiye’nin bağımsız Kosova’yı tanıyan ilklerden olması, çoğunluğu Müslüman ülkenin Sırp zulmünden kurtulmasına dayandığı gibi, KKTC’nin bağımsızlığının tanınmasına yol açma beklentisiyle de ilgilidir. Ancak aynı yolun, Gürcistan’dan fiilen ayrılmış olan Abhazya ve Güney Osetya yahut Irak’tan önemli ölçüde bağımsız özerk Kürt bölgesi için de açılması arzu edilmiyor. Rusya ise Kosova’nın bağımsızlığının tanınmasına karşı Gürcistan’dan kopan bölgeleri tanıma tehdidinde bulundu. İşin gerçeği, her devletin diğer devletlerin toprak bütünlüğünü muhafaza ile merkezin baskısından kurtulmak isteyen halkların önünün açılmasının kabul edilmesi arasında çelişkileri, çıkmazları bulunmaktadır.
Türkiye, Sırbistan’a bağlı Kosova’nın bağımsızlığını destekleyip, KKTC’nin bağımsızlığının diğer devletlerce tanınmasını isterken Gürcistan, Irak, Azerbaycan, hatta kendi ülkesindeki ayrılıkçı taleplere karşı statükoyu savunmaktadır. Öncelikle Güneydoğu, sayılan örneklerden tamamen farklı olup, tarih boyunca Türklerle iç içe yaşamış ve bütün anayasalarında üniter devletin parçası olmuş, yönetimde eşit haklara sahip halklardan oluşmaktadır. Abhazya ve Güney Osetya konusunda, Gürcistan, bazı konularda geri adım atmalı, fiili durumun jeopolitik ve tarihi altyapsını görmelidir. Körfez krizinden sonra Kürtleştirilerek özerkleştirilen Kuzey Irak’daki sun’î oluşumun, bölgede bitmeyecek çatışmaların yolunu açacağı kesindir. Bütün sorunları, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi ile bu konuda ihlali olanların cezalandırılması temeline dayandırmak, birçok çelişkiyi ortadan kaldıracaktır. Kosova’yı bağımsızlaştıran en büyük etken, Sırbistan’ın vazgeçemediği etnik temizlik ile toplu katliamlara karşı alınan tedbirlerdir. 17 Mart tarihli BM Genel Sekreteri raporu, bölgede istikrarın yerleştiğini vurgularken, Kosova’nın Sırbistan ile eşit şartlarda, Sırbistan’ın ise özerk bir bölgesi olmasına halel gelmeden birbiriyle olan sorunları görüşmeye hazır olduklarını belirtmektedir. Kosova’nın bağımsızlığının içeride ve dışarıda istikrar kazandığı açıktır. Bununla beraber ekonomik sorunlar ile bunun beslediği sosyal çaresizlikler, misyoner teşkilatları için bulunmaz bir fırsat olarak görülmekte, BM ve AB’nin buradaki görevlileri de bu teşkilatların hamisi rolünü oynamaktadır.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 24.03.2009