İÇİNDEKİLER:
HUKUKSAL MÜCADELE BAŞLADI
-ALMANYA
-AVRUPA ADALET DİVANININ KAMYON ŞOFÖRÜ SOYSAL
İLE İLGİLİ KARARI DEĞERLENDİRİLDİ
-ALMANYA TÜRK TOPLUMU GENEL BAŞKANI KOLAT:
-”KARAR, HUKUKİ AÇIDAN VİZENİN TÜRK VATANDAŞLARI
İÇİN TÜMÜYLE KALKTIĞI ANLAMINA GELMİYOR”
SCHAEUBLE’DEN İLGİNÇ VİZE YORUMU
-ALMANYA
-SPD KÖLN TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU
ÜYELİĞİNE KELTEK VE ÖNEL YENİDEN SEÇİLDİLER
–
ALMANYA
-TÜRK KIZI MELDA, ”ALMANYA-FİKİRLER ÜLKESİ”
İNİSİYATİFİ TARAFINDAN ÖDÜLLENDİRİLDİ
-ALMANYA
-CDU, TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE KARŞI
TUTUMUNU AP SEÇİM PROGRAMINDA YİNELEDİ
CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNE 4 TÜRK
HEM ALMANIM HEM TÜRK
***
HUKUKSAL MÜCADELE BAŞLADI
15 Mart 2009 / Ünal ÖZTÜRK / AMSTERDAM
Hollanda’da bir grup avukat, yurtdışında uyum sınavı, aile birleşiminde 21 yaş sınırı, yüksek gelir koşulu ve çifte vatandaşlık konularını Avrupa Adalet Divanı’na taşıyabilme yönünde verecekleri mücadeleye destek amacıyla imza kampanyası başlattılar
HOLLANDA’da bir grup avukat, aile birleşimi koşullarının ağırlaştırılmasına karşı hukuksal mücadele için düğmeye bastı. Bireylerin Avrupa Adalet Divanı’na başvuramamalarından hareketle, yurtdışında uyum sınavı, aile birleşiminde 21 yaş sınırı ve yüksek gelir koşulu konularındaki şikayetleri Avrupa Komisyonu üzerinden yargıya taşımayı hedefleyen hukukçular, Hollanda Parlamentosu’nun basın merkezinde düzenledikleri toplantıda, verecekleri mücadeleye destek amacıyla imza kampanyası da başlattılar.
Çok sayıda sivil toplum kuruluşunun da destek verdiği girişim için, “AB içinde aile birleşimi koşullarının ilk kez ağırlaştırıldığı Hollanda’da, mücadele için de ilk adımı atıyoruz” değerlendirmesinde bulunan inisiyatif grubunun başkanı Ejder Köse, “AB ülkeleri arasında Hollanda 15 Mart 2006 tarihinde yurtdışından gelmek isteyen yabancılar için ‘dil ve uyum şartı’ nı getirmiştir. Hollanda ayrıca, AB içinde en yüksek gelir şartını getirirken, yaş sınırını da 18’den 21’e yükseltmiştir. Yalnızca Batılı olmayan ülke vatandaşlarını kapsayan bu uygulamanın yürürlüğe girmesinden sonra, özellikle Türk ve Faslılar başta olmak üzere diğer ülkelerden Hollanda’ya gelmek isteyenlerin eş üzerinden oturum sahibi olması bir hayli zorlaşmıştır. Hollanda’da uygulanan bu sistem ile birlikte yabancıların önünün kesildiğini gören diğer AB ülkeleri de buna benzer uygulamaları yürürlüğe koymaya başlamıştır” dedi.
Aile birleşiminde yurtdışındaki eşten “dil ve uyum” şartı aranmasının AB direktiflerine aykırı olduğunun altını çizen Türk avukat Ejder Köse, “Hollanda hükümetinin ülkeye giriş yaptıktan sonra yabancılar için uyum şartı koyma hakkı vardır. Bunu ön koşul olarak koyma hakkı yoktur” ifadesinde bulundu. Hollanda’nın asgari ücretin yüzde 120 düzeyinde gelir şartı ile yaş sınırını 18’den 21’e yükseltmesini de AB direktiflerine ters olduğunu belirten Ejder Köse, “Avrupa Sosyal Şartı’nın 19. Maddesinin 6. Fıkrası taraf ülkelerin aile birleşimini kolaylaştırmalarını hükmediyor. Hollanda, Almanya ve Fransa ise değil kolaylaştırmayı, zorlaştırıyor, imkansızlığa yol açıyor” dedi.
Çözüm: Adalet Divanı’nda
Türkiye-AB arasında katılım müzakereleri çerçevesinde “imtiyazlı ortaklık” tekliflerinin açıkça ortaya konulduğuna işaret eden Ejder Köse, “Sıraladığımız gerekçeler bizim AB’ye ortaklığımızı onaylamakta. İlk önce belirtilen haklar verilsin, atılan imzalara sadık kalınsın” dedi. Köse, çözüm önerileri konusunda ise şunları kaydetti: “Çözüm ise AB anlaşmasına dayanarak Avrupa Komisyonu’na Hollanda’nın hukuki yükümlülüklerini yerine getirmediğinden dolayı toplu şikayet dilekçesi sunmaktır. Çözüm için konuyu Avrupa Adalet Divanı’na taşımamız gerekiyor. Avrupa Adalet Divanı’na bireysel başvuru yapma konusundaki sıkıntıyı iki şekilde aşabiliriz. Birincisi, üye ülkenin mahkemesinin davayı Avrupa Adalet Divanı’na yönlendirmesidir. Hollanda’da bunu Danıştay yapabilir, ancak Danıştay bugüne kadar bu şekilde bir yönlendirme yapmadı. İkinci yol ise Avrupa Komisyonu’na Hollanda’yı şikayet etmektir. Haklarımızın elimizden alınmaması için bunu başarma mecburiyetimiz vardır. Bireysel davaların açılabilmesi için bir grup avukat bir araya gelerek bir dilekçe hazırladık. Eğer beklediğimiz gibi 5 ile 10 bin kişi bu dilekçeyi ‘AB Şikayet Bölümü’ne gönderirse o zaman komisyonun siyasi açıdan böyle bir dava başlatma yükümlüğü doğacaktır.”
Halk desteği bekliyoruz
Çeşitli sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin verdikleri imza ile destek oldukları girişimin kısa sürede ülke geneline yayılacağını umut ettiğini belirten Ejder Köse, “Hollanda’daki Türk toplumuna öncülük eden kurum ve kuruluşlara bu konuda büyük görev düşmektedir. Bu konu hepimizi yakından ilgilendiren ve çözülmesi gereken bir meseledir. Bu nedenle özellikle sivil toplum kuruluşları halkı harekete geçirmeli ve bu hazırlanan şikayet dilekçesinin komisyona gönderilmesi için çalışma başlatmalıdırlar” dedi.
***
-ALMANYA
-AVRUPA ADALET DİVANININ KAMYON ŞOFÖRÜ SOYSAL
İLE İLGİLİ KARARI DEĞERLENDİRİLDİ
-ALMANYA TÜRK TOPLUMU GENEL BAŞKANI KOLAT:
-”KARAR, HUKUKİ AÇIDAN VİZENİN TÜRK VATANDAŞLARI
İÇİN TÜMÜYLE KALKTIĞI ANLAMINA GELMİYOR”
BERLİN (A.A) – 15.03.2009 – Almanya Türk Toplumu (TGD), Türk-Alman Sanayi ve Ticaret Odası (TD-IHK), Avrupa Türk İşadamları ve Sanayicileri Derneği (ATİAD) ve Berlin-Brandenburg Türk-Alman İşverenler Birliği (TDU) temsilcileri, uzman avukatlarla bir araya gelerek, Avrupa Adalet Divanının Türk kamyon şoförü Mehmet Soysal ile ilgili 19 Şubatta aldığı kararı değerlendirdiler.
Berlin’deki TDU merkezinde yapılan toplantının ardından konuşan TGD Genel Başkanı Kenan Kolat, Avrupa Adalet Divanı kararının hizmet sektörü için geçerli olduğunu ve tüm Türk vatandaşlarına yönelik olmadığını belirterek, ”Karar, hukuki açıdan vizenin Türk vatandaşları için tümüyle kalktığı anlamına gelmiyor. Bu karar doğrultusunda iş ve bilim adamlarıyla sporcular, sanatçılar ve basın mensuplarının vizesiz olarak iki ay boyunca AB ülkelerinde kalabilmeleri mümkün” diye konuştu.
Turistlerle ilgili henüz bir örnek karar bulunmadığına ve söz konusu kararın hizmet sektörüne yönelik olduğuna dikkati çeken Kolat, turistlerin de belki vizesiz Avrupa’ya çıkmalarının mümkün olabileceğini, Alman hükümetinin henüz bir yorumu olmadığını, ancak Almanya İçişleri Bakanlığının olayı sadece kamyon şoförlerine indirgeme eğilimi içinde olduğunu söyledi.
Karar hakkında 6 nokta üzerinde durduklarını ifade eden Kolat, Soysal kararının ne anlama geldiğini değerlendirdiklerini, ikinci husus olarak Almanya içişleri, ekonomi ve dışişleri bakanlıklarına yazı göndererek karar için herhangi bir uygulamada bulunup bulunmayacaklarını soracaklarını, Federal Meclise bu konuda bir soru önergesi sunulmasına çalışacaklarını kaydetti.
Üçüncü olarak da AB Komisyonuna benzer bir yazı göndererek, kararın gereğinin yerine getirilmesini ve aynı şekilde Avrupa Parlamentosunda gündeme getirilmesi için çaba harcayacaklarını bildiren Kolat, dördüncü nokta olarak, vize talebi reddedilen sanatçı, sporcu, iş ve bilim adamı ya da basın mensuplarına dava açmalarını önereceklerini söyledi.
Kolat, beşinci nokta olarak, Türkiye’deki ilgili bakanlıklara da yazılar göndermek suretiyle bu konuda AB üyelik müzakerelerinde taviz verilmemesini talep edeceklerini, altıncı ve son nokta olarak ise Alman kuruluşlarıyla Alman hükümetine baskı yapmaları konusunda görüşeceklerini, görüşlerinin toplantıya katılamayan TD-IHK Başkanı Karl Freiherr von Leoprachting tarafından da desteklendiğini belirtti.
ATİAD Başkanı Recep Keskin de Avrupa Adalet Divanının kararıyla, vize talebi reddedilen diğer kişilere de yardımcı olunabileceğini belirterek, bu kararın aslında ekonomik açıdan Avrupa’nın da çıkarına olduğunu ifade etti.
-”KENDİ BİNDİĞİ DALI KESİYOR”-
”Avrupa vize uygulamasıyla kendi bindiği dalı kesiyor” diyen Keskin, Almanya ile iş yapan çok sayıda Türk iş adamının vize uygulamasında çıkarılan zorluklar nedeniyle doğru dürüst çalışamadığına dikkati çekti.
Keskin, karar hakkında aydınlatıcı bilgilerin de verilmesinin doğru olduğunu ifade ederek, ”Ancak bu kararla hukuki açıdan vizenin tümüyle kalktığı şeklinde bir şey yok” dedi.
Avukat olan TDU Yönetim Kurulu üyesi Hediye Erdem de, hukuki açıdan neler yapılabileceğini görüştüklerini, bakanlıklardan da bu kararın hukuki açıdan gereğinin yapılmasını isteyeceklerini söyledi.
Kamyon şoförü Mehmet Soysal’ı Avrupa Adalet Divanında savunan Alman avukat Rolf Gutmann ise aslında kararın şaşırtıcı bir karar olmadığını ve AB ülkeleri arasındaki anlaşmalara dayandırıldığını ifade ederek, bu anlaşmaların ulusal anlaşmaların üzerinde olduğunu ve gereğinin yapılması gerektiğini belirtti.
Toplantıya katılan ve Avrupa Adalet Divanı kararının alınmasına öncü olan iş adamı Osman Çat, gazetecilere yaptığı açıklamada, 14 yıl boyunca sürdürdüğü bu hukuk mücadelesinin sonucunda iflas açıklamasında bulunmak zorunda kaldığını söyledi.
Çat, şirketinde çalıştırdığı başka bir kamyon şoförü için açtığı benzer bir davanın Hessen eyalet mahkemesinde reddedildiğini belirterek, mahkemenin ve daha sonra Almanya Dışişleri Bakanlığının da isteğini hizmet sektörü olarak değil, iş gücü alımı olarak değerlendirdiğini ve diğer şoförlerine de vize vermekte zorluk çıkardıklarını, bu nedenle iflas ettiğini kaydetti.
Avrupa Adalet Divanı, 19 Şubatta aldığı kararında Soysal’ın Avrupa’da vizesiz dolaşma talebini haklı bulduğunu açıklamıştı.
(EA-HA-MCT)
***
SCHAEUBLE’DEN İLGİNÇ VİZE YORUMU
14 Mart 2009 / Ahmet KÜLAHÇI/BERLİN
Almanya İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, Avrupa Adalet Divanı’nın Türk TIR şoförleriyle ilgili vizesiz seyahat kararının kendileri için de bağlayıcı olduğunu belirtirken, “Ancak bu karar Türklerin vize alma yükümlülüğünün dayanağı genel olarak ortadan kaldırır denilemez” diye konuştu.
AVRUPA Adalet Divanı’nın kararlarının Almanya için de bağlayıcı olduğu, ancak Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat yolunu açan kararın “Türk vatandaşlarının vize alma yükümlülüğüne ilişkin temel dayanağı genel olarak ortadan kaldırdığı” şeklinde yorumlanmaması gerektiği de belirtildi. Federal İçişleri Bakanı Wolfgang Schaeuble, Hürriyet’e verdiği demecinde vizesiz seyahatin “beklemede” olduğu sinyali verdi. Bakan Schaeuble, Hürriyet’in sorularını şöyle yanıtladı:
Adalet bağımsızdır
Avrupa Birliği Adalet Divanı’nın (ABAD), yurtdışında hizmet veren Türk TIR şoförleri, film çevirmek isteyen sanatçılar veya konser vermek isteyen müzisyenlerden vize istenmeyeceği yönünde bir karar aldı. Federal Hükümet bu kararı uygulayacak mı?
Schaeuble: Biz Federal Hükümet olarak alınan her karara saygı gösteririz. Adalet bağımsızdır. ABAD yargıçları ile Federal Anayasa Mahkemesi yargıçları arasında bazı kararlar konusunda farklı yaklaşımlar vardır ve bilindiği üzere bu bağlamda tartışmalar sürmektedir. Bundan bağımsız olarak ABAD’ın kararı tüm üye ülkeleri ilke olarak bağlar. Buna saygı gösterilmeli. Türkiye ile çok sıkı işbirliğimiz var. Türkiye ister AB üyesi olsun ister olmasın, bu sıkı işbirliği devam edecektir. Ancak, dediğim gibi bu karara saygı gösteriyoruz. Fakat kararın şimdilik sadece sınırlar aşan uzak yük taşımacılığı için alındığını hatırlatırım. Kararın konusu buydu. Bu kararla birlikte Türklerin’in vize alma yükümlülüğüne ilişkin temel dayanağın genel olarak ortadan kalktığı gibi bir peşin hüküm verilmemesi doğru olacaktır.
Yani Almanya bu kararı uygulayacak ve insanlar gelecekte vize almadan Almanya’ya gelebilecek oyle mi?
Schaeuble: Karar Almanya için de geçerlidir. ABAD’ın kararının detaylarını bilmiyorum. Şu anda bakanlığım ve diğer ilgili daireler gerekli hukuki sonuçları hazırlamak için kararı ayrıntılı olarak inceliyorlar. Ama şundan şüphe duyulmaması gerekir: ABAD’ın kararı, bu karara konu olan kişiler bakımından tıpkı ABAD’ın diğer kararları gibi bizim için bağlayıcıdır. Ben Federal İçişleri Bakanı olarak bu karara saygı göstermek ve saygı gösterilmesini sağlamak durumundayım. Bunun tartışılacak bir yönü yoktur. Ancak, peşin hüküm vermekten sakınılmalı.
Önümüzdeki yıllarda “opsiyon modeli”yle ilgili ciddi sorunlar yaşanacak. Bu model 18 ile 23 yaşları arasında tek bir vatandaşlığın seçilmesini öngörüyor. Bu alanda bir değişiklik yapılamaz mı?
Gelecekte, burada doğup büyüyen birçok göçmen insanın Alman vatandaşlığını korumak isteyeceğinden kesinlikle eminim. Herkese çifte vatandaşlık olanağı sağlanmasını yanlış buluyorum. İstisnalar yapmaya da hazırız. Ama insanların birden fazla vatandaşlığa sahip olmasıyla vatandaşlığın anlamını kaybedeceğini düşünüyorum. Böyle bir imkanı uyum sağlaması için yoğun çaba sarf ettiğim bir gruba verirsem, bu, çoğulcu toplum karşısında bir imtiyaz olacaktır. Bunu savunmak mümkün değil. Böyle bir durum da uyum bağlamında iyileştirme değil, kötüleştirme anlamına gelir. Aynı zamanda şunu bilmekte yarar var: Alman vatandaşlığını seçmemiş olan Türk kökenliler seçme ve seçilme hakkı dışında tüm haklarını koruyacaktır. Buna karşın Türkiye’de seçme ve seçilme hakkına sahip olacaklardır. Alman yurttaşları Almanya’da seçime katılırlar. Her iki ülkede de seçme ve seçilme hakkına sahip olmak mümkün değildir. Anayasamızda imtiyazlara yer yoktur.
Yani koalisyon ortağınız SPD’nin savunduğu çifte vatandaşlığa tamamen ve kesinlikle karşısınız?
SPD, çifte vatandaşlık imkanının uyumdan ziyade uyumsuzluğu teşvik ettiğini göremedi. 1999 yılında Hessen’deki Eyalet Parlamentosu seçimlerinden sonra SPD yanlışını anlayarak bu konuyu sütten ağzı yanmış gibi bir kenara itti. Şimdi yıllar sonra SPD’nin bunu yeniden gündeme getirmesini anlamak mümkün değil. Şimdiye kadar neredeydiler diye sorulsa yeridir. Sahtekâr insanların ikiyüzlülüğüdür bu.
Bu tutumunuz yerel seçimler konusunda da geçerlidir herhalde?
Yerel düzeyde seçme ve seçilme hakkı konusunda, şüphesiz uygulanabilir sayılabilecek bazı argümanlar var. Ama Federal Anayasa Mahkemesi’nin buna ilişkin kararını da unutmamak gerekir: Mahkeme, yerel seçimlerin diğer seçimlerden, yani genel seçimden de, eyalet parlamentosu seçimlerinden de, Avrupa Parlamentosu seçimlerinden de daha “önemsiz” olmadığı görüşündedir. İsabetli bir karar. Diğer seçimlerin hepsinde seçme ve seçilme hakkı Alman vatandaşlarına tanınmıştır. O halde yerel seçimler için de bu böyle olmalıdır. Aksi takdirde yerel seçim hakkı değersizmiş gibi olacaktır. Ama tabii bölgesel düzeyde toplumsal katılım için farklı olanaklar da mevcut. Seçme ve seçilme hakkı olmadan da yerel düzeyde alınacak kararlara katılım mümkündür. Bana sorarsanız, burada doğanlara, aileleri yıllardır burada yaşayanlara Alman vatandaşlığına geçmelerini tavsiye ederim. Reşit olduktan sonra da Alman vatandaşlığını korumalarını tavsiye ederim. Türkiye’de hukuksal sorun yaşamamaları için gerekeni yapıyoruz.
***
-ALMANYA
-SPD KÖLN TEŞKİLATI YÖNETİM KURULU
ÜYELİĞİNE KELTEK VE ÖNEL YENİDEN SEÇİLDİLER
KÖLN (A.A) – 15.03.2009 – Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Köln il teşkilatının yönetim kurulu üyeliğine Tayfun Keltek ve Yasemin Önel yeniden seçilmeyi başardı.
Köln’ün Mülheim semtinde yapılan olağan genel kurul toplantısında parti il teşkilatı yönetimiyle Köln büyükşehir belediye başkan adayı belirlendi.
184 oy alarak parti yönetimine girmeyi başaran Göçmen Meclisleri Birliği Başkanı (LAGA) Keltek, kendisine gösterilen güvene teşekkür etti ve kendisine güvenenleri mahcup etmeyeceğini söyledi.
Parti yönetimine 147 oyla tekrar seçilen Önel de yarım kalan hedeflerini tamamlamak için çalışmalarına devam edeceğini belirtti.
Önel ve Keltek, daha çok Türk’ün Almanya’daki siyasi partilere üye olmaları ve aktif siyaset yapmaları çağrısında bulundu.
SPD’nin Köln büyükşehir belediye başkanı adayı da Jürgen Roters oldu.
Köln kentinin eski valisi olan Roters, seçim programının karara bağlandığı kurultayda bir teşekkür konuşması yaparak, göçmenlere yönelik tutumlarında Alman toplumunun da değişmesi gerektiğini ifade etti.
İki dilliliğin önemine dikkati çeken Roters, maddi durumu iyi olmayan göçmen ailelere destek verilmesi gerektiğini kaydetti.
(KAR-MCT)
***
-ALMANYA
-TÜRK KIZI MELDA, ”ALMANYA-FİKİRLER ÜLKESİ”
İNİSİYATİFİ TARAFINDAN ÖDÜLLENDİRİLDİ
BERLİN (A.A) – 15.03.2009 – Almanya Türk Toplumu (TGD) bünyesinde gerçekleştirilen ”l.o.s” adlı projeyi hayata geçiren Melda Akbaş (17) adlı Türk kızı, ”Almanya-Fikirler ülkesi” adlı inisiyatif tarafından ödüllendirildi.
Berlin’deki TGD bürosunda yapılan törende, inisiyatif ile işbirliği yapan Deutsche Bank’ın yetkilileri Rene Gronau ve Mihrican Doğulu, Cumhurbaşkanı Horst Köhler’in imzaladığı sertifikayı ve kupayı Melda’ya verdiler.
Gronau, burada yaptığı konuşmada, ”l.o.s” adlı projenin hedefinin, yabancı kökenli öğrencileri okullarındaki öğrenci kurullarına katılmaları yönünde teşvik etmek olduğunu, bunun da öğrencilerin okul hayatına daha fazla katılımını sağladığını ifade etti.
Öğrencilerin bu kurullara katılımlarıyla öz güvenlerini de artırdıklarını belirten Gronau, Melda’nın bu projeyle diğer öğrencileri de cesaretlendirdiğini kaydetti.
Gronau, söz konusu projenin ”Fikirlerin Ülkesinde 365 Yer” adlı kitapta diğer projelerle birlikte yer alacağını sözlerine ekledi.
Charlottenburg-Wilmersdorf ilçesi öğrenci başkanı olan ve 12. sınıfta öğrenim gören Melda, TGD’de staj yaptığı dönemde, bu şekilde bir projenin aklına geldiğini ve Berlin’de değişik okullarda öğrenim gören yabancı gençleri sınıf başkanı, okul, ilçe ve eyalet öğrenci temsilcisi olmaları yönünde teşvik ettiklerini, böylelikle topluma ve kendi gelişimlerine önemli katkıda bulunacaklarını söyledi.
Öğrencilere ayda iki kez kendilerini nasıl geliştirebilecekleri ve nerelerde görev alabilecekleri yönünde eğitim verdiklerini ifade eden Melda, 5 ila 12. sınıf öğrencilerinin katılabileceği ve ırkçılık, yabancı düşmanlığı gibi konularının da işlendiği çalışmalar yaptıklarını kaydetti.
Melda, bu projeyi Berlin’deki tüm okullara yaymak istediklerini, projenin şu an sadece 5 okulda uygulandığını sözlerine ekledi.
TGD Başkan Yardımcısı Hilmi Kaya Turan da projeyi gençlerin kendilerinin ürettiklerini, TGD tarafından kendilerine destek verildiğini, bu projenin tüm Almanya’da örnek teşkil etmesini istediklerini belirtti.
Ödül töreninde, projeye katılan diğer öğrenciler de hazır bulundu.
(ERB-HA-MCT)
***
-ALMANYA
-CDU, TÜRKİYE’NİN AB ÜYELİĞİNE KARŞI
TUTUMUNU AP SEÇİM PROGRAMINDA YİNELEDİ
BERLİN (A.A) – 15.03.2009 – Almanya’da Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile iktidarı paylaşan Hristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU), Türkiye’nin AB üyeliğine karşı tutumunu 7 Haziranda yapılacak Avrupa Parlamentosu (AP) seçim programında yineledi.
CDU’dan AP üyesi Elmar Brok, yaptığı açıklamada, partisinin yarın kabul edilmesi beklenen seçim programında SPD’nin aksine Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olduklarının yer alacağını söyledi.
AB’nin genel olarak genişlemesine karşı çıkacaklarını, belki sadece Hırvatistan konusunda bir istisna yapabileceklerini ifade eden Brok, ”AB içinde şimdilik bir güçlenme dönemine ihtiyacımız var” diye konuştu.
Brok, Bavyera eyaletindeki kardeş parti Hristiyan Sosyal Birlik Partisi’nin (CSU) Avrupa’yı ilgilendiren önemli konularda referandumlar yapılması teklifini ise ”popülist bir yaklaşım” olarak gördükleri için karşı çıktıklarını bildirdi.
Brok, ”Bu talebi Avrupa seçim programımızda belirtmeyeceğiz ve bize sorulduğu zaman da reddedeceğiz” dedi.
(EA-HA-MCT)
***
CUMHURBAŞKANI SEÇİMİNE 4 TÜRK
15 Mart 2009
ALMANYA’DA 23 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oy kullanacak bin 224 delege arasında Tayfun Keltek, Bülent Uzuner, Derya Ovalı ve Feridun Zaimoğlu da bulunuyor.
Kuzey Ren Vestfalya (NRW) Göçmen Meclisleri Birliği (LAGA) Başkanı Tayfun Keltek, Sosyal Demokrat Parti (SPD) NRW Teşkilatı tarafından cumhurbaşkanlığı seçimlerine gönderilecek listeye alındı. Bu görevin kendisi için bir onur olduğunu söyleyen Keltek, “Delege olarak cumhurbaşkanlığı seçimine katılmam NRW’de yaşayan göçmenlerin siyasi hayata katılımı açısından çok önemli. Aynı zamanda LAGA-NRW olarak yaptığımız çalışmaların boşa gitmediğinin bir göstergesi” diye konuştu.
BÜYÜK ONUR
612’Sİ federal milletvekili olmak üzere toplam bin 224 kişinin oy kullanacağı seçimlerde, Bremenli işadamı Bülent Uzuner de oy kullanacak. SPD Grubu tarafından delege olarak seçilen Uzuner, şimdiki Cumhurbaşkanı Horst Köhler’e karşı yeniden SPD’nin cumhurbaşkanı adayı olan Gesine Schwan’ı destekleyecek. SPD Grup Başkanı Carsten Sieling, ”SPD olarak, hem ticaret, hem de sanayi alanında faaliyet gösteren ve yoğun şekilde çaba harcayan, ayrıca göçmen kökenli birisini seçmek istedik. Bülent Uzuner bizim için çok uygun biri” dedi.
Berlin Brandenburg Türkiye Toplumu yönetimi kurulu üyesi Derya Ovalı da oy kullanmak üzere seçilen 8 delegeden biri olurken, yazar Feridun Zaimoğlu da, daha önce Berlin Eyaleti Yeşiller Meclis Grubu tarafından cumhurbaşkanlığı seçiminde delege olarak seçilmişti.
***
HEM ALMANIM HEM TÜRK
14 Mart 2009 / Hasan AYCI / FRANKFURT
FUNDA Tarhan Frankfurt gibi bankacılık sektöründe önemli olan bir kentte faaliyet gösteren The Royal Bank of Scotland bankasında pazarlamacı olarak görev yapıyor. Almanya doğumlu Funda Esslingen kentide Türkler arasında büyümüş. Funda ile Frankfurt’ta çalıştığı iş yerine konuk olduk.
Funda Tarhan Almanya’da yetişen başarılı Türk kızlarımızdan biri. Alanya’nın Esslingen kentinde doğdu. Türklerin yoğun olarak yaşadığı bir bölgede, klasik Türk işçi ailesi çevresinde büyüdü. Gününün büyük bir kısmı Türklerle iç içe geçti. Ailesi ile Türk komşularına gezmelere gitti. İlkokul ve liseyi yaşadığı bölgede tamamladı. Bir buçuk yıl Almanya’da öğrenim gördükten sonra Amerika’da öğrenimini tamamladı. Halen Frankfurt’ta (The Royal Bank of Scotland) bankasında pazarlama bölümünde görev yapıyor. Funda Tarhan Almanya’da ve Türkiye’de kendisini çok rahat hissettiğini belirterek, “Uyum tartışmalarını gülerek izliyorum. Almanya’da yaşayan Türlerin iki sandalye arasında yaşayan kişiler olarak tanımlanmasına ise kızıyorum. Ben Türk ve Alman sandalyesinden yeni bir sandalye yaparak üzerinde oturanlardanım. Ne Türklüğümden, nede Almanlığımdan vaz geçmem” diyor.
Genç yaşınıza rağmen bankacılık ibi erkeklerin baskın olduğu bir sektörde, üstelik Frankfurt gibi bankacılık alanında çok önemli olan bir kentde başarılı olmuş birisiniz. Bize kendinizi tanıtır mısınız?
“Ben ailemin üçüncü kuşak gurbetçilerindenim. Dedem 1960 yılında Almanya’ya çalışmaya gelmiş. Daha sonra babamı Almanya’da okutacağım sözü ile Almanya’ya gelmesine ikna etmiş. Ancak Çalışmaya başladığı için babamın okuma hevesi kursağına kalmış. Klasik bir Türk ortamında doğdum, büyüdüm. Gün boyu komşularımla Türkçe konuştum. Türk televizyonu izledim, akşamları da Türklere misafirliğe gittik, onlar bize geldi. Yüzde yüz klasik bir Türk işçi ailesinin kızıyım”
Genelde Türkçe konuşmanın, Türkçe televizyonunun ve Türk ortamında kalmanın uyumu engellediği yolunda açıklamalar yapılır durur. Siz bu açıklamalara ters düşmüyor musunuz?
“Açıklamalar yanlış. Ana dilimizi çok iyi öğrendik. Almanca’yı da bir o kadar iyi öğrendik. Türkçe konuşurken okulumuzu ihmal etmedik. Ailem çocuklarının okuması için ellerinden geleni yaptı. Bizlerden maddi manevi desteklerini esirgemedikleri gibi, en önemlisi bizlere güvendiklerini hissettirdiler. Bu yüzden bu toplum içinde hem kendi kültürümüzü koruduk, hemde bu bu yeni katıldığımız toplumla yüzde yüz kaynaştık. Ben bugüne kadar Almanya’da bir saniye olsun yabancı olduğumu hissetmedim. Bununla birlikte Türk olmaktan da her zaman gurur duydum. Bizleri iki kültürün zenginliklerine sahip güçlü donanımlı bireyleriz.Çok kültürlülüğün zenginliğini yaşıyoruz
Almanya’da doğdunuz ve üniversite yıllarına kadar hiç yurt dışına çıkmadınız.
“Doğru. Yatırım ekonomisi üzerine öğrenime başladım. Uluslararası bir okuldu. Bir buçuk yıl öğrenim gördükten sonra Amerika fırsatı doğdu. Hiç Almanya dışına çıkmamıştım. Gitmeye karar verdim. Ailem yüzde yüz destekledi. ‘Kızım sen kendine güveniyorsan bize destek vermek düşer’ dediler. Gidip öğrenimimi tamamladım. Öğrenim sonrası bir süre Londra’da çalıştıktan sonra Frankfurt’a geldim”
Almanya’da doğup büyüyen bir Türk kızı hakkında olmadık önyargılar vardır. Baskı görür, okutulmaz gibi önyargılar vardır. Bunlara ne diyorsunuz?
“Ben ve benim birçok arkadaşım şu anda çalıştıkları meslek alanlarında yönetici kadroya geldiler. Hepimiz bildiğiniz klasik Türk ortamında yetiştik. Bugün Stuttgart olsun, Berlin olsun yada ne bileyim Köln olsun, buralarda yaşayan Türk toplumu arasında bir farklılık yok. İnsanlar çocuklarını yetiştirmek, bir iş sahibi yapmak, evlendirmek ve torun sahibi olmayı hayal ederler. Bunda yanlış bir şey yok. Farklı kültürel özelliklerde olmak yabancı olmak anlamına gelmez. Varsayalım ki bir insanın kültürel yaşantısı, dini inancı, örf ve adetleri diğer insanlara göre çok farklı. Bu insana, ‘Uyum sağlamamış’ diyemezsiniz. Toplum buna daha hazır değil. Amerikada geleneksel kıyafetleri ile gezen, kendi örf ve adetlerine göre ibadet eden, üstelik İngilizceyi iyi bilmeyen birine, ‘Sen nerelisin’ diye sorduğuuzda size, ‘Amerikalıyım’ der. Buna ne kendisi, nede diğer insanlar şaşırmaz. Normaldir ve Amerikalıdır herkezin gözünde. Bizlerin de çok farklılıklarımız var. Beklenti, amaç, gelenek görenek, inanç, yaşam sevincimiz v.s. Ancak bu bizim iyi bir Alman olmamıza engel değildir. Bütün tartışmaları yetersiz buluyorum. Ben Türk olduğum kadar Almanım. İki sandalye arasında oturuyoruz tanımlamasına da katılmıyorum. Türk ve Alman sandalyelerinden kendime yep yeni bir sandalye yaptım, onun üzerinde oturuyorum. Bunun üzerinde de son derece rahatım. Türk olmanın getirdiği canlılığı ve neşeyi nasıl inkar ederim. Alman olmanın getirdiği disiplinli çalışmayı neden ret edeyim. Bizde ikisi de var”
Bir yanıt yazın