Site icon Turkish Forum

Obama’nın Türkiye’ye ilgisi

Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Hussein Obama

Barack Hussein Obama

ABD Büyükelçisi’nden önemli açıklamalar 12 Mart 2009

ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, Obama yönetiminin Türkiye’ye olağandışı bir ilgi gösterdiğini söyledi.

ABD Büyükelçisi, Obama’nın Türkiye’yi ilk dış ziyaretine alış nedenlerini Radikal Gazetesi’nden Murat Yetkin’e anlattı.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey, ABD Başkanı Barack Obama’nın döneminde Türkiye’ye ilişkin politikalarının bazı yönlerinde değişikliğe gidildiğini açıklayarak “Obama yönetimi Türkiye’ye olağandışı ilgi gösteriyor” dedi. Obama yönetiminin Türkiye’nin katkısı olmaksızın bölgesel ihtilaflara çok daha zor çözüm bulunacağına inandığını söyleyen Jeffrey, Obama’nın Türkiye gündeminde de ağırlıkla bölgesel ihtilafların bulunduğuna dikkat çekti.

Türkiye’nin Suriye ve İran gibi ülkelerle iyi ilişkilerinin Obama’nın diyalog siyasetine katkıda bulunabileceğini belirten Amerikan Büyükelçisi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün son ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejat ile yaptığı görüşmeyle bu konuda bir adımın atıldığını vurguladı.

PKK ile ortak mücadelenin iki ülke arasında değişmeyen konular arasında bulunduğunu ve artarak devam edeceğini söyleyen Jeffrey, buna karşın ABD Kongresi’nde bekleyen Ermeni soykırımı yasa tasarısı konusunda Obama yönetiminin tutumunun henüz belli olmadığını söyledi. Türkiye’den stratejik beklentisi yüksek olan Obama yönetimi açısından bunun bir çelişki olup olmadığı sorumuza Jeffrey’nin yanıtı, “Önemli konularda tutum belirlemek zaman alabilir. Dinleme safhasındayız. Ankara’da görüşüleceğinden eminim” yanıtı verdi.

Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un Ankara’da Başbakan Tayyip Erdoğan ile görüşmesinde gündeme gelen Dışişleri Bakanlığı İnsan Hakları Raporu’nda yer alan basın özgürlüğü endişeleri konusunda ise Büyükelçi açık konuştu: “Clinton, raporla çelişen bir şey söylemedi. Rapor Bakanlığı ve bakanın görüşlerini yansıtmaktadır.”

Yetkin’in ABD Büyükelçisi Jeffrey’e sorduğu sorular ve yanıtları şöyle:

Türkiye’ye hangi görevle geldiniz?

Her büyükelçinin görevi ülkesinin çıkarlarını gözetmek, bunu yaparken de görev yaptığı ülkeyle, özellikle de bu ülke Türkiye ise, ilişkilerin gelişmesini sağlamaktır. Sorunlara birlikte çözüm bulmaya çalışmaktır. Benim de bu çerçevede bazı önceliklerim var.

• Birincisinin merkezinde paylaştığımız ortak değerler var. Türkiye güçlü bir demokrasi, şu sıra hepimizin çektiği sıkıntılara başarılı bir ekonomi ve bölgesinde barışa hizmet eden bir ortak.

• İkincisi, bölgesel güvenlik. Türkiye istikrarsız, askeri ve siyasi açıdan güvensiz ülkelerin bulunduğu, ihtilaflarla dolu bölgede, istikrarlı, güçlü ve Batı ittifakına bağlı bir ülke. Dolayısıyla Türkiye ve ABD’nin o ülkelerin güçlendirilmesi, ihtilafların giderilmesi, şiddetin caydırılıp kontrol altına alınması doğrultusunda o ülkelerle birlikte çalışmakta çıkarı var.

• Üçüncü işbirliği alanımız terörle mücadeledir. Bu PKK ve El Kaide’yi de kapsamaktadır. PKK ile mücadeleye Başkan Obama’nın bakışını aktaran Clinton, bu mücadeleye devam edeceğimizi ve yükselteceğimizi açıkladı. Daha bu (dün) sabah, Ankara’daki Savunma İşbirliği Bürosu’nun ve diğer askeri ve güvenlik personeliyle bir toplantı yaparak Türkiye’ye yardım için daha neler yapabileceğimizi gözden geçirdik.

• Dördüncüsü, ekonomik işbirliğidir. Benim elçilik müsteşarı olarak görev yaptığım 2001 krizinin giderilmesinde IMF ile birlikte önemli rol oynamıştık. Türkiye o dönem müthiş bir iş yaptı ve mali sektörünü dünyaya örnek olacak şekilde istikrara kavuşturdu. Bu yüzden Türkiye uluslar arası krizin mali yönüyle başa çıkabildi. Şimdi Türkiye’nin, ihracata dayalı bir ekonomi olması sebebiyle krizin reel sektöre olan etkisini gidermek için yapacakları var. Yine de güçlü bir altyapıya sahip ve uzun dönemde iyi bir işbirliği zemini bulunuyor.

• Beşinci nokta, jeostratejik işbirliği. Doğu-Batı enerji koridorunu üç yönden yaşamsal sayıyoruz. 1- Hazar ve Körfez bölgesinin petrol ve gaz üreticilerinin pazara ulaşmasına güvenli ve dostça bir seçeneğe sahip olması önemli, 2- Geçiş ülkeleri için önemli. Kerkük-Ceyhan ve Bakü-Tiflis-Ceyhan’ın Türkiye’ye sağladığı faydaları gördük. Türkiye’nin bu rolünü geliştirmesi için altyapısı, güvenliği ve işletme yetenekleri mevcut, 3- Doğu-Batı koridoru kullanıcı ülkelerin ürün çeşitlendirmesi açısından da önemli. Petrol ve gazın siyasi bir araç olmaktan çıkıp, ticari meta hüviyeti kazanması Avrupa’nın ekonomik bağımsızlığı açısından da önemli.

Clinton’un ziyareti ardından Obama döneminde ABD’nin Türkiye politikasının nasıl şekillendiğini söyleyebiliriz?

Dış politikada devam eden ve değişen yönler var. Türkiye, ABD ve bölge için iyi olduğuna inandığımız yönler devam ediyor. Yine de bazı konularda önemli değişimler var.

Birincisi, bu yönetim Türkiye’ye bölgesinde önemli bir ortak ve oyuncu olarak özel özen gösteriyor. Obama yönetimi Türkiye’ye olağandışı ilgi gösteriyor. Clinton Avrupa ve Ortadoğu’ya yaptığı ilk sefere ikili temas niteliği taşıyan yalnızca iki ülkeyi dahil etti: İsrail ve Türkiye. Yine Başkan Obama, denizaşırı ilk seferine Türkiye’yi dahil etti. Zaten olgular kendisini anlatıyor.

İkincisi, ilişkilerin üslubu değişiyor. Türkiye’yi daha çok dinlemeye başladık. Ortadoğu konusunda yoğunlaşan Senatör George Mitchell Türk yetkililerin görüşünü aldı. Richard Holbrook Münih Konferansı sırasında yine Türklerin Afganistan konusundaki görüşlerini dinledi. Sadece Türkiye’yi dinlemiyoruz tabii, ama Türkiye’nin söylediklerine önem veriyoruz. Türkiye’nin örneğin birkaç başka ülkeyle birlikte Lübnan krizinde oynadığı yapıcı rolü gördük. Bir diğer Türkiye’nin Suriye ve İsrail arasında oynadığı aracı rol oldu. Bu konuda ABD’de dönem dönem farklı düşünenler oldu, ama şu anda Türkiye’nin konular üzerine iyi fikirler ürettiğine ve bunları dikkate almamız gerektiğine karar verdik.

Obama yönetimi Türkiye’nin katkısı olmaksızın bölgesindeki sorunlara çözüm bulmanın çok daha zorlaşacağına inanıyor.

Üçüncü değişim, Obama yönetiminin Suriye, İran gibi ülkelere elini uzatıp önkoşul olmaksızın görüşebilmek konusundaki ciddiyetidir. Şurası önemli ki, önkoşulsuz derken, gerçekten önkoşulsuz görüşmeyi kastediyorum. İyi ilişki kurmak için koşullar olabilir, çünkü hâlâ eski yönetimin de olduğu gibi bazı endişelerimiz var; ama elimizi koşulsuz uzatıyoruz. Bu yaklaşım, Türkiye’nin bu ülkelere ve bazı sorunlara yaklaşımıyla paralellik taşıyor. Dolayısıyla Türkiye ve ABD arasında bir sinerjinin mümkün olabileceğini düşünüyoruz. Bunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, Dışişleri Bakanı Clinton’la görüştüğü bazı konuları gündeme getirdiği İran seyahatinde de görmek mümkün.

Görüşme üzerine bilgi aldınız mı?

Şu anda sadece haberlerden edindiğimiz bilgi var. Ama umuyoruz, İranlılar Cumhurbaşkanı Gül’ü dinleyeceklerdir.

Gül’ün İranlılara ne tür mesaj iletmiş olduğunu umuyorsunuz?

Mesaj şu ki, öncelikle İranlılar, Afganistan gibi, Irak gibi konularda konuşmak isteğimizin ciddi olduğunu anlamalı. İkinci olarak, İran’ın nükleer program gibi, BM üyesi bir ülkeye (İsrail’i kastediyor-MY) barbarca tehditlerde bulunmak gibi, bazı terörist gruplara destek olma konusunda yalnızca bizim değil, ama uluslararası camianın endişelerini anlayıp tanıması karşılığında, neticede İran’ı tanımamızla sonuçlanabilecek şekilde kademeli olarak İran’ın Dünya Ticaret Örgütü üyeliği dahil uluslararası sistemle bütünleşmesini, yatırım ve ekonomik işbirliğini teklifimizde samimi olduğumuza inanmalılar.

Bu konu sanırım Cumhurbaşkanı Gül’ün dönüşüyle Başkan Obama’nın gelişi arasındaki sürede Türkiye ve ABD arasında görüşülecek. Öyle mi?

Öncelikle söylemeliyim ki, Türkiye ile aramızda dünyadaki en geniş ve üst düzey diplomatik ve ekonomik ilişki sistemlerinden biri bulunuyor. Dışişleri, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve diğer devlet kuruluşlarıyla olağanüstü işbirliğimiz var. Günlük bilgi değişimi. Dolayısıyla Obama ziyaretine dek İran ya da diğer konularda Türk hükümetinden gelecek her türlü bilgiyi dikkatle dinleyeceğiz.

Bush yönetiminin Türkiye’yi Ilımlı İslam ülkesi olarak model göstermesi hep tartışma konusu olmuştu. Clinton bu sorulara ‘hayır’ yanıtı verdi. Bu siyaset değişikliği gerçek mi, yoksa bunu söyleyenler hayal mi görüyor?

Gerçek şu ki, ülkelerin başka ülkelerin dünya üzerindeki yerini ve rolünü felsefi terimlerle tanımlaması ve yorumlaması genel olarak akıllıca sayılmaz. Bu konularda karar verecek olan o ülkenin kendisidir, bu da Türkiye’de serbestçe tartışılıyor. Clinton’un yapmak istediği, yorumdan çok olguları dile getirmekti. Nüfusun çoğunluğunun Müslüman oluşu da, reformlarla olgunlaştırdığı demokratikliği de, Anaysası’nda yazan laik idaresi de gerçek. Türkiye’yi olduğu gibi kabul ediyoruz.

Bir de Clinton’un Washington Post’ta Bakanlığı’nın Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve medya özgürlüğüne atıfta bulunan raporuna yeterince sahip çıkmadığı için eleştirildi. Bu konuda Beyaz Saray ile Dışişleri arasında görüş ayrılığı mı var? Clinton rapora sahip çıkmadı mı?

Clinton, Bakanlığın İnsan Hakları Raporu ile çelişen bir şey söylemedi. Her yıl yayınladığımız insan hakları raporlarımız önemlidir. Bakanlığın ve Bakanın görüşlerini yansıtmaktadır. Neticede Clinton’un söylediği de, basın özgürlüğünün de Türkiye’yle paylaştığımız ortak değerlerin bir parçası olduğudur.”

Az önce Türkiye ile ikili konulardan söz ettiniz. Oysa önem verdiğiniz konuların tamamı bölgesel. İkili konu örneği verebilir misiniz?

Şu var ki, aynı değerleri paylaştığımız, NATO’ya üye olduğumuz, bu kadar yakın çalıştığımız bir ülkeyle ikili ihtilafımız olamaz. Türk tarafı Ermeni soykırımı konusunu açtı; mesela (Clinton ile) toplantılarda konuşulan tek ikili sorun bu oldu.

Yani Türkiye ile salt ikili konu yok diyebilir miyiz?

Evet. Türkiye ile bölgesel güvenlik ve bölgesel işbirliği konuşuyoruz. Terözizm gibi, Doğu-Batı enerji koridoru gibi, bölgesel ihtilaflar gibi, Ermenistan’dan Kıbrıs’a oradan Irak’a bölgesel, çok taraflı konuları konuşuyoruz. Teknik olarak belki ticaret konular ikili sayılabilir.

Türk ve Ermeni hükümetleri ilişkilerin geliştiğini söylüyorlar. ABD Kongresi’nden çıkacak karar tasarısı bu gelişmeleri nasıl etkileyecek?

Buna Türk ve Ermeni hükümetleri karar verecek. Biz iki ülke arasındaki yakınlaşmayı destekliyoruz. Geçen yaz Kafkaslarda yaşanan (Rusya-Gürcistan) krizden sonra yalnızca Ermeni sınırı konusunda değil Yukarı Karabağ konusunda da ilerleme sağlanması gereğine inanıyoruz. Karabağ, Minsk grubu dolayısıyla bizim de dahil olduğumuz, Rusya’nın da taraf olduğu bir sorun. Türkiye ile Ermenistan arasındaki ise ikili sorun.

Sorumu tekrarlamak zorundayım: Kongre ‘soykırım’ olduğunu söylerse, bu ilişkileri nasıl etkileyecek? Karar tasarısı geçer mi sizce?

Tıpkı önceki yönetimler gibi, biz de 24 Nisan’ı nasıl anmamız gerektiği konusunda nihai bir tutum belirlemiş değiliz.

Bu konu Obama’nın Ankara temaslarında konuşulacak mı?

Eminim konuşulacak. Clinton’un temaslarında konuşuldu. Türkler böyle bu durumun Türk halkında büyük acıya yol açacağını ve ilişkiler üzerinde kötü etkiye yol açacağını söylediler. Obama da Türk yetkilileri dinleyecek.

Peki ABD Türkiye’ye bölgesel konuların çözümünde bu kadar önem verirken, bu kadar çok şey beklerken, Türkiye için bu kadar önemli bir konuda, böyle bir belirsizlik içinde bulunması çelişki değil mi?

Önemli konularda nasıl tutum alacağına ilişkin değerlendirmeler yapmayı sürdürmek hiçbir yönetim için alışılmadık bir durum değil. Bu değerlendirmenin bir parçası da, o konu üzerine üst düzey görüşleri dinlemektedir. Halen bu aşamadayız.

Cumhurbaşkanı Gül yakında Kürt sorununda gelişme bekleyebileceğimizi söyledi. PKK’ya karşı işbirliği yapıldığı için soruyorum; sizle de koordine edilen bir konu var mı? Nasıl bir gelişme bekliyorsunuz?

Ortada iki ayrı konu var.

Birincisi, AB’ye aday bir ülkede kişi hak ve özgürlüklerinin gelişmesi konusu. Bu Kürt konusuna özel bir durum değil; ifade özgürlüğünden medyaya, AB raporlarında sayılan konulara dek pek çok alanı ilgilendiriyor. Türkiye bu konuda önemli ilerleme sağlamaya devam ediyor.

İkincisi PKK’nın terörist faaliyetini ilgilendiriyor. Bizim de paylaştığımız anlayışa göre bu konu geniş işbirliği öngören bir strateji gerektiriyor. Askeri yönleri, diplomatik yönleri, GAP projesi gibi, PKK’nın propagandasını elinden alan TRT-Şeş gibi sosyal yönleri bulunuyor.

PKK’yı alt etmeyi amaçlayan bu ikinci yöndeki gelişmeler, ilk yöndeki gelişmelere yaklaşabilir.

Hangi alanda mesela?

Dil ve ifade özgürlükleri alanında mesela. Mesela bazı grupların siyasi hayata katılımının sağlanması alanında…

Ne demek oluyor bu, biraz açar mısınız?

Fazla bir şey söyleyemeyeceğim. Ama Türkiye bu alanda bir şey yapmak istiyor ve bu PKK ile mücadeleye yardımcı olabilir.

Sizinle bir koordinasyon var mı? Mesela dağdakileri indirme konusunda?

Bu Türkiye’nin karar vereceği bir konu. Bizim koordinasyonumuz özellikle askeri alanda. İkincil olarak da Irak’ın Kuzeyinin PKK için sığınak olmaması gerektiği konusunda çabalarımız dolayısıyla diplomatik alanda koordinasyonumuz var. Onun dışında Türkiye’nin reform adımlarını yakından izliyoruz ve destekliyoruz. Askeri alanda ise Türkiye’den gelecek her teklifi değerlendiriyoruz.

Obama Ankara’daki temasları ardından İstanbul’a geçecek. Orada Medeniyetler İttifakı konferansına mı katılacak? Öyleyse bu konferansın Türkiye’ye geliş kararındaki payı oldu mu?

Konferansa katılımının ayrıntıları henüz belli değil. Türkiye’ye geliş kararı bile geçen cuma akşamı kesinleşti. Başkan Obama Türkiye’ye, Türkiye’ye gelmek istediği için Türkiye’nin önemli bir ülke olduğuna inandığı için geliyor.

Burada dile getireceği konulardaki öncelik sırası ne olacak?

Türkiye’yi çevreleyen bölgedeki ihtilafların giderilmesi ve barışın sağlanması konusunda çok geniş işbirliğimiz ve çok güçlü çıkarlarımız bulunuyor.

Irak zaten çok geniş işbirliğimizin olduğu, tek bir konu üzerine askeri işbirliğimizin olduğu bir alan. Türkiye’nin PKK karşı ve diğer konularda Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) ile kurduğu ilişkiyi yakından izliyoruz. Bizce (gülerek) model demek istemiyorum, ama KBY için Türkiye çok iyi bir örnek olabilir.

Öncelikli konular arasında Kafkaslar ve Ermenistan konusu geliyor. Kıbrıs var. İran var. Ortadoğu Barış Süreci, İsrail-Suriye diyalogunun canlandırılması, Pakistan, Afganistan’da işbirliği, NATO konuları var.

Dediğim gibi, Obama yönetiminin Türkiye’ye ilgi düzeyi olağanüstü boyutlarda.

Exit mobile version