Karıncaların da “EKALLİYET” yapılmasına az kaldı!..

Müyesser YILDIZ

Lozan görüşmelerinde Türk heyetinde yer alan Dr. Rıza Nur’un şu sözleri meşhurdur:

“Frenkler bizde ekalliyet diye üç nevi biliyorlar, ırkça ekalliyet, dilce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar, ne derin ve ne iyi düşünüyorlar. Irk tabiri ile Çerkez, Abaza, Boşnak, Kürt’ü, Rum ve Ermeni’nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup, başka dil konuşanları da ekalliyet yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan 2 milyon Alevi’yi de ekalliyet yapacaklar. Yani bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bu taksimi işittiğim vakit tüylerim ürperdi. Ecnebi devletler bizim ciğerimize pençe atıyorlar. Biraz daha gayret ederlerse Türkiye’deki karıncaları da ekalliyet yapacaklar.”

Neden mi aklıma geldi?.. Bilindiği gibi Avrupa Parlamentosu işe “Kürt konferansları” ile başladı, bunları yıllık olağan hale getirdi. Ardından Ermeniler ve Süryaniler için toplantı düzenledi. Bunu, ilk kez 13 Kasım 2008’de yapılan “1938 Dersim Katliamı” konferansı izledi. Nihayet sıra, “Alevi” konferansına geldi!.. 19 Mart’ta yapılacak olan, “Alevi Sorunu ve Devletin Bakışı” başlıklı toplantıda, Türkiye’deki Alevilerin sorunları ilk kez uluslararası alanda bütün yönleri ile tartışmaya açılacak ve tarih boyunca Alevilerin maruz kaldığı katliamlar ele alınıp, devletin geçmişi ile yüzleşmesi istenecek ”miş!.. Ve “Alevi sorunu da artık bir AB sorunu haline” gelmiş!..“Alevi” konferansının organizatörlerinin, “1938 Dersim Katliamı” iftirasını atanlar olduğunu da vurgulayalım.

1923’ten, 2009’a, şu tabloya bakınca, başta Mustafa Kemal, Lozan pazarlığını yürüten ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş esaslarını belirleyenlere bir kez daha, “Ne büyükmüşsünüz!..Ruhunuz şad olsun” demek, farz olmuyor mu?

19 Mart toplantısıyla ilgili olarak, “Alevi sorununun da, artık bir AB sorunu haline geldiği” tespiti üzerinde duralım. Çok doğru, zira başından beri bu “sorunun” plan ve programı AB tarafından yapıldı. İşe de, daha Türkiye’nin aday ülke bile olmadığı 1998’de başlandı. O sene yayınlanan Türkiye ilerleme raporunda, önce devlet okullarında “Sünni dinsel eğitim zorunlu” denildi ve “Türkiye’nin Alevi Müslümanlarının en az 12 milyon kişi olduğu” öne sürüldü. 2000 yılında, “Sadece Sünni camilerin inşaasına mali destek verildiği”, 2001’de, “Diyanet’in Alevilerin sorunlarına ilgi göstermediği” vurgulandı. 2003’te, “Alevilerin Diyanet’te temsil edilmemesi ve kimliklerinin tanınmaması” gündeme getirildi. Sonraki yıl, “dini bir topluluk olarak kabul edilmemeleri ve ibadethanelerini (cemevi) açarken engellerle karşılaşmaları” eleştirildi. En nihayetinde, “Alevilerin dinsel azınlık sayılması ve Cemevlerinin ibadethane kabul edilmesi” istendi.  Bu süreçte, AB yetkililerinin yanı sıra ABD görevlilerinin de Alevi temsilcileri ile sık sık bir araya geldiğini, hatta dönemin AB Türkiye Temsilcisi Kretschmer’ın, “Alevilerin sorunlarının, AB standartlarına uygun çözüme kavuşması için gerek yerinde, gerekse birebir görüşmeler yaptıklarını”, nihai hedeflerinin de “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kaldırılması” olduğunu açıkladığını hatırlatalım.

Bu vesile ile Türkiye Raportörü Rujiten tarafından hazırlanan ve ne hazindir ki, İstiklal Marşımızın kabulünün 88. yıldönümü olan bugün (12 Mart’ta) Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda kabul edilen rapora da temas edelim. Burada, Alevi vatandaşlarımız için bu defa da, “Sivas katliamı anısına bir anıt dikilmesi, ibadethane sorunlarının giderilmesi, devlet kontrolünde, zorunlu olmayan dini kurslar açılması” gibi taleplerde bulunuluyor. AP Raporu’ndaki diğer istekler ise özetle şöyle:

-Siyasi partiler, STÖ’ler, etnik ve dini azınlıkların katkısıyla yeni-sivil bir Anayasa yapılması.
-DTP’nin kapatılmaması.
-TCK ve Terörle Mücadele Yasası kapsamında açılan davaların önlenmesi, AİHS standartlarında düşünce ve ifade özgürlüğünün sağlanması.
-Üçüncü şahıslara geçmiş olan mülklerin de Vakıflar Yasası kapsamında, gayrı Müslim azınlıklara iade edilmesi.
-Tüm dini topluluklara yasal statü verilmesi.
-Ruhban Okulu’nun açılması.
-Fener Rum Patriğinin “ekümenik” unvanının tanınması.
-Süryanilere ait Mor Gabriel Manastırı’nın mülkiyet sorunlarının halledilmesi.
-Bozcaada ve Gökçeada’nın iki kültürlü yapısının korunup, Rum azınlığın eğitim ve mülkiyet hakkına saygı gösterilmesi.
-Kürt sorununa siyasi ve barışçıl çözüm bulunması, Kürtçe’nin kamu ve özel okullarda öğretilmesi, seçilmişlerin, seçmenleri ile iletişim kurabilmeleri için kamu hizmetlerinde Kürtçe’yi ikinci dil olarak kullanmasına izin verilmesi.
-GAP’ın, sosyal, ekolojik, kültürel ve coğrafik şartlar, su kaynakları ile ilgili projelerin de Irak ve Suriye gibi komşu ülkeler dikkate alınarak, yerel ve bölgesel otoritelerle yakın işbirliğiyle, bir plan dahilinde yürütülmesi.
-Lozan’ın azınlıklar açısından Avrupa değerleri temelinde daha geniş şekilde yorumlanması.
-Kıbrıs ek protokolünün uygulanması, Ada’daki Türk askerinin çekilmesi ve iki liderin, ülkelerinin geleceği hakkında özgürce karar almasına izin verilmesi.
-Ermenistan’la sınırların açılması, ekonomik ve siyasi ilişki kurulması, geçmişteki olayların samimi ve açık bir şekilde görüşülmesi sürecinin başlatılması.
-Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesi için “casus belli” kararının iptal edilmesi.
-Avrupa Ordusu-NATO işbirliğinde Türkiye’nin blokajlarının en kısa sürede kaldırılması.
-Uluslararası Ceza Mahkemesi anlaşmasının imzalanıp, uygulanması.

Birileri, şunları görüp, “Bu nasıl rapor?” diye sormazsa, karıncaları da “ekalliyet” yapmak üzere bir “konferans” düzenlemeleri yakındır!..

Müyesser YILDIZ - Cami2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir