Kerkük’te milliyetçilik çizgisi kalınlaşıyor. ABD’nın, Irak’tan çekilmeden sorunu çözmezse sürtüşmeler çatışmaya dönüşebilir. Bu bekleyiş Kerkük’ü bir çıkmaza sürüklüyor.
Farklı bir yere gelmiş olmanın verdiği merakla seyrediyoruz etrafı… Uzun borulardan parlayan alevlerden yükselen kara dumanlar, bütün şehri esir almış gibi. Buna çöl fırtınası da eklenince havadaki kasvet iyice artıyor… Kerkük’e gelen herkesi bu manzara karşılıyor. Daha önce birkaç kez ziyaret ettiğimiz şehir bu defa her zamankinden daha kasvetli ve gergin. Foto muhabiri arkadaşım Kürşat Bayhan’la kente ulaştığımız andan itibaren gökyüzünü kaplayan kara dumanın sokaklara, caddelere de sindiğini fark ediyoruz. Tabloyu gösterme adına önce birkaç fotoğraf çekilmeliydi. Bunun için Kerküklü Samir’in rehberliğinde şehirde dolaşmaya başlıyoruz. İlk olarak Büyükpazar’a yöneliyoruz. Samir hemen uyarıyor: “Fotoğraf çekmek yasak.” Nihayet, iç içe geçmiş pazarın kalabalığında bizi bulan polis de yasağı hatırlatıyor. Ancak Samir, Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) bize verdiği ‘dolaşım belgesini’ gizlice polise uzatıyor. Kürt memur izin veriyor. Kerkük’te nerede ne yapılması gerektiği konusunda rehberimizden ipuçları alıyoruz. Kendilerinin duruma göre bazen Arap, bazen Türkmen, bazen de Kürt gibi davrandıklarını söylüyor. Ancak şehirde fotoğraf çekmek çok zor. Bu yüzden foto muhabiri arkadaşım, arabanın içinden deklanşöre basmaya başlıyor. Fakat bu da çözüm olmuyor. Kalın bir duvarın fotoğrafını arabanın camından çekerken kendimizi bir anda 20 polisin ablukasında buluyoruz. Araçtan indiriliyoruz, makinelerimize el konuyor ve namluları üstümüze doğrultulmuş silahların eşliğinde Kerkük Polis Merkezi’ne götürülüyoruz. Suçumuz çok büyük: Hem fotoğraf çekmiş hem de Kerkük’e izinsiz girmişiz. Çünkü Kerkük artık Erbil üzerinden giriş kabul etmiyormuş. Prosedüre göre, tutuklanıp Bağdat’ta hâkim karşısına çıkarılmamız lazım. Polis merkezinin koridorlarında beklerken bir fırsatını bulup Erbil’deki tanıdıklarımızı arıyoruz. Durumu anlatınca devreye giriyorlar. Nihayet gecenin bir vakti serbest bırakıldığımız söyleniyor. Fakat Erbil’e gönderilmemiz gerekiyormuş. Polis müdürü Kürt olunca Erbil’in müdahalesi işe yaramış. Önce Kerkük polisi bizi şehir sınırına kadar getiriyor. Ardından burada bekleyen KDP’nin istihbarat örgütü Parestin’in silahları uzun namlulu adamları sağ salim Erbil’e ulaştırıyor bizi. Kerkük’ten bir nevi sınır dışı ediliyoruz. Çünkü Erbil’deki Çarçıra Meydanı’na inerken pasaportlarımız teslim ediliyor.
Aslında yaşadığımız olay tamamen, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile Bağdat Hükûmeti arasındaki siyasi gerilimden kaynaklanıyor. Kürtler, Arapların kendi sınırlarına geçmesini istemezken, Bağdat da Erbil veya Süleymaniye üzerinden gelen hiç kimseyi kabul etmiyor, hatta bu kişilere ‘ülkeye kaçak girmiş’ muamelesi yapıyor. Bu, Irak İçişleri Bakanlığı’nın aldığı yeni bir karar. Bakanlık sözcüsü Abdülkerim Halaf, kararın şubat ayından itibaren geçerli olduğunu duyurmuş. Ama asıl kıyamet Kerkük üzerinde kopuyor! Siyaset ile gerilimin Kerkük’e tam olarak sirayet ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü Kürtler, Kerkük’te hak iddia ediyor ve bu şehri kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor. Bağdat ise farklı düşünüyor, Kerkük’ün ‘asla Kürtlere bırakılamayacağı’ konusunda kararlı duruyor. Bu itiş-kakış şehrin bütün mekânlarına sinmiş. Zira her yabancıya ‘potansiyel suçlu’ gözüyle bakılıyor, kentteki herkes birbirini ‘muhtemel düşman’ olarak görüyor. “Kerkük hiç bu kadar tedirgin ve gergin olamamıştı.” denilse yeri. Bu ortamda en çok Amerikalı askerler tepki alıyor. Tutuklandığımız günün sabahı, şehirde turlayan Amerikan konvoyuna el bombası atılmıştı.
Gerilimin sebebi sadece patlamalar değil. ‘Kerkük kimin olacak?’ kavgası ile siyasilerin açıklamaları da buradaki tansiyonu yükseltiyor. Irak Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesud Barzani, Amerika’nın Irak’tan çekilmeden önce Kerkük konusunu çözmesi gerektiğini düşünüyor. Barzani’ye göre, çözümsüz kalmış bir Kerkük’te iç savaş çıkar: “Amerika çekilmeden referandum yapılmalı. Aksi hâlde bir iç savaş çıkar. Bir an önce 140. madde uygulanmalı.” Bağdat ve Amerika ise yeni bir nüfus sayımı yapılmadan referandumun mümkün olmayacağını duyurdu. “Referandum veya yeni nüfus sayımı Kerkük’ün asli yapısını zedeler” görüşü hâkim.
Karşılıklı restleşmelerle boğulan Kerkük, ciddi bir bunalımın eşiğinde. Kürtler, Türkmenler ve Araplar arasında bir husumet yok gibi görünse de alttan alta ciddi hazırlıklar yapılmıyor değil. İddiaya göre, herkes kendi güvenliği için silahlanmış durumda. Bu da yeni bir iç çatışmayı körüklüyor. Zaten milliyetçilik dalgası kenti çoktan sarmış görünüyor. Örneğin Köprübaşı Meydanı ve civarına Türkmenler hâkim. Burada 1959’da öldürülen Kerküklü şair Selahattin Alçı’nın heykeli bulunuyor. Bu bölgede günün her saatinde tedirginlik hâkim. Adımbaşı polisler kol geziyor. Bazı polisler tanınmamak için yüzlerini maske veya bereyle kapatıyor. Çünkü akşam evi basılıp kafasına bir mermi sıkılabilir. Nitekim Kerkük’te bu tür olaylar yaşanmıştı. Amerikalılar zırhlı araçlarla şehirde tur atıyor, bazı resmî kurumları ziyaret ediyor. Hem Amerikan askerlerinde hem de Kerküklülerde korku havası hâkim. Ancak Kerküklüler Amerikan askerlerinin mayıstan itibaren şehir merkezinden tamamen çekilecek olmasından memnun. Amerikalılar, havaalanı yanındaki karargâhlarda ikamet edecek. Arapların yoğunlukta yaşadığı Ruba, Türkmenlerin bulunduğu Kasaphane, Beşiktaş gibi mahalleler dışa kapalı gibi.
Kürtler ise Kerkük’ün neredeyse her tarafını sarmış durumda. Erbil, Süleymaniye yolu, havaalanı civarında göçle gelen Kürtler barınıyor. Bunlar için Kerküklüler ‘tecavüzcü’ tabirini kullanıyor. Kürtler şehrin içlerine kadar girmiş olsalar bile Bağdat yolu tarafına pek uzanamamış. Buraya Araplar yerleşmiş. Üstelik bu Araplar Şii kökenli. Zaten her tarafta Şiileri temsil eden sarı, mavi, kırmızı, lacivert, siyah flamaları görmek mümkün. Kerkük’teki milliyetçiliğin yükseldiğini gösteren simgelerden biri bu. Son iki yılda Bağdat tarafına sürülen Araplar da geri dönmeye başlamış. Bunların yüzde 70’inin Şii olduğu belirtiliyor. Yalnız Kerkük’te Şii ya da Sünni Araplık çok sorun teşkil etmiyor. Araplık geçerli bir etnik paye. Araplar kendilerine 12. Tugay’ı teminat olarak görüyor. Bu tugay çok önemli. Zira, Irak Hükûmeti’ne bağlı tugay Araplardan oluşuyor ve Bağdat yolu üzerindeki bölgede konuşlanmış vaziyette. Türkmenler de Kürtlere karşı 12. Tugay’ın varlığını destekliyor. Irak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Babekir Zebari, 12. Tugay’ın Kerkük’ten çekilmeyeceğini duyurdu. Zebari, bu tugayın Kerkük’ün güvenliği için çok önemli olduğunu belirtiyor: “Bu askerler, Kerkük ve halkına hizmet etmektedir. Kerkük’ün geleceği için burada kalacaklar. Kerküklüler buna destek olmalı.” Bu açıklamanın 20 gün önce Kerkük’te yapılmış olması ‘Kürtlere verilen bir mesaj’ olarak algılandı. Herhangi bir iç savaşta 12. Tugay’ın Kerkük’e girme yetkisi bulunuyor.
KÜRTLER YENİ BİR DİYALA HAMLESİNDEN KORKUYOR
Peki, Kerkük’te iç çatışma çıkar mı? Aslında Kerküklülerin bu soruya verecek net cevabı yok. Lakin gelinen noktada çatışma ihtimali, birlikte huzurlu yaşama ihtimalinden yüksek. Uluslararası Kriz Grubu Ortadoğu Programı Yardımcı Direktörü Joost Termann, Dubai’de İngilizce yayımlanan ‘The National’ gazetesine yazdığı makalede, ‘Kerkük bombası’nın patlama noktasına geldiğini iddia ediyor: “Arap-Kürt gerilimi daha da tırmanabilir. Şimdiden ordu devriyeleri ve diğer devlet ajanları, petrol, doğalgaz alanlarının yakınlarındakiler dâhil ihtilaflı topraklarda keşif görevleri yürütüyor.”
Kerkük’teki gerilimi tırmandıran sebeplerden biri de Diyala’da devreye giren sistem. Geçen ağustos ayında Irak Başbakanı Nuri el Maliki, Kürtleri durdurmak için Diyala’ya hükûmet güçlerini gönderdi. Kürtler, ‘tartışmalı bölge’ dedikleri Diyala’yı istiyor. Ancak Maliki’nin gönderdiği güçler Kürt birliklerini kritik üç noktanın dışına attı. Bölgenin kontrolü böylece merkezî hükûmetin eline geçti. Mesud Barzani öfkesini içine atmış olsa da aynı akıbetin Kerkük’ün başına gelmemesi için şimdiden uyarılarda bulunuyor. “Kerkük’te iç savaş çıkar” söylemi de biraz bununla ilgili. Çünkü Kürtler petrol ve doğalgaz zengini Diyala’dan uzak kalma tecrübesinin bir benzerini yaşamak istemiyor. Erbil’de yayın yapan Rudaw Gazetesi’nin yazı işleri müdürü Ako Muhammed, Barzani’nin Kürtlerle Araplar arasında çıkacak savaşın tek sebebinin Kerkük olacağı mesajını vermek istediğini düşünüyor: “Barzani, bu gerçekten yola çıkarak, Kerkük’ün 50 yıldır Kürt sorununun özünü oluşturduğunu anlatıyor. Kürtler, Kerkük’ün coğrafi açıdan Kürdistan Bölgesi’ne bağlanması şartıyla ortak bir idare tarafından yönetilmesi yönünde tavır koyuyor. Bu da mezhebî ittifak sistemiyle yönetilen Irak’ın huzura kavuşmasına yardımcı olacaktır. Bu sistemin bozulup dağıtılması Irak’ın tek mezheplilik diktatörlüğü dönemine geri dönmesi anlamına gelir.”
Kerkük, kozmopolit olduğu kadar nevi şahsına münhasır bir yer. Kadim kentte yaşayan herkes Kürtçe, Türkçe ve Arapçayı ana dili gibi konuşuyor. Hatta üç dilin karışımı sadece Kerküklülerin anlayabileceği birtakım kavramlar gelişmiş. Örneğin insanlar sevgilerini belirtmek için Türkmence ‘heyatımsın’ sözcüğünü ağızlarından düşürmüyor. Ancak bu birliktelik günlük hayatta devam etse de siyaseten çatlamış durumda. Siyasi gerilim ‘Kerküklülük’ kavramını da zedeleyecek seviyeye yükselmiş. Mesela, üç dili bilmek bazı Kerküklülere göre ciddi bir tehlike. Çünkü muhtemel bir iç savaşta bu dezavantaj olabilir. Bunun için de Bağdat’taki Sünni-Şii çatışmasını örnek veriyorlar. Şiilerin içine düşen birinin onları Sünni zannedip “Ben de Sünniyim” dediği için başının kesildiği hikâyeleri kulaktan kulağa dolaşıyor. Şehirde meydana gelen patlamalarda taraflar alttan alta birbirini suçluyor. Kimine göre radikal Araplar, Türkmenler, kimine göre de Kürtler bu patlamaların sorumlusu. Bu konu karışık ve bir o kadar da tehlikeli. Fakat her etnik yapının kendine has bir istihbarat ağı bulunuyor. Bu konuda en profesyonel çalışan Kürtler. Parestin ve onun daha derin kolu olan Zanyari örgütü Kerkük’te faaliyet yürütüyor.
Kerkük’te siyasi durum gergin olsa da çözüm için bazı formüllerin olabileceği hâlâ konuşuluyor. Araplar, Kürtler ve Türkmenlerin Kerkük’ün yönetiminde yüzde otuz ikişerlik oranda temsil edilmesinin ‘barışa giden tek yol’ olduğunu düşünüyor halk. Hıristiyan azınlığın Kerkük Meclisi’ndeki temsil hakkı için yüzde dört oranında bir pay bırakılıyor. Bunlar Hıristiyan Arap ve Nasturilerden oluşuyor. Bu model Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani tarafından dile getirilmiş; ancak daha sonra unutulmuştu. Söz konusu çözüm şekline göre, yönetimde vali Kürt, vali yardımcısı Arap, il meclis başkanı ise Türkmen olacak. Ancak Türkmenler belediye başkanlığını da istiyor. Şu anda Kerkük’te vali ve belediye başkanı Kürt. Bunlar daha çok Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) yakın kişiler. Aynı şekilde asayiş komutanı Kürt, yardımcısı Türkmen, alay komutanı da yine Türkmen. Yalnız komutanlardan ziyade asker ve polisin önemli bir kısmının Kürt olması dengeleri altüst ediyor. Çünkü şehirde patlak verecek muhtemel bir kriz tabii olarak Kürtlerin lehine işleyecek.
Siyasi aktörler, Kerkük’ün geleceğini halkın inisiyatifine bırakmayı düşünmüyor. Son tahlilde Kerkük için ‘özel federe’, ‘özel statü’ ve ‘mevcut bir federe yapıya bağlanma’ şeklinde üç alternatif gündemde tutuluyor. Kürtler, Kerkük konusunda Irak Anayasası’ndaki 140. maddenin işletilmesini istiyor. Yani referanduma gidilmeli ve halk kendi tercihini ortaya koymalı. Bu durum daha çok ‘mevcut bir federeye yapıya bağlanma’ şıkkına zemin hazırlanması anlamına geliyor. Kürtler, Kerkük’te nüfus olarak çoğunlukta olduklarını ileri sürüyor.
Türkmenler, Kerkük için ‘özel federe’ statüsünü benimsiyor. Kerkük’ün bağımsız olması ve kendi kendini yönetmesinden yanalar. Bu durumda şehir yönetiminde yüzde 32’şerlik temsil konusu gündeme geliyor. Türkmenler, Kerkük’ün Bağdat’a bağlanmasını da makul karşılıyor. BM ve ABD bu durumu kabul ediyor ve Kerkük’ün özel bir meclisle yönetilmesini istiyor. Bunun için ABD, ilk etapta BM denetiminde bir uygulamaya hazır görünüyor. Buna ilk itiraz Kürtlerden geldi. Böyle bir sistemin şehri daha da büyük bir kaosa götüreceğini düşünüyorlar. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Temsilcisi Sefin Dizai, Kerkük için tek çıkar yolun 140’ıncı maddenin uygulanması olduğunu düşünüyor: “Kerkük sorunu daha fazla büyümeden çözülmeli. Bu konuda Türkiye de önemli rol oynayabilir. Başka güçler de devreye girebilir; ama Amerika çekilmeden sorun halledilmeli.” Türkmenlerin talep ettiği yönetim şekline sadece Kürtler karşı çıkmıyor. Türkiye de bu statüyü benimsemiyor. Türkiye, Kerkük için en ideal yönetim şeklinin ‘özel statü’ olduğunu düşünüyor. Bu Kerkük’ün özel bir yapıyla Bağdat’a bağlanması anlamına geliyor.
Bağdat ise şehrin kendisine bağlanmasını tercih ediyor. Irak Başbakanı Nuri el Maliki Kerkük ile ilgili şöyle diyordu: “Kerkük, federal hükûmete ait bir yer ve Kürt bölgesinin sınırları dışındadır. Burası için özel bir statü sağlanmalı.” Fakat Maliki, Irak’taki yerel seçimden sonra bu söylemini değiştirdi, Kerkük’ün direkt Bağdat’a bağlanması gerektiğini dile getirmeye başladı. Zira, yerel seçimde güçlü çıkan Maliki, yıl sonunda yapılacak genel seçimde de aynı başarıyı sağlayacağını düşünüyor. Malki’nin politikası tek yapılı bir devlet sistemi.
Geleceği giderek muğlaklaşan Kerkük konusunda Türkiye her zaman ana aktör olmak istiyor. Alınan bilgilere göre, Türkiye, meseleyi Kürt yönetimi ile görüşüyor. Türkiye şehrin tamamen Kürtlere bırakılmasına soğuk. Kürtler de Kerkük’ün geleceği için Türkiye’nin onaylamayacağı bir yönetimi -net bir şekilde dillendirmese de- istemiyor. Kürtler Türkiye’nin rızası alınmamış bir yapının her zaman sorun olabileceğini düşünüyor. Çünkü kentteki Türkmen gerçeğini iyi biliyorlar. Kürtler buradan çıkarılan petrolün Türkiye olmadan pazarlanamayacağını da iyi etüt etmiş. Kürtler, Kerkük rüyalarının kâbusa dönüşmesini istemiyor.
Kürtler, “Kudüs’ümüz” dediği Kerkük’ten kolay vazgeçmeyecekler. Dünya petrollerinin yüzde 7’sine sahip Kerkük, hem siyasi hem de ekonomik anlamda herkesin elde etmek istediği bir kent. Üstelik Kürtler burası için ‘tartışmalı bölge’ ifadesini kullanıyor. Elbette ki bu kavram sadece Kerkük için değil, Ninova, Tamim, Diyala, Hanagin gibi yerleşim yerleri için de geçerli. Buralarda Kürtlerle birlikte Araplar ve çoğunlukla Türkmenler yaşıyor. Ancak Kürt yönetimi, hem Kerkük’e yakınlaşmak hem de bölgede varlığını sürdürmek için buraya asker yerleştirmiş. Bu, Kerkük’ü ele geçirme ve onu federe bölgeye bağlama anlamına geliyor. Çünkü buralardaki askerî güç KDP’nin varlığını ortaya koyuyor. Zaten bu yerleşim yerleri muhtemelen Kerkük’e bağlanacak şekilde yönetilecek. Ancak Kürt birlikleri geçen ay şehre yakın üç noktadan uzaklaştırıldı. Diyala yakınlarındaki Celavla kasabasında 200 kişilik birlik bulunuyor. Kontrol tamamen Kürtlerin elinde. Bağdat Hükûmeti’nin sıkıştırması üzerine Kürt Peşmerge zorunlu olarak kasabanın dışına çekilmek zorunda kaldı. Diyala’yı ablukaya alan bölgede 4 bin kadar Kürt askeri, 34. Tugay bünyesinde bulunuyor. Bunlar şu anda Hanag şehrine çekilmiş durumda. Sadece askerler değil, KDP’ye bağlı asayiş ekipleri de bu konuda sıkı bir takibat içinde ve Kerkük’e kadar uzanan bir devriye gerçekleştiriyor. Peşmerge, aynı zamanda Erbil ve Süleymaniye yoluna az sayıda da olsa karakol açmış. Bu karakollar, bir anlamda 12. Tugay’a misilleme aracı olarak tutuluyor.
Hem Kerkük hem de civarındaki yerleşim yerlerinde Kürtlerle Araplar arasında gerilim giderek tırmanıyor. Araplar, Kürtlerin kendilerine işkence yaptığını ileri sürerken, Kürt yetkililer ise bunu yalanlıyor.
Tahminlere göre, Kerkük sınırları içinde çıkarılmayı bekleyen 10 milyon varillik petrol bulunuyor. Petrolün çıkarılıp işlenmesi, borularla sınır ötesine geçmesi çok önemli. Şu anda petrol boru hatlarının güvenliğini önemli ölçüde Peşmerge sağlıyor. Kürtler, Kerkük’ün yüzde 47’sinin zaten ‘doğal Kürdistan’ sınırları içinde olduğunu iddia ediyor. ‘Kerkük giderek Kudüsleşiyor’ yorumu yapılmaya başlandı. Çünkü herkes bu kenti idare edecek bir çözüm yolunun bulunamayacağını iddia ediyor.
Kaos sürerken ortalarda pek görünmeyen; ancak derinlerden Kerkük’le ilgilenen iki ülke de kulis faaliyeti yürütüyor. İran ve İsrail, ırkdaş veya mezhepdaşlarını ‘Kerkük cehennemi’nde yalnız bırakmayacak gibi. Zira Şiilerle birlikte Yahudiler de Kerkük’e dönmeye başlamış durumda. Alınan bilgiye göre, 3 bin kadar Yahudi şehre döndü. İsrail bu bahane ile Yahudiler üzerinden Kerkük meselesine dâhil olmanın yollarını arıyor. İran ise şehirde giderek siyasi bir güç hâline gelmeye başlamış. Kültürel faaliyetler adı altında mahallelere kadar nüfuz etmiş durumda Tahran. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecat, Kerkük adını geçen günlerde telaffuz ederek, şehrin Bağdat’a bağlanması gerektiğini, aksi hâlde sıkıntılar yaşanacağını söyledi. Bu sözler de mesaj olarak algılandı.
Siyasi belirsizlik, kaos ve korku, şehirde gündelik hayatı zorlaştırıyor, yatırımcıları engelliyor. Bu sebeple Erbil ve Süleymaniye’deki devasa inşaat alanlarını veya yeni yapıları Kerkük’te görmek imkânsız. Şehrin cadde ve sokakları çöpten geçilmiyor. Elektrik, su, altyapı ve kanalizasyon sistemi nerdeyse iflas etmiş durumda. Yeni yerleşimcilerin beraberinde getirdiği sorunlar ise sıkıntıları iki katına çıkarmış. İşsizlik had safhada. Kerkük’e ulaşan gıda malzemelerinin önemli kısmı Erbil ve Süleymaniye üzerinden Türkiye’den gidiyor. İran ve Suriye’den de gündelik ihtiyaç ürünleri ulaşıyor. BM, hâlâ gıda yardımı yapıyor. Kerkük’te esnafın çoğunluğu Türkmenlerden oluşuyor. Restoranlar Kürtlerin tekelinde. Ancak bu belirsizliğin daha uzun sürmesi hâlinde şehrin ‘açlık ve işsizliği kaldıramayacağı’ görüşü hâkim. Seyit Abbas, çarşı pazarda ceviz satarak geçimini sağlayan biri. Daha önce Irak ordusunda askermiş. Çoğunluk gibi o da Kerkük’ün geleceğini parlak görmüyor: “Şehirde sıkıntı giderek artıyor. Sefalet daha da artacak. Her şeyden önce güvenlik sorunu büyüyor. Artık insanlar birbirlerine şüphe ile bakıyor. Buraya acil yardım ve müdahale gerekiyor.”
IRAK ULUSAL ORDUSU İLE PEŞMERGE KARŞI KARŞIYA GELEBİLİR
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Başkanı İbrahim Kalın, Kerkük sorununda çözümün zor olacağını düşünüyor. Kalın’a göre, Kerkük’teki kaos, çatışma ihtimalini hep gündemde tutuyor.
–Mesud Barzani, “Amerika sorunu çözmeden Irak’tan çekilirse Kerkük’te bir iç savaş çıkar.” diyor. Bunu nasıl anlamak gerekir?
Barzani’nin böyle demesi bilinçli. Bunu hem bir tehdit olarak hem de Amerika’nın Irak’tan çekilmesiyle nasıl bir durumla karşılaşacaklarını iyi bildiği için söylüyor. Irak mahalli seçiminde Maliki gevşek federasyonu hedef alan kampanyalar yürüttü. Orada çok açık bir şekilde daha fazla özerklik taleplerine izin veremeyeceklerini ifade etti. Bu Kürtleri kızdırmış durumda. Diğer bir sebep petrol anlaşmaları. Kürtler, Irak merkezî yönetiminden habersiz petrol anlaşmalarına imza atamayacak. Peşmerge ordusunun, Irak Ulusal Ordusu’na dâhil edilme durumu var. Kerkük meselesi de bu etkenlerle birleşiyor. Bağdat’a bağlı özerk bir statü verilmesi konusu gündemde. Merkezciler yerel seçimi kazandı. Yıl sonunda yapılacak genel seçimlere kadar bu trend devam edecektir. Bu gelişmeler ve etkenler Barzani’nin planlarına ters. Barzani bu nedenle hamleler yapmaya çalışıyor.
–Nasıl bir hamle?
Amerika’dan birtakım yardımlar alabilirler. Amerikan askerlerinin bir kısmının Kürt bölgesine konuşlandırılması durumu var. Kürtler 2 yıldır ertelenen referandumun yapılması için yeniden bir süreç başlatabilir. Normalleşme süreci başladıktan sonra referandum öngörülüyordu. Ancak bu süreç işlemedi. Hâlâ Kerkük’te kim ne kadar yaşıyor konusu net değil. Şehirde bir keşmekeş ve kaos var. Bu durum Allah göstermesin bir çatışmaya da yol açar.
–Kerkük’te başlayacak iç çatışma Ortadoğu’yu kapsar mı?
Türkiye, Irak, Kürtler, İran var. Ama Ortadoğu’yu kapsamaz bu ateş. Maliki bölgesel çatışmaya dönüşecek adım atmaz. Çünkü bu durum Irak’ı tekrar dış güçlere açık hâle getirir. Bence Amerika Kerkük konusunda devreye girecektir. Şunu net görmek lazım; siyasi süreç Kürtlerin arzu ettiği şekilde gitmiyor. Kerkük’e Irak ordusunun gönderilmesi durumu da var. Bu olursa Irak Ulusal Ordusu ile Peşmerge arasında bir çatışma kaçınılmaz. Bunu da ancak Amerika önleyebilir, arada bir tampon oluşturarak. Kerkük’e idare ve sevki Amerika gerçekleştirebilir.
–Kerkük konusu, Amerikan ordusunun çekilme tarihini geciktirebilir mi?
Geride kalacak Amerikan askeri konusu daha net değil. 20 ya da 50 bin diye geçiyor. Bu da bir işgal demek. Diğer askerler Afganistan’a gönderilmeye başlandı zaten. Avrupa ve Amerika’nın Kürtler gönüllü olmazsa da zorunlu ikna yoluna gideceği ihtimali de var.
–Türkiye’nin Kerkük’ün Bağdat’a bağlanması dışında bir başka önerisi var mı?
Türkiye Irak’ın bütünlüğünden yana ve Kerkük’ün Bağdat’a bağlanmasını istiyor. Kerkük’e özel bir statü verilmesi zor. Burası bir şehir ve böyle bir model yok. Türkiye merkezî hükûmetin güçlendirilmesini istiyor. Bu tezini zayıflatacak hamle yapmaz. Erbil konusunda ihtiyatlı davranmasının sebeplerinden biri de budur. İran ise Şii tarafında yer alır.
Bir yanıt yazın