KOD ADI “MOR GABRİEL MANASTIRI”

Müyesser YILDIZ

Sayın Yonca Anzerlioğlu’nun, “Seyfo Mu? Beyth Nahrin Terör Örgütü Mü?” başlıklı yazısını okumuşsunuzdur. O yüzden, bu örgüt üzerinde durmayacağım. Ancak bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Şayet PKK-Barzani arasında, tam bir  mutabakat sağlayabilirlerse, istihbarat örgütlerinin bilgilerine göre, uzunca süredir Kandil’de eğitilen(!) bu örgüt devreye sokulacak. ASALA-PKK zincirinin devamı olarak!..

Evet “Ermeni ve Kürt” sorunlarımızdan sonra, “Süryani” sorunumuzu hazırlayıp, usul usul kapımızın önüne koyuyorlar. Kod adı, “Deyrelumur”, diğer adıyla “Mor Gabriel Manastırı”, merkez üssü ise Almanya. Oldukça hacimli olan bu konuyu, satır başları ile özetlemek istiyorum.

Görünürdeki olay şu; Mardin’deki Mor Gabriel Manastırı, komşu köylerin 100 hektarlık ormanlık arazisini, duvar çevirerek, işgal ettiği gerekçesiyle, muhtarlar tarafından mahkemeye verildi. Avrupa’dan çok sayıda Süryani ile İsveç’ten milletvekilleri, davayı izlemek üzere Türkiye’ye geldi. Önümüzdeki hafta da Claudia Roth başkanlığında bir grup Alman Parlamenter, “Türkiye’deki dini özgürlükler simgesi” olarak kabul edilen Manastır’da inceleme yapacak. Aslında meseleyi bizzat takip eden Almanya Başbakanı Angela Merkel. O’nu harekete geçiren de, güya Almanya’daki Süryani Federasyonu. Türkiye Büyükelçisi Eckart Cuntz, Merkel’in talimatı üzerine Midyat’a gitti, bir rapor hazırladı ve “Konuyu Alman halkının büyük bir ilgiyle takip ettiğini” söyledi. Cuntz, “Süryani meselesinin önümüzdeki günlerde Türkiye’nin başını ağrıtabileceğini” de duyurdu. Bu arada Avrupa’daki Süryaniler, 25 Ocak’ta Berlin’de bir protesto mitingi düzenleyerek, AB Komisyonu’nu harekete geçmeye çağırdı.

Meselenin aslına gelince; Yıllar önce Mardin ve etrafında incelemeler yapan BM görevlisi, koca bir rapor hazırladı. Peşinden AB İlerleme Raporlarında, “Pontus ve Süryani kültürünün” tanınması istendi. Avrupa Parlamentosu 2006’da, “Pontus ve Süryani soykırımlarının” tanınması kararı aldı. ABD de, Din Özgürlükleri Raporu ile “Süryani haklarının verilmesini” gündeme getirdi. Beraberinde Avrupa’da bir “Süryani diasporası” oluşturuldu. Birkaç örnek vermek gerekirse;

2001’de Brüksel’de, merkezi Hollanda’da olmak üzere bir Asuri-Keldani-Süryani Birliği (ACSU) kuruldu. ACSU Başkanı Fikri Aygur’un ilk talebi, “Lozan Barış Antlaşması’nın gözden geçirilip, kendileri açısından değiştirilmesi” oldu. Berlin’deki Süryani cemaatinin öncülüğünü de (Ermenilerin sözcülüğünü yapmakla tanınıyor ayrıca Alman Gizli Servisi’nin Kafkas Masası Şefi olduğu öne sürülüyor)Dr. Tessa Hoffmann yapıyor. Hoffmann, “Türkiye Devleti, Ermeni, Rum ve Süryani kurbanların kemikleri üzerine kurulmuştur” iftirasında bulundu.  Yine Berlin’deki, Avrupa Asuri Süryaniler Birliği, Süryani, Asuri ve Keldanileri, “Protesto gösterileri yapmaya, AİHM’e başvurmaya, Türkiye’den soykırımın tanınmasını istemeye ve Güneydoğu’da alt yapının oluşturulması için savaşmaya” davet etti.
Sayın Anzerlioğlu’nun anlattığı SEYFO adlı kuruluşun Başkanı Sabri Ataman ise, Nisan 2005’te, “soykırım” iftirasını tekrarlayıp, “Uluslararası hukuk ne diyorsa o olsun. Lahey Adalet Divanı, toprak diyorsa, toprak, tazminat diyorsa, tazminat…” sözleriyle, adeta meydan okudu.  İsveç’teki Süryani Federasyonu Başkanı Robert Halef de, “Yurtdışında yaşayan Süryaniler için Türkiye’de bir yerleşim birimi kurulması, burasının özerk bir yapıya kavuşturulması, Mardin, İstanbul ve Midyat’ta yaşayan Süryanilere dil ve din eğitimi hakkı tanınmasını” istedi.

Böyle bir dizi örgüt ve faaliyet var. En dikkat çekici olan, Süryani örgütlerinin, aynı zamanda, “Ermeni soykırım” iftirasının tanınması için çalışması, sadece Ermeniler ve Rumlar değil, birçok ülkede PKK’ya bağlı örgütlerle de ortak hareket etmesidir. Nitekim geçen yıl Süryani-PKK dayanışması, Türkiye’ye taşındı. Önce teröristbaşı Öcalan’ın talimatıyla kurulan Barış Meclis’i, Mor Gabriel Manastırı için imza kampanyası açtı. Ardından DTP Eş Başkanı Ahmet Türk, Midyat’taki Süryani Kültür Derneği ile manastırı ziyaret edip, “Belki bu zenginliklerin katledilmesinde bizim de, Kürtlerin de parmağımız var”diyerek, Süryani ve Ermenilerden “özür” diledi.

Bu da Tarihi Bir Proje

Evet, “Süryani sorunu” da Sevr’den beri, birilerinin gündeminde ve “Büyük Ermenistan” ile “Pan-Turan, Pan-İslam” korkusuna karşı geliştirilen projelerinin tamamlayıcısı. Sevr’de, Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ın daha geçen hafta tekrarladığı, “Büyük Ermenistan”ın bir ayağının Çukurova’ya uzatılması hedefleniyor, ancak bölgede yeterince Ermeni nüfus olmadığı için Süryanilerin tampon olarak kullanılması planlanıyordu. Süryani meselesi Lozan’da da önümüze kondu. Azınlıklarla ilgili alt komisyonun bir oturumunun başlığı, “Ermeni, Asuri, Keldani heyetlerinin dinlenmesi” idi. Türk heyetinden Dr. Rıza Nur, bunu görünce, “Ermeniler Lozan’a dolmuş, Ermeni yurdu diye paçaları sıvamış, çalışıyorlar. Ben yalnız Ermeni görmüştüm. Şimdi bir de hiç bilmediğimiz ve aklımıza gelmeyen Asuri, Geldaniler varmış. Hayret, alıklaştım. Demek bize oyun ediyorlar” der. Ve, “Biz devletlerle müzakereye geldi, Ermeni, Asuri devlet değil ki…” sözleriyle, oturuma katılmayacağımızı bildirir. Ancak komisyon, söylenenleri kayda geçirmese de, bu heyetleri dinler. Ana heyetler toplandığında ise bizzat Lord Curzon, Asuri-Keldaniler için, “dilleri, okulları, görenekleri ve dinleri konusunda tam garanti” ister.

Meselenin, Türkiye üzerindeki hazırlıklarla paralel yürütülen bir de Irak boyutu var ki, bu başlı başına bir yazı konusu olacak nitelikte. Ama şu kadarını belirteyim, Uluslararası Süryani Kongresi, “Federal Irak Devleti bünyesinde, Musul’da bağımsız bir Süryani-Hıristiyan otonomisi” kurulması peşinde. Yani, Musul’u istiyorlar.

Doğu sınırımızda Ermeni, Güneydoğu’da Kürt, Güney’de Süryani “sorunları”…Ne tesadüf değil mi?!..


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir