GÜL, RUSYA’YA NEDEN GİTTİ?

Rusya.ru

Türk basınının bir konudaki istikrarına dikkat çekmek gerekiyor. Basın, AKP ile ne kadar büyük karşıtlık içinde olursa olsun, AKP’nin dış siyaset hamlelerini övmekten geri kalmıyor.

Türk basınının bu tutumunu, Abdullah Gül’ün Rusya ziyaretinde de görmek mümkün oldu. Ziyaretin Rusya’da büyük ilgiyle karşılandığı, Türkiye ile Rusya arasında yeni işbirliği kapıları açtığı vurgulanıyor; 14 Şubat tarihli Milliyet gazetesi, Türkiye ile Rusya’nın ´güçlü ortak´ oldukları müjdesini veriyordu.

Ziyaretin Rus kamu kanaatinde büyük yer ettiği yorumları, kuşkusuz abartılıdır. Rus basınında önemli sayılabilecek tek etkinliği, tanınmış gazetelerden Izvestiya gerçekleştirdi ve ziyaretle ilgili bir özel sayı yayımladı. Yalnız, Rus oligarklardan Potanin’e bağlı Izvestiya da, Türkiye’den Zaman gazetesinin teklifi ve ortaklığıyla yayınladığı bu özel sayı dışında, ziyareti öne çıkarmadı. Bunun dışında, Amerikan yanlısı Kommersant’tan başlayarak, Pravda, Vremya Novostei, Nezavisimaya Gazeta gibi anadamar gazeteler, görüşmeleri haber olarak yansıtmakla yetindiler.

Gürbüzleşen Rusya Siyasası ile Çürüyen Türkiye Siyasası

Aslında, Rusya’nın, Türkiye’ye özel bir önem atfetmesi de bu koşullar altında mümkün görünmüyor. Rusya, Ağustos savaşından beri, Renkli Darbeler’le açığa çıkmış olan Amerikan-İsrail hamlesine doğrudan karşıt bir program oluşturmuş durumda; programda Türkiye’nin yeri ise ancak ikincil kalıyor.

Rusya’nın siyasetinde bugün birincil konumu, Ermenistan işgal ediyor; Rusya, Amerikan-İsrail çizgisine çekilmeye çalışılan bu tarihsel müttefikini yitirmek istemiyor (İsrail’in Ermenistan açılımı için: Barış Zeren, Ermenistan, İsrail Çizgisine Nasıl Çekiliyor?, Oda TV, 2 Ocak 2009). Bu bağlamda, Türkiye’nin Ermenistan açılımı, Rusya’yı tam da İsrail açılımıyla denk düştüğü için ve ancak o ölçüde tedirgin ediyordu. Ne de olsa, aslında Türkiye’nin uluslararası telkinlerle yürüyen Ermenistan açılımı, özellikle Karabağ sorununda arabuluculuk arayışları, iki taraftan da kabul görmemişti. Ermeniler bir yana, Azeriler’in tanınmış siyaset uzmanlarından Oktay Sadıhzade, ‘Türkler’in Azerbaycan’ı tutumundan vazgeçirme araçları ve yetenekleri yoktur,’ diyerek, Azeri kamu kanaatinde Türkiye’ye olan yaygın güvensizliği yansıtıyordu. ).

Rusya’nın, Ermenistan’ı yitirmeme mücadelesinde üstün taraf olduğunu kaydetmek gereklidir. Birincisi, Rusya’nın Ermenistan’la geleneksel bağları bulunuyor; Sarksyan yönetimi, her ne kadar İsrail’le yakınlaşma adına tarihsel adımlar atmışsa da, hâlâ Rusya’ya bağlı kalmakla yükümlüdür. İkincisi, İsrail, her türlü diplomasisini dolaylı yollarla, ‘aracılarla’ ya da ‘arabulucularla’ yürütmek durumunda olduğundan, kararlı bir karşı diplomasiye etkin yanıt üretememektedir. Üçüncüsü, Amerika-İsrail çizgisi hem yıkıcı ekonomik krizle, hem de Bush-sonrası dış siyaseti belirleyememe bunalımıyla sakatlanmış durumdadır; buna karşın Rusya, ana kaynaklarını sıkı devlet koruması altında bulundurduğu için ekonomik krizden daha az etkilendiği gibi, Medvedev yönetimiyle bir siyasal netlik de sergilemektedir.

Rusya’nın iki milyar dolar yardım karşılığında Kırgızistan’dan Amerika’yı kovması bu üstünlüğün göstergesi oluyor. Dahası, Bağımsız Devletler Topluluğu Ortak Savunma Paktı yöneticisi Nikolay Bordyuja’nın ilan ettiği üzere, şimdi de Ermenistan’ın savunma sanayiine sekiz yüz milyon dolarlık yardımı ve bu ülkeyle ortak füze anlaşması gündemdedir. Gül’ün ziyaret ettiği Rusya, budur.

Öyleyse, bir yanda izleyeceği yolu netleştirmiş, hedeflerini gerçekleştirecek kaynakları ve tarihsel ilişkileri olan bir ülke, Rusya var; öbür yanda ise, tarihsel siyasetini terk edip Azerbaycan yanlılığından ‘arabuluculuğa’ çekilen, ama iki tarafın da güvenini kazanamayarak ortada kalan, ekonomisi çöküşte bir Türkiye var. Bunlardan birincisinin, ikincisini ‘eşit güç’ sayarak kendi diplomasisine ortak etmesi, ancak ve ancak gerçeklikle bağı kopmuş Türk basınının hayal dünyasında mümkündür.

Bunu, Rusya ziyareti kapsamında Gül’ün Tataristan yöneticileriyle görüşmesi vakasından daha iyi ne anlatabilir? İsmet Berkan’ın 14 Şubat tarihli Radikal’de sevinçle yazdığına göre, Türk tarafının bir talebi yokken, Rus Devlet Başkanı Medvedev, Abdullah Gül’ü Kazan’da Tataristan yöneticileriyle buluşturmuştur. Gerçekten de tarihte bir ilktir. Rusya, on dokuzuncu yüzyılda Kafkasya’yı fethinden bu yana, bırakalım güçlü zamanlarımızı, en zayıf dönemlerimizde bile, Osmanlı ve Türkiye’yi Tatarlar’dan ayrı tutmaya aşırı özen göstermiş, bunu bir doktrin bellemişti. İlk kez böyle bir durumla karşı karşıyayız ve Rusya açısından Türkiye’nin ne denli ‘zararsız’ görülmeye başladığına işaret olarak anlamak kaçınılmazdır.

Demek, ABD-İsrail’in peşinde Abdullah Gül’ün Ermenistan açılımı, Türkiye’yi ortada bırakmakla kalmayıp iğdiş etmiş durumdadır; on dokuzuncu yüzyılda Çar I. Nikola’nın gözünde ‘hasta adamdık’, yirmi birinci yüzyılda Medvedev’in gözünde ‘hasiy adamız’; Türk basını sayesinde bunu anlama yeteneğimiz de körelmiştir.

Türk Sermayesi: Siyasette Yenik, Ekonomide Umutlu

Rusya, bu önemsiz ziyaretten memnun ayrıldı. Kendisinden ticari ilişkiler dileyen bir ülkeyle oldukça kazançlı bir ticaret anlaşması yapmış, sonuç bildirgesine ‘bölge meselelerine bölge-dışı güçler müdahil olmamalıdır,’ ibaresini koyarak Amerika’ya meydan okumuş, Türkler’in Cumhurbaşkanı makamındaki kişiyi Tataristan yöneticileriyle buluşturarak özgüvenini sergileme fırsatı bulmuş oldu.

Medvedev, mütebessim halde yanında duran Abdullah Gül’ü göstererek, Obama’ya göz kırpmıştır. Obama’nın 16 Şubat’ta, aniden ve telaşla Türkiye’nin ABD için önemini vurgulaması, Rusya’nın bu diplomatik tacizinin etkili olduğunu gösteriyor. İç ve dış basında okuduğumuz, ‘Türkiye Rusya yörüngesine giriyor,’ yollu abartılı yorumlar, Beyaz Saray ve Tel Aviv’deki bir siyasal bunalımın kamu kanaatindeki uzantısıdır. Türkiye’yi yöneten kadroların ABD yörüngesinden sapacak cürete sahip olmadıklarını unutmak, böyle bunalımlı bir diplomasiye yakışıyor.

Rusya, bir dolu taleple kendisini ziyaret eden Abdullah Gül’ün sırtını sıvazladı; siyaseti iflas eden Türk sermayesini bölge pazarından dışlamayacağı izlenimini verdi. Türk siyaseti tüm kişiliğini yitirirken – Türk-Rus İş Konseyi Başkanı Cem Kozlu’nun ‘ziyaretin olumlu etkilerinin önümüzdeki günlerde daha iyi görüleceği’ yollu heyecanlı aktarımlarından anlaşıldığı üzere – Türk sermayesi umutlu ayrıldı.

Türk basınının memnuniyetinden gerçekliği değil, bu umudu okuyorduk.

Rusya.ru - abdullah gul

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir