BASIN BİLDİRİSİ
– Avrupa Toplulukları Adalet Divanı Siyası Baskılara Boyun Eğmedi ve Hukukun Üstünlüğünü Ortaya Koydu!
– ATAD Lüksemburg’da Hakimlerin Var Olduğunu Gösterdi ve AB’ye Vizesiz Giriş Hakkımızın Önünü Açtı!
– Siyasetin Hukuka Baskısı Geri Tepti. ATAD Hukukun Üstünlüğü Karşıtlarına DUR Dedi!
– ATAD 29 Yıllık Vizeyi Kaldırdı ve 1980’den Beri Atlatılan ve Kandırılan Türkiye Artık Derin Nefes Alabilir
– 29 Yıldır Gasp edilen Hakka Hukuk Dur Dedi ve Alınan Vize Paraları Ne Olacak?
– ATAD Avrupa’da Estirilmek İstenen Hukuki Güvencesizliğe Adaletin Kılıcıyla Dur Dedi
Değerli Arkadaşlar,
20 Eylül 1990 tarihinde Avrupa Türklerine ‘Birlik Yurttaşlığı’ yolunu açan ve AB nezdinde unutulan haklarımızı ortaya çıkaran ilk karar, Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nca (ATAD) verilmiştir. Hukuk tarihine Sevince Kararı olarak geçen bu tarihi adım o zaman ne görsel, ne de yazılı basınca algılanmıştır. Bu konuda yaptığımız ciddi bir çalışmayı basınımız yayınlama lüzumunu ilk 5 ay görmemiş, deyim yerindeyse bu tarihi olaya burun kıvırıp geçmiştir.
Aradan tam 19 yıl geçti. Köprünün altından çok sular aktı. Bu arada AB üye ülkelerinin en son ve en yüksek yargı mercii olan ATAD toplam 48 karar verdi. Bugün vermiş olduğu 49.uncu karar ile vizesiz Avrupa vizyonumuzun gerçekleştirilmesini ve Avrupa’da hukukun üstünlüğünü sağladı. Avrupa hukuk tarihinin en uzun ve en çetin davalarından olan Mehmet Soysal ve Arkadaşları Kararı, 1995 yılında başladı. Almanya, Avusturya, Hollanda ve İngiltere’de konuya dönük ulusal düzeyde 100’e yakın dava açıldı. Bu davaların 4’ü merkezi Lüksemburg’da bulunan ATAD’a yansıdı. Ekte bu konudaki bilgi bültenimizle sizinle Türkiye’nin Avrupa yolunu açan ve vizeyi kaldıran bu davanın sadece arka planı değil aynı zamanda ne getirdiğini ve ne götürdüğünü paylaşmak istiyorum.
İlgiyle okuyacağınız ve eleştirisel görüşlerinizi bizimle paylaşacağınız ümidiyle.
ATAD KARARLARI: ‘ÖNCESİ VE SONRASI’
19 Şubat 2009’da ATAD tarafından verilen tarihi kararın Türkiye’nin geleceği ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği üzerine etkisi büyük olacaktır. Verilen karar sonrası Türkiye’ye muhtemel etkileri somutlaştırmak gerekirse, konunun ilk etapta Avrupa Toplulukları Adalet Divanı’nın verdiği 20 Eylül 2007 tarihli Mehmet Darı ve Veli Tüm kararından sonraki gelişmeler ele alınarak incelenmesi yerinde olacaktır. Ancak ilk etapta ATAD tarafından Türk vatandaşları hakkında verilen kararları inceleyecek olursak şu şekilde bir sınıflandırma yapabilmemiz mümkündür.
ATAD’IN TÜRK VATANDAŞLARI İLE İLGİLİ VERMİŞ OLDUĞU KARARLAR
1- Oturum ve serbest dolaşım hakkına ilişkin kararlar
• Demirel (30.09.1987 gün ve C-12/86 sayılı karar)
• Sevince (20.09.1990 gün ve C-192/89 sayılı karar)
• Kuş (16.12.1992 gün ve C-237/91 sayılı karar)
• Tetik (23.012.1997 gün ve C-171/95 sayılı karar)
• Kadıman (17.01.1997 gün ve C-351/95 sayılı karar)
• Eker (29.05.1997 gün ve C-386/95 sayılı karar)
• Kol (05.06.1997 gün ve C-285/95 sayılı karar)
• Ertanır (30.09.1997 gün ve C-98/96 sayılı karar)
• Günaydın (30.09.1997 gün ve c-36/96 sayılı karar)
• Akman (19.11.1998 gün ve C-210/97 sayılı karar)
• Birden (26.11.1998 gün ve C-1/97 sayılı karar)
• Ergat (16.03.2000 gün ve C-329/97 sayılı karar)
• Eyüp (22.06.2000 gün ve C-65/98 sayılı karar)
• Kurz (19.11.2002 gün ve C-188/00 sayılı karar)
• Ayaz (30.09.2004 gün ve C-275/02 sayılı karar)
• Sedef (10.01.2006 gün ve C-230/03 sayılı karar)
• Torun (16.02.2006 gün ve C-5025/04 sayılı karar)
• Güzeli (26.10.2006 gün ve C-4/5 sayılı karar)
2- Hizmetin serbest dolaşımı ve yerleşim serbestisi ile ilgili kararlar
• Savaş (11.05.2000 gün ve C-37/98 sayılı karar)
• Abatay/Şahin (21.10.2003 gün ve C-317/01 sayılı karar)
• Tüm ve Darı (20.09.2007 gün ve C-16/05 sayılı karar)
3- Türk vatandaşlarının aile üyelerinin sosyal haklarda eşit işleme
tabi tutulmalarına ilişkin kararlar
• Taflan/Mert (10.09.1996 gün ve C-277/94 sayılı karar)
• Sürül (04.05.1999 gün ve C-262/96 sayılı karar)
• Öztürk (28.04.2004 gün ve C-373/02 sayılı karar)
• Gürol (07.07.2005 gün ve C-374/03 sayılı karar)
4- Türk vatandaşlarının sınır dışı edilmelerinin sınırlanması
ile ilgili kararlar
• Nazlı (10.02.2000 gün ve C-340/97 sayılı karar)
• Çetinkaya (11.11.2004 gün ve C-467/02 sayılı karar)
• Aydınlı (07.07.2005 gün ve C-373/03 sayılı karar)
• Ünal/Dörr (02.06.2005 gün ve C-136/03 sayılı karar)
• Doğan (07.07.2005 gün ve C-383/03 sayılı karar)
• Derin (18.07.2007 gün ve C-325/05 sayılı karar)
• Polat (04.10.2007 gün ve C-349/06 sayılı karar)
Bu anlamda bugüne kadar çıkartılan sonuçları ve bu sonuçlara gelen değişik tepkileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
1. AB’nin yüksek yargı mercii ATAD dördüncü kez Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan işverenlerin ve serbest meslek sahiplerinin haklarının “1973 yılından başlayarak geriye doğru kötüleştirilemeyeceği” normunu bir kez teyit etmiştir.
2. Hali hazırda bir A(E)T/AB üyesi ülkede “çalışmakta olan Türk işçilerinin 1976 tarihinden ve onların aile bireylerinin haklarının da 1980 tarihinden başlayarak geriye doğru kötüleştirilemeyeceği” dördüncü kez teyit edilmektedir.
3. 2000 tarihli Abdülnasir Savaş, 2003 tarihli Abatay/Şahin ve son olarak da 2007 tarihli Tüm ve Darı ve bugün verilen Soysal Kararı ile, 1 Ocak 1973 tarihinde yürürlüğe giren ve Türkiye A(E)T İlişkilerini belirleyen iki temel antlaşmadan biri olan Katma Protokol’un 41/1. maddesi doğrudan geçerlidir (unmittelbar anwendbar) ve önkoşulsuz uygulanmak zorundadır. Bu yolla da ulusal yasaların üstünde olup, onlarla çatıştığında onları ikame etmektedir.
4. Bu uluslarüstü hukuk normu, 1 Ocak 1973 tarihinden itibaren A(E)T/AB üye ülkelerinin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan işadamı, gazeteci, sporcu, sergi açmak ve konferans vermek için seyahat edenler ve serbest meslek sahibi kişilere (yani hem Türkiye’de hem de AB üye ülkelerinde yaşayan insanlara dönük) yeni kısıtlamalar getirmelerini yasaklamaktadır.
5. Yukarıda sayılan meslek gruplarının yanı sıra, Almanya’ya veya diğer bir AB üye ülkesine hizmet sunmak için giden (Dienstleistungserbringer) Türklere 1 Ocak 1973 tarihli yasalar uygulanır. Bu arada yasada pozitif bir değişiklik yapılmışsa onun dikkate alınması zorunluluğu vardır. Bunun anlamı Almanya’ya veya bir diğer AB üye ülkesine hizmet sunmak için giden (Dienstleistungserbringer) Türkler’in ve tır şoförlerinin Almanya’ya vizesiz seyahat hakkı (visumfrei nach Deutschland einreisen) ve bu ülkede üç aya kadar kalma hakları vardır.
6. A(E)T/AB üye ülkelerinin üçüncü ülkelere dönük uyguladıkları vizeyi düzenleyen AT Tüzüğü’nün 4. maddesine göre bu durum uygulamada sorun çıkarmayacaktır. Söz konusu tüzük, uluslararası anlaşmalar çerçevesinde bu gibi istisnalara olanak sunmaktadır.
7. Schengen vizesiyle seyahat edecek Türklere bu vize başka bir üye ülke için verilmiş olsa bile bu vizeye dayanarak diğer üye ülkelere gidebilecek ve toplam iki ayı aşmamak koşuluyla orada da kalabileceklerdir. Bundan dolayı suç işlemiş sayılamazlar ve kendilerine para cezası kesilemez.
8. Son 28 yıldır Türklerden alınan vize ücretleri hukuki değildir. Sadece geçtiğimiz yıl alınan vize ücreti tutarı 12 milyon Avro’nun üstünde olmuştur. Bu paralar iade edilmelidir. Bazı kurumların yaptığı vize tüccarlığı bir suçtur ve bu kurumlar bu uygulamadan hemen vazgeçmelidirler.
9. Almanya’da veya bir başka AB üye ülkesinde merkezi olan bir TIR firmasında “sınırötesi çalışan Türk tır şoförleri” eskiden olduğu gibi tekrar “çalışma izninden muaf” (Arbeitserlaubnisfreie Beschäftigung) olarak çalışırlar.
Bu çalışmaların ışığı altında ve AB üye ülkelerinin en son yargı mercii olan ATAD’ın verdiği son karar olan Sosyal Davası dikkate alınarak, aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:
1. Uluslarüstü anlaşma hükümleri, uluslararası anlaşma hükümlerinden farklı olarak önceliklilik ve doğrudan etkililik özellikleriyle ayırt edilirler. Avrupa Birliği’nin Türkiye ile imzaladığı birincil ve ikincil hukuk metinlerinde genel olarak söz konusu maddelerin içeriği “açık ve sarih ise” onlar için de bu temel ilke geçerlidir.
2. Hizmet sektöründeki Türk firmaları ve onların çalıştırdıkları personelin bir AB üye ülkesinde yerleşme ve ticari faaliyette bulunmaları durumunda, A(E)T/AB üye ülkelerince bu faaliyetlerini etkileyecek sınırlamalar getirilemez. Kendilerine, üye ülke vatandaşlarına yapılan muameleden farklı bir muamele yapılamaz. (Muamele eşitliği)
3. A(E)T/AB üye ülkeleri ulusal yabancılar ile ilgili yasalarında değişiklik yaparlarken, mevcut hakları geriye götürecek değişiklikleri Türk firmaları ve onların personeli için uygulayamazlar.
4. 1973 yılından sonra çıkardıkları ulusal yasalar ve hukuki düzenlemeler A(E)T/AB Ortaklık Hukuku’na ters düşmekteyse, bu yasa ve düzenlemelerin uygulanmasında Türk firmalarının muaf tutulacağına metinlerinde dikkat çekmek zorundadırlar.
5. Haklarda Kısıtlama Yasağı çerçevesinde, 1980 tarihinden itibaren Türk işverenlerine karşı uygulanmakta olan vize yasağı tekrar gözden geçirilmek ve kaldırılmak zorundadır. Ayrıca, Türkiye’de bulunan işverenlerin de Avrupa Toplulukları Adalet Divanı nezdinde dava açma haklarının olduğu mahkemece daha önceki kararlarla tespit edilmiş durumdadır.
PEKİ NE YAPILMALIDIR?
1973’den günümüze kadar, Türkiye’nin AB üyesi ülkelerle yaptığı ikili ve çok taraflı uluslararası antlaşmaların tek tek incelenerek; bunlarda 1973 yılı baz alınmak suretiyle Türk vatandaşları açısından geriye doğru kötüleştirme olup olmadığı tespit edilmeli ve kötüleştirmenin olduğu maddelerin yürürlükten kaldırılması için hukuki yollara işlerlik kazandırılmalıdır.
1. 1973’den günümüze kadar, AB üyesi ülkelerin kendi ulusal mevzuatlarında yaptıkları değişiklikler araştırılarak, bunların Türkiye’deki ve AB üye ülkelerindeki işverenlerimizin konumlarında (örneğin; ticari faaliyetlerini zorlaştırıcı düzenlemeler, çalışanlarının yerleşme hakları) kötüye götürücü düzenlemeler içerip içermediği tespit edilmelidir.
2. 1980’den günümüze kadar, AB üyesi ülkelerin kendi ulusal mevzuatlarında yaptıkları değişiklikler araştırılarak, bunların genel olarak Avrupa’da yaşayan Türk vatandaşlarının konumlarını 1973 tarihine nazaran daha kötüye götürücü düzenlemeler içerip içermediği tespit edilmelidir.
3. Bu çalışmaların yapılabilmesi amacıyla, Türkiye ve Avrupa’dan uzmanların dahil olduğu bir çalışma grubu oluşturulmalı ve bu grubun çalışmaları sonucunda ortaya çıkacak sonuçlar mahkemelerde delil olabilecek şekilde tanzim edilmelidir. Ayrıca bu gibi somut yasalara dönük çalışmaları yapan öğrenci, araştırmacı ve akademisyenler de teşvik edilerek, gereken kaynaklar sağlanmalıdır.
4. Bu çalışmalarla ortaya çıkacak sonuçlar kamuoyu ile paylaşılmalı, özellikle Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız Türkiye’deki işverenler ve serbest meslek sahipleri konuyla ilgili olarak bilgilendirilmelidir.
5. Bu çalışmalar neticesinde, vatandaşlarımızın haklarını temin bakımından dava açmaları teşvik edilmeli, bu konuda lojistik ve teknik destek kendilerine sağlanmalı, söz konusu davalar koordine edilmelidir. Bu davalar açılırken konulara verilecek ağırlığın tespiti bakımından, davaların stratejik öneme sahip davalar ve sıradan davalar şeklinde tasnifi uygun olacaktır.
6. Stratejik davalar özellikle takip edilmeli ve konuyu açıklığa kavuşturmak için bilimsel toplantılar düzenlenmeli, bilirkişi raporları yazdırılmalı ve hukuk dergilerinde bunların yayınlanması sağlanmalıdır.
ELDE EDİLENLER
Ekonomik açıdan: Bu tür girişimler Türk işverenlerinin AB ülkeleri ile yaptıkları ticarette önlerini açtı ve ilişkileri kolaylaştırdı. Bununla birlikte, Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımızın yaşadığı sahipsizlik duygusunun önüne geçildi.
Türkiye–AB ilişkileri açısından: Bu tür girişimler, Türkiye’nin sadece adaylık süreci değil, ayrıca AB’ye üyeliği gerçekleştikten sonra da yararlanabileceği önemli bir çalışma olması ve AB sistemi içinde var olmanın gereğini yerine getirmesi bakımdan ciddi bir pratik niteliği taşımaktadır. AB ile olan ilişkilerimizi daha sıkı hale geliştirilerek hukuki bir temele oturtulmuş ve sağlamlaştırılmıştır. Ayrıca, AB ülkelerinin uygulamalarının bu alanda yarattığı hukuki güvencesizlik de sona erdirilmiştir. Bu yolla da Avrupa’da Hukukun Üstünlüğü Prensibi’ne önemli bir katkı sağlanmıştır.
Avrupa’da yaşayan vatandaşlarımız açısından: Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımıza sahip çıkarak, güçlü ve hümanist bir ülke konumunu sağlamlaştırdık. Bu vatandaşlarımızın, bulundukları ülkelerdeki konumlarını güçlenmiştir ve AB vatandaşlarına yakın bir konuma kavuşmuşlardır. Bu durum, ülkemizin o ülkelerle olan ilişkileri bakımından stratejik bir fonksiyon görevi görecektir. Bu yöntemle kendilerine İspanyollar, Yunanlılar, Portekizliler örneğinde olduğu gibi, çoklu vatandaşlık yolu açılabilir (Ülkemizin vatandaşı olarak kalma, Birlik Yurttaşı olma, bulundukları ülkenin vatandaşı olma). Bu yolla 5 milyon Türk, AB üye ülkelerinde seçmen olma hakkını kazanabilirler.
Diplomatik açıdan: Bu tarz bir çalışma Türkiye’nin yaptığı antlaşmalara sahip çıktığını göstermesi bakımından önemli ve kaçınılmazdır. Bu çalışmalar devletimizin yaptığı antlaşmaları niye yaptığının bilincinde olduğunu ve bu antlaşmalardaki lehine olan hükümlerin sonuna kadar takipçisi olacağını göstermesi bakımından önemli olacaktır.
Sonuç olarak: Uluslar-üstü/supranasyonal antlaşma hükümleri, uluslararası antlaşma hükümlerinden farklı olarak önceliklilik ve doğrudan etkililik özellikleriyle ayırt edilirler. Bu çalışma, ATAD tarafından verilmiş olan son 4 davanın ışığında kurgulanmıştır. Aynı şekilde A(E)T/AB-Türkiye ilişkileri ve bu ilişkilerin oluşturduğu normatif yapı aynı özellikleri taşımaktadır. Bir başka deyimle, antlaşmanın özünde yatan önceliklilik ve doğrudan etkililik özelliklerine rağmen A(E)T/AB üye ülkeleri bu hükümlerin hayata geçirilmesini, değişen siyasi olay ve koşullara bağlı kılmayı tercih etmeleri, ciddi bir yara almış ve ağır bir darbe yemiştir. Bunun bir sonucu olarak da ülkemiz vatandaşlarının Avrupa Birliği üyesi ülkelerle gerçekleştirdikleri hizmet ticaretinde haksız engeller çıkartmaktadırlar ve buna bağlı olarak da haksız rekabet yapılmaktadır. Artık Soysal Davası’ndan sonra, bu gibi uygulamalara dur deme zamanı gelmiştir, gerekirse bu gibi uygulamaları yapan üye ülkelere dava açılması kaçınılmazdır. Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin bugüne kadar uyguladıkları temel politika, ATAD tarafından adaletin kılıcı ile ortadan kaldırılmıştır.