Avrupa Parlamentosu seçimlerinin 6 Haziranda yapılacağı neredeyse kesinleşti.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında temsiliyetin belli oranlarda müşterek olacağına dair bir koşul olmasına ve AB’nin de 6 sandalyelik temsiliyetin 4 Rum, 2 Türk şeklinde olacağına dair yıllar öncesine giden kuralına rağmen, yıllardır Rumlar önce AKPM’deki 2 sandalyelerimizi işgal ettiler sonra da 1 Mayıs 2004 tarihinde de Avrupa Birliğine girince Avrupa Parlamentosundaki sandalyelerimizi de hakları olmadığı halde gasp ettiler.
Hala daha da gasp etmeye devam ediyorlar.
Bize ait sandalyelerde yıllardır sıkı sıkıya oturuyorlar ve sandalyelerimizi de bize vermemek için elden gelen her yolu deniyorlar.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, içinde benim de ismimin yer aldığı yaklaşık 100,000 Kıbrıslı Türk’ün ismini sınır kapılarına asarak oy kullanabileceklerini ve Avrupa Parlamentosu Milletvekilliği seçimlerinde aday olabileceklerini söylüyor ama bunun gerçekleşmemesi için de uzun arayışlardan sonra dâhiyane denilebilecek küçücük bir de koşul yaratmışlar.
Bu küçücük ve önemsiz koşul da, oy verecek veya adaylığını koyacak olan Kıbrıslı Türklerin Rum kesiminde ikamet etmesi.
Bu tabii gerçekte, Rum’un Türkler aday olmasın diye uydurduğu yapay ve AB’de benzeri olmayan bir kural.
Ne kadar geçerli olduğu da tartışma kaldırır.
Konuya Cumhurbaşkanlığının itiraz etmesi ve AB’nin sorunu çözebilecek ve bu konuda karar verebilecek ilgili birimlerine resmen taşıması gerekmekte.
Seçmen veya aday Rum ise, nerede ikamet ettiği çok önemli değil. Ama Kıbrıslı Türk ise illaki Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin borusunun öttüğü topraklarda ikamet etmesi gerekmekte.
Rum İçişleri Bakanı Neoklis Silikiotis önceki gün Rum Meclisi İçişleri Komitesi’nden, yurt dışında sandıkların kurulması ve seçimlere ilişkin diğer dört yasa değişikliğini bir an önce onaylamaları talebinde bulundu. Arkasından da “Hak sahibi AB vatandaşları”nın seçmen kütüklerine kayıtlarını kolaylaştıracak bir yasa önerisi hazırladı ve onu da Rum Bakanlar Kurulu’na sundu.
Sunulan tasarıya göre yurt dışında, başta Yunanistan ve İngiltere olmak üzere, ABD, Rusya, Avustralya, Kanada, Fransa, Lübnan, Katar, Dubai gibi toplamı 30’u bulan çeşitli ülkelerde kurulacak sandıklarda Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti vatandaşları Kıbrıs’ta ikamet etmemelerine rağmen oy kullanabilecekler.
Onların nerede ikamet ettikleri veya Kıbrıs’ta yaşayıp yaşamadıkları çok önemli değil. Yeter ki Rum olsunlar. Yaşadıkları ülkede sandıklar açılır ve oyları kabul edilir. Ama iş Kıbrıslı Türklerin oy kullanmasına gelince, illaki Rum tarafında ikamet etmeleri birinci koşul olur.
Ne gerekçe ve ne ayırım ama. Tam da Rum kafasına uygun.
Hani Kıbrıslı Türklerin politik eşitliği.
Nerede vatandaşların eşit olduğu.
Hristofyas, Cumhurbaşkanı Talat ile yaptığı müzakerelerde vatandaşlık haklarından ve siyasi eşitlikten bahsederken ağzı doluyor ama iş uygulamaya gelince Kıbrıslı Türkleri aniden ikinci sınıf vatandaş konumuna veya adada yaşayan Maronitler, Latinler ve Ermeniler gibi azınlık sınıfına dahil ediyor.
İnsan haklarına saygılı, “Adaleti” AB’nin kuruluş ilkesinin temeli sayan Avrupa Birliği ne vakit Rumların bu tür tek yanlı ve Kıbrıslı Türkleri dışlayıcı yöntemlerine dur diyecek veya müdahale edecek, gerçekten çok merak ediyorum.
Sonra da bize soruyorlar niye AB’ye karşıyız diye.
Niye olmayalım ki.
AB bu güne kadar haklarımızı mı savundu, yoksa anavatan Türkiye gibi bize gerçek bir hami ve haklarımızı sonuna kadar savunan bir garantör mü oldu.
1974 öncesi, Kıbrıslı bir Rum ile mahkemelik bir davası olan Kıbrıslı bir Türk’ün Rum Mahkemelerinde dava kazandığını hiç görmemiş ve hiç duymamıştık.
Şimdi de boyutları ve konusu değişik ama gene aynısı oluyor.
Kıbrıslı Türklere herhangi bir hak tanımamak için elden gelen yapılıyor. Yasal veya değil. Yeter ki Kıbrıslı Türklere herhangi bir çıkar sağlamasın. Aynen 1974 öncesinde olduğu gibi.