Gün geçmiyor ki, Rumların yalana dayalı bir propagandası ortaya çıkmasın.
Adamların işi, yalana dayalı propaganda yapmak ve kendilerini ya mazlum konumuna sokmak, ya da haksız oldukları halde, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkıp, haklı olduklarını herkese inandırmak.
İnanılır gibi değil.
Hiç kimse yalanı Rumlar gibi söyleyemez, sonra da söylediğine kendi de inanmaz.
Bu uygulamaya 1960’da Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasından sonra ilk kez, 21 Aralık gecesi Türklere Tahtakala’da ateş açıp, Türkler isyan etti diye yaygarayı koparmakla başladılar. Sonra da Kıbrıs sorununun her aşamasında bu taktiği başarı ile uyguladılar.
En büyük yalanları da, Türk Milletvekillerini Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisinden “ölüm tehdidi” ile attıktan sonra, (Bakınız Glafkos Kleridis’in My Depositions adlı kitabı) “Ayrılıkçı Türkler adayı taksim etmek için Kıbrıs Cumhuriyetindeki görevlerinden ayrıldılar” diye kopardıkları yaygara oldu. Hala daha 1960 sonrası doğan Rumlar, 1963’de olayları Türklerin başlattığına ve Devlet dairelerinden de Kıbrıs’ı taksim etmek için ayrıldıklarına inanmaktadırlar. Hem kilisede, hem evde, hem de okulda bu bilgiler beyinlerine devamlı olarak işlendiği için zaten başka seçenekleri de olamazdı.
Yalan üstüne kurulu politika, 21.ci yüzyılda yalanla yıkanan beyinler.
İnanması gerçekten çok zor.
Son 4.5 yıldır her ay Slovak Elçiliğinin organizasyonu ile ara bölge içinde yer alan Ledra Palas’ta yapılan Türk ve Rum Siyasi Parti Liderleri toplantısına katılmaktayım. Geçmişten gelen iki tane de prensip kararı veya yazılı olmayan kural var.
Birincisi, geçmişte yaşananlardan dolayı bitmeyen münakaşalar ve suçlamalar içine girmemek.
İkincisi de konuşulanları dışarı taşımamak.
Biz Türk Siyasi Parti temsilcileri, her koşulda bu yazılı olmayan kurallara hep uyduk. Rumlar geçmişe dönüp bizi suçlamaya çalıştıkları vakit biz de eteğimizdeki taşları onlara fırlattık, Rumlar dışarı çıkıp konuştukları vakitte, biz de konuşmaya başladık ve doğruları söyledik.
Aslında bu bilgileri, Rum siyasiler ile atamızdaki yazılmayan kurala sadık kalıp açıklamayacaktım ama artık vacip oldu.
Politis gazetesinin 7 Şubat 2009 tarihli sayısında, 21 Ocak 2009 Çarşamba günü yaptığımız toplantıda, adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (UNFICYP) bana göre “Komutanı”, İngilizce çeviri kurallarına göre de “Kurmay Başkanı” olan Albay G.A.C. Hughes’un yaptığı sunu formatındaki konuşması yer aldı ve Rum tarafında fırtınalar koptu.
Doğal olarak da benden günah gitti.
Artık ben de konudan bahsedebilir, üzerinde yorum yapabilirim.
Bu görsel sunu şeklindeki konuşma içinde Albay Hughes, adadaki Birleşmiş Milletler Barış Gücü’nün (UNFICYP) görev, sorumluluk ve geçmişte yaptıklarından bahsederken adadaki Türk Barış Kuvvetlerinin (TSK), Kıbrıs Türk Güvenlik Kuvvetlerinin (Mücahit Ordusu), Rum Milli Muhafız Ordusunun (RMMO) ve Yunan Alayının (ELDYK) sayısından da bahsetti.
Albay Hughes’un verdiği resmi rakamlar bir bomba gibi düştü toplantının ortasına. Ben de elimde olmayarak fotoğraf makinem ile üzerinde birliklerin sayılarının bulunduğu perdenin resmi çektim, çünkü gözlerime inanamamıştım.
Yılların yalan Rum propagandası, güya kendimi titiz bir araştırmacı olarak addeden beni bile yanıltmış.
Albay Hughes’un verdiği bilgiye göre adada tarafların mevcut asker sayısı;
Türk Barış Kuvvetleri (Turkish Troops kelimesini kullanmıştır) 21,000
Güvenlik Kuvvetleri (Turkish Cypriot local Army kelimesini kullanmıştır) 3,000
Komutanların (Commanders kelimesini kullanmıştır) çoğu Türkiye’dendir. General Zorlu çok ünlü bir askerdir. ISAF ve Bulgaristan’da Barış Koruyucu (Peace Keeper kelimesini kullanmıştır) olarak şöhreti vardır. General Recep, NATO Kuzey VA’dan geldi ve o da ünlü bir generaldir.
Rum Milli Muhafız Ordusu ise;
Rum Milli Muhafız Ordusu 12,500
Kıbrıs Yunan Alayı (ELDYK) 1200-1500
RMMO İhtiyat askerleri 60,000 kişidir.
Subayların (Officers kelimesini kullanmıştır) tümü Yunanistan’dan gelmektedir.
Görüldüğü gibi, yıllardır Rumların ağzındaki yalan sakızı, Kıbrıs’ta 40 bin Türk askerinin olduğu şeklindeydi ve maalesef herkesi de inandırmışlardı. Üstüne üstlük, kendi Rum birliklerinin sayısından da, yani 74 bin kişilik bir Rum ordusundan da hiç bahsetmiyorlardı.
Şimdi takke düştü kel göründü.
Artık adadaki Rum ordusunun sayısının 74 bin kişi olduğu resmi bir açıklama kazandı.
Şimdi bir BM veya AB yetkilisi çıksın ve yıllardır “Türk askeri giderse adaya barış gelecek” diyen Rumların bu 74 bin kişilik ordusunun nereye gideceğini bize söylesin.
74 bin kişilik Rum ordusu adada mevcut iken bu barış adaya nerden ve nasıl gelecek?.
74 bin kişinin elindeki ve evindeki silahlar ne olacak.
Türk asker adadan giderse, 1963-1974 yılları arasında yaşadığımız gibi bu 74 bin silahlı Rum’un katliamından bizi kim kurtaracak.
Prof. Dr. Ata ATUN
Bir yanıt yazın