KUZEY IRAK RAPORU
Yayin Tarihi 11 Şubat, 2009
Obama’ya tavsiyelerde bulunan “Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek” isimli raporda, Türkiye önemli bir yer tutuyor.
Washington merkezli bir düşünce kuruluşu olan Carnegie Vakfın’da “Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek başlıklı bir oturum düzenlendi. Oturumda, Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Henri Barkey, Bölgesel Kürt Yönetimi’nin Washington temsilcisi Kubad Talabani ve Alman Marshall Fonu uzmanlarından Ian Lesser yer aldı. Ve bu oturumla aynı adı taşıyan ve Obama yönetimine tavsiyelerde bulunan “Kürdistan’da Çatışmayı Önlemek” başlıklı, Henry J. Barkey’in imza attığı 66 sayfalık bir rapor yayınladı.
‘Irak’ın 2003 yılında işgal edilmesinin sonuçları ileriki yıllarda çokça tartışalacak ancak şimdiden belirgin bir sonucu var ki o da Irak, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürtlerin ulusçu emellerini artırmasıdır’ diyen rapor, ihmal edildiği yahut kötü yönetildiği takdirde, Kürt emellerinin Irak’ta istikrarsızlığı ve şiddeti azdıracak potansiyele sahip olduğuna dikkat çekiyor.
“ABD ve Kürtlerin zımni muvafakatıyla, 1990′ların sonlarından beri Kuzey Irak’ta Kürtlerin denetimindeki bölgelerde, PKK’yı izlemek ve belki de ITC’ne manevi kuvvet vermek için 1.200 – 1.500 civarında Türk askeri bulunuyor. Türkiyede sivil iktidar ve ordu arasında Kürt meselesi ve Kuzey Irak politikaları üzerinde ayrılık var” diyen rapor bu noktadan hareketle “Irak Türkmen Cephesinin fesad çıkarma kabiliyeti olduğunu ve hâmileri gönülsüz de olsa, onları yıpratma sürecine çeken kışkırtıcı hareketlere girdiğini” iddia ediyor.
“Bölgesel Kürt Yönetimi, birleşik bir Irak’ta önemli bir role sahiptir; ülkedeki köktenci akımlara karşı dengeleyici ve siperdir. Bölgesel Kürt Yönetimi ve de Türkiye – BKY ilişkileri ne kadar güçlü olursa, Ankara’nın Bağdat üzerindeki gücü de o kadar fazla olacaktır” iddiasındaki rapor, Türkiye’nin, Ortadoğu’daki bölgesel güç ilişkilerinin iç açısında yer alan Kuzey Irak üzerinden onun dış açıdaki yerini tâyin ediyor ve ABD ve İsrail’in daha büyük bölge politikalarına çıpalıyor. Sünni-Şii tektonik plakalarında durulmayı değil hareketliliği varsayan raporun genel hatları ve Kürt meselesi hakkında Obama yönetimine verdiği tavsiyelerin özeti:
“Kürt meselesi ABD açısından hayati olan pek çok meseleyle temas içindedir: Irak’ın gelecekteki birliği ve istikrarı, Amerikan askerlerinin çekilmesi, NATO müttefiki ve AB üyeliğine talip Türkiye’yle ilişkileri, enerji güvenliğinin hatırı sayılır bir belirsizliğe sürüklendiği bir zaman diliminde petrol zengini bir bölgenin istikrarı.
Kerkük’ü Bölgesel Kürt Yönetiminin kaza yetkisine almak isteyen Kürtlerin bu amacına karşı dış muhalafet, Türkiye merkezlidir. İran ve Suriye’nin sesi pek çıkmıyor. Yükün ağırını Türkiye’nin çekmesini tercih ediyorlar. Ankara’nın bu meselede işin ağır tarafını sırtlanmış olmasının nedeni ABD’yle yakın ilişkilerinin olması ve Kuzey Irak’ta oynayabilecek etnik karta sahip olmasıdır. Türkler, Kürtlerin tutkularına karşıt ağırlık olarak 1995′de Irak Türkmen Cephesine yardım etmeye başladılar. Türk liderler, Kerkük’ün Bölgesel Kürt Yönetiminin idari alanına girmesi durumunda Türkmenleri korumak üzere müdahale edeceklerini söyleyerek tehdit ettiler. BKY’ne karşı yapılacak bir askeri müdahalenin uluslararası çapta muazzam yankıları ve çok az başarı şansı olan bir askeri mâliyeti olacaktı.
Türkiye, hem Kuzey Irak’ta hem de dışındaki ticaret güzergâhlarına çıkışı engelleyerek BKY’ni ablukaya alabilir.
Türkmen kartının etkisi ve önemi nedir? Irak Türkmen Cephesi, Türk askeri vesayeti ve desteği altında, Türkiye’nin iç siyasetinde ve dış politika hesaplarında nüfuzlu bir aktör olarak sahneye çıktı. Bununla birlikte Irak resmi oldukça karmaşıktır. ITC’nin Irak’taki desteği sınırlıdır; 2005 yılında yapılan seçimlerde toplam oylar içerisindeki payı yüzde 0.87′ydi ve Irak parlementosuna ancak üç vekil gönderebildi. Halbuki Şii yahut Kürt listelerinden daha fazla sayıda Türkmen meclise girebilirdi. Bu sonucun doğmasının sebebi, Türkmenlerin yüzde 50’sinin şii olması ve şii partilerin peşinden gitmeleri ve de Kürt bölgelerinde yaşayan Türkmenlerin pek çoğunun Kürtlerle iyi ilişkiler içinde olmasıdır. ITC’nin nüfuzu, daha ziyâde Kerkükle sınırlıdır ki burada yaşayan Araplar ve Sadr yanlıları ile ittifak yapmak durumunda kalmıştır.
Türk hükümeti, seçmenlerin teveccühündeki sorundan dolayı ITC ile arasına mesafe koydu; Türkiye’nin Kuzey Irak politikasında inisiyatif tasarruf edebilen Türk ordusu ise ITC yükünden kurtulmaya gönülsüz. ABD ve Kürtlerin zımni muvafakatıyla, 1990′ların sonlarından beri Kuzey Irak’ta Kürtlerin denetimindeki bölgelerde, PKK’yı izlemek ve belki de ITC’ne manevi kuvvet vermek için 1.200 – 1.500 civarında Türk askeri bulunuyor. Türkiyede sivil iktidar ve ordu arasında Kürt meselesi ve Kuzey Irak politikaları üzerinde ayrılık var. Yani Irak Türkmen Cephesinin fesad çıkarma kabiliyeti halen mevcuttur ve hâmileri gönülsüz de olsa, onları yıpratma sürecine çeken kışkırtıcı hareketlere girmektedir. Kerkük veya Türkmen meselesinde sergilenecek ağır elli bir yaklaşım Ankara açısından problemler arz etmektedir; Ankara’yı, bir azınlık adına başka bir ülkenin meselelerine karıştığı ve Kerkük’e müdahale edebilme kudretiyle ilgili olarak gerçekçi olmayan beklentiler taşıdığı suçlamalarına mâruz bırakıyor.
Türkiye ve BKY’ne işbirliği yapmaları için yardımcı olmak ABD’nin başarısı için önemlidir. ABD’nin yakın müttefikleridirler, gerçek jeopolitik çıkarları paylaşmakta ve kabul etmeye rıza göstereceklerinden daha fazla müşterekleri vardır. Washington ve Ankara, Irak’ta benzer gâyeleri güdüyor: Her ikisi de müreffeh, mümkün olabildiğince demokratik ve İran rejimine karşı ayakta durabilen bir Irak görmek istiyor. Bir Ankara-Bağdat ekseni, Basra Körfezinde istikrarın sağlanması için, uzun vadede, Tahrana karşıt denge olarak hizmet görebilir. Böyle bir eksenin olabilmesi için Türkler’in Erbile seyahat etmeleri gerekir; BKY, bu sürece engel olabilecek güce sahip olduğu kadar bunu kolaylaştıracak güce de sahiptir. Benzer şekilde Washington, Türkiye’nin Irak’ta yapıcı bir rol oynamasını istemeleridir zira Körfez ülkelerinin, İran’ın bölgesel rolü ve muhtemel bir Kürt ayrılışı hakkında taşıdıkları kaygıyı teskin edecektir. Türkiye’nin Irak Kürtlerine verebileceği şey, Kürtlerin kendilerini komşularından yana güvensizlik içinde hissetmelerini engelleyecek koruyucu bir senettir.
Türkler, potansiyel bir Kürt bağımsızlığını aşırı abartıyorlar. ‘Bir Kürt devleti gerçeğe tahvil olsa bile, Türkiye’nin toprak bütünlüğüne yönelik irredantist bir tehdit sınırlı olacaktır çünkü başarılı olmuş irredantist hareketler nadirdir.’ Dolayısıyla Türkiye-ABD-BKY üçgenindeki mevcut rahatsızlık, Türkiye’nin kendi Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır ve Iraklı Kürtlerin Federal bir Irak’tan ayrılmalarına karşı gösterdiği korkuda kendisini açığa vurmaktadır.
ABD ve Irak Kürtleri, Kuzey Irak’taki PKK mevcudiyetinin, Türkiye’yle ilişkilerde zararlı etkisini takdir etmede ağır davrandılar. Ancak PKK, Türkiye’nin güvenliğine karşı ciddi bir tehdit değil epeydir.
Türkiye-Irak sınırının her iki yakasında yaklaşık 2.000 – 2.500 PKK’lı var ve Türkiye’de hiçbir toprak parçası onların denetimi altında değil ancak Türk askerlerini taciz etmeye ve kayıplar verdirmeye devam ediyorlar. Bu kayıplar, kurumlara ve siyasetçilere karşı tepki doğmasına yol açıyor ve sosyal dokuya zarar veriyor. Komşu bir ülkeden doğan silahlı saldırılar, halk ve liderlik nezdinde, siyasi karmaşıklığı daha da artıyor.
Türkler gibi Iraklı Kürtlerde geleceklerini Batı’da görüyorlar. Iraklı Kürtler de laik ve Irak’ın sünni ve şii cemaatlerinden yükselen köktenci baskılara karşı direnç gösteriyorlar. Dahası, Iraklı Kürtler, onlarca yıl sürmüş baskı sonrasında, Iraklı hemşerilerine karşı güven duymuyorlar. BKY, birleşik bir Irak’ta önemli bir role sahiptir; ülkedeki köktenci akımlara karşı dengeleyici ve siperdir. Bölgesel Kürt Yönetimi ve de Türkiye – BKY ilişkileri ne kadar güçlü olursa, Ankara’nın Bağdat üzerindeki gücü de o kadar fazla olacaktır.
Son olarak, Türkiye’nin Kuzey Irak’tan sağlayacağı bir diğer fayda, Türkiye’deki pek çoklarına ters gelebilir: BKY ile ilişkilerin geliştirilmesi, Türkiyede Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı yerlerdeki gerilimi azaltacaktır.
BKY, İran nezdindeki ilk öncelik değil. Tahran, Bağdat’ın şii politikasıyla daha fazla ilgili. Bununla birlikte BKY üzerinde nüfuz tasarruf etmeye devam ediyor ve oynayabileceği pek çok kartı var. Türkiye gibi İran da Iraklı Kürtler için dünyaya açılan bir pencere sunuyor ancak ne hacim ne de ticari mesafe bakımından Türkiye’nin daha gelişmiş ve sofistike ekonomisiyle rekabet edebilecek durumda değildir. Diğer komşuları gibi İran’da K.Irak’taki gelişmelerden endişe duymaktadır ama Kürtlerin emellerine karşı muhalefette Türkiye’nin başı çekmesini tercih etmektedir. İran, bir gün Kürt ulusçuluğunun artışıyla karşılaştığında – şu ana kadar tecrübe edilenin ötesinde – Iraklı Kürtlere hayatı zorlaştıracak yolları arayabilir. ”
OBAMA’YA TAVSİYELER
1- “İlk öncelik: Kerkük’ün parlama noktası olmasının önüne geçilmesi.
Washington, BM Irak Temsilcisi Staffan de Mistura’dan hâlihazırda yardım alıyor. Şu aşamada bu yeterli değildir. Dış İşleri Bakanlığından üst düzey bir koordinatör atanmalı, çıkmazın aşılmasına yardım edecek yeni öneriler hazırlanmalı ve Mistura ile paylaşmalıdır. Bunlarla birlikte, ABD, yerleşim meselesinin halli için, Saddam döneminde yerinden edilen nüfusun eksiksiz ve kapsamlı hesabını yapmalıdır. Eksiksiz ve tarafsız bir hesabın yapılması, meselenin çözüme kavuşturulması için hâyatidir ve ABD hükümeti gerekli bilgilerden yoksundur ancak madem ki Iraklılar kendi başlarına bu süreci işletmekte ağır davranıyorlar, o halde ABD bu doğrultuda işe koyulmalıdır.
Taraflar arasında güven yokluğu ve yüksek gerilim, ABD’nin çekilme planlarının gittikçe somutlaştığı bir sırada daha da fenalaşacaktır.
ABD, karşıt rüzgarların oluşmasını engellemek için, birbirine koşut, güven artırıcı iki tedbir geliştirmelidir. İlki, BKY ve Bağdat hükümeti arasında bir çalışma grubunun oluşturulmasıdır; Bağdat’taki ABD büyükelçiliğinin yapmakta olduğunun ötesinde çalışmalar yüretecek, İstihbarat, Savunma Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığının üst düzey yetkililerinden oluşacaktır. Bürokrasi labirentini atlayacak, hızla tepki vericek şekilde tasarlanan grup, tarafların rıza gösterdiği güven artırıcı tedbirleri yürütecektir.
Kerkük’ün yanısıra, Irak meclisinin iç politikasına rehin olan petrol ve gaz kanunu, uzlaşmanın hızla sağlanması gereken bir diğer alandır. Güven artırıcı tedbirlerin önemli bir unsuru da Kerkük’te yerleşim meselesinin meşru bir şekilde çözülmesi ve demokratik bir yönetimin uygulamaya geçmesi şartıyla, ABD hükümetinin BKY’ne destek güvencesi vermesidir.
İkincisi, anlaşmazlığın hâkim olduğu alanlardaki farklı ve çatışma içindeki toplulukların üyelerine yönelik bir yaklaşımdır. Washington, diğer güven artırıcı tedbirin aksine, bu hususta Avrupalıların yardımını almalıdır çünkü ABD’nin Irak’taki mevcudiyeti tartışmalıdır ve daha tarafsız olan Avrupalıların hedeflenen sonuçlara ulaşmaları daha muhtemeldir. Avrupalılar özellikle de BKY anayasasının nihayete ermesinde yardımcı olabileceklerdir; anayasa, ne kadar demokratik olur ve azınlık haklarını içerirse, sınır konularında Mistura’nın önerilerinin yerine getirilmesi o kadar kolay olur.
2- Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi
Son haftalar, Türkiye ve BKY arasındaki ilişkilerde bazı iyileşmelere şahitlik etti. Türkiye’nin Irak Özel koordinatörü Murat Özçelik Bağdat’ta Barzaniyle ilk kez buluştu. Her ne kadar taraflar bu diyaloğu sürdürme vaadinde bulunmuşlarsa da böylesi çabalar kırılgandır ve hârici gelişmeler neticesinde gölgede kalmaya ve kesintiye uğramaya mütemâyildirler. Türkiye-BKY ilişkilerinin iyileştirilmesi için ABD’nin takip edeceği çok boyutlu bir inisiyatifin orta vadede getirileri olacaktır. Bu getiriler yalnızca ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesi için şartların iyileştirilmesinden ibaret olmayıp bir bütün olarak Kürt bölgesinin ve ötesinin istikrar kazanmasını da ihtiva eder.
Tomurcuk halindeki yeni diyaloğun gelişmesini ve derinleşmesini sağlayacak olan ABD inisiyatifinin ilk boyutu Türkiye-BKY-ABD arasında üçlü bir diyalog kanalının tesisidir. Bu üçlü mekanizma, Irak hükümetinin hassasiyetleri gözetilirken, BKY ve Ankara arasında ilişkilerin geliştirilmesi için yolları açacaktır. Muayyen gâyeler arasında, Barzani’nin ulusçu ve Türk karşıtı beyanlarından Türk yetkililerin Kürt liderliği hakkında küçümseyici sözleri ve Türk kuvvetlerinin statüsüne kadar her iki tarafın birbirlerine karşı kullandığı olumsuz söylemlerin yumuşatılması da bulunmalıdır. Mekanizma, bunlara ek olarak, tarafların gelecekteki ekonomik bağlar – petrol, gaz, nakliyat, altyapı ve Türkiye’den Avrupa’ya uzanan ticaret güzergâhı – hakkında planlar yapması içinde kullanılabilecektir. Türkiye’nin Kuzey Irak petrol ve gazının ihracına olan ilgisi gerçektir ve bunun nedeni, evvelemirde, 2011 itibariyle Türkiye’nin enerji sıkıntısına düşmesi ihtimalidir. Boru hattı gibi altyapı yatırımlarının yapılması suretiyle ticari bağların derinleşmesi, ikisi arasındaki ilişkileri sağlamlaştıracaktır.
İkinci boyut, federal Irak modelinden Türkiye’nin duyduğu rahatsızlığın giderilmesidir. Bu adım, diplomatik kazanımların pekişmesine yardımcı olacaktır. Türkiye’nin Kuzey Irak açılımının ve Federal Irak’ı yavaşça kabulünün kırılganlığını yabana atmamalıdır. BKY ve Kürtlerle ilişkilerin iyileştirilmesine karşı muhalefet, ulusçular ve ulusalcılar ve de asker arasında sağlam bir yere sahiptir.
ABD- Türk ordusu arasındaki uzun geçmişe dayanan ilişkiler bazı endişelerin giderilmesine yardımcı olabilir ancak Türk kamouyu, dış politikada alınan kararlarda önemli bir faktör artık.
3- PKK’ya silah bıraktırmak
Türkiye ve BKY yakınlaşmasında hâyati bir öğedir bu. Bununla birlikte bu başlık altında sağlanacak ilerlemeler, Türkiye-BKY arasındaki diyaloğun iyileşmesine bağlıdır. Buradaki gâye, PKK üzerindeki baskıyı, mümkün olduğunca her yönden artırmak, K.Irak’ta PKK’dan kopuşları çoğaltmaktır.
PKK’ya silahların bıraktırılması ciddi bir planlama ve Iraklı Kürtler, Türkler ve Amerika arasında eşgüdüm gerektirir. Türkiye ve BKY arasında ilişkilerin iyileştirilmesi ilk adımdır. Sonra, Türkler af kanunu çıkarmalıdırlar. Üçüncüsü, BKY ve ABD, PKK’dan kopanlara gelecekleriyle ilgili garantiler sağlamalıdır. Irak’taki ABD otoriteleri, silahların bırakılmasına refakat edecekleri mekanizmalar için gerekli adımları atmalılar; yani PKK’lılar bulundukları durumdan çıkmalı ve silahları ABD’li yetkililere teslim etmeli, Türk meslektaşları da durumu izlemelidir (PKK, ABD’nin sürece dâhil olması durumunda silahları bırakmak için daha fazla gönüllü olacaktır). Süreç kamuoyunun gözleri önünde olduğu takdirde Türk kamuoyu, bunun gerçek olduğuna kâni olacaktır; silahların teslim edilmesi televizyondan yayınlanabilir. Ancak af sınırlı olacağı için – PKK liderliğinin af kapsamı dışında kalması muhtemeldir – onlar için bölge dışına çıkabilecekleri geçiş izni/belgesi sağlanabilir.
ABD, bu sürece Avrupa’nın katılımını da sağlamalıdır. Avrupa hükümetleri, silah bırakma süreci başladığında, PKK’nın dernek ve işletmeler şeklinde iyi örgütlenmiş altyapısına karşı daha katı düzenlemeler getirmelidir. Ayrıca, AİHM’nin hukuk dışı bulduğu kanunlarla hapse atılmış PKK sempatizanlarının durumunu gözden geçirmeye ikna etmek için AB üyelik bağlamında Türkiye üzerinde nüfuz kullanabilirler. Avrupa, PKK liderliği için nihâi durak da olabilir; bu durumda, ev sahibi ülke, gelecekte hiçbir siyasi eyleme girmemeleri için gereken dikkati sarfetmelidir.
4- Irak’ta federalizmin güçlendirilmesi
Obama yönetimi, Irak’ın geleceğine ilişkin vizyonu üzerinde ayrıntısıyla durmalıdır. Federal Irak’ın toprak bütünlüğüne tam desteğini ve su götürmez inancını yinelemelidir. Irak’ın toprak bütünlüğü ve federal yapısının, Irak’taki Amerikan askerlerinin statüsünden bağımsız olarak, ABD’nin uzun vadeli
kaygısı olduğunu vurgulamalıdır.
Yeni yönetim, o bölgede sınırların yeniden çizilmesine tam muhalefetini de ifade etmelidir. Komşuların, BKY’ne müdahale etmesine veya Irak’ın iç işlerine karışmasına ABD’nin hoşgörü göstermeyeceğini de güçlü bir şekilde vurgulamalıdır.
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin iç gerilimi yükseltmesi ve bazı grupları, özellikle de Kürt grupları gelecekleri hakkında vesveseye sürükleyebilir. Federal Irak çerçevesinde Irak Kürtlerinin kaygılarını dindirmek, Irak’ın toprak bütünlüğünün belki de tek en önemli garantisidir. Bu yüzden, Obama yönetimi, Washington’un kuzeydeki federal bölgeyle ilgili kararlılığının işareti olarak, hızla Erbil’de Amerikan konsolosluğu açmalı ve buraya Bağdat büyükelçiliğinden bahse değer bir kaynak aktarmalıdır. Bu gecikmiş bir adımdır. Tam olarak işleyen Erbil’deki bir ABD konsolosluğu, BKY’nin idari yapısını, sivil toplum örgütlerini ve eğitim sistemini geliştirmesine yardım edecektir.
5- Kürt sorununu çözmede Türkiye’ye yardım edilmesi
Türkiye’nin kendi Kürt meselesi uzun vadede en zor, en çetin, potansiyel olarak en istikrarsızlaştırıcı olanı değilse de problemin tüm boyutları içerisinde en önemli olanıdır. Bunun nedeni, [bu problemin] istikrarı ve bölgedeki rolü ABD ve Batı çıkarları için hâyati olan bir NATO ülkesinde olmasıdır.
Yukarıda hatları verilen ilermelelerin Türkiye’nin Kürt sorununa olumlu etkilerde bulunması muhtemeldir. Bununla birlikte, Irak’ta sağlanacak iyileşmeler Türkiyeli Kürtlerin emellerini tek başına tatmin etmeyecektir. İhmal edildiği takdirde iltihap toplamaya devam edecek ve Kuzey Irak’ta yeniden dirilecektir. ABD farklı yollarla katkı sağlayabilir: Obama yönetimi, belirli ilkeler saptayabilir. Ankara’nın terörle mücadelesine ve AB üyeliğine destek vermeyi sürdürmelidir. Kürt sorununa dair bir çözümün demokratik araçlarla olması gerektiğini vurgulamalıdır. Madem ki Türkiye’nin uzun vadede AB üyeliği kendi Kürt sorununu nasıl çözdüğüne bağlı olarak bir seyir izleyecek, ABD’de aynı şekilde Türkiye’nin AB üyeliğine verdiği desteği, Kürt azınlığıyla uzlaşma yönünde gerçek çabalar sergilemesi şartına bağlayabilir.
ABD, Avrupalı ortaklarının aksine, Ankara’nın ayıplamasına (opprobrium) mâruz kalmamak için Kürt liderlerle yakınlaşma içine girmekten imtina etti. Bu durum değişmeli zira Ankara, bu problemin siyasi boyutlarının ele alınması noktasında etkili olmadığını bu zamana kadar kanıtladı. Türkiyeli Kürtler, sonuç itibariyle, Türk müesses nizâmının, bazı taleplerini karşılamasından vazgeçtiler. Türk hükümetlerinin ulusçu muhalefete karşı emniyet ve yeterince güç hissedecekleri zamana kadar ABD ve Avrupa’nın ortak dahli, denkleme ümit ve sabır unsuru katacaktır. Washington ve Avrupa başkentleri, şiddete karşı çıkan Türkiyeli Kürt liderlerle doğrudan yakınlaşmalı, ABD sivil toplumuna erişimlerini sağlamalı ve şiddet içermeyen toplumsal eylem eğitimi almalarına yardım etmelidir. Washington, Türkiyeli Kürtlerin silahlı mücadeleyi terk etmeleri için Iraklı Kürt liderlerin yardımına da başvurabilir çünkü Türkiye’deki silahlı mücadele istenen sonuçları almayacağı gibi, Irak Kürt deneyiminin başarısını da tehlikeye düşürecektir.
6- İran ve Suriye’ye sinyal verilmesi
Kürt ulusçuluğunun bölge çapında ortaya çıkışı Washington tarafından hoş karşılanmayacaktır; bunun sebebi, burada teklif edilen iyileştirmeleri tehlikeye düşürecek olmasıdır. Yeni yönetim, Suriye ve İran’da bulunan Kürtleri açık ya da gizli, hiçbir şekilde, ayaklanmaya yüreklendirmeyeceğinin işaretini vermelidir.
Yeni yönetim, İran ve Suriye’nin kendi Kürt azınlıklarının şartlarını iyileştirmeleri için BKY’nin irtibat noktası olarak hareket etmesini desteklemeli, bu esnada, İranlı ve Suriyeli Kürtlerin beklentilerini düşürmelidir. Diğer cephede ise Ankara’nın, Kuzey Irak’a karşı onlarla birlikte eşgüdüm içinde hareket etmeye son verme niyetinde olduğunu Şam ve Tahrana iletmesini sağlamalıdır.
Son olarak, İran ve Suriye’yle yakınlaşma politikası güdüldüğü takdirde, Kürt sorununun gündemdeki birinci konu olması gerekir.
Irak, Türkiye, İran ve Suriye’deki Kürt meseleleri, 20. yy boyunca birbirinden tecrit içinde ele alındı. Bugünün fotoğraf karesi, 1980′lerin sonu yahut 1990′ların başındaki kareden farklıdır; farklı kürt toplumları ve diaspora uzantıları arasındaki bağlantıların kıvamı arttı. Diaspora, toplumlar arasındaki bağların gelişmesinde katalizör rolü oynadı. Almanya’daki bir Türkiyeli Kürt örgütüne katılıp Türk hükümetine karşı nümayişe çıktığınızda Iraklı mı yoksa İranlı mı olduğunuzun pek bir önemi kalmıyor. Benzer şekilde, PKK’nın mevzilendirdiği en güçlü silah, Avrupa’dan yayın yapan uydu televizyon şebekesiydi. Irak Kürtler, bağımsızlık rüyâlarından bahsedecek ama gerçekleştirilebilir olmadığını anlayacaklar ve dolayısıyla da federal Irak’ın parçası olarak kalma stratejilerine bağlı kalacaklardır. Türkiyeli Kürtlerin bağımsızlık eğiliminde olmadıkları söyleniyor. Türkiye AB üyeliği yolundayken bağımsız olmaya veya Kuzey Irak’a katılmaya niçin çalışsınlar ki. Ama bundan onbeş veya yirmi yıl sonra bu bağların ve kanaatlerin hangi yerde olacağını kim söyleyebilir?”
Ertugrul Aydın / DÜNYA BÜLTENİ
Bir yanıt yazın