From: office@turkischegemeinde.at
Ne Şam’ın şekeri ne Arap politikacıların yüzü
Arap Birliği’nden dün gece çok tatsız ve anlamsız bir açıklama geldi.
Birlik yaptığı açıklamada “Arap olmayan tarafların, Arap ülkelerindeki
gelişmelere, yıkıcı bir şekilde karışmasından rahatsızlık duyuyoruz” diyor.
Bu cümlenin hedefi kim acaba?ABD’nin yeni Başkanı Barack Obana olabilir mi?
Bence değil..Peki bu sözlerin hedefinin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy ya da Almanya
Başbakanı Merkel olma ihtimali var mı?Bence,o da yok.Başka isimler ya da örnekler verip kendimizi kandırmayalım.
Belli ki Arap Birliği’nin bu açıklamasının hedefi Başbakan Erdoğan.
Hedefi bulmak sorunu çözmeye yetmiyor,bir de Erdoğan’ın bu çıkışa neden
hedef olduğunu bulmamız lazım.Arap Birliği’ne üye ülkeler İsrail’i çok sevdikleri ya da İsrail ile barışa
çok yakın oldukları için mi bu çıkışı yaptılar?
Hayır, sebep kesinlikle bu değil zira ortada İsrail ile yapılan herhangi bir
görüşme falan kalmadı.O zaman neden sorusunun cevabı basit:
Arap Birliği bu çıkışı yaptı çünkü Erdoğan’ın kendi vatandaşları arasında
kazandığı prestijden,”neden siz de Erdoğan gibi davranmıyorsunuz?”
sorusundan rahatsız oldular.Bunda şaşılacak bir şey yok aslında.
Tüm Arap ülkeleri için Hamas İsrail’den daha tehlikeli bir örgüt.
İsrail’in varlığı onların totaliter rejimlerini tehdit etmiyor ama Hamas’ın
bölgede güçlenmesi hepsinin koltuğunu sallıyor.
Bunu Hamas’ın yaptıkları doğrudur, İsrail’i yok sayma politikası haklıdır
demek için yazmıyorum, sadece bir durumu tespit etmeye çalışıyorum.
Hal böyle olunca Arap Birliği’nin dün gece yaptığı açıklamanın kodlarını
çözmek çok kolay oluyor.
Buradan bizim kendi adımıza çıkarmamız gereken sonuca daha doğrusu sonuçlara gelince:
Birinci sonuç,Birlik dün gece yaptığı açıklamayla Arap olma paydasının
Müslüman olma paydasından çok daha önemli olduğunu ortaya koydu.
İkinci sonuç,koltuklarını sarsmadığı sürece Arap ülkelerinin liderleri için
ne Gazze’de ölen çocukların önemi var ne de patlayan bombaların.
Bu şartlar altında söylenebilecek tek söz ne Şam’ın şekeri ne de Arap
politikacıların yüzü oluyor. (Ö.S)
++++++++++++++++++++++++++++++
Kimden : “emir_senol77”
Konu : hamas ve arap ülkeleri bizi kurtarsın bakalım
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Ürdün, Fas, Tunus, Yemen ve Filistin Yönetimi dışişleri bakanları yaptıkları Gazze konulu toplantıdan sonra bir bildiri yayınlamışlar.
AP Haber Ajansı bu haberi “Amerikan yanlısı Arap ülkelerinin açıklaması” olarak vermiş. Bizi ilgilendiren ise çoğu “Arap dünyasının en etkin ülkeleri” olan çok sayıda ülkenin ve de Filistin Yönetimi’nin bu kararı ortaklaşa almış olması…
Ayrıca söz konusu bildirinin; Arapların Gazze saldırısında seslerini Türkiye gibi hiç de yükseltmemiş olmasının nedenini anlatması…
Bakalım ne diyorlar:
Amacımız, Filistin halkının tek temsilcisi Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) desteğimizi canlandırmak, Arap barış girişimine destek vermek için Arap Birliği’ni güçlendirmektir
.”=============================================
Arap’tan çok Arap”lara cevap Araplardan!
Ruhat Mengu
Biz “Arap’tan çok Arapçı, Hamas’tan çok Hamasçı olunmaz, Başbakan Gazze politikasında ciddi yanlış yapıyor, Davos’ta da yanlış ve fevri davrandı. Türkiye’yi zora sokmadan, durup dururken tüm ülkeleri aleyhimize çevirmeden de tepki verebilirdi” dediğimizde kahramanlık destanı yazanlara Arap Birliği’nden mesaj var.
Bu mesajı hem kendisine tüm iktidarı boyunca en büyük desteği veren AB ve ABD medyalarını bir anda aleyhine döndüren (ki onların yazdıkları genelde ülkelerinin bakış açısını gösterir) AKP ve Başbakan, hem Davos olayını “Aferin valla Başbakan’a, ne güzel kafa tuttu” şeklinde değerlendirenler, “sırf bu nedenle oyum AKP’ye” diyenler, hem de gerçekleri görerek yanlış yapıldığını söyleyenlere “Vay efendim, siz mazlum Gazzelilere destek vermiyor musunuz, zaten Erdoğan ne yapsa bir kusur bulursunuz, yoksa siz AB’nin ya da ABD’nin adamı mısınız” benzeri tepki gösterenler dikkatle okumak zorundalar. Memleket sevgisi öyle saldırganlıkla, ani tepkilerle olmaz çünkü, akılcılıkla, sükûnetle değerlendirerek, geleceği doğru okuyarak olur.
“İşimize karışmayın”
Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Ürdün, Fas, Tunus, Yemen ve Filistin Yönetimi dışişleri bakanları yaptıkları Gazze konulu toplantıdan sonra bir bildiri yayınlamışlar.
AP Haber Ajansı bu haberi “Amerikan yanlısı Arap ülkelerinin açıklaması” olarak vermiş. Bizi ilgilendiren ise çoğu “Arap dünyasının en etkin ülkeleri” olan çok sayıda ülkenin ve de Filistin Yönetimi’nin bu kararı ortaklaşa almış olması…
Ayrıca söz konusu bildirinin; Arapların Gazze saldırısında seslerini Türkiye gibi hiç de yükseltmemiş olmasının nedenini anlatması…
Bakalım ne diyorlar:
“Arap olmayan taraftarların Arap ülkelerindeki gelişmelere yıkıcı şekilde karışmasından rahatsızlık duyuyoruz, bu nahoş ve yapıcı olmayan müdahaleleri durdurmak yolunda bir Arap mutabakatı yaratmaya çalışıyoruz.
Amacımız, Filistin halkının tek temsilcisi Filistin Yönetimi ve Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) desteğimizi canlandırmak, Arap barış girişimine destek vermek için Arap Birliği’ni güçlendirmektir.”
Ben en başta (06.01.2009’da “Gazze için başka planlar” başlıklı yazımda) ne demiştim (ne demiştim demek istemem ama gel gör ki mecbur kalıyorum):
“Bu olay Filistin’in iç sorunu, Hamas ile El Fetih’in güç kavgası, Arap ülkeleri durumu biliyor özellikle Mısır-İsrail-El Fetih arasında anlaşma var. AB ile ABD de bunu biliyor ve Hamas’ı değil, İsrail’i devlet kabul eden El Fetih’i (FKÖ içindeki en etkin güç) destekliyorlar. Erdoğan Hamas’ın yanında yer almakla AB’yi de, ABD’yi de, Arapları da karşısına alıyor, Türkiye’yi zor duruma sokuyor.”
Çocukların ölümünde Hamas’ın suçu var!
Şimdi durum nedir; Arapların El Fetih’i desteklediğini bilen Hamas uluslararası güç kazanmak, destek bulmak için Türkiye’yi kullanmış, Gazze’de ve bazı Arap ülkelerinde her ne kadar “halife Erdoğan” mitingleri yapılsa da Arap liderleri ona destek vermemiş, Filistin’in tek temsilcisi olarak FKÖ-El Fetih’i göstermiş ve Erdoğan’ın hatasıyla “Arap olmayan iki ülke İran ve Türkiye Hamas’ın destekçisi” olarak ortada kalakalmış, Hamas’la birlikte Filistin Yönetimi ve Araplar tarafından dışlanmıştır.
Demek ki neymiş; Gazze’de ölen çocuklar büyük ölçüde Hamas-El Fetih kavgasının kurbanı olmuşlar.
Evet, İsrail’in Gazze’ye insanlık dışı saldırılar yaptığı ortadadır ama bu iki örgüt aralarında anlaşsalardı o saldırıların baştan durdurulması hatta Hamas’ın İsrail’i tepkiye sürüklemek için attığı füzelere gerek kalmaması, böylece saldırıların hiç başlamaması mümkündü.
Şimdi Başbakan’dan “Gazze politikasını ve Davos olayını”, Türkiye’nin bundan sonra nelerle karşılaşabileceğini tekrar açıklamasını, yorumlamasını bekliyoruz.
Obama sadece “danışmanı vergi borcunu ödemediği için” kendini ve ekibini suçladı, “işi berbat ettik” diye TV’de halktan özür diledi. Gerçi biz en büyük yolsuzluklardan bile söz edildiğini asla duyamıyoruz ama hiç değilse bu konuda bir özür bekleme hakkımız olmalı değil mi?
(Not: Filistin yönetimi “dışardan gazel okumayın” dediğine göre toplanan bağışları da belki Türkiye için kullanmayı düşünürler.)
-Yoksa yeni bir deniz fenerimi doğuyor
=============
İsmail Küçükkaya ismail.kucukkaya@aksam.com.tr
Krizi kim çözdü?
Dünyanın hem ekonomik hem de siyasi dengeleri yeniden kuruluyor. Kapitalizm için yeni kurallar yazılıyor. Finans ve siyaset merkezleri değişiyor. Sistem, varlığını sürdürebilmek için kendisini yeniliyor. Küresel ekonomik kriz ve peş peşe savaşlarla sarsılan güç dengeleri ‘yeni başlangıçlar için aktörlere tarihi fırsat kapıları’ açıyor.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Davos çıkışı’ sonrasında Türkiye’nin rolü ve rotası tartışılıyor.
Davos, daha bir süre gündemdeki yerini koruyacağa benziyor. Merak ediyorum, Davos’ta Başbakan forumu terk edip gittikten sonra ‘bir kriz çözücü’ devreye girmiş olabilir mi? Hatırlayın, hava bir saat içinde aniden değişiverdi. Eğer varsa ‘böyle bir akıl’ hem Türkiye hem de İsrail üzerinde etkili olmalı.
‘Bir görünmez el’ Türkiye ve İsrail arasında telefon diplomasisi yaptırdı mı? Krizin büyümesini engelleyen, Erdoğan’a ‘benim tepkim moderatöreydi’ dedirten, Peres’e Erdoğan’a telefon açtırıp, ‘üzgün’ olduğunu söyleten bir güç. Davos yönetimini, sinirlerin bozulduğu o en sıcak anların ardından Erdoğan’la yan yana oturtan bir hakem. Olabilir mi? Başbakan’ın yakın çevresinde böyle biri var ise mükemmel. İsraillilerden birisi bunu başarabildiyse bravo. Amerika? Belki. Brüksel’de AB ile Türkiye arasında benzeri sinir harbinin yaşandığı ve ‘hazırlayın uçağı Ankara’ya gidi-yoruz’ restinden sonra çalışan okyanus ötesi telefon hatları gibi. Böyle bir ihtimali şahsen dışlamıyorum. Ankara-Tel Aviv arasındaki ciddi bir krize sistem tahammül edemez. Kurulu yapı çoğu kere oyuncularının hata yapmasına izin vermez, bazen de yapılan hatalardan geriye dönüşe yardım eder. Neyse, şimdi dönelim Türkiye’nin tarihi işlevine.
ABD: Türkiye’nin Batı dışına yönelme ihtimali yok…………………!!!!!!!!!!!!!!-enteresan-……………………
Çarşamba günü ABD’nin yeni Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ile dört gazeteci öğle yemeğindeydik. Büyükelçi bir gün önce Başbakan Erdoğan’la görüşmüştü. ‘İyi bir zamanlama’ oldu doğrusu. ‘Rahat konuşalım’ dedi, ‘yazılmamak üzere’ kaydını düştü. İzlenim olarak size şu kadarını aktarabilirim:
ABD, Ankara’nın Batı’dan uzaklaştığı ve Ortadoğu’ya yöneldiği konusunda en ufak bir endişe taşımıyor. Böyle bir gelişmeye hiç ihtimal vermiyorlar. ‘Türkiye Batı ile kopmaz bağlara sahip. Aksi düşünülemez’ görüşündeler. Erdoğan’la görüşmeden memnun kalmışlar. Hamas’la ilgili Ankara-Washington hattında bir görüş ayrılığı olduğu ortada ancak Erdoğan’ın Arap sokaklarında artan popülaritesinden hiç şikayetçi görünmüyorlar.
Başbakan Erdoğan’ın yakın mesai arkadaşı Yalçın Akdoğan, dün Yasin Doğan müstear ismiyle yayınlanan yazısında ‘Türkiye-ABD ilişkilerinin önemini’ işliyordu. Yazıda, Batı için ‘Türkiye, bugün dünden daha önemli bir ko-numdadır’ deniliyor ve ‘bu kadar çok boyutlu bir ilişki stratejik işbirliğini gerektirir ve bu ilişkiyi bir çırpıda kenara koymak mümkün değildir. Türkiye, Obama’nın ilk konuşmasında çizdiği viz-yonu hayata geçirebilmek için anahtar ülke durumundadır. Türkiye-ABD ilişkilerini sıradan bir ilişki gibi görmemek gerekir’ vurgusu yapılıyordu. Erdoğan-Büyükelçi görüşmesinden iki gün sonra… Önemli değil mi?
Türkiye’nin rolü yeniden yazılıyor
Davos sonrası yaşadıklarımız meselelere ne kadar ideolojik baktığımızı gösteriyor. Tartışmalar ne yazık ki hep yüzeysel. Oysa ülkemizi ‘işlevi bağlamında’ değerlendirmeliyiz. Türkiye’nin gücü ve önemi, sahip olduğu misyondan gelir.
Büyükelçi’yle konuştuğumuz günün akşamında İstanbul Dolmabahçe’deki Başbakanlık ofisinde Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren, gazete yöneticileriyle buluştu. Konu ‘İstanbul’un uluslararası finans merkezi’ olmasıydı. Ekren, bir yıldır kurduğu ekiplerle birlikte bu konuda çalışıyor. Bu arayış, derinliği ve zamanlaması itibarıyla ihtiyacımız olan ‘vizyoner bir bakış açısının’ ender örneklerinden.
Gerçekten, dünyanın içinde bulunduğu bu süreç, İstanbul’un finans merkezi, Ankara’nın da uluslararası bir güç merkezi olmasının yolunu açabilir. Şartı, Türkiye’nin elverişli ve dengeli bir zemin yaratmasıdır. Buna engel ‘Hamas’la bu kadar yakın ilişki’ kurulmasıdır. Batı-Doğu dengesine iyi ayar verilirse hızlı yol alırız. Halkların gönlüne hitap ederken terörle aramızdaki mesafeyi şüphe bırakmayacak noktaya taşımalıyız. Hamas çizgisine yakın duran coğrafyaya para gelmez.
Türkiye, şu anda Doğu ile Batı arasında enerjide gerçek bir köprü. Finansta niye olmasın? Ülkemizde telekomünikasyon ve bankacılık altyapısı çok ileri düzeyde. Bizim finans sektörü dünyada en sağlam örneklerden birisi olduğunu son krizde ispatladı. Global ölçekte etkili olmak için sistemin temel parametrelerinin hepsinde etkinlik şart. Askeri alan buna dahil. Türkiye asli işlevine oturuyor. Bu, sistemin ona yüklediği bir zorunluluk. Bence Başbakan başkası olsaydı da Türkiye bunu yapacaktı. Erdoğan, hevesi ve hırsıyla bu işlevi kolaylaştırıyor.
ABD, Davos’ta yaşananların Ankara-Washington hattında sorun oluşturmasını istemiyor. Tecrübeli devletler böyle davranır. Uluslararası ilişkiler uzun vadeli ve karşılıklı çıkar birlikteliğine dayanır, duygusallığı dışarıda tutar. Amerika’nın Türkiye’yi gözden çıkarıp çıkarmaması, ABD’nin çıkarlarıyla ilgili bir durumdur. İlişkinin sağlamlığı da karşılıklı çıkarların ne kadar büyük bir alanda kesiştiğine bakar. Ankara-Washington geniş bir alanda ortak menfaatlere sahip rotanın adıdır.