From: office@turkischegemeinde.at
Subject: ”TÜRKİYE AB İLE MÜZAKERELERE SON VERİLMESİ TEHLİKESİ İLE KARŞI KARŞIYA”
AB’nin göbegi Viyana’dan
Türkiye’ye bir bakis!
VİYANA-Tirajı günde 170 bin olan liberal eğilimli Kurier gazetesinin
2.02.2009 tarihli (5sayfa), yukarıdaki başlık altında yayımlanan Margaretha Kopeinig imzalı yazının çevirisi şöyledir:
Brüksel’deki çeşitli ülkelerin diplomatları ‘’Türkiye konusunda hiç bir ilerleme yok’’ diyorlar.
Müzakereler aylardan beri duraksamada. Türkiye’de kimse AB üyeliğine artık inanmıyor. Halk Avrupa ile ilgilenmiyor, ulusal meseleler AB standartlarına uyum sürecinden daha çok ilgi çekiyor. Bakanlık ve resmi kuruluşlarda da reform çabaları felce uğradı. Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinden Egemen Bağış’ın Avrupa Bakanlığına atanmasının müzakerelere ivme kazandırıp kazandırmayacağı henüz bilinmiyor.
Ültimatom
2009 Türkiye için kader yılı, sonbaharda Brüksel’in ültimatomunun süresi bitiyor. Ankara’dan o tarihe kadar AB üyesi Kıbrıs’ı tanıması ve Türk liman ve havaalanlarını Kıbrıs Rum gemi ve uçaklarına açması isteniyor.
Ancak Türkiye’de bu yönde hiç bir belirti yok. Hükümet önce Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulmasını istiyor. Türk birliklerinin 1974’de adaya çıkmasından bu yana, Kıbrıs bölünmüş durumda. 2004’de Kıbrıs Rumlarının çoğu tarafından reddedilen BM barış planı da dahil olmak üzere, yeniden birleşme konusundaki birçok girişim başarısız oldu. Şu sıralar yeniden görüşmelerde bulunuluyor.
AB Komisyonu’nun üst düzey temsilcileri Türkiye’nin AB’nin şartlarını sonbahara kadar yerine getiremeyeceği kanısındalar. Rapor da bu doğrultuda olacak. Brüksel’de ‘’Eğer birşey yapılmazsa, rapor çok kötü olacak’’ deniyor. Bu fiilen müzakerelerin sonu anlamına gelse de, Brüksel’de kulisler ardında AB’nin resmi alanda müzakereleri dondurmayacağı konuşuluyor. Brüksel’deki bir düşünce kuruluşunda görevli olan bir Fransız, ‘’AB her zaman bir formül bulur, ama müzakereler hareketlenmeyecek. Türkiye’nin AB’ne katılımına karşı olan ülkelerin sayısı çok fazla’’ diyor.
Ankara AB’nden vazgeçmek istemiyor ve AB’ne baskı yapmak istiyor. Hazar Denizi’nden başlayarak, Türkiye üzerinden geçerek, Avusturya’ya kadar gelecek olan Nabucco boru hattını elinde koz olarak tutuyor.
Kıbrıs Ankara güney kıyıları önünde petrol ve doğalgaz arama hakkı tanımadığından, müzakerelerde enerji başlığını bloke ediyor. Ankara’nın buna cevabı şu oldu: Geçenlerde Brüksel’i ziyaret eden Başbakan Erdoğan ‘’Enerji başlığı bloke edilirse, biz de Nabucco konusunda yeniden düşünmek zorunda kalırız’’ dedi. (VİBM/MM)
DIE PRESSE : ”TÜRKİYE KENDİSİNE YARDIM EDİLMESİNİ İSTEMİYOR”
Tirajı günde 80 bin olan liberal sağ eğilimli Die Presse
gazetesinin bugünkü 5.02.2009 sayısında (22.sayfa), yukarıdaki başlık altında yayımlanan
İstanbul çıkışlı ve Jan Keetman/Karl Gaulhofer imzalı yazının çevirisi şöyledir:
Para Fonu: Başbakan Erdoğan kredi görüşmelerine ara verdi ve alkış topladı
Ticaret bilançosu kontrolden çıkar da, bir ülke uçurumun kenarına gelirse, geriye tek bir çare kalır: Uluslararası Para Fonu IMF’nin kredisi. Bu kurumun adı uzun zamandan beri katı para politikası şartları yüzünden kötüye çıkmıştı, ama darda kalınca yine ona başvuruluyor. Kriz itfaiyesi kredilerini 250’den 500 milyar Dolar’a çıkardı. Macaristan Letonya ve Ukrayna son aylardaki kısa görüşmelerin ardından yardımı kabul ettiler. Yalnız Türkiye Washington’dan gelecek krediye gururla direniyor.
IMF neredeyse yalvarırcasına 20 ila 25 milyar Dolarlık kredi vermek istiyor, ama hükümet görüşmeleri uzatıyor. Başbakan Erdoğan şimdi de görüşmelere on günlük bir ara verdi. Bunun resmi nedeni, IMF’nin görüşmeler sırasında iki yeni şart koşmuş olması. Erdoğan bu haberi görüşmelerdeki muhataplarını sert bir dille eleştirerek, allayıp pulluyor. Bu durum, 70’li yıllarda o zamanki Başbakan Bülent Ecevit’in ülke ödeme yeteneğini neredeyse kaybedene kadar IMF ile kavga etmesini anımsatıyor.
Ancak ihtilafın bir nedeni var. 29 Mart’ta yerel seçimler yapılıyor. Devlet ülkenin her köşesinde demiryoluna, caddelere ve parklara para döküyor. İç ve Güneydoğu Anadolu’daki yoksul bölgelerin bundan yararlanması düşünülüyor. Bütün projelerin tek bir ortak yanı var: Seçimler başlamadan bitmiş olacaklar. IMF buna benzer seçim hediyelerinden hoşlanmıyor. Ancak bunun artık geri dönüşü yok, Erdoğan milliyetçi duyguları uyandırmak için bu ihtilaftan nasıl yararlanacağını gayet iyi biliyor. Türkler kimseden yardım dilenmekten hoşlanmıyor, güçlü IMF’ye meydan okumak insanı popüler yapıyor.
Batı kaostan korkuyor
Oysa ülkenin yeni bir yardıma acilen ihtiyacı var. Lira Dolar karşısında yüzde 30 değer kaybetti. Genellikle döviz olarak alınan borçlar giderek artıyor. Bunu yalnız devlet hissetmiyor. Bankalar da ev yapanlara süresi dolmadan aylar önce borçların birikeceği yolunda uyarılar gönderiyorlar. Türkiye uzun zaman yabancı yatırımcılardan sürekli akan sermayeye güvendi. Şimdi bunlar diğer gelişmekte olan ülkelerden olduğu gibi Türkiye’den de paralarını çekiyorlar. Bu da dış ticaret açığının yükselmesine yol açıyor.
Asıl önemli soru, açığın ne kadar yükseldiği. İhracatlar Ocak ayında bundan bir yıl öncesine kıyasla yüzde 28 azaldı. Bundan en çok etkilenen araba sanayii oldu. Bu sektörde ihracat yarıya düştü. Öte yandan ülke içindeki talebin azalmasıyla ithalat da azaldı. Süratle düşen enerji fiyatları da buna eklenirse, ticaret açığı bu yıl yarı yarıya azalabilir.
O zaman hükümetin açığı kapatmak için yalnız 18 milyar Dolar’a ihtiyacı olur, yani IMF’nin teklif ettiği yardımdan daha azına. Bu Erdoğan’a görüşmelerde hareket serbestliği kazandırıyor. Erdoğan Merkez Bankası Müdürü Durmuş Yılmaz’ın uyarılarına rağmen, bu durumdan yararlanıyor. Yatırımcıların yeniden güvenini kazanmak için görüş birliğine varılması önem taşıyor. IMF de kredi vermek istiyor. Batı Türkiye’nin jeopolitik konumundan dolayı ülkenin ekonomik bir kaosa sürüklenmesine izin veremez. Ayrıca ülke bir zamanlar IMF’nin örnek ülkesiydi. Türkiye 2001’deki ağır krizi süratle atlatmasını, IMF’nin yönetimine borçlu. Böyle bir referanstan vazgeçmek kolay değil.
Para aklamaya davet
Hükümet ülkeye başka yollardan sermaye çekmeye çalışıyor. Daha sonbaharda Türklerin gümrükçülere hesap vermek zorunda kalmadan, ülkeye bavul dolusu para getirmelerine izin veren bir yasa çıkarıldı. Anlaşılan sevilmeyen IMF’den kredi almaktansa, para aklamak tercih ediliyor.