KASIMDA ANLAŞMA VARMIŞ

<!– /* Font Definitions */ @font-face {font-family:”Cambria Math”; panose-1:2 4 5 3 5 4 6 3 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:-1610611985 1107304683 0 0 159 0;} @font-face {font-family:”Bookman Old Style”; panose-1:2 5 6 4 5 5 5 2 2 4; mso-font-charset:162; mso-generic-font-family:roman; mso-font-pitch:variable; mso-font-signature:647 0 0 0 159 0;} /* Style Definitions */ p.MsoNormal, li.MsoNormal, div.MsoNormal {mso-style-unhide:no; mso-style-qformat:yes; mso-style-parent:””; margin:0cm; margin-bottom:.0001pt; text-indent:1.0cm; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; mso-bidi-font-size:12.0pt; font-family:”Bookman Old Style”,”serif”; mso-fareast-font-family:”Times New Roman”; mso-bidi-font-family:”Times New Roman”;} a:link, span.MsoHyperlink {mso-style-unhide:no; color:blue; text-decoration:underline; text-underline:single;} a:visited, span.MsoHyperlinkFollowed {mso-style-noshow:yes; mso-style-priority:99; color:purple; mso-themecolor:followedhyperlink; text-decoration:underline; text-underline:single;} .MsoChpDefault {mso-style-type:export-only; mso-default-props:yes; font-size:10.0pt; mso-ansi-font-size:10.0pt; mso-bidi-font-size:10.0pt;} @page Section1 {size:612.0pt 792.0pt; margin:70.85pt 70.85pt 70.85pt 70.85pt; mso-header-margin:35.4pt; mso-footer-margin:35.4pt; mso-paper-source:0;} div.Section1 {page:Section1;} –>


/* Style Definitions */
table.MsoNormalTable
{mso-style-name:”Normal Tablo”;
mso-tstyle-rowband-size:0;
mso-tstyle-colband-size:0;
mso-style-noshow:yes;
mso-style-priority:99;
mso-style-qformat:yes;
mso-style-parent:””;
mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt;
mso-para-margin:0cm;
mso-para-margin-bottom:.0001pt;
mso-pagination:widow-orphan;
font-size:11.0pt;
font-family:”Calibri”,”sans-serif”;
mso-ascii-font-family:Calibri;
mso-ascii-theme-font:minor-latin;
mso-fareast-font-family:”Times New Roman”;
mso-fareast-theme-font:minor-fareast;
mso-hansi-font-family:Calibri;
mso-hansi-theme-font:minor-latin;
mso-bidi-font-family:”Times New Roman”;
mso-bidi-theme-font:minor-bidi;}

KASIMDA ANLAŞMA VARMIŞ

“Aç tavuk kendini arpa ambarında zannedermiş” ya işte “Kasımda Anlaşma var” diyene de verilecek en güzel ve en doğru yanıt, sadece bu güzel ve anlamlı atasözüdür.

Üstelik bu sözün arkasında bir de şantaj var.

Kıbrıs’ta Kasım’a kadar bir anlaşma olmazsa Türkiye AB’ye alınmayacakmış!

Rum’un aklı fikri, bir oldu bittiye getirip adanın tümünü ele geçirmek ve Kıbrıslı Türklere yaşam hakkı tanınamamak. Aynen Batı Trakya’da yaşayan soydaşlarımızı 1936 yılından 1996 yılına kadar kocaman bir yasak bölge içine hapsettikleri gibi.

Yunanistan AB’ye girdi de ne oldu.

Yasak Bölge tümden mi kalktı, yoksa adlarına Türk denilmesi bile yasaklanmış soydaşlarımız, insanca yaşama mı kavuştu? Hala daha seyahat özgürlükleri bile kısıtlı.

Hristofyas Kıbrıs’ta “Serbest dolaşım, mülk edinme ve yerleşim” başlıklı gazeller okurken, Batı Trakya’daki soydaşlarımız AB’ye rağmen bu hakların hiç birine sahip değil. Kendi müftülerini bile özgür iradeleri ile seçemiyorlar.

Kıbrıs’ta çözüm isteyen Helenler önce Batı Trakya’daki soydaşlarımıza tanıdıkları haklarla bize örnek olsunlar sonra buyursunlar çözümü konuşalım.

Rumlara göre, çok gizli bir toplantı sonrasında doğrudan müzakerelerin Kasım 2009’a kadar tamamlanması, müdahil bütün taraflarca kabul edilmiş. Aksi takdirde çözüm prosedürü çok kötü bir şekilde etkilenecekmiş.

Rum siyasilerin ağızlarına kadar düşmüş olan bu toplantı ne kadar gizliydi, gerçekten de anlayamadım.

Talat, Nisan 2010’da seçimi kaybedebilirmiş ve bu gerçekleşirse de adada kalıcı bir çözüme ebediyen veda edilecekmiş.

Aslında bu cümlenin Türkçe çevirisi “Çözümü Talat’la bulduk bulduk aksi takdirde CTP’nin kuzeyde iktidarı kaybetmesinden sonra bir CTP’li olan Talat’da giderse, yerine gelecek olan CTP’li olmayacak ve çözüm de hayal olacak” dır. (Çözüm kelimesinden sonraki metnin çevirisi biraz kaba ve aşağılayıcı olduğundan onu yazmak istemedim.)

İşin şantaj kısmına gelince, Türkiye-AB ilişkilerinin gözden geçirilmesi konusu, yani 6 Kasım 2009’da sunulacak “Türkiye-AB Katılım Müzakereleri 2008 yılı İlerleme Raporu”, Kıbrıs sorununun çözümüne zaman sınırı getiriyormuş ve de çok önemliymiş.

Kasım ayına kadar anlaşmanın Kıbrıs’ta parafe edilememesi halinde, Brüksel Türkiye’nin üyelik sürecine ciddi engeller koyacakmış ve bu da Kıbrıs’taki müzakereleri kaçınılmaz olarak olumsuz etkileyecekmiş.

Kıbrıs müzakerelerinin belirtilen tarihin ötesine sarkması halinde ise Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçilmemesi ihtimali olabilirmiş ve böyle bir gelişme de (gerek uluslararası camiada gerekse Kıbrıs’ta) müzakerelerde halen sürmekte olan çıkmazı resmileştirecekmiş.

Rum siyasi açıkça bir şantaja yelteniyor ve Türkiye’ye “ya Kıbrıs’ı verirsin ya da AB’yi unutursun” demeye getiriyor.

Aslında bu iddiaların hiçbir tutar tarafı yok.

Üstelik her hangi bir gizliliği de yok.

Kıbrıs konusuna müdahil taraflar böyle bir mutabakata imzayı da hiçbir zaman atmadılar.

Tüm bunları iddia eden Rum siyasi, kendini arpa ambarında, Kıbrıs’ı AB’nin merkezi, AB’yi de dünyanın merkezi sanıyor. Türkiye’nin AB’ye girmek için Kıbrıs’ı feda edebileceği rüyalarını görüyor. Rüyadan da öteye pembe hayaller içinde yüzüyor.

Göstergeler, 6 Kasım 2009 raporunun olumsuz çıkması halinde Brüksel’in Türkiye’ye değil Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetine yaptırımlar uygulayacağı, “Yeter artık boyuna posuna bakmadan çıkardığın sorunlara. Çekil artık ayaklarımızın içinden” diyeceği yönünde.

Türkiye Kıbrıs’taki haklarını kaybetmek karşılığında, sonucunun ne olacağı belli olmayan AB’ye katılım müzakerelerini devam ettirmek niyetinde değil. Bunun deneyimlerini hem 19.cu yüzyılda Girit’te, hem de 5-10 yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde acı bir şekilde kendi içinde yaşadı. MGK’yı sivilleştirirse, CMUK’u çıkarırsa, AB’ye uyum yasalarını geçirirse, falanı yaparsa, filanı kabul ederse AB’ye katılabilir yalanlarını yuttu ama hiçbir şey olmadı. Artık karnı bu tür elma şekerlerine tok.

Üstelik bir de BBC’nin yaptığı bir araştırma var.

BBC’nin dünya genelinde düzenlediği son anketin sonuçlarına göre, katılımcı 21 ülke içinde AB’nin dünyadaki etkisine olumsuz bakanların çoğunlukta olduğu tek ülke Türkiye.

Türkiye’de yaşayan Türk vatandaşlarının AB’ye olan “Güvenleri” bir sene evvelki %44 oranından bu sene %34’e düşmüş. AB’ye “Olumsuz” bakanların oranı ise yüzde 40’tan 44’e yükselmiş.

Yani Türkiye vatandaşları için, Rum siyasinin hayal ettiği gibi “Kıbrıs AB’nin merkezi, AB de dünyanın merkezi” değil.

Türkiye aniden AB’siz de yaşayabileceğini, böğründe bir Orta Doğu, doğusunda da koskoca bir Asya olduğunu fark etmiş.

Gelecekte Türkiye’nin, Orta Doğu ve Asya’da oluşacak Yeni Dünya’nın önemli bir aktörü olacağı kesin. Rumlar ise hala daha Kıbrıs’ın tümüne sahip olmak hayali görmeye devam edecekler, taa ki başlarına saksı düşüp uyanana kadar.

Prof. Dr. Ata ATUN

Rum’un aklı fikri, bir oldu bittiye getirip adanın tümünü ele geçirmek ve Kıbrıslı Türklere yaşam hakkı tanınamamak. Aynen Batı Trakya’da yaşayan soydaşlarımızı 1936 yılından 1996 yılına kadar kocaman bir yasak bölge içine hapsettikleri gibi. Yunanistan AB’ye girdi de ne oldu. - ata atun 2

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir