HILLARY, TÜRKİYE VE KKTC
Demokrat Parti içindeki başkan adaylığı yarışında 18 milyon oy toplamasına rağmen Barack Obama’ya yenilen New York Senatörü Hillary Clinton’un, ABD’nin Dışişleri Bakanlığına getirilmesi yeni Başkan Obama’nın kalitesini ortaya koydu.
Bizde olsa, Bayan Hillary’nin siyasi hayatı son bulmuş, hayatı bile kaymıştı şimdiye.
Rakibi ile birlikte çalışmayı tercih eden ve ona ABD’nin “Dünya Siyaseti”ni teslim eden Obama, bence dünyaya ABD’nin bundan sonra uygulayacağı “Dış Siyaseti”nin ne olacağının mesajını da verdi.
Rakiplerini ezmek yerine yücelten bir başkan, aynı politikasını belli ki, dünya siyasetinde de uygulayacak.
Bush döneminin agresif dış siyasetine karşın bundan böyle Obama’nın daha yumuşak ve agresif olmayan bir siyaset uygulayacağını, Obama iktidarının daha bu ilk aylarında söylemek için kahin olmaya gerek yok.
Hillary Clinton’un, ABD’nin Dışişleri Bakanlığına getirilmesi önerisinin Senato Dış İlişkiler Komitesi’nde 1’e karşı 16 oyla onaylanması, ve bu bir adet “Hayır” oyunun da Hillary Clinton’un kişiliği ile ilgili olmayıp, Dış İşleri Bakanının maaşı ile ilgili olarak yıllar önce kullandığı olumlu oydan kaynaklanması, Senato Dış İlişkiler Komitesi’nin de Obama’nın bu kararının arkasında olduğunu göstermekte. Komitede üyelerin tümü Demokrat Partiden değil.
Gene bizden örnek verirsek, Bayan Hillary komiteden, iktidar partisinin komitedeki üyelerinin sayısı kadar oy alabilirdi ancak.
Hillary Clinton’un iki tane de ayrıcalığı var.
Hem de bana göre çok önemli iki ayrıcalık.
Birincisi eşinin sekiz yıl Amerika Birleşik Devletleri başkanı olması.
İkincisi kendisinin ABD Senatosunda, New York senatörü olarak görev yapması.
Eski ABD Başkanı Bill Clinton’un eşi olarak sekiz yıl “First Lady” görevi yapması, Türkiye’yi ve dolayısı ile de bizleri ilgilendiren konuları derinlemesine çok iyi bildiğini ve konulara, kırmızı çizgilerin de ötesinde derin bir şekilde vakıf olduğunu göstermektedir.
Bu bilgilerinin sekiz yıl evvelsine ait olup, 20.ci yüzyılın son on yılını kapsamasına rağmen, “First Lady”likten sonra New York senatörü olarak da görev yapması bilgilerini güncelleştirmesine olanak sağladı.
Niye bu kadar önemli!
Orta Doğu’da gelişen olaylar ve Rusya’nın, son bir hamleyle, ABD’nin Avrasya bölgesindeki en önemli üslerinden birisi olan Kırgızistan’ın Bişkek kentindeki Afganistan operasyonlarında ABD ile NATO birliklerinin kullandığı askeri üssü kapattırmayı başarması, Türkiye’nin bir anda müttefik olarak önemini, veya buna “Olmazsa olmaz konumu” da diyebiliriz, yukarı fırlattı.
Rusya’nın Kırgızistan’ın180 milyon dolarlık borcunu silmek, 2 milyar dolar tutarında düşük faizli kredi sağlamak ve 150 milyon dolar karşılıksız mali yardımda bulunmak taahhüdü üzerine kapatılan Bişkek üssünü, doğal olarak diğer ülkelere yapılacak mali destek vaatleri ve karşılığında da Amerika’ya sırt dönme girişimleri takip edecek.
George W. Bush döneminin saldırgan politikaları, Asya’da ve Orta Doğu’da bir çok kalpleri kırdı, ABD’ye olan güveni sarstı.
ABD’nin Orta Doğu’da güvenebileceği stratejik dostu neredeyse artık yok gibi. Mevcut olanlar askeri bakımdan güçsüz ülkeler. Belki zenginler ama her hangi bir operasyona veya bölgede barışı sağlamaya etkileri olamayacak ülkeler bunlar.
Türkiye ile daha derinden ve sıkı bir dostluk kurması ABD için kaçınılmaz bir yaklaşım hatta kader oldu artık.
Bu konjonktürün ucu doğal olarak bize de dokunacak.
ABD Kıbrıs konusunda, bakış açısını yenilemek zorunda.
Özellikle de Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Geçici Üyesi olması bu ilişkiyi daha da sağlamlaştıracak.
Yıllardır “Hasta Aslan” konumunda olan Rusya’nın, iyi bir tedavi gördüğü ve aldığı ilaçların kendisine yaradığı bu dönemde, ABD’nin hem bölgede hem de Güvenlik Konseyinde güvenebileceği dostlarına gereksinimi olacağı kesin. Aksi takdirde, yıllarca bölgeye yaptığı yatırımı bir gecede siyasi kumar masasında kaybedebilir.
Türkiye, bu son durumu çok iyi değerlendirmeli ve PKK sorunu ile Kıbrıs konusundaki gelişmeleri kendi lehine çevirmeli. Tam zamanıdır.
ABD’nin ise UNDP-ACT ve USAID kanalı ile Lefkoşa’nın Türk kesimindeki Büyük Hamam’ın restore edilmesine katkı koyması, her ne kadar bu daha evvelden hazırlanmış bir proje olsa da, bence daha bir çok yeni siyasi gelişmelere gebe olan bu dönemde yeni dostluklara ve yeni oluşumlara, yepyeni kapılar açabilecek bir yaklaşıma dönüşebilir veya dönüştürülebilir.
Prof. Dr. Ata ATUN