Doç. Dr. Oya Akgönenç
Savaş Kıvılcımları
Bazı olaylar vardır, küçükmüş gibi görünürler ama etkileri diğer birçok olaydan daha faklı ve büyük olur. Filistin işte öyle olaylardan birisidir. 27 Aralık 2008 den 17 Ocak 2009 kadar 22 gün süren ve 22 gün Gazze saldırıları tam bir yıkım, facia ve trajedi olmuştur ve Gazze, sadece insanların değil, “insanlığın da” öldüğü bir yer olmuştur.
Gazze diye bilinen yer, İsrail’in Güney Batısında, 4-5 km genişlikte ve 10 kilometre uzunlukta yani toplam 55 km2’lik minik bir sahil şerididir. Bazı yazarların ifadesi ile İsrail’in yirmi de biri kadardır. Gazze, Filistin topraklarından, Filistinlilerin elinde kalabilen iki yerden birisi olup, diğeri de Batı Şeriadır. Filistinli’lerin baş şehri de artık onların elinde değildir çünkü Kudüs’ü İsrail ele geçirmiştir.
Değişimler:
Bazı Filistinli’lerin direniç gücü kırılmış ve kendi topraklarında, tam anlamı ile oraları işgal eden “Güç’ün” esiri haline gelmişlerdir. El Fetih (al-Fatah) diye bilinen, yılların yorulmaz savaşcılar, artık yorulmuş ve yumuşamışlardır. İsrail’in istediği kıvama gelmişlerdir. Bu arada, bağrından çıktıkları toplum’dan da kopmuşlardır.
El-Fetih veya diğer resmi adı ile Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)nün başkanı Mahmut Abbas, merhum Yasır Arafat’tan sonra seçimle değil, tayinle o göreve atanmış olup, İsrail’in sözünden çıkamayan bir lider olmuştur. İsraile birlikte bazı diğer ülkeler Abbas’ı Filistinlilerin lideri kabul etmektedirler. Ama, Filistin halkının çoğu başka bir liderlik kadrosu bulmuşlardır. Halkın direniş istek ve güdüsü ile yeni bir grup çıkmış bulunmaktadır. Bu da Hamasdır yani (İslami direniş Örgütü).
El-Fetihciler yani eski Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) çoğunlukla Batı Şeria’da yaşamakta olup, bir kısmı da Güneyde Gazze’de bulunmaktadır. Son Gazze saldırıları sırasında İsrail ile işbirliği yaparak, Gazze’de ki Hamas liderlerinin oturdukları yerleri ve Gazze’lilerin gıda ve ilaç getirmek için kazdıkları tünneleri tespit edip, İsraile bildirenler bunlar arasından çıkmıştır. Filistin halkı da bunu bilmektedir. Bu eski grup daha da ileri giderek, İsrail’e “şu Haması tamamen temizleyin de, orada istediğiniz gibi bir kontrol ve idare kuralım” dedikleri herkesce öğrenilmiş bir gerçektir. Medya bu bilgileri deşifre etmekte hayli başarılı olmaktadır.
El-Fetih’ciler kendi tabanlarını 2006 yılında yapılan genel şeçimlerde kaybetmişlerdir. Halk onları tasvip etmediğini, yaptıkları rüşvet, yolsuzluk ve gelen yardım fonlarında ki süistimalleriden bıkmış olup öfkesini sandığa yansıtmıştır. Bu örgüt artık bir “direniş ve özgürlük örgütü” olmaktan çıkmıştır.
Halk her konuda yanında ve yardımcısı olan ve Filistin’in vatan topraklarını korumak ve özgürlük kazanmak için çalışan Hamas’ı %71 oy ile yönetime seçmiştir. Bu demokratik halk zaferi ve ezici halk oylarını İsrail ve ABD tanımamıştır. Hamas’ı seçen çoğunluğun yaşadığı Gazze üstüne ceza olarak ağır bir ambargo konmuş ve Gazze’ye giriş-çıkış kapıları kapatılmıştır. Seçilen milletvekilleri tutuklanmış ve hapse konmuştur. Son günlerde İsrail otoriteleri Abbas taraftarlarının kendilerinden bu milletvekillerini hapiste tutmaya devam etmelerini istediklerini deşifre etmişlerdir.
Bundan sonra ki aylarda El-Fetihciler mücadele etmek için Hamas’ı hedef tahtası haline getirmişlerdir. Halkın onlara verdiği idradeyi döve, döve onlardan almaya çalışmışlardır. Ama hiç bir sonuç elde edememişlerdir.
Tuzaklar ve Etraftaki dikkenli Teller:
İsrail tüm askeri gücü ile Gazzeye saldırırken, El-Fetih’ciler de onların arkasına sığınarak kaybettikleri iktidarı yeniden kapmak sevdasına düşmüşlerdir. Kısacası sadece “Güç’ün” değil aynı zamanda “kendi iktidar hırslarının”da esiri olmuşlardır. Filistin’in durumu’nun ne olacağı, onların önem sırasında çok arkalara düşmüştür. Halbuki, Vatan şayet uğrunda ölmeye razı olan varsa, vatandır. Görünen odur ki bu mücadeleyi de 22 gündür bütün fedakarlığı ile sadece Gazze’liler vermektedir.Bütün tahminlerin aksine Hamas daha da güçlenmiştir.
Gazze bu savaşın öncesinde 18 aydır ve savaş sürecince tam bir kuşatma altında olup, Gazze’den giriş ve çıkışlar tamamen kapatılmıştır. Yani, Gazze havadan, karadan ve denizden tam bir İsrail kuşatması altında bu mücadeleyi vermiştir. Arap topraklarına açılan, Mısır hududunda ki Refah kapısını da Mısır’ın 2005 yılında İsraille yaptığı bir anlaşma gereği “sımsıkı kapalı tutulmuştur.”
Mısır bu kapıyı kapalı tutarken günde sadece bir kaç saat geçişe izin vermiş ve dünyanın çeşitli devletleri tarafından gönderilen “ acil insani yardım’ların” çok uzun beklemelerden sonra, geçmesine izin veriştir. Bu arada pek çok Gazze’li de kan kaybından veya ilaç eksikliğinden ölmüştür.
Mısır bu kadarla kalmamış, durumun vahametine dayanamayan Mısır halkı’nın galeyana gelmesine ve gösteri yapmasına mani olmak için 65,000 kişilik asker ve polisi sokaklarda görevlendirmiştir.Ayrıca, Cuma günleri şehirlerdeki büyük camii’leri Cuma namazına kapatmıştır ki kalabalıklar toplanma yerleri bulamasın. Bunları barış adına yaptığında da ısrarlıdır.
Diğer Arap ülkelerinin bir çoğu da Hamas’ın yenilmesini zımnen kabul eden ve istiyen tavırlar sergilemekte ve benzeri “halk direnişinin” kendi ülkelerinde olamsından korkmaktadırlar. Bu sebepledir ki aralarında ki mevcut örgütlerin çağrılarına rağmen haftalarca toplanamamışlar veya güçlü bir bildiri yayınlayamamışlardır.
Barış toplantısı için toplanmaya çalışan Arap devletleri kendi çıkarlarını düşünerek hesaplar yapmaya devam etmişlerdir: Mesela, Katar Arap Birliğini Daho’da bir toplantıya çağırır çağrımaz, Mısır da hemen Şamr-el Şeyh’de aynı zamana denk düşen bir toplantı ayarlamıştır.
Katar’a Hamas lideri davet edilirken, Mısır’a da Mahmut Abbas davet edilmiştir.
Siyasi Tsunami:
Arap rejimlerinin bir çoğu ve diktatör eğilimli yöneticiler ( Mısır gibi) “halkın’ın sesini dinlemeyen” veya “dinlemek istemeyen rejimler, Gazze’deki halk direnişinin dünya çapında yaratacağı “dip dalga”nın etkisinden endişe etmektedirler.
Yenilmenin de bir sınırının olduğu ve ezilenlerin bir gün herşeye karşı direnebileceği artık gözler önüne serilmiş bulunmaktadır. Yukardıa anlatılan gelişmeler önemli olayların alt yapısını hazırlamakta olup, önümüzde ki aylar ve yıllar içinde pek çok değişimin tetikleyicisi olacak niteliktedir.
Kısacası büyük bir dip-dalga adeta sosyal ve siyasi bir Tsunami gibi Orta-Doğu’yu ve diktacı rejimleri çarpacağa benzemektedir.