Ertuğrul Fırkateyni

– Bölüm 11

Derleyen: Naci Kaptan

7 Kanunisani 1305

Şefkatli/ Hakikatli Hanımcığım;

Vakide, bizler de baş ağrıtıyoruz ama mektup yazmadan da geri durmuyorum, hemen kâğıtları karalayıp gönderiyorum. Sebebi de vüsul bulmuyor gibi geliyor. Malûm ya mukaddema dahi arzolunduğu üzere vakide arazi cennet ama sıcak bahsine geliniyorsa bu da cehennemden dem vuruyor. Artık resmî askerlik falan aranılmıyor. Adeta bir don bir de gömlek. Bura ahalisi dersen, yalnız setr-i avret edebiliyorlar. Anla, havadisleri buradan söylemek istemiyorum. İnşallah İstanbul’a yani Deraliyye’ye vüsulümüzde Cenab-ı Bari’den yüzer ömür isteyelim de ancak hikâyelerimiz tamam olur. Ve bir de mektubun üzerine “İngiliz müstemlekâtından, Çin sularında Singapur limanında, Osmanlı Firkateyn-i Hümayun süvarisi Ali Bey’e” diye, hem İngilizce hem Türkçe yazdırır, İngiliz postahanesine verilirse daha erken gelir, efendim.

Aman yine terledim. Kusurumu af buyurmanızı rica ederim. Büyük küçük cümleye selâm. Usulü üzere birer birer okumanızı temenni ederim efendim. Büyük havadisi gelen mektuba yazarım inşallah efendim.

Mühür sonradan hatırıma geldi.

Süvari-yi Ertuğrul
ALİ

ertugrul

Ertuğrul’a giren su yalpayı daha da çoğaltmış, gemide oluşan serbest su sathı yalpaları daha da tehlikeli hale sokmuştu. Gemi üzerine sanki alabora olacakmış gibi yatıyor, sonra tekrar gıcırdaya gıcırdaya, titreye titreye doğrulmaya çalışırken, diğer bir vuruşla öteki tarafa yuvarlanıyordu. Makine ve kazan dairesindeki mürettebat yarı bellerine kadar su içinde bulundukları halde islim kaldırmaya gayret ediyorlardı.

Her taraf karanlık içindeydi. Gece yarısına bir saat kalmıştı. Kurtuluş ümidi olan mevkiye, Oşima Adası, Kaşinozaki feneri hizalarına gelinmişti. Ama şimdi gemide bir büyük sarsıntı daha duyulmuştu. Kazan dairesine giren suların bir numaralı kazan yatağını çökerterek, kazanın bir tarafa yatmasına ve yalpalarda gemi alabandalarını korkunç surette dövmesine neden olduğu rapor ediliyordu. Osman Paşa, gemi inşaiye subayı ve tamirci parti bu yeni arızaya süratle bir çare bulmak için hemen kazan dairesine koştular. Zira kazan arızasından sonra Ertuğrul tamamen hareketten sakıt kalmıştı. Deniz ve dalgalara tabi olarak müthiş bir şekilde kayalıklara doğru sürükleniyordu. Köprü üstünde yalnız kalan Süvari Ali Bey, hiç olmazsa demirleyerek gemiyi kayaların üzerine gitmekten kurtarmayı düşünmüş ve:

– Alesta fero ! (Demir atmaya hazır ol!)

– Bismillah fundo ! .. (Besmeleyle demir at ! ..) demişti.

Komutaları arka arkaya vermişti. Fakat daha demir atmaya henüz başlamamıştı ki, müthiş bir gürültü işitildi. Bu gürültüyü uzun ve can alıcı feryatlar izledi.

Ertuğrul Oşima Adası’nın doğu ucundaki kayalıklara çarpmış ve daha ilk darbede dağılmıştı.”

Kazanın Tanıkları

Oşima Köylüleri -1-

Sabah olur olmaz Oşima Mura Belediye Başkanı Sion Oki aceleyle köye gelerek kazazedeler için bütün gayretleri seferber etmişti. Kaşinoku Muhtarı Haneman Saito ve Sueku Muhtarı Takimoto’nun yardımlarını sağlamıştı. Kazazedeler evvela Şinto mabedine ve sonra da Kaşinozaki İlkokulu’na getirilmişlerdi.

Oşima Mura doktorları, M. M. Kensa Kobayaşi, İçiro Date ve Siou Matsuşita tarafından ilk tedavi ve bakımlar yapılmıştı… Kurtulan 69 kazazededen altısı sağlam, dokuzu ağır yaralı, diğerleri de her ne kadar hafif yaralıysalar da, vücutlarının her tarafında zorla bakılabilecek kanlı yaralar vardı. Elbiseleri parça parça olmuştu. Büyük kısmı tamamen çıplaktı. Bundan başka, dalgalar tarafından kamçılanmış ve saatlerce açlık ve soğukla mücadele etmiş olduklarından hepsi de takatlerini tamamen tüketmiş ve ölü gibi sararmışlardı. Onlar için, bu anda en fazla ihtiyaç duydukları şey yemekti. Köylüler de onlara patates ve tavuk ikram ettiler.

Köylülerden M. Bunimun Kaşida kazazedelere, fenerde bir ecnebî mühendisin yanında öğrendiği Avrupa işi yemeklerden pişirmek için bilhassa mutfak işiyle uğraşıyordu. “İnsanlar aç olunca her şey güzel görünür.” derler. İşte bunlar da bulduklarını büyük bir iştihayla doyuncaya kadar yediler.

60 evden ibaret olan bu küçücük köy, böyle 69 misafirin hepsine birden yiyecek verince sanki düşman tarafından yağmaya uğramış gibi oldu. Köyde ne bir tavuk kaldı ve ne de patates…

Yiyecekten sonra gerekli olan şey giyecekti. Köylüler onlara zamanı gelince kullanmak üzere evlerinde sakladıkları yazlık elbiselerini vermişlerdi. Bu durumda boyları 1,80 metreden fazla olanlar, ancak böğürlerine kadar gelen bu elbiseleri giymelerine rağmen yine mağrur bir şekilde köyün sokaklarında dolaşabiliyorlardı. Görünüşleri hem gülünecek hem de ağlanacak bir haldi. Bu hallerinin hikâyesi, aradan yıllar geçtikten sonra bile köylüler tarafından söylenmekteydi.

Belediye Başkanı M. Sion Oki, Vakayama Valisi M. Tadasuke İşii’ye bu olayı bir telyazıyla bildirmiş, fakat bu telyazının Vakayama vilayetine varışı geç olmuştu. Çünkü burası Oşima’dan 200 km kadar uzakta, gerek karayolu ve gerek denizyoluyla ulaşımı zor bir yerdi. Üstelik telyazı sistemi de o günlerde ancak kısmen işletilebiliyordu. Vakayama’dan ilk yardıma koşan Vilayet Kâtibi M. K. Okuyama olmuştu. O ve Vali Muavini M. İko, halkı yardıma ve boğulanların cesetlerini aramaya çağırdılar.

Kaşinozaki’nin konumu çok içerlek olduğu için burasıyla ulaşım daima güçlükle yapılabiliyordu. Bundan başka o günlerde orada bulaşıcı bir hastalık da vardı. Bu nedenle kazazede subay ve erler gemiyle Oşima Mura’ya nakledilerek orada, geçici olarak hastahane haline dönüştürülen Şinto mabedine alındılar.

Köylüler bir taraftan sağ kalanlara bakıyorlar, diğer taraftan da on kadar tekneyle kayalar ve köpüren dalgalar altında ceset arıyorlardı. Bulduklarını da birer iple kenara çekiyorlar ve sırtlarına alarak patika yollardan ve kayalıklar arasından tepeye kadar çıkarıyorlardı. Takriben 400 köylü, cesetlerin kokusuna ve onların taşınırken kanlarının vesairesinin elbiselerine bulaşmasına bakmayarak bu fedakârca çalışmalarını günlerce sürdürdüler.

Oşima Köylüleri -2-

Kaza esnasında Osman Paşa boğulmuş ve cesedi günlerce süren araştırmalara rağmen bulunamamıştı. Bunun üzerine yeniden denize dalgıçlar indirilmiş fakat büyük üniformasının ceketinden başka bir şey bulunamamıştı. Paşanın birkaç ay evvel başkentte oturduğu ve iltifatlara gark olduğu zamanlarda kim derdi ki, onun başına böyle bir felaket gelecek… Padişahının güvenine layık olup, doğunun güneş imparatorluğuna gelmiş, fakat geriye dönemeden yabancı diyarda son nefesini vermişti. Kendisini en derin taziyet hislerimizle anıyoruz.

Oşimamura Belediye Başkanlığı, köylüleri teşvik için, Osman Paşa’nın cesedini bulacak olana özel bir ödül vereceğini ilan etti:

“Prens Osman Paşa Hazretleri’nin cesedini kim getirirse, kendisine bir To (takriben 20 litre) sake ödül olarak verilecektir. Paşa’nın eşkali şudur: 35 yaşlarında, yaklaşık 1,80 metre boyunda, şişman, bıyıklı ve sağ elinde bir yüzük…”

Bu ilanda iki şey dikkati çekiyordu. Birincisi aranan cesedin Prens Osman Paşa Hazretleri’ne ait olduğunun ilan edilmesidir ki, paşa prens değildi. Hata telaş ve heyecandan kaynaklanmış olsa gerektir.

İkincisi de, 20 litrelik sakenin ödül olarak konulmasıdır. Bu da bugünün insanı için tuhaf görülebilir. Fakat o zamanlar manevî duyguların ne kadar güçlü ve temiz olduğunu, maddiyattan ne kadar uzak bulunulduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Yine ödül şekli ve miktarı düşünülünce, insanların o yıllarda başka bir yüzyılda yaşadıkları da kolayca anlaşılabilir.

Kazazedelerin cesetleri sadece Oşimamura ve Kaşinozaki sahillerinde değil, bunlara bitişik olan bütün sahillerde de aranıyordu. Oralarda oturanlar da durumdan haberdar edilmiş, onlar da aramaya katılmışlardı. Bu şekilde 540 kazazededen 260’ının cesedi veya ceset parçaları bulunabilmişti. Bunlar fenere yakın meydanda ve bugünkü anıtın yapıldığı yerde defnedilmişlerdi. Köylüler yemeyi ve uyumayı unutarak, değil yalnız kurtulanlara ihtimam göstermek, denizden cesetleri toplamak, deniz dibini de araştırmak ve geçişe engel olabilecek gemi enkazından denizi temizlemek ve de denizin her tarafında batmış olan enkazı aramak gibi işler için tümüyle seferber olmuşlar ve hep birlikte çalışıyorlardı.

Köylülerin gayretleri o kadar fazlaydı ki, gerek bölgedeki resmî devlet memurlarının gerekse bütün Japon milletinin takdirlerine mazhar olmuşlardı. Daha sonraları, kazanın oluş şekli hakkında geniş bilgiler Türkiye’ye ulaşınca herkes Oşimamura halkının fedakârca gayretlerinden çok duygulanmış ve Osmanlı hükûmeti yapılanlara teşekkürlerini bildirerek, 3000 yen ödül de göndermiştir. Oşimamura Belediyesi’nde saklanan belgeler arasında, Vakayama Valisi Morikata Oki tarafından bu köye ödülle ilgili olarak gönderilen bir talimat da mevcuttur. 10 Şubat 1892 tarihini taşıyan 47 numaralı bu talimat şöyle diyor:

“Oşimamura’da Higoşi Muragun’a:

Türk savaş gemisi Ertuğrul’un kazasında bu köy, kazazedelere bakmak için çok çalışmış ve kazazedelerin cesetleriyle geminin kalıntılarını toplamak için fedakârane gayretlerde bulunmuştur. Türk hükûmeti, ödül olarak köyünüze 3.000 yen göndermiştir.

Bu para köye tahsis edilmiştir. Ancak köylüler arasında taksim edilmeyecektir. Bu parayla Köy Teşkilatı Kanunu’nun 81’inci maddesine uygun olarak, köy adına hazine tahvilleri satın alınacak ve mevcut tahvillere ilave edilecektir.

Bu ödülün dağıtılmaması, buna karşın Japonya’nın kendi öz kaynaklarına dayanarak ve tarım kesimine ilave vergi yükleri getirerek, gelişmekte olan Japon sanayiine kaynak yaratma stratejisinin değişik bir örneği olması açısından dikkate değer bir önem taşır.

Oşima Köylüleri -3-

Belediye Başkanı M. Sion Oki, facia hakkında detaylı bilgi vermek ve yardım konusunda müzakerelerde bulunmak üzere Ertuğrul subaylarından Fazlı Bey’i ve Bando Şefi İsmail Efendi’yi, belediye memurlarından M. Nozi Haşizume ve bir polis refakatinde olarak, o günlerde Oşima Limanı’na gelmiş bulunan Boço Denizcilik Şirketi’ne mensup Boçomaru vapuruyla Hyogo vilayetine göndermişti. Belediye Başkanlığı tarafından Hyogo vilayetine gönderilen rapor da şöyleydi:

“Hyogo Valisi M. Tadasu Hayaşi’ye;

Yokohama’dan ayın 15’inde hareket etmiş olan Türk savaş gemisi Ertuğrul ayın 18’inde saat dörde doğru Kaşinozaki’de kayalara çarpmış ve saat 10.30’da Kaşinozaki doğu sahillerinde fener dibine sürüklenmiştir. Olaydan bu sabah haberdar olunmuştur. Yapılan tahkikat neticesi şudur:

Karşılıklı olarak anlaşmamızdaki güçlükler nedeniyle, olayın tam olarak anlaşılmasına imkân bulamadığımızdan, Kobe’deki Türk Konsolosluğu’na Oşima belediye memurlarından M. Nizo Haşizume refakatinde Ertuğrul personelinden iki kişi gönderiyoruz. Onlara iyi davranılması ve gerekenlerin mümkün olduğunca ve süratle yapılarak durumun tarafımıza bildirmenizi rica ederiz.

Not: Yaralıların doktorlara ihtiyacı vardır. Yiyecek ve giyecek tedavi esnasında ihtiyaç nispetinde verilmektedir.”

Hyogo valisinin bu yazıya cevabıysa şöyleydi:

“Oşima Belediye Başkanı M. Sion Oki:

Türk savaş gemisi Ertuğrul’un ayın 18’inde köyünüze bağlı Kaşinozaki’de kazaya uğradığını ve sizin de mürettebata yardıma koştuğunuzu öğrendim. M. Nizo Hasşizume refakatinde, kazadan kurtulan iki kişi bize gelmiştir. Onlara gerekli misafirperverlik gösterilmiştir. Fakat henüz Türkiye’yle ticaret antlaşması yapılmamış olduğundan, burada Türk konsolosluğu yoktur. Yetkili makamlardan haber alınca size cevap vereceğiz.”

Ertesi günü saat yedide, Wolf isimli bir Alman gambotu, içinde Hyogo vilayeti yabancılar şubesinden bir memur olduğu halde Oşima Limanı’na geldi. Vali muavini M. İyo Akagiyle yapılan müzakerelerden sonra 65 yaralıyı Kobe’ye götürdü. Diğer taraftan Japon Bahriye bakanı da olaylardan haberdar olur olmaz Yaeyama savaş gemisinin Oşima’ya gitmesini emretti.

Bu gemi, ancak ayın 21’inde Oşima’ya varabilmişti. Gemi komutanı Komiura ve Deniz Sağlık Müfettişi Mişikata Kagami, tüm gemi personelini kazada hayatını kaybeden Ertuğrul’un subay ve erleri için ihtiram duruşuna davet etti. Bundan sonra da bu gemi Oşima da kazada ölenlerin defin işleri için geride kalmış olan iki Türk denizcisini de alıp Kobe’ye götürdü.

Haşmetli İmparator Meici meşum haberden çok müteessir olmuş ve kendi Teşrifat müdürüyle beraber doktoru Şuma Katsura’yı göndermiştir. Keza haşmetli imparatoriçe de sağ kalanların her birine birer kat elbise vermek ve hizmetlerine 13 hastabakıcı göndermek suretiyle özel ilgilerini göstermişlerdir. Haşmetli imparator ve imparatoriçenin bu atıfetleri ecnebîlere kadar yansımıştır. Söylemeye gerek yoktur ki, bu ilgiden kazazedeler de çok duygulanarak hastalık ve yaralarının acılarını kısmen de olsa unutmuşlardı. Haşmetli imparator ve imparatoriçenin bu müşfikâne hareketine karşı derin şükran hisleriyle birbirlerini kucaklamışlardır.

Oşima’daki ilk anıt, vatanları için ölen Türk subay ve erlerinin mezarlarının bulunduğu yerdedir. Köy halkı ne zaman gözlerini kitabe üzerinde gezdirse o müthiş kazayı, kardeşlerinin ve babalarının denizde kaybolmuş insanların yardımlarına koşmalarını büyük bir heyecanla hatırlarlar. Denebilir ki buradaki mezarlar köylüler tarafından yapılmış birer insanlık anıtıdırlar. Bu nedenle, esasen doğal konumu ve sahip olduğu özelliklerle güzel, balıklarıyla meşhur bir yer olan Oşima Adası bundan sonra da Türk-Japon siyasî ilişkilerinde uluslararası bir şöhret kazanmış oluyordu.

Köylüler burada yaptıkları anıtı sevdiklerinden ona sahip çıkmışlar ve daima bakımlı bir halde tutmuşlardır. Bugün bile anıtta herhangi bir harabiyet eseri görülmemesinin nedeni budur. Anıta sahip çıkmalarının yanında kazazedelerin ruhları için her on yılda bir büyük bir anma töreni yapılır.

Derleyen ve düzenleyen: Naci Kaptan

yeniden elden gecirme 19.01.2009

Naci Kaptan‘a teşekkürlerimizle

Denizce

16.11.2007

Ertugrul Fırkateyni

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir