Refik Mor
Neumünster meclis üyesi ,Hiristiyan Demokratlar Birligi-( Christlich Demokratische Union-CDU), TurkishForum Danisma Kurulu Uyesi … Almanya
AralIk .2008
“Özür diliyoruz” kampanyacIlarIna ;
HUKUK DIYORSA EVET, ÖZÜR DİLERİZ….!!
SIYASETCILER DIYORSA HAYIR, ÖZÜR DİLEMİYORUZ…!!
‘’ERMENİ SOYKIRIMININ’’ HUKUKİ BİR DAYANAĞI YOKTUR .
Türkiye’de bır kısım ‘Entellektüel’ şu sıralarda Ermeni’lerden ‘özür diliyoruz’ diye bir kampanya başlatmıştır.Bu kampanyanın hedefi, hukuki bir dayanağı olmayan ‘sözde Ermeni soykırımına’ kamu oyu baskısı ile siyasi bir kılıf uydurarak, hukukun üstünlüğünü delmeye yöneliktir.
‘Özür diliyoruz’ diye verilmeye kalkışılan mesaja ve ‘1915 olaylarına’ gelince;
Demokrasinin olmazsa olmazı olan aşağıda sıraladığımız üç ayağı vardır (Medya’yı şu an saymayalım)
- Yasama -kanun koyucu-(legislative)
- yargı -mahkemeler- (Judikative)
- yürütme –Polis, Jandarma, asker v.s.kolluk kuvvetleri -(Exikutive)
Bu üç ilkenin birisini ihlal ettiğiniz zaman, siz artık demokrat sayılmazsınız ve sizin yeriniz artık herhanği bir muz cumhuriyetidir.
Tüm medeni ceza kanunlarının mihenk taşı-çoğu zaman birinci maddesi- içerik olarak hemen hemen aşağıdaki gibidir.
‘’Nulla poena sine lege, nullum crimen sine lege’’
’’Kanunsuz ceza kesilmez, kanunsuz suç olmaz’’
Kanunsuz ceza kesilmez. Bir eylemin cezalandırılabilinmesi ise, bu eylemin yapılmasından önce kesinleşmiş bir kanunla ancak mümkündür.
Diğer bir deyişle, örneğin 2000 yılında kesinleşmiş bir kanunla, kalkıpta 1999 yılında işlenen bir suçu yarğılayamazsınız.
Bu anlamda, Ermeni’lerin şu andaki soykırım hukukunu, siyasi zorlamalarla geçmişe uyğulamaya kalkmaları, abesle iştiğaldir.
Böyle hallerde, kanunun makabline şümul yasağı veya yeni Türkce ile söyleyecek olursak: kanunun geçmişe uyğulama yasağı vardır.
Çünkü demokrasinin uygulamalı yaşandığı ülkelerde ceza kesilmeden önce ;
· suçun hangi hukuki tanıma göre verildiği hakim tarafından gerekçelendiriler ve okunur. Yerel ve uluslararası hukuk bunu emreder.
Örneğın: „suçu” hafifletici ve ağırlaştırıcı nedenler varmıdır. Kamu vijdanı ne durumdadır savaş veya barış ortamı varmıdır? Vatana ihanet, nefsi müdaafa söz konusumudur ? Ülkeden toprak talebi veya silahlı ayaklanma varmıdır…. v.s., v.s.
Bunların hiç birini veya bir kaçını göz önünde bulundurmadan birisini veya birilerini yargilamaya kalkarsanız kanunsuz ceza vermiş oluırsunuz, ki bu da yukarıda sözü edilen tüm ceza kanunlarının birinci maddesi olan ;
„Hiç kimse kanunsuz cezalandırılamaz“
İlkesine ters düşer. Yoksa her kes her önüne gelene, senden şu kadar alacağım var, veya bana şunu yaptın deyıp iddia bazında ceza kestiremez.
Almanlar Nürnberg’de yargılanıp mahkum edildiler.
Türkler hakkında ise yalnız ve yalnız siyasi iddia bazında suçlamalar vardır. O kadar.
O halde bizim entellektüel ‘Özür diliyorum’ kampanyasını yürütenlerin kast ettiği o zamana dönelim ve duruma bir bakalım.
Yıl 1912, İtalyanlar, Osmanlı toprağı olan Trablusgarp’ ı işğal ettmiş, güney ve batı anadolu fransızlara; Suriye, Adana, Mersin ingilizlere; Ege bölgesi Yunanlılara; boğazlar ve doğu Anadolu ruslara vaad edilmiş ve ülke şimdiki İrak gibi resmen işğal altındadır. Ermenilere’ de doğu anadolu’da kurulacak bir Ermenistan vaad edilmiştir. İşte tam da bunun için ermeniler kendilerince, vatandaşı oldukları Osmanlıya karşı “haklı” bir savaşa girişmişlerdir.
Ermenililer bu savaşda osmanlıya karşı işgalcilerle özellikle Ruslarla ve Fransızlarla bir olup, Türkleri arkadan hançerlemişlerdir. Ermenililer Antep kuşatmasında fransizlara birlikde Türklere karşı nasil savaştiklarını, ben şahsen bu savaşa katılan akrabalarımdan canlı dinlemişimdir. Osmanlılar işgalcilere karşı cephede savaşı kazanmak için cephe gerisindeki bu iç savaşı önce önlemeleri gerekirdi.
İşte tam da bunun için Ermeniler, Osmanlı toprağı olan şimdiki Suriye ve Irak olan topraklara zoraki göçe tabii tutuldular.
Amerikalılar ikinci dünya savaşında, japonların Pearl Harbour limanına saldırısından sonra da aynı Osmanlı’nın bu yöntemine baş vurdular ve bu bölgedeki yaklaşık yarım milyon Amerikan vatandaşı japon’u iç bölgelere zoraki göç ettirdiler, ki japonlar saldırgan japonlarla iş birliği yapmasınlar diye. Amerikalilar soykırımı mı yaptılar? Hayır.
Çekoslovaklar, ikinci dünya savaşında, Naziler’e misilleme olarak Çekoslovakya’dan tam bir buçuk milyon Alman’ı (Sudetendeutschen) şimdiki kuzey Amanya’ya, yani Schleswig-Holstein’ a zoraki göç ettirdiler. Çekoslovaklar soy kırımı mı yaptılar? Hayır.
Irak’ da işğalden beri tam bir milyon ikiyüz bin kişi, batılılar tarfından öldürüldü. Beş milyon yetim çocuk ve bir o kadar insanı sakat bıraktılar. Soykırımı mı yaptılar? Batılıların yanıtı hayır.
Onlara göre, hukuki ‘’haklı’’ nedenleri var olup savaş durumu hakim diyorlar.
Şimdi gelelim soy kırımı kavramının uluslararası tanımına:
„Soy kırımı, silahsız ve savunmasız bir toplumun bütün bireylerinin ayrım gözetmeksizin, silahlı bir toplum tarafından ve planlı bir biçimde, yalnIz belli bir ırka tabii olduklarından dolayı, yok edilmesidir “
Örnek: Almanların yahudilere ve afrikalı herero halkına ve sırpların 1999 boşnaklara yaptığı gibi. Ayrica, soy kırımına uğradığını ileri süren tarafın savaş halinde düşmanla iş birliği yapmaması ve silah kullanmaması gerekiyor. Saldıriya uğrayan gurubun silahsız olması gerekiyor. Aksi takdirde her silahlı catışmayı ve savaş anındaki kitle katliamını – Hiroşima’ da bir çırpıda 250 bin kişinin ölümünü – soy kırımı kabul edersek ve soy kırımı yapanların bir listesini çıkartmak istersek, Türkiye,Amerika, Almanya, Fransa, İlgitere, Belçika ve diğer bir çok ülkeden sonra listedeki en son isim olur.
Hiç eveleyip gevelemiyelim, eğer Türkler o savaşda yenilseydi – Sevr(Sevres) antlaşması kalsaydı- biz Ermenilerin, Ermeniler’ de bizlerin konumunda olacakdı. Savaşdık ve biz galip geldik.
Anlaşılan odur ki, o dönemin işğalci emparyalist güçleri, Anadoluda uğradıkları o korkunç hezimeti hala içlerine sindirememişler ve hala revanşı oynamaya kalkışıyorlar.
Medeni bir Millet olarak biz Türkler, bu konuda şunu diyoruz:
Kavga, döğüş ve savaş yaptıksa, bunlar iyi şeyler olmadığından dolayı, tekrar barI$mak icin, birbirimizden özür dileyebiliriz. Ama tek taraflı değil.
Çözüm önerisi:
- Taraf ülkeler olarak Türkiye’den ve Ermenistan’dan eşit sayıda tarihci davet edilsin.
- Amerika, Almanya, Fransa, Ingiltere Türk ve Ermenistan gibi tüm ülkelerin arşivleri bu tarihcilerin emrine verilsin.
- bu tarihcilerin elde ettikleri sonuçlar, tarafsız bir kuruma, örneğin UNESKO’ya verilerek değerlendirilsin.
- sonuca herkes katlansın.
hodri meydan.
Bir yanıt yazın